30 Ağustos 2020 Pazar

Şiir; Hegel

Şiir, kendi içinde özgürleşen ve gerçekleştirilmesi için dışsal duyusal malzemeye bağlanmayan evrensel ruhun sanatıdır; bunun yerine, yalnızca iç uzayda ve fikirlerin ve duyguların iç zamanında ortaya çıkar. Georg Wilhelm Friedrich Hegel Poetry is the universal art of the spirit which has become free in itself and which is not tied down for its realization to external sensuous material; instead, it launches out exclusively in the inner space and the inner time of ideas and feelings. Georg Wilhelm Friedrich Hegel

Zaman Yolcusu tüm bölümler

https://puhutv.com/zaman-yolcusu-detay

Türk Kahvesi Ahmet Taşağıl

29 Ağustos 2020 Cumartesi

Hıfzı Topuz'un Yunan General Trikopis 84 yaşında iken Atina'daki evinde yaptığı görüşmeden:

Hıfzı Topuz'un Yunan General Trikopis 84 yaşında iken Atina'daki evinde yaptığı görüşmeden: - Generalim,diyorum.Nasıl oldu şu Anadolu harekâtı? Tâ Ankara kapılarına kadar ilerledikten sonra nasıl oldu da davayı kaybettiniz? Trikopis derin derin düşünüyor. Sonra: - Bizim Anadolu'da işimiz ne idi? diyor. Bizim menfaatimiz Balkanlar'da, Makedonya'da, Adalarda olabilir amma Anadolu'dan bize ne? Ne diye bizi oralara gönderdiler. Aradan bunca yıl geçti. Şimdi insan maziyi çok daha iyi görebiliyor.Çok daha sağlam hükümlere varabiliyor. Şimdi artık itiraf etmekten çekinmiyorum. Bizim Anadolu savaşında hiçbir menfaatimiz yoktu. Biz yabancı devletlere âlet olduk.Sizden de,bizden de bunca insan öldü.Bu kadar şehit verdik sonunda ne oldu? İşte bugün kardeşiz.Hata idi Anadolu harekâtı.Hem de muazzam bir hata... Trikopis yine bir müddet susuyor. Emekli generalin duyduğu pişmanlığı anlamaya çalışıyorum. Zavallı Yunan şehitleri, zavallı İstiklâl Harbi kahramanları! Boş yere yanan, yıkılan köylerimiz! Ve tarihin karanlık bulutları gerisinden eski ''büyük düşmanımız''ın duyduğu pişmanlık. Ne muazzam tezat. Trikopis, Bugün seninle kardeş olabilmemiz için Anadolu topraklarının kanla sulanması lâzımmış. Emekli general anlatmaya devam ediyor: "Ben Anadolu'a sizinle dört defa çarpıştım. Birincisine biz Avgin muharebesi diyoruz.Siz, İnönü Savaşı.1921 yılı Mart ayının son günleri. Ben o zaman 3. tümen kumandanıydım. İnönü'de bizim 3 tümenimiz bulunuyordu. 7. tümen merkezde, 3. tümen solda ve 10. tümen da sağda muharebe vaziyeti almıştık. Hepimiz kahramanca çarpıştık. Fakat Türkler bizden çok üstün oldukları için netice bizim lehimize tecelli edemedi. Geri çekildik ve burada ilk olarak İnönü'nün askerlik kabiliyetini anlamış olduk. İnönü ile 2. karşılaşmam Eskişehir-Kütahya hattında oldu. 1921 Haziran sonlarına doğruydu. Ben Bursa'da bulunuyordum. Birliklerimiz Eskişehir ve Kütahya üzerinden taarruza geçmişlerdi. Türkler oyalama muharebesiyle yardım bekliyorlardı. Ben derhal cepheye hareket ederek bu yardıma mani oldum. Bu muharebe bizim galibiyetimizle neticelendi. Türk ordusu ile üçüncü defa Sakarya'da karşılaştık. 1921 Ağustos sonlarında cereyan eden bu savaşlarda biz geri çekildik. Ben 2. Kolorduya kumanda ediyordum. Afyon cephesini tutarak Yunan ordusunun çöküşüne mâni oldum. Eğer bu cepheyi tutmasaydım Sakarya'dan sonra çok kötü bir mağlûbiyete daha gidebilirdik. Aralık 1921'de Cenup Grup Kumandan Kumandanlığına getirildim. Türklerin büyük bir hazırlık içinde bulunduklarını fark ediyorduk. Anadolu'da üç kolordumuz vardı. Başkumandan General Papulâs'ın uğradığı başarısızlıktan sonra yerine General Haci Anesti tayin edilmişti. Muhtemel taarruzları önlemek için cepheyi yıkılmayacak bir şekilde tahkim etmiştik. Ve bu cephenin çökmesine ihtimal vermiyorduk. Nihayet 26 Ağustos 1922 sabahı Türklerin beklenmedik taarruzu ile karşılaştık. Bu taarruz bizim için muazzam bir darbe oldu. Haci Anesti bütün kolordulara bizzat kumanda etmek istiyordu. En büyük korkumuz İzmir'le bağlantımızın kesilmesiydi. İzmir'e telgraf çekerek takviye istemiş ve aksi halde mağlûp olacağımızı bildirmiştim. Bu takviyeyi gönderemediler. Halbuki karşımızda MUSTAFA KEMAL vardı. Neye uğradığımızı anlayamadık. Cephe çökmüş ve ordu mağlûp olmuştu... Türk ordusunun bu beklenmedik kuvveti karşısında birliklerimiz perişan olmuştu. Yan birliklerle de irtibatı kaybetmiştik.Cephanemiz tükenmek üzereydi. Neşrettiğim bir günlük emirle sonuna kadar muharebeye devam edilmesini askere tebliğ etmiştim. Asker yorgundu. Kimsede muharebeye devam arzusu kalmamıştı. Birinci Dünya Savaşı'ndan beri durmadan çarpışan Yunan ordusunun maneviyatı hayli sarsılmıştı. Halk artık savaştan bıkmıştı. Askeri zorla, inanmadığı bir gaye uğrunda muharebeye sürüklemekteki güçlük harbin en çetin meselesidir. Yunan ordusunun adım adım hezimete yaklaştığını hissediyorduk. Her tarafımız Türklerle çevrilmişti. Esir olacağımızı anlıyorduk. Bizde kılıcı düşmana teslim etmek küçüklük sayılır. Vaziyetin kötüye gittiğini gören yaverim bir ara yanıma gelerek:Generalim, kılıçlarımızı imha edelim'' diye teklifte bulundu. Kılıcımı kendisine verdim. Aldı ve parçaladı. Firar fayda etmedi, ordu perişan olmuştu.Bu esnada atım vurulmuştu. Başka bir ata binerek kaçmaya ve çemberi yarmaya teşebbüs ettim.Türklerin içine düştüm. Esir oldum. Beni yakalayanlar hüviyetimi almakta güçlük çekmediler. Üzerimde bir revolver vardı. Derhal bunu anladılar. Bizde süvarilerin kılıcı atların eğerine bağlıdır. Benim bindiğim atta da böyle bir kılıç bulunuyordu. Askerler bunu da benim kılıcım zanniyle müsadere ettiler.Bu esnada ordu perişan olmuştu. Sağ kalan birlikler dağınık bir halde İzmir'e kaçmaya çalışıyorlardı. Bu bizim için büyük bir mağlûbiyet olmuştu. Beni ilk evvelâ Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü'ye götürdüler. Kendisi ile fazla bir şey konuşmadık. İnönü, beni Mustafa Kemal'in huzuruna çıkardı. Atatürk beni mert bir askere yaraşır bir şekilde kabul etti. Teessür ve heyecan içindeydim. İnönü beni kendisine takdim etti. Gazi'nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım: - Üzülmeyin General, dedi. "Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlûp olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.'' Atatürk'ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük kumandana karşı içimde bir hayranlık duymaya başlamıştım. Bundan sonra bizi Kayseri'nin Talas bölgesinde kurulan bir esir kampına sevk ettiler. Yüksek rütbeli subaylardan başka yanımda dört general daha vardı. Artık bizim için savaş bitmişti. Ordumuzun kalanı birkaç gün içinde Anadolu'yu terk ettiler."

Hegel Quotes

https://graciousquotes.com/georg-hegel/ https://www.youtube.com/watch?v=_NnFJMugeBY

26 Ağustos 2020 Çarşamba

21 Ağustos 2020 Cuma

20 Eylül Doğumlu Kişiler

20 Eylül Doğumlu Kişiler 1. Ahmet Nihat Berker BİLİM ADAMI 2. Asia Argento / 1975-09-20 SİNEMA 3. Atilla Karaosmanoğlu SİYASETÇİ 4. Bülent Ağaoğlu BİBLİYOGRAF 5. Güldal Mumcu SİYASETÇİ 6. Hikmet Özdemir BİLİM ADAMI 7. Kadir Has İŞADAMI 8. Levent Ağaoğlu YAZAR ŞAİR 9. Meral Okay YAZAR SENARİST OYUNCU 10. Monchi, Sevilla, Futbol Direktörü 11 Sulhi Dölek YAZAR SENARİST 12. Tevfik Bilgin İŞADAMI 13 Sophia Loren SİNEMA 20 Eylül - Tarihte Bugün Doğan Ünlüler Tarihte bugün kimler dünyaya geldi? 1758 - Jean-Jacques Dessalines, Haiti imparatoru (ö. 1806) 1842 - James Dewar, İskoç kimyacı (ö. 1923) 1899 - Leo Strauss, Alman filozof (ö. 1973) 1917 - Obdulio Varela, Uruguaylı futbolcu, teknik direktör (ö. 1996) 1921 - Kadir Has, Türk iş adamı (ö. 2007) 1934 - Sophia Loren, İtalyan sinema oyuncusu 1952 - Manuel Zelaya, Honduraslı siyasetçi. 1956 - Gary Cole, ABD'li aktör 1971 - Henrik Larsson, İsveçli futbolcu 1973 - Cansel Elçin, Türk sinema ve televizyon oyuncusu 1982 - Begüm Birgören, Türk dizi ve sinema filmi oyuncusu 1986 - İbrahim Kaş, Türk futbolcu Kaynak: Tarihte Bugün 20 Eylül Ne Oldu, Kim Öldü, Kim Doğdu

16 Ağustos 2020 Pazar

Türkleri inceleyen Fransız Tarihçiler

Joseph de Guignes Doğum 19 Ekim 1721 Pontoise, Fransa Ölüm 19 Mart 1800 (78 yaşında) Paris, Fransa Meslek Doğubilimci, Sinolog, Türkolog 1745'te Krallık Kitaplığı'nda Doğu dilleri sekreteriydi. Mémoire historique sur l'origine des Huns et des Turcs, adlı Hunlar ve Türklerin kökenini anlatan kitabı 1748 yılında yayınlandı Eski Türkler hakkında Batı’da iik kitabı bir Fransız 1748 yılında yayınlamış. 1. André Lévy (sinologist) 2. Antoine Bazin 3. Édouard Chavannes 4. Etienne de la Vaissière 5. Joseph de Guignes 6. JP Roux 7. Lamartine 8. Rene Giraud 9. René Grousset 10. Stanislas Julien

13 Ağustos 2020 Perşembe

İhmal Edilebilir Nasihatler

İhmal Edilebilir Nasihatler 


İhmal Edilebilir Nasihatler 1.Bölüm

Bölüm 1

21. yüzyılda birden fazla ''gerçek'' yaşanıyor. Hakim ''gerçek'' ne ise endişelerimizi o formatlıyor. Peki bu formatların dışındaki ''gerçek'' nedir?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 2.Bölüm

Bölüm 2

Sınıf teorileri nasıl ortaya çıktı? Peki ya modernizm? Türkiye'nin modernizm ile ilişkisi, postmodernizme geçiş ve popülizm nedir?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 3.Bölüm

Bölüm 3

Aristo’dan kuantum fiziğine fizik bilimindeki gelişmeler ideolojileri nasıl etkiledi? Sosyalizm neden sürdürülemedi? Soğuk savaşın bitmesiyle Rusya'da neler oldu?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 4.Bölüm

Bölüm 4

Türkiye’nin batıya öykünmesi neye sebep oldu? Birey olmadan modern olunur mu? Türk insanı batılılaştı mı kendisine mi yabancılaştı?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 5.Bölüm

Bölüm 5

Ayşe Böhürler ve Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, tarihin akışında kuramların durumunu ve Batı-Doğu tanımlarını ele alıyorlar.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 6.Bölüm

Bölüm 6

Bu Bölümde Ayşe Böhürler moderatörlüğünde Alev Alatlı ve Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, kıymetin ölçülmesi ve modern hayatla popülerleşen sembolizm konularını ele alıyorlar.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 7.Bölüm

Bölüm 7

"Homo Economicus'' soyutlaması bize ne anlatır? Ekonomi, insanın ahlakla duygularla ilişkisini nasıl etkiledi?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 8.Bölüm

Bölüm 8

Ayşe Böhürler’in moderatörlüğünde gerçekleşen İhmal Edilebilir Nasihatler’de bu hafta Süleyman Seyfi Öğün Batı’nın değişen merkezini, Osmanlı için Batı’nın anlamını tarihi perspektifiyle ele alıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 9.Bölüm

Bölüm 9

İhmal Edilebilir Nasihatler'de bu kez sohbetimize Alev Alatlı'nın evinde devam ediyor ve batılılaşma konusunu tüm yönleriyle ele alıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 10.Bölüm

Bölüm 10

Sohbetimize Alev Alatlı'nın evinde devam ediyor; batılılaşma konusunu tüm yönleriyle ele almaya devam ediyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 11.Bölüm

Bölüm 11

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, ekonomi bilimini tüm yönleriyle ele almaya devam ediyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 12.Bölüm

Bölüm 12

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, modernite konusundan hareketle kültür seçkinleri, ünlüler, 'celebrity kavramı' ve içeriğin boşaltılması mevzularını ele alıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 13.Bölüm

Bölüm 13

Önceki Bölüme kaldığımız yerden devam ediyor, modernite konusundan hareketle kültür seçkinleri, ünlüler, 'celebrity kavramı' ve içeriğin boşaltılması mevzularını ele alıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 14.Bölüm

Bölüm 14

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde Alev Alatlı'nın kişisel tarihini kendisinden dinliyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 15.Bölüm

Bölüm 15

Bir önceki Bölümde kaldığımız yerden devam ediyor, Alev Alatlı'nın kişisel tarihini kendisinden dinliyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 16.Bölüm

Bölüm 16

İhmal Edilebilir Nasihatler’in bu Bölümünde, önceki Bölümde kaldığımız yerden, Alev Alatlı’nın kişisel tarihini kendi anlatımıyla dinlemeye devam ediyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 17.Bölüm

Bölüm 17

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Ayşe Böhürler'in moderatörlüğünde Süleyman Seyfi Öğün ve Alev Alatlı teoloji ve felsefenin bütünlüğünü ve önemini konuşuyorlar.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 18.Bölüm

Bölüm 18

Alev Alatlı, hayat öyküsünü ve Türkiye’yi anlattığı İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümde, dünyanın gidişatını, rol modellerin yok olması ekseninde değerlendiriyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 19.Bölüm

Bölüm 19

İhmal Edilebilir Nasihatler’in bu Bölümünde Alev Alatlı, siyasi iletişimi, algı yönetiminde yapılan hataları ve iletişim sorunlarını kendi hayat tecrübesi içinde ele alıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 20.Bölüm

Bölüm 20

Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün izleyiciyi bu Bölümde ''Milliyetçilik'' kavramı üzerine düşünmeye davet ediyor: Türk'ü ne tanımlar? Kavramlar karmaşasında milliyetçilik nedir, muhitçilik nedir?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 21.Bölüm

Bölüm 21

Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün sorularını devlet-ulus-sermaye ilişkileri ve muhitçilik üzerine yoğunlaştırıyorlar: Devlet aklı nedir? Devlet olmak neleri gerektirir?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 22.Bölüm

Bölüm 22

Alev Alatlı'nın yazarlık serüvenini İhmal Edilebilir Nasihatler'de dinlemeye devam ediyoruz. “Yazmak için davan olmalı” diyen Alev Alatlı, yazar olmaya karar verme sürecini anlatıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 23.Bölüm

Bölüm 23

Alev Alatlı'nın, "Nasihatname" serisinin ilk iki kitabı, Ayşe Böhürler'in moderatörlüğünde İhmal Edilebilir Nasihatler'de ele alınıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 24.Bölüm

Bölüm 24

Ayşe Böhürler’in moderatörlüğünde İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün, "yabancı" kavramını analiz ediyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 25.Bölüm

Bölüm 25

Bu Bölümde, Alev Alatlı ile "Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?" kitabını konuşmaya kaldığımız yerden devam ediyor; "İşkenceci" kitabından hareketle diğer kitaplarını ve yazarlık serüvenini konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 26.Bölüm

Bölüm 26

Bu Bölümde Alev Alatlı, ''Orda Kimse Var Mı'' roman serisinde anlatmaya çalıştığı Türkiye'nin duygu serüvenini, seçkinlerin yabancılaşmasını ve bilimsel sosyalizm algısının sonuçlarını ele alıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 27.Bölüm

Bölüm 27

Bu Bölümde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlilkte, dünyayı anlamaya, başımıza gelenleri ve gelecekleri konuşmaya devam ediyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 28.Bölüm

Bölüm 28

Bu Bölümde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ‘özgürlük’ kavramını irdeliyor. Sartre, "Özgürlük en büyük mahkumiyettir." derken neyi işaret ediyor?

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 29.Bölüm

Bölüm 29

Bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlikte "kadına şiddet"in, Türkiye'de ve küresel anlamda artmasının sebeplerini, arkasındaki sosyolojik ve psikolojik gelişmeleri konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 30.Bölüm

Bölüm 30

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlikte, bir önceki programda virgül koyduğumuz yerden devam ediyor ve "kadına şiddet"i konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 31.Bölüm

Bölüm 31

Bu Bölümde, Süleyman Seyfi Öğün ve Alev Alatlı ile "yeni köylüler" başlığı altında, köyde doğmayıp daha sonra köye dönenleri, kent yaşamından bıkıp köye kaçanları konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 32.Bölüm

Bölüm 32

Bu Bölümde, Süleyman Seyfi Öğün ve Alev Alatlı ile geçen Bölümde kaldığımız yerden devam ediyor, "Kentlilerin toprağa dönüş akımının temelinde ne var?" sorusuna cevap arıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 33.Bölüm

Bölüm 33

Bu Bölümde 2005 ve 2015 yıllarında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı görevini üstlenen Mehdi Eker'i konuk ediyor, Türkiye'de tarım ve tarım politikalarını konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 34.Bölüm

Bölüm 34

Bu Bölümde Alev Alatlı ile "Trump, Amerika'yı rotasından çıkarabilir mi?" sorusundan hareketle, "Geçmişten günümüze Amerika'nın rotası neydi?" sorusuna cevap arıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 35.Bölüm

Bölüm 35

Bu Bölümde, Amerika Temsilciler Meclisi'nin 1915 olaylarını "Ermeni Soykırımı" olarak tanımlayan kararı onaylamasından hareketle "Ev ödevimiz ne olmalı?" sorusuna cevap arıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 36.Bölüm

Bölüm 36

Süleyman Seyfi Öğün ve Alev Alatlı, İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, "Hristiyanlığın kırılma noktaları" konusuna devam ederek Amerika'yı masaya yatırıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 37.Bölüm

Bölüm 37

Ayşe Böhürler moderatörlüğünde Alev Alatlı ile İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, önceki Bölümlerde konuştuğumuz "Batı'nın iktisadi tarihi ve dinler tarihindeki değişimler olurken biz nerede...

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 38.Bölüm

Bölüm 38

Alev Alatlı ile İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, geçtiğimiz Bölümde virgül koyduğumuz "Kitlelerin afyonu teknolojidir." sözü üzerine konuşmaya devam ediyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 39.Bölüm

Bölüm 39

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlikte, "Teknoloji insanlığa ne yapıyor?" sorusuna cevap aramaya devam ediyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 40.Bölüm

Bölüm 40

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlikte, Çin ve NATO'yu konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 41.Bölüm

Bölüm 41

Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, sosyalizmden sonra biri dünya devi olan diğeri dağılan iki devleti konuşuyor, "Rusya neden önemli?" sorusuna cevap a...

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 42.Bölüm

Bölüm 42

Ayşe Böhürler’in moderatörlüğünü yaptığı İhmal Edilebilir Nasihatler’in bu Bölümünde, Rusya'ya odaklanmaya devam ediyor ve “Sosyalizm sonrası Rusya neden dağıldı?” sorusuna cevap arıyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 43.Bölüm

Bölüm 43

Ayşe Böhürler’in moderatörlüğünü yaptığı İhmal Edilebilir Nasihatler’in bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlikte, yeni yılın ilk programında, "yeni yıl" kavramını konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 44.Bölüm

Bölüm 44

Ayşe Böhürler moderatörlüğünde gerçekleşen İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile birlikte Filistin ve eğitim meselelerini konuşuyoruz.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 45.Bölüm

Bölüm 45

Ayşe Böhürler moderatörlüğünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, bir önceki Bölümde kaldığımız yerden devamla Edward Said'i ve Filistin meselesini ko...

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 46.Bölüm

Bölüm 46

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün, Ayşe Böhürler moderatörlüğünde "Türkiye'de sağ-muhafazakarlık" konusunu ele alıyorlar.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 47.Bölüm

Bölüm 47

Ayşe Böhürler'in moderatörlüğünde Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün ile İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, geçen Bölümde virgül koyduğumuz yerden devamla "Türk Sağı"nı, "Türk sağcılığı"nı v...

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 48.Bölüm

Bölüm 48

İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Süleyman Seyfi Öğün ve Alev Alatlı, Ayşe Böhürler'in moderatörlüğünde, önce "mültecilik" meselesini, ardından da Türk Solu'nu konuşuyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 49.Bölüm

Bölüm 49

Ayşe Böhürler'in moderatörlüğünü yaptığı İhmal Edilebilir Nasihatler'in bu Bölümünde, Süleyman Seyfi Öğün ve Alev Alatlı, Türkiye'de ve dünyada "sol"u konuşuyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 50.Bölüm

Bölüm 50

George Floyd'un öldürülmesiyle ABD'de başlayan protestolar konuşuluyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 51.Bölüm

Bölüm 51

İhmal Edilebilir Nasihatler'de, Amerika'daki protestolar konuşulmaya devam ediyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 52.Bölüm

Bölüm 52

Alev Alatlı ve Süleyman Seyfi Öğün, Amerika'daki olayları ve Türkiye'yi konuşuyorlar.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 53.Bölüm

Bölüm 53

Amerika, "farmasonluk" ve "masonluk" kavramları ele alınıyor.

 

 

İhmal Edilebilir Nasihatler 54.Bölüm

Bölüm 54

"Hümanizma" ve "idealizm" kavramları üzerinden Amerika tarihi okunmaya devam ediliyor.

 


Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları

ürk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları 

5 Ağustos 2020 Çarşamba

TÜRK EĞİTİM TARİHİNİN ANA HATLARIYLA YAPISAL ÖZELLİKLERİ

TÜRK EĞİTİM TARİHİNİN ANA HATLARIYLA YAPISAL ÖZELLİKLERİ
Hayati Dokdemir 1
, Mehmet Özbaş 2
1 Doktora Öğrencisi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dünyası Araştırmaları Anabilim Dalı, hayatidokdemir@gmail.com
2 Doç. Dr., ErzincanBinali Yıldırım Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, mozbas@erzincan.edu.tr
Öz
Bir eğitim sisteminin temel dayanaklarının, bağlı olduğu düşünce sisteminin, felsefesinin ve vizyonunun bilinmesinin; her bakımdan önemi büyüktür. Binlerce yıllık birikimiyle tarihin derinliklerinden temel alan Türk
eğitim sisteminin kültürel özelliklerinin bilinmesi de hem devlet yönetimi sorumluluğu hem de yurttaşların öğrenme gereksinimleri açısından; oldukça önemli bir yükümlülüktür. Bu araştırmanın amacı, insanlık tarihinin
yaşayan en eski ve sürekli medeniyetlerinden biri olan Türk eğitim tarihinin ana hatlarıyla yapısal özelliklerini
ortaya koymaktır. Araştırma, alanyazın incelemesine dayalı, tarama modelinde bir çalışmadır. Araştırma sürecinde, Türk eğitim tarihinin; genel olarak yapısal özelliklerinin hangi değişkenlere bağlı olduğunu ortaya çıkarmak amacıyla çok yönlü ve geniş açılı bir alanyazın taraması yapılmıştır. Türk eğitim sistemini ana hatlarıyla 2
düzlemde izleyebileceğimiz saptanmıştır. Bunlardan birincisi İslamiyet’ten Önce Türk Eğitim Tarihi, diğeri ise
İslamiyet’in Kabulünden Sonra Türk Eğitim Tarihi şeklindedir. Birinci Dönemde Türk Eğitim Tarihi: Hun, Göktürk
ve Uygurlar Dönemi’nde Türk Eğitim Tarihi şeklinde ele alınmıştır. Birinci Dönem Türk Eğitim Tarihi; daha çok
Türklerin göçebe yaşam biçiminin özelliklerini yansıtmaktadır. Fakat özellikle Uygurlar Dönemindeki yerleşik
yaşam biçimiyle birlikte Türk Eğitim Tarihinde kentli yaşamın özelliklerini görmek mümkündür. İkinci Dönem
olan İslamiyet’in Kabulüyle birlikte gelişen Türk Eğitim Tarihi ise oldukça geniş bir zaman dilimine yayılmıştır. Bu
dönemde, başta Karahanlılar, Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçuklu Devletleri olmak üzere dünya tarihine yön
veren birçok uygarlığın gelişimine yön vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu, bu dönemin en büyük etkilerinin görüldüğü uygarlıktır. Türk Eğitim Tarihinin 3. Dönemini ise demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir dönem olarak
yorumlayabileceğimiz Cumhuriyet Dönemi Türk Eğitim Tarihi oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler:Türk Tarihi, Türk Kültürü, İslam Öncesi Türk Devletleri, Türk-İslam Devletleri, Askeri
Eğitim, Örfi Eğitim.
Abstract
Knowing the basic foundations, depending thinking systems, philosophy and vision of an educational system is remarkable in all respects. Comprehending the cultural properties of Turkish educational system that
has been based upon depths of history with centuries-old accumulation is a significant responsibility in terms of
both state management responsibility and learning needs of citizens. The purpose of this research was to reveal structural properties of Turkish educational system as one of the living oldest and constant civilizations of
the human history with its main lines. The research was on screening model based upon the literature review.
During the research process, the literature was reviewed multi-dimensionally in order to reveal on which variables the structural properties of the Turkish educational system depended. It was determined that the Turkish
educational system could be observed on 2 planes in its main lines. The first of these planes was Pre-Islamic
17. BÖLÜM
Eğitim Yönetimi Araştırmaları
206
Turkish Educational System, and the other was Turkish Educational System after the Acceptance of Islam. In the
first period, Turkish Educational History was discussed as the Turkish educational system in Hun, Gokturk, and
Uighur periods. The first period Turkish Educational System reflected the nomadic life style of the Turks. However, it was possible to notice the properties of urban life in Turkish Educational History due to settled life style.
Second period Turkish Educational System developed with the Acceptance of Islam has spread on a long period
of time. During this period, several civilizations as Karakhanids, Great Seljuk Empire and Anatolian Seljuk Empire the leading directed the development that dominated the world history. Ottoman Empire was the civilization where the effects of this period were noticed as the most. The 3rd period the Turkish Educational History
included the Republican Period Turkish Educational History that could be interpreted as the democratic, pluralist and liberal period.
Keywords: Turkish History, Turkish Culture, Pre-Islamic Turkish States, Turkish-Islamic States, Military Education, Customary Education
Giriş
Tarihimizin zaman ve mekân boyutunun derinlik ve genişliğini dikkate aldığımızda, eğitim tarihimizle ilgili
yapılacak kolektif bir çalışmanın oldukça kapsamlı olacağı açıktır. Bu düşüncemiz elbette ‘’Türk Eğitim Tarihi‘’
gibi iddialı bir çalışma için geçerlidir. ‘’Türk Eğitim Tarihine Giriş ‘’ veya ‘’Türk Eğitim Tarihinin Ana Hatları‘’ gibi
daha mütevazı çaptaki çalışmalar, eğitim tarihi uzmanlarınca da münferiden yapılması mümkün, hatta gerekli
olan çalışmalardır. Türk Eğitim Tarihi gibi son derece geniş bir alanda; ilgili kaynakların tedarik edilmesi, kaynak
dillerine hakkıyla vakıf olmak, bu kaynakların mukayeseli şekilde okunup incelenerek ortaya kapsamlı bir eser
konulması, her türlü övgü ve şükran ifadesine layıktır.
Problem Durumu
Türk Eğitim Tarihi gibi zaman ve mekân bakımından oldukça geniş bir alanda kalem oynatmaya teşebbüs
etmek, gerçekten büyük cesaret isteyen, zahmetli bir faaliyet olduğu içindir ki, ülkemizde bu alanda yazılmış
dört başı mamur bir esere ne yazık ki henüz rastlamış değiliz. Yapılmış olan çalışmaların da genellikle ikinci el
kaynaklardan yararlanılarak yapılan, bu nedenle de işin özüne nüfuz etmekten uzak çabalar olduğunu üzüntüyle
müşahede ediyoruz. Esasen, Türk eğitimi ve tefekkürünü, Türk tarihi araştırmalarından ayrı düşünmek mümkün
değildir. Bu sebeple, tarihimizin çeşitli alanlarında uzmanlaşmış, inceledikleri dönemlerin kaynak dillerine vakıf,
birinci el kaynaklardan faydalanabilen araştırmacılardan müteşekkil bir komisyon marifetiyle böylesi zor bir işin
üstesinden gelinebileceği gayet açıktır. Münferiden yapılan veya yapılacak çalışmaların faydadan uzak olduğunu
iddia etmemekle beraber, konunun tarih içindeki muazzam boyutunu dikkate aldığımızda, bunun ancak bir
komisyon marifetiyle yapılacak, kolektif bir çalışma neticesinde hakkıyla gerçekleşebileceğine inandığımızı belirtmek isteriz. Erken dönem (Hun, Göktürk, Uygur dönemleri ) eğitim tarihimizin özellik ve gelişmelerini alanın
uzmanları yardımıyla, Ortaçağ dönemi (Karahanlı, Gazneli, Selçuklu) Türk eğitiminin geçirdiği safhaları mutlaka
konunun uzmanı tarihçilerin yardımıyla, aynı şekilde Yeniçağ ve Yakınçağ dönemi (Osmanlı, Cumhuriyet Türkiyesi ) eğitim tarihimizin de ilgili uzmanların yardımıyla incelenerek kaleme alınması en doğru yol olacaktır. Aksi
takdirde, sadece eğitim tarihi alanı araştırmacıları tarafından ortaya konulacak çalışmaların, faydadan tamamen
hali olmamakla beraber, bazı eksiklerle ma’lül olması kaçınılmaz olacaktır. Uzmanların kolektif çalışmaları neticesinde Tük eğitim tarihi ile ilgili olarak ortaya konulacak eserin birkaç cildi ihtiva etmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Türk ilim muhitinin şimdiye dek önemi ölçüsünde iltifat etmediği Türk eğitim tarihi konusunun çetin ceviz
olduğu izahtan varestedir. Ciddi bir çalışmanın eski dönem Türk eğitim tarihi için Göktürk ve Uygur dönemi
Türkçesini, hatta Rusça ve Çince’yi; Ortaçağ eğitim tarihimiz için Arapça, Farsça gibi dillerin yanında Çağatay
Türk lehçesini, Yeni ve Yakınçağlar için Osmanlıca kaynakların okunmasını gerektirdiği; bu klasik kaynak dillerinin yanı sıra, İngilizce başta olmak üzere çağdaş Batı dillerinin de kullanılmasını zorunlu kılacağı açıktır. Böylesi
bir donanıma sahip olmanın her araştırmacıya nasip olamayacağı bir yana, çok büyük zamana ve imkana ihtiyaç
hasıl edeceği, işin erbabınca malum olan konulardandır. Birinci el kaynaklara dayalı, kapsamlı, eski tabirle muhalled bir çalışmayı işin uzmanlarından oluşan bir heyetten sabırsızlıkla beklerken, Ziya Paşa’nın meşhur deyişini
kendimize uyarlayarak ; ‘’Bu terazi o kadar sıkleti çekmez‘’ deyip, eğitim tarihimiz konusuna ana hatlarıyla mütevazı bir giriş denemesi yapmayı uygun görüyoruz.
Türk Eğitim Tarihinin Ana Hatlarıyla Yapısal Özellikleri
207
Amaç ve Önem
Türk eğitim tarihinin yapısal yönleri itibariyle sistematik bir bütün içerisinde ele alınmasını sağlayacak bilimsel çalışma ve araştırmalarla tarih incelemelerine; Türk eğitim sisteminin özelliklerini ortaya çıkarmak açısından
büyük önem verilmek durumundadır. Türk eğitim tarihi ile ilgili bilimsel etkinlikler, Türk eğitim sistemini kültürel
kökenlerinden hareketle yeniden yapılandırmak için, oldukça önemlidir. Türk eğitim tarihi konusunda yapılacak
bilimsel çalışmalarla araştırmalara gereken önemin verilmesi; aynı zamanda oldukça önemli bir bilimsel yükümlülüktür. Türk eğitim tarihinin; etraflıca ele alınmasını sağlayacak bilimsel çalışmaların desteklenmesi; Türk milletinin sahip olduğu kültürel birikimin milletimizin fertlerince tanınması ve öğrenilmesi; tarihi değer, norm ve
özelliklerimizin nesiller boyu aktarımı açısından da önemi büyüktür. Bu çalışmada, kapsam olarak Türk Eğitim
Tarihi’ni bilinen ilk Türk devletleri olan İslam öncesi Hun, Göktürk, Uygur; İslam’ın kabulünden sonra kurulan
Türk-İslam devletleri Karahanlılar, Selçuklular ve nihayet Osmanlı dönemlerini ihtiva edecek şekilde ele almayı
uygun gördük. Bu amaç doğrultusunda, araştırma problemi aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:
• Türk eğitim tarihinin ana hatlarıyla yapısal özellikleri nelerdir?
Yöntem
“Türk Eğitim Tarihinin Ana Hatlarıyla Yapısal Özellikleri” araştırması, literatür incelemesi şeklinde gerçekleştirilmiş; tarama modelinde bir çalışmadır. Araştırma için öncelikle Türk eğitim tarihi üzerine durulmuş çalışmalar
konusunda geniş kapsamlı bir literatür taraması yapılmıştır. Literatür taraması ve tarihi eserlere ilişkin gerekli
incelemelerden sonra Türk eğitim tarihinin kesitler ya da dönemler şeklinde ele alınıp değerlendirilmesinin ve
bilimsel incelemeye tabi tutulmasının daha uygun olacağı benimsenmiştir.
Türk eğitim tarihini genel hatlarıyla özetleyecek bir bilimsel çalışmanın, bilinen ve eserleriyle günümüze yansımış Türk devletleriyle başlatılması gerektiği; gayet açık bir bilimsel zorunluluktur. Bu nedenle bu araştırmada,
yöntemsel bir süreç olarak önce İslam öncesi Türk devletleri olan Hun, Göktürk ve Uygur devletlerinden başlanarak Türk eğitim tarihinin sistemsel bütünlüğü içerisinde ele alınması gerektiği kararlaştırılmıştır. İslam öncesi
Türk devletleriyle ilgili tarihi inceleme ve tarama çalışmalarından sonra, İslamiyet’in kabulünden sonra kurulan
Türk-İslam kültür ve medeniyetini temel alan devletler ile araştırmaya devam edilmesi benimsenmiştir.
Bulgular
1. Hun Türkleri Döneminde Eğitim
Tarih boyunca gerek zaman boyutunun derinliği ve gerekse mekân boyutunun genişliği itibariyle oldukça
büyük ölçekte yer tutan Türklerin eğitim tarihini, ilk Türk devleti olarak kabul edilen Hunlar dönemiyle başlatabiliriz. Büyük ölçekte hayvancılıkla geçinen, göçebe hayat tarzına sahip Hunların uzun tarihleri boyunca başta
büyük komşuları Çinliler olmak üzere, Asya’nın muhtelif devlet ve topluluklarıyla mücadele içinde yaşadıklarını
biliyoruz. Hun Türkleri göçebe yaşam tarzına sahip olmakla beraber, büyük hayvan sürülerine bakmaları için
diğer Asyalı toplulukları görevlendiriyor, kendileri uygun yerlerde kurdukları obalarında (Osmanlıda Yurtluk)
hayatlarını sürdürüyorlardı. Sürekli mücadele içinde Asya’nın uçsuz bucaksız alanlarında yaşayan Hunlarda askerlik ruhu ve buna dayalı teşkilatçılık ta oldukça inkişaf etmişti.
Yazılı olmayan kurallardan oluşan Türk töresi, ilk Türk topluluklarında eğitimin temelini oluşturmaktaydı. Sürekli mücadeleye dayalı hayat tarzı da Hunların yetişme tarzına ve eğitimlerine militarist bir karakter veriyordu.
Askeri eğitim tarzının baskın olduğu Hunlarda; bağımsızlık duygusu, güçlü savaşçılar yetiştirme gayesi, töre ve
kurulu düzene bağlılık, iç ve dış düşmanlara karşı sürekli tetikte olmak, hayvan sürülerini ve ürünlerini muhafaza
etmek, eğitim anlayışında temel amaçları oluşturmaktaydı (Akyüz, 2000: 1-16; Golden, 2002: 46-59; Güven,
2014: 12-19).
2. Göktürkler Döneminde Eğitim
Göktürkler (552 – 745), Asya Hun Devleti’nden sonra Orta Asya’da kurulmuş olan ikinci Türk devletidir. Tarihte Türk adını bir siyasi teşekkülün adı olarak kullanan ilk devlettir. Göktürk adı, Orhun yazıtlarında ‘’ Kök –
Türk ‘’ şeklinde kaydedilmiştir (Ergin, 2000: 3-12; İpekçioğlu, 2014: 56-63; Radloff, 1995: 70-84). Göktürkler
çağında 38 harfli gelişmiş bir yazının kullanılması ve kitabelerin mevcudiyeti ile eski Türk takviminin ıslah edilişi
gibi gelişmeleri, konunun uzmanı tarihçi İbrahim KAFESOĞLU, Türk-İslam Sentezi isimli eserinde :‘’ Genişbir 
Eğitim Yönetimi Araştırmaları
208
eğitim öğretim teşkilatının mevcudiyetini ortaya koyan sağlam deliller ‘’ olarak yorumlamakta ve ‘’Yalnız o
zaman için değil, nesiller boyunca tarihten ibret alınması düşüncesi ile taşlara kazınarak meskun mahal meydanlarına dikilen kitabeler, Türk topluluğunda kalabalık bir okur-yazar tabakanın bulunduğuna işaret etmekte idi ‘’
demektedir. Yine aynı eserde:’’ bunlara ayrıca at terbiyeciliği başta olmak üzere, türlü cinsten hayvan yetiştiricilik, bakım, hastalıklardan koruma veya tıbbi müdahale usullerini öğreten uzmanların ve savaşçı bir millete çeşitli
silah, giyim, yiyecek hazırlayan onbinlercezanaatkarın yetiştirilmesi de ilave edilmelidir. Bunlardan bir kısmı
pratik şekilde ustalık – çıraklık tarzında öğretilebilirdi, fakat Türk dilinin ses tonlarına uygun fonetik bir alfabenin
ortaya konması, astronomi, okur – yazarların artırılması gibi doğrudan doğruya teorik alanlarda düzenli bir eğitime ihtiyaç olduğu aşikârdı‘’ ifadeleri yer almaktadır (Kafesoğlu, 1996: 85).
Göktürkler döneminde eğitim bahsinde ilk zikredilmesi gereken husus 8. Yüzyılda dikilmiş olan Göktürk yazıtlarıdır. Göktürkler döneminden bize intikal eden baş kaynak, Orhun ırmağı kıyılarında bulunduğu için Orhun
Abideleri olarak da bilinen yazıtlardır. Orhun yazıtları 1893’te, Danimarkalı bilgin, Kopenhag Üniversitesi profesörü, Linguist Wilhelm Ludwig Thomsen tarafından çözülmüş ve dünya ilim âleminde büyük yankı uyandırmıştır.
Türkiye’de ise ancak 1920’li yılların ortalarında Türk münevverlerinin istifadesine sunulmuştur. 727’de Göktürklerin büyük veziri Tonyukuk, 732’de Kül-Tigin ve 735’de Bilge Kağan adına dikilen bu kitabeler zamanının en
değerli edebiyat örneklerini oluştururlar.
Türk milletinin adının geçtiği yazılı ilk Türkçe metin olması, Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi,
devlet ile halkın karşılıklı görevlerinin belirtilmesi, Türk medeniyeti, yasaları ve kültürü hakkında bilgiler vermesi
bakımından da bu yazıtlar fevkalade önemlidir. Yazıtlarda dikkati çeken önemli hususlardan biri de Kağanın
yaptığı her işi milletinin refahı için yapmakta olduğudur. Bu nedenle eski Türklerde sosyal devlet anlayışının
mevcudiyetini ihsas ettirmesi bakımından da Orhun Yazıtları ayrı bir önem taşımaktadır. Kitabelerde geçen ‘’
fakir milletin zenginleştirilmesi, açların doyurulması, çıplakların giydirilmesi ‘’ gibi ifadeler bu anlayışın en belirgin örneklerini teşkil etmektedir (Akyüz, 2000: 11-16; Güven, 2014: 18-29; İpekçioğlu, 2014: 54-59). Göktürk
kitabeleri aynı zamanda Türklerdeki tarih, hatıra ve nutuk türünün ilk örnekleridir.
Göktürklerde okur – yazarlığın yaygın olduğuna bir kanıt olarak; 574 tarihinde Budizm’i Türkler arasında
yaymak amacıyla Türkçeye tercüme edilen Budizm ilkelerini havi bir metnin Göktürkler arasında propaganda
amacıyla dağıtılması olayı dikkat çekicidir. Bu olay Türkler arasında okuma yazma bilme oranının yüksek olduğuna işaret etmektedir (Akyüz, 2000: 13-17; Güven, 2014: 23-29).
3. Uygurlar Döneminde Eğitim
Uygurlar (745 – 840), Çin kaynaklarında çok eski devirlerden beri çeşitli adlarla anılmışlardır. Yine bu kaynaklarda Uygur adının manası: ‘’Şahin suretiyle dolaşan ve hücum eden‘’ olarak verilmiştir. Fakat kelimenin etimolojik yapısı incelendiğinde ‘’takip etmek’’ manasına geldiği anlaşılmaktadır. Bazı Batılı kaynaklar ise bu ismin ; ‘’
akraba. Müttefik ‘’ manasına geldiğini kaydederler ki devletin yapısı göz önüne alındığında : ‘’On-Uygur = OnMüttefik’’ açıklaması daha uygun gelmektedir (Saray, 1997: 32). Uygurların eğitimle ilgili özellikleri arasında;
bilginin yaygınlaşması, kâtiplik, bürokratlık, danışmanlık gibi görevlere verilen önem ve başka kültürlerle etkileşim dikkati çekmektedir (Akyüz, 2000: 13-17).
Uygurların, 14 harfli Soğd alfabesine bazı yeni eklerle oluşturdukları ayrı bir alfabeleri vardı. Ayrıca kitap basım tekniğini, matbaacılığı da bilen Uygurlar, eğitim- öğretim ve kültürel hayatta büyük başarılar sağlamışlardır.
Bu da onların dil ve edebiyat ile felsefe din ve muhtelif bilim dallarında ileri gitmelerini sağlamıştır. Bunlardan
başka Uygur Türkleri heykelcilik, resim, duvar resmi, çinicilik, kumaşçılık ve halıcılık sanat ve zanaat dallarında
oldukça ileri gitmişlerdir. Uygurların mimarlık alanında da ilerlediklerini, şehirlerini surlarla çevirdiklerini, odalarının ve mabetlerinin içini renkli ve yaldızlı duvar resimleri ile süslediklerini, bıraktıkları kültürel mirastan anlamaktayız. Uygurlar müzik ve dans alanlarında da ileri gitmişlerdir. Uygurlar yıkıldıktan sonra pek çok Uygur
prensi ve bilgini, Moğollara ve Korelilere devlet ve hükümet kurmada ve idare etmede hocalık yapmışlardır
(Saray, 1997: 44-47).
Uygurlar tıp alanında da, diğer Türklerden daha fazla inkişaf etmişlerdi. Bilhassa Hind ve Çin medeniyetlerine
ait tıp bilgisinden de çeviriler yapmışlar, cerrahi müdahale yerine ilaçla tedaviyi tercih etmişlerdir. Bu yüzden
eczacılıkta gelişen Uygurlar, çeşitli bitkisel ve hayvansal ürünlerden ilaçlar yapmışlardır. Onlardan günümüze 
Türk Eğitim Tarihinin Ana Hatlarıyla Yapısal Özellikleri
209
kadar gelen bir tıp kitabında; baş ağrısı, göz, kulak, burun ve zihin hastalıkları gibi birçok hastalık hakkında bilgi
bulunmaktadır. Ayrıca Uygurlar, Çinlilerde görülen akupunktur benzeri bir tedaviyi de uygulamışlardır.
Asya Kıta’sının çok geniş fiziki, siyasi, kültürel çeşitliliği, Türklerin eğitim hayatına da dışardan bazı unsurların
girmesine yol açmıştır. Bu bağlamda Çinli bilge Konfiçyus ( M.Ö.571-478 )’ün eski Türklerin eğitimi üzerinde
kısmen ve dolaylı da olsa etkisinden söz edilebilir. Birçok Türk hükümdarı Çin prensesleri ile evlendiklerinden, iyi
eğitimli ve mutlaka Konfiçyus’un söz ve deyişlerini ezberlemiş olan bu hatunlar, yetiştirdikleri Türk şehzadelerine onun düşüncelerini öğretmişlerdir. Ayrıca birçok şehzade ve bürokrat eğitim amacıyla Çin’e gönderilmiştir.
Nihayet, savaşlar, ticari ve ekonomik münasebetler, tercüme faaliyetleri, seyyahlar da bu geniş coğrafyanın
kültürel etkilerini taşımakta önemli rol oynamıştır (Akyüz, 2000: 15-22; Güven, 2014: 30-34).
Özetle; İlk Türk Devletlerinde eğitim, bu toplumların yaşama biçimlerinin etkisiyle biçimlenmiş olup, bu tespit daha sonraki Türk devlet ve toplumları için de geçerlidir. Türkçenin en eski yazılı belgeleri olan Orhun Yazıtları aynı zamanda eğitim tarihimiz ile de ilgili bilgileri ihtiva etmektedir. En eski Türk toplumlarında bilime karşı
büyük bir ilgi görülmektedir. Bu durum daha sonraki Türk toplumlarında da devam etmiştir. Yine eski Türk Toplumlarında büyük bir çocuk sevgisi mevcut olup, bu daha sonraki Türk toplumlarında da sürüp gitmiştir.
İSLÂMİYET’İN KABULÜNDEN SONRA TÜRKLERDE EĞİTİM
İslâmiyet’in kabulünden sonra kurulan Türk devlet ve topluluklarının eğitim anlayışı ve oluşturdukları kurumlar, İslâm kültürünün etkisi altında teşekkül etmişlerdir. İslâmiyet, eğitim ve öğrenime büyük değer veren bir
inanç sistemidir. Daha ilk inen ayetlerindeki ilk emri ‘’İkra! = Oku‘’ ifadesi ile başlamaktadır. İlim öğrenmenin
kadın erkek bütün Müslümanlar için farz olduğu konusunda H.z. Muhammed’in meşhur hadisi, asırlar boyunca
Müslümanlar için rehber olmuştur. Yine Bedir Savaşı ( 624 ) sonucunda esir alınan müşriklerin serbest bırakılma
şartları arasında, bilmeyen Müslümanlara okuma yazma öğretme şartı da bulunmaktaydı. Âlimin mürekkebinin
şehidin kanından değerli olduğu, bir saat ilimle uğraşmanın altmış yıllık ibadete eşit olduğu, bilenlerle bilmeyenlerin bir tutulmadığı, beşikten mezara kadar ilim öğrenmenin tavsiye edildiği İslâm kültür ve medeniyeti, ilme,
öğrenmeye, sürekli gelişmeye, âlime, ilim öğrenene, ilmî kurumların tesis edilmesine büyük değer vermiştir.
4. Karahanlılar Döneminde Eğitim
Karahanlılar dönemi (840 – 1212), Türk eğitim tarihinde bazı yönlerden bir dönüm noktası olmuştur. Eski
Türk devletleri döneminde dağınık bir şekilde verilen eğitim, bu dönemde belli bir plan ve program çerçevesinde verilmeye başlandı. Eğitimin, toplumun bütün kesimleri için gerekli olduğu düşüncesi yaygınlık kazandı. Eğitim bir bütün olarak düşünülerek kurumsallaşmaya gidildi. Türk geleneğindeki eğitime önem verme konusuna
bu dönemde de devam edildi. Devlet adamlarının ve her düzeyden yöneticilerin, bilim insanlarının eğitim konusundaki önerilerini dikkate almaları, Türk – İslâm dönemi eğitim çalışmalarını ileri boyutlara taşıdı. Bilim ve
kültüre verilen önem sayesinde ünlü bilim insanları, Türk-İslâm devletleri bünyesinde toplanmaya başladı.
Karahanlılar dönemiyle birlikte eğitim ve kültür hayatında önemli değişikliklerin olduğunu görüyoruz. Uygur
Türklerinin İslâm öncesinde kullandıkları kendi alfabeleri ve eğitim sistemleri Karahanlılar zamanında oldukça
değişmiştir. Birbirine çok yakın olan Göktürk ve Uygur alfabeleri bırakılmış, İslâm’a giriş ile birlikte Kur’ân-ı
Kerîm’in yazıldığı Arap alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Karahanlılar, yalnızca Arap alfabesini almakla kalmamış, İslami eğitim müesseselerini de kabul etmişlerdir. Hem dini ilimlerin hem de diğer ilimlerin okutulduğu
mektep ve medrese sistemine geçilmiştir ki, bu sistem Doğu Türkistan’da 20. Yüzyıla kadar devam etmiştir.
Karahanlılar’ın kurmuş oldukları medreselerde hem eğitim sisteminin hem de öğrenci problemlerinin oldukça
adil bir şekilde çözüldüğünü görüyoruz. Mesela medreselerin vakfiyeleri, yani gelir kaynakları son derece geniş
tutulmuş, hem müderrisler (öğretim üyeleri) hem de öğrenciler aylıklarını ve burslarını muntazam bir şekilde
almışlardır. Bununla da yetinilmemiş öğrencilere yatılı okuma imkânı da sağlamışlardır ki, bu uygulama o devirler için oldukça ileri bir eğitim sistemi olarak kabul edilmiştir. Ayrıca eğitim müesseselerinde ilmî özerkliğin bugünküne yaklaşır bir düzeyde olduğunu görüyoruz (Akyüz, 2000: 21-24; Saray, 1998: 61-69).
Türk-İslâm eğitim kurumları olan medreseler, Karahanlılar zamanında yapılmaya başlandı. Dönemin ilk medresesi, Semerkant’ta Tabgaç Buğra Han tarafından kuruldu. Bu kurumların oluşturulmasında Uygurlar’da başlayan tapınaklardaki eğitim çalışmalarının yanı sıra, İslâmiyet’i yeni kabul eden Türk boylarının inançlarının pekiştirilmek istenmesi etkili oldu. Medreseler; câmi, kütüphane, genel eğitimin verildiği oda, çalışma odaları, halkın 
Eğitim Yönetimi Araştırmaları
210
ders dinlemek üzere katılabileceği çalışma salonları, öğrencilerin ve öğretmenlerin kalacağı odalar ile dinlenme
alanlarından oluşmaktaydı. Halkın da eğitim faaliyetlerine katılımı sağlanmaktaydı.
Medreselerin fiziki yapısı da eğitimin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine ve burada bulunanların rahat bir ortamda çalışmalarına uygun bir hale getirilmişti. Karahanlılar’da medreselerin yöneticilerine ‘’ fakih ‘’ , öğretmenlerine ‘’ müderris ‘’ denilirdi. Medrese müderrisinin ve yöneticisinin seçimi Semerkant’taki ilim adamları
tarafından gerçekleştirilmekteydi. Bu uygulama ile eğitim kurumlarının dış etkilerden uzak tutulması, akademik
özerklik ve özgürlüklerinin sağlanması bakımından önemliydi. Öğrencilere verilen burslarla onların sadece eğitime odaklanmaları sağlanmaktaydı. Medrese çalışanlarına verilen ücretler yaptıkları işe göre belirlenmekteydi.
Medreseye vakfedilen gelirin, ekonomik şartlardaki değişimden olumsuz etkilenmemesi amacıyla gerekli tedbirler de alınmaktaydı.
Karahanlılar devri kültür ve eğitim hayatının iki büