11 Kasım 2018 Pazar

"Dünya konjonktürünün telif hakkı bana ait..."


  • Robotto Publishing

"Dünya konjonktürünün telif hakkı bana ait..."

Mobesko Dergisi'nden Ayşe Borlak'ın Burak Turna ile gerçekleştirdiği röportajı mutlaka okumalısınız...
Metal Fırtına ve 1909 Hakikati serisi kitaplarının yazarı Burak Turna
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’yi işgalini anlatan ve kurgu-roman kategorisinde yazılan Metal Fırtına kitabı, 2004 yılına damgasını vurmuştu. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen yüz binlerce satan Metal Fırtına’yı, polisiye severler de okudu, fantastik severler de, tarih severler de… Kitabı hayata geçiren Araştırmacı-Yazar Burak Turna ile sohbet etme imkanı bulduk. Kendisini tanımak gerçekten bir ayrıcalık… Röportajımız bittiğinde beynimi kemiren birçok soru ile ayrıldım yanından. Yorgun düştüm. Turna, bildiğimiz tarihin bilinmeyen yönlerini anlatıyor kitaplarında… Oldukça ciddi iddiaları var. Turna’nın kitaplarını ayırt etmeksizin okumanızı tavsiye ediyorum. -Kitap yazma serüveniniz nasıl başladı? Bende doğuştan gelen bir durum var. O da, 5 yaşından beri sürekli kafamda hikaye biçiminde kurguların oluşması. Düşünmekten büyük keyif alıyordum. Kafamda film izler gibi sahneler oluşuyordu. Televizyonda film izler gibi zevk alıyordum hayal kurmaktan. Büyüdükçe yazıya dönüştürme isteği oluştu. 15 yaşında hedef koydum kendime. 30 yaşına geldiğimde mutlaka kitabım yayınlanmış olmalıydı. Bu hedefimi hatırladığımda 29 yaşındaydım. “1 yılım var. Ne yazmalıyım” diye düşündüm. Sonrası zaten “Metal Fırtına”… O dönemde Türkiye ve Amerika’nın arasında sorun çıkma ihtimalinin yüksek olduğu görünüyordu. Şu an bu işler gerçekleşmeye başladı. Demek ki sezgilerim güçlüymüş. Bilgi dışında sezgi de önemli. İlk kitabım bu şekilde oluştu. Boş vakitlerimde yazdım, kısa sürdü. 42 saatte yazdım kitabı. Bir çırpıda yazılan bir kitap. -Bu nasıl olur? 42 saatte kurgu roman… Hem de politik kurgu! Ben ‘şunu yazmalıyım’ diye bir girişimim olmadı aslında. Her şey ilk sahne ile başladı. Sahneyi oturup yazmaya başladım. Sonra devamı geldi. Nasıl oldu bende anlamadım. Bir iş doğal ve içten olduğu zaman başarılı oluyor. 8 ay gibi bir sürede satışları patladı. Çok konuşuldu. Tabi hissiyat olarak garip oluyorsun. Çünkü ilk kitabınız, deneyimli bir yazar değilsiniz, yayıncı değilsiniz ve kitabın iyi satması harikaydı. -İlk kitap olmasına rağmen dehşet bir satışı olmuştu. Bu durum diğer yazarlarda nasıl tepki oluşturdu sizce? Çatladılar kıskançlıklarından tabi ki. (gülüyor) 10 yıl oldu beni hala sevmezler. Yazarlar, gazeteciler nefret ediyor benden. Metal Fırtına dış basında yer aldı. 5 ay sonra "3. Dünya Savaşı" kitabımı çıkarttım. Bu kitap da 100 bini aşkın sattı. Bütün dünyada 100’e yakın gazetede haber oldu. 3. Dünya Savaşı kitabımla ilgili görüşmediğim hiçbir gazete kalmadı neredeyse. Şimdi adı ‘NewYork Times International’ olan gazete (O zaman ismi International Heral Tribune idi ve tüm dünyada 2,5 milyon gibi bir okuyucu kitlesi vardı), kitabı fotoğrafımla manşet yaptı. Türk yayıncılık tarihinde olmayan bir şey ama Türkiye’deki medya içinde malum sebepten ötürü bahseden olmadı. Alaska'dan bizzat Alaskalı birisi bile bana mail atıp yorumlarda bulunmuştu. Tüm dünyadan mesajlar aldım kitaplar ilgili. Daha sonra büyük yayın evleri aradı. Bana bir takım tekliflerde bulundular. AVRUPA’NIN PARASI BENİ SATIN ALMAYA YETMEDİ -Ne gibi? 3. Dünya Savaşı kitabı için söylüyorum bunu. Mesela dediler ki; ‘Kitabın karakterleri çok güçlü ve Türk. Bunu Avrupalılara satamayız bu haliyle. Güçlü Türk karakterleri zayıflatın, yanına güçlü Avrupalı karakterler koyun.” Tabi kabul etmedim. Orada ürettiğim karakterler benim karakterim bir bakıma. Ben bu karakterleri satsam, kendimi satmış olacağım.  Mesele bu. Avrupa’nın parası beni satın almaya yetmedi. Onları çok zevkli bir şekilde reddettim. Düşünsenize Türk bir yazar, dış ülkede tam sayfa haberle manşet oluyor, Türk basını yayınevini, sağı solu arayıp ‘Bu nasıl oluyor’ diye soruyor ama bahseden olmuyor. Kamuoyuna yansıtan olmuyor. Bu haberi yapan NewYork Times muhabiri, yazısında alaycı bir dil kullanmıştı benim için ama sonra söylediklerim çıktıkça bu haberi sosyal medya adresinde paylaşıp ‘Hayat mı kurguyu takip ediyor yoksa kurgular mı hayatı, ben artık anlayamıyorum’ demişti. Pişmanlığını dile getirmişti bir bakıma (gülüyor). O kitapta yazdığım olaylar tamamen gerçek oldu. Türkiye, Rusya ve İran’ın Avrupa’ya karşı birleşmesi gibi…Tabii o zaman 1909 hakikatini bilmiyorduk. Artık dünya politikasına çok farklı bir boyuttan bakabiliyoruz ve bu son derece alarm verici sinyalleri görmemize yardım ediyor.
-Gerçekleşti dediniz. Kitabınızı örnek almış olabilirler mi? Açık söylemem gerekirse ben bundan da biraz şüphelendim. Bu adamların bir tiyatro sahnesi kurup istedikleri oyunu oynatma güçleri var. Ama sahneyi üretecek zekâları yok belki de kim bilir. Birebir nasıl olur ben de anlamadım. Bu sebeple zaman zaman tweet atıyorum; ‘Bugün ki dünya konjonktürünün telif hakkı bana ait’ diye... (Gülüyor) -Medya ile aranız nasıl? Medya bana ambargo koydu. Hala devam ediyor. Hala kıskanıyor. ‘Biz bu adamı haber yapmayalım, bu adam aldı başını gidiyor’ şeklinde düşünüyorlar sanırım. Tabii son kitaplarım nedeniyle çıkar zedelenmesi olmasın diye de çıkarmıyor olabilirler. 1909 kitabımdan sonra bir kanalla görüşmem oldu, 2-3 saat dinlediler, 1909 hakikati ile ilgili duydukları karşısında şok oldular. Biz bir yukarıyla konuşalım dediler. Artık kiminle görüşüyorlarsa olmadı yani, program yapılmadı. Aslını söylemek gerekirse Televizyon devri geçti artık. Beni çağırırlarsa da bu saatten sonra gitmem. Çünkü gidiyorsun orda halkın ortalama zekasının altında adamlarla abuk sabuk tartışmaların içine giriyorsun, okuyucularım kızıyor bana, ne işin var böyle ayak takımıyla diye. 3 saat TV programı yapıldı, 1 tane bile kitap satılmadı. Bence televizyoncular kendisini kandırıyor. Pek izlenip ciddiye alındıklarını sanmıyorum. Artık her şey internet ve sosyal medya üzerinden yürüyor. -Kitaplarınızın filme çevrilmesi söz konusu olabilir mi? 10 yıldır sinema sektörü ile içli dışlıyım, senaryo yazıyorum, proje yapıyorum ama hiçbir filmim yok. Nasıl bir çelişkidir? Hayatım çelişkilerle dolu. Kitapların televizyon ve sinema hakkı alınıyor ama film olmuyor. Bana bunun için para ödüyorlar ama ortada film yok. Sinema sektöründe, çekilen filmin yayılmasını sağlayan bir dağıtım mecrası var. Bu mecraya gidiyorsun, ‘Bunu film yapacağım ne diyorsunuz’ diye soruyorsun. Mecra, ‘Ben bu filmi yaymam’ diyorsa o film çekilmiyordur belki. Bilemiyorum. Neden film yapılmadığı ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmıyor. Bir karar aldım. Yazdığım bir senaryoyu kendim çekmeye çalışacağım. Hatta kendim bile oynayabilirim. Bunu da ben yapacaksam, bu sistemin bir anlamı yok. İçi dolu teneke. -Son dönemde mesainizi 1909 hakikatini insanlara anlatmak üzere harcıyorsunuz? Bu çabalarınızın sebebi nedir? 10 yaşında bir çocuk beni anlayamaz, söylediklerimi algılayamaz değil mi? 10 yaşında bir çocuğun geleceğinden ebeveynleri sorumludur. Ben zaman zaman diyorum ‘Siz umurumda değilsiniz, çoluk çocuğunuz umurumda.’ Çocuklar yani gelecek nesil şu an başka bir boyutta, beni anlamaları imkansız. Sorumluluk anne babaların elinde. Sen, o çocuğun doğrudan geleceğini etkileyecek hakikate yüzünü çevirdiğin zaman, başını kuma gömdüğün zaman aslında çocuğuna ihanet etmiş oluyorsun. Bu yüzden insanların anlaması için çabalıyorum. - 1909 hakikatini nasıl ortaya çıkardığınız? Birden mi geldi aklınıza? Osman Sınav çok sevdiğim hocam ve dostumdur. Dünya tarihi üzerine yaptığım araştırmalardan bahsediyordum bir gün,  bana “Abdülhamit konusu var. Türkiye’de kimse bunu anlamıyor, kimse çözemiyor. Kimsenin söylediği de bir anlam ifade etmiyor. Bu konuyu araştırır mısın” dedi. Ben de tamam dedim. Sonra bir kitap okudum bunun üzerine ve anında resmi tarih kurgusunun bozuk olduğunu gördüm. Romancı gözüyle bakınca kurgudaki saçmalıklar hemen dikkatimi çekti.
BİR CİNAYETİ ARAŞTIRIR GİBİ ARAŞTIRDIM -Kaynağınız nedir peki? Kaynak yok. Kaynağı biz oluşturuyoruz. Önemli olan bu. Tarih, Türkiye’de bir bilim olarak yapılmıyor. Bir takım oluşturulmuş hikâyeler var, tarih adı altında millete ezberletiliyor. Türkiye’nin eğitim sistemindeki tarihçi, ezberleyip ezberlediğini aktaran ve sorgulamayan kişidir. Sorgulamayan tarihçi olmaz. Ben 1909 hakikatini ortaya çıkarırken bir cinayeti araştırır gibi araştırdım. Çünkü Osmanlı Devleti öldürülmüş, cinayete kurban gitmiş bir yapı. Ben bu cinayeti çözdüm. Tek tek binlerce ipucunu birleştirdim. Her kaynaktan faydalandım ama ipuçlarını bulmamda en önemli kaynaklar 1909 öncesi ve sonrasında yayınlanan gazete arşivleri oldu. Şu an dünyada ciddi bir devrim yaşanıyor. Gözle görünmüyor henüz. İnsanlık 100 yıldan fazla süredir kandırılmış. Kafasına kaldırmaya fırsat vermeden aynı olayı tekrarlama peşindeler. Herkes bir an önce uyanıp 1909 hakikatini öğrenmeli. Hiçbir tarihçi tartışamıyor benimle çünkü onlar da biliyorlar söylediklerimin gerçek olduğunu. Bu durumu kabul eden tarihçi arkadaşlarım var ama birçok tarihçi de sessiz kalıyor. Yüz yüze tartıştığım tarihçiler takılıp kalıyorlar. Anlattıkları hikayelerin ne kadar mantıksız olduğunu, gerçek olmasının mümkün olmadığını ispat ediyorum. Susuyor, bir şey diyemiyor.
TARİHÇİLER DİPLOMALARINI YIRTSIN -Neden sessiz kalıyorlar? Tarihçiler ne yapmalı? Ben tarih profesörü olsam; “Çocuklar, bu zamana kadar anlatılan tarih yalanmış, bana hoca dediniz ama ben hoca değilmişim. Hiç bir şey bilmiyormuşum.” derim ve diplomamı yırtarım. Yeni bir hayata başlarım. Yani küresel olarak dayatılan uydurma tarihin bir parçası olup da insanlığı kandırmaya devam edeceğime yakarım o hayatı.  Bu kitapları ilkokul öğrencileri okuyup hemen kavrayabiliyorsa tarih profesörlerinin anlamaması mümkün değil. Bence şu an da tarih profesörlerini bu kitapları okuyup, kendi diplomalarını yakmalılar. Mesela tarihi araştırmak için yeni bir akademi kurabilirler. Hatta üniversitelerdeki tarih bölümleri kapatılmalı. Yeni bir akademi kurulsun, gerçek tarih ortaya çıkartılsın ve kitaplaştırılsın.  -Kitap yazmadan önceki hayatınızla yazdıktan sonraki hayatınız arasında bir fark oldu mu? Evet oldu. İlk kitabım “Metal Fırtına” yayınlandıktan sonra kısa süreli bir şöhret havasına girdim. Kazandığım parayı çabucak bitirdim. Yani biraz eğlendiğim dönemlerdi. 1-2 sene sonra tekrar normale döndüm, çok uzatmadım o dönemi. Vasat bir hayata dönüş yaptım. Şöhreti sevemedim ben. Yolda yürüyorsunuz herkes tanıyor. Bana göre değilmiş onu anladım. İnsan şöhrete karşı önce özeniyor ama deneyimini yaşadıktan sonra istemiyorsun. Şahsen değil de kitabının ismen tanınması daha güzel. -Yazdığınız tüm kitaplar için konuşuyorum, her hangi bir kitabınız yayınlandıktan sonra veto etmek isteyen ya da isteyenler oldu mu? Yok, hayır olmadı. Bu aslında kitabı nasıl yazdığınızla ve tarzınızla alakalı. Öyle bir yazarsın ki bu suç kavramına da girebilir. Kitaplarımda uygun bir dil kullanıyorum. Hedef gösterdiğim kimse yok. Kötü bir amaçla yazmadığım için… Bilgilendirme amacıyla yazıyorum. Bir araştırma ve kitap bu araştırmanın bilimsel sonucu. Yani isteyen sorgulayıp, ekleme yapabilir ve geliştirebilir.  -Bu kadar olumsuz olaylarla karşılaşıyorsunuz. Haliyle psikolojiniz yıpranıyor. Yine de amacınıza sarılıyorsunuz. Bu kötü psikolojinin üstesinden nasıl geliyorsunuz? Ben negatif enerjiyi pozitife çevirmeyi öğrendim. Aslında negatif enerjide bir enerjidir. Onu alıp üretime çeviriyorum. Negatif enerji pozitif enerjiden daha değerli. Çünkü sizi daha çok uyanık tutuyor. Hep pozitif enerji ile dolu olsanız uyursunuz. Negatif enerji  iğne batırılmış hissi veriyor. Uyanık olacaksın, aksi takdirde geriye düşersin. Dolayısıyla pozitif enerji uyuşturucu yaratan bir enerji. İnsan rehavete kapılıyor. Bir dönem olmuştu böyle. Ama sağ olsunlar, beni sevmeyen insanlar sayesinde uyanık kaldım. -Kitaplarınız oyuculara ulaşabilmesi için e-kitap yayınlamaya başladınız. Neden e-kitap? Kulağıma tuhaf sorunlar geliyordu. Mesela bir okuyucu kitap evine gidiyor, kitabı istiyor ve alıyor. Sonra kitapçı, okuyucunun elinden kitabı alıyor “Biz Burak Turna kitapları satmıyoruz” diyor. Bir okuyucum da, “Sistemde kitabın göründüğünü söylüyor, kitap evi arıyor ama bulamıyor kitabı” diyor. Ben bunu test ettim. Gerçekten de sistemde kitabım görünüyordu ama bulamadılar. Bunları aşabilmek için yöntem ararken e-kitap olayını keşfettim. Yani herkes e-kitap ile tüm kitaplarımı, istediği anda istediği cihazından okuyabilir. Artık, “Aradım bulamadım” diyen olmuyor. -E-kitabın başka ayrıcalıkları var mı? E-kitap aynı zamanda mültimedya imkanı sağlıyor. Mesela konuyu anlatıyorum, arada konuyla ilgili bir Youtube linki veriyorum. Bu konuyla ilgili linki tıkla diyorum. Okuyucu videoyu izliyor ve e-kitaba geri dönüyor. Kitap okumak çok eğlenceli bir hal aldı bu anlamda. Bir başka link veriyorum, orada olayla ilgili fotoğraflar var mesela. Hemen o anda, konu tartışılırken resimlere bakıyor ve bu şekilde anlatılmak isteneni okuyucu çok daha net anlayabiliyor. Bir örnek vereyim; Elektromanyetik Top diye bilinen bir silah var. 2016’da bu silah için geleceğin silahı denildi. E-kitapta bu konuyu anlatırken bir link veriyorum. Linke tıkltıp, Amerikalıların yaptığı silahın diyagramına yönlendiriyorum. 1902 yılında bu silah yapılmış. Linkte diyagramı izliyorsun. Daha sonra günümüzde yapılan silahın diyagramı için link veriyorum gidip bakıyorsun. Sonra anlıyorsun ki silahlar aynı. Bakın burada ben artık yazar olmaktan bile çıkıp, okuyucunun bizzat bilgiyi kendi sentezlemesinde aracı konumuna geçiyorum. Yani okuyucuya bu bu demiyorum. Ona gösteriyorum, kararı o veriyor. Dünya bilgi tarihinde böyle bir çalışma biçimi yok.
ÇANAKKALE SAVAŞINI KAYBETTİK -‘Çanakkale'nin Gizlenen Gerçeği: 1915’  E-kitabınız hakkında biraz bilgi verir misiniz? Kitapta, Çanakkale Savaşı’nı aslında kaybettiğimizi ve kazanma ihtimalimizin bile olmadığını anlatıyorum. Bizim Çanakkale Savaşı’nı kazanma ihtimalimiz bile yoktu. Üstelik Çanakkale Savaşı, 1909 yılında doğrudan G8 tarafından gerçekleştirilen ve hala kimsenin bilmediği ve öğrenmemekte ısrar ettiği gizlenen işgalin devamı olan bir saldırıydı. Cephe olarak açılması ise 1911 yılında İtalyanlar eliyle oldu. Osmanlı'nın yıkımını bizzat organize eden İtalya'dır. Bu da şimdiye kadar gizlenen bir bilgiydi.  Öyle gelişmiş teknoloji ellerinde vardı ki. O teknoloji karşısında elinizde ki askeri güçle dayanma ihtimaliniz yoktu. Adamlar bir seferde 500 kişiyi şehit eden, 1 tonluk şarapnel bombalar attılar. Biz gerçeği bilseydik harekete geçerdik. Şuanda ki teknolojilerini bilmiyorsun. 100 yıl önce Çanakkale Savaşı’nda kullanılan teknoloji bilmediğin için sorgulayamıyorsun. -15 Temmuz darbe girişimi hakkında neler söylersiniz? 1909 öncesinde de benzer olaylar yaşanmıştı. 1909 olayların da yaşananların bir çoğu bu dönemde de yaşandı. O zamanı bilenler bu durumu görmüşlerdir. Benim daha önceden ön gördüğüm bir durumdur. Bunu birçok kişiye söylediğim zaman bana komplocusun demişlerdi. Her şeyin gerçek olduğu ortaya çıkmasına rağmen komplocu diyenlerin halen daha konuştuğu bir ülkede yaşıyoruz. Bunun gelişini görmeyenler bugün olayları bizlere analiz etmeye çalışıyorlar. Bu kadar başarısız analistler olamaz. Bu durumu görenleri aşağılayıp daha sonra sanki bu olaylar hiç olmamış gibi yaşanan darbe girişimini yorumlayanların işten atılması gerekiyor.
HALKIN KARŞISINDA KİMSE BAŞARILI OLAMAZDI -Senaryo olduğunu söyleyenler için ne diyeceksiniz? Politik senaryoların içerisinde senaryo bulunur ve birçok katmanı vardır. Bir alan belirlersin, orada isteğin olayın yaşanmasını sağlarsın. 15 Temmuz darbe girişimi gerçek bir olay. Bizde yaşadık. Kimsenin beklemediği bir vatandaş tepkisi yaşandı. O gece kim gelirse gelsin başarılı olamazdı. Halka karşı savaşan kimse başarılı olamaz. Stratejistler bunu bilir. Darbe yapmaya kalkan kişilere de belki bir takım sözler verilmiş olabilir. Biz sizleri kurtarırız tarzında. Bizim üniformamızın içerisinde bizim olmayan bir güç varmış. Bu durum 1909 hakikatinin kanıtlarından birisidir artık. Demek ki bu 100 yıl içerisinde işgalci güçler bizlere karşı olumlu bir duygu beslememişler. Düşmanınla 100 yıl yaşasan, bir noktadan sonra birlikte durmaya başlarsın. Nefretin kini unutursun. Ne gariptir ki bu adamlar kinlerini yıllarca yaşatmışlar. Ne kadar korkunç bir durum ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıktı. Bu senaryonun 100 yıl önce yazıldığını görebiliriz. 15 Temmuz belki bir denemedir. Bugün kaleme aldığım kitapta henüz adı bilinmeyen terör örgütlerinin isimleri geçiyor. Büyük bir güce, küçük bir güçle saldırıp tepkisini görüp ona göre ana stratejiyi belirlemek gibi bir durum var. GİZLİ BELGE KALMAMIŞ OLABİLİR 1915 yılında olduğunu bildiğimiz Çanakkale Savaşı, aslında 1911 yılında başladı. 1912 yılında İtalya saldırdı. Bunun deneme saldırısı olduğu kayıtlara geçiyor. Bu adamlar saldıracaklara yere önce deneme saldırısı yapıyorlar. 15 Temmuz’u tetikleyen durumun da aynı güç olduğunu düşünüyorum. 1909 yılındaki olayların aynısının olduğu kanaatindeyim. 15 Temmuz saldırısını bir deneme olarak görüyor olabilirler. Olay gerçek. Ama bunun ana amacı bir deneme olabilir. Bu tür olayların birden çok sebebi olur. O olay esnasında Genel Kurmay Başkanlığı’na girildi. Oradan belgeler çalınmış olabilir. Gizli hiçbir belge kalmamış olabilir. Bu da ana planla bağlantılıdır. Durum çok riskli. Herkes uyanık olmalı. Osmanlı'yı yok eden güçlerle karşı karşıyayız. Onlar 100 yıl öncesine göre kat kat güçlüler, biz ise 100 yıldır uyutulduk. Ancak umutsuzluğa gerek yok. Eğer bir an önce uyanırsak hazırlıklı oluruz. -Peki olası bir saldırıya karşı ne yapılmalı sizce? Orduları nasıl yok edebileceklerini gördük. Okumanın getirdiği bilinç olmadan olayları anlaşılmaz. O yüzden herkes bir an önce E-kitaplarımı okuyarak 1909 hakikatini öğrenmeli, etrafındakilere anlatmalı. Konuyu bilen insan grupları bir kriz durumunda birbiri ile yardımlaşabilir. İlginçtir Osmanlı'nın "Kale" merkezli bir savunma anlayışı vardı. Çok etkiliydi ve yıllarca savaştılar. Bu savaşların hiç biri bugün tarihte geçmiyor. Ben bazılarını kitaplarda verdim. Kalelere benzeyen yapılar bugün sanayi/ticaret siteleridir. Buralarda işyerleri olanlar bir araya gelip, bir kriz veya saldırı durumunda bu siteleri birer güvenli alana çevirecek önlemleri konuşmalı. Ailelerini de buralarda toplu halde korumaya alabilirler. Bu merkezlere mutlaka kriz zamanında etkinlik kazandıracak düzenlemeleri hemen kısa süre içerisinde yapmalı. Bu siteler arasında da iletişim kurularak bir yardımlaşma networku kurulabilir.
Kitapları satın almak için aşağıdaki kapağa tıklayın....
İndirim kodu: robo
Burak Turna'nın Tüm E-Kitapları Serisi
Log in to leave a comment!









https://www.robottopub.com/blog/d%C3%BCnya-konjonkt%C3%BCr%C3%BCn%C3%BCn-telif-hakk%C4%B1-bana-ait

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder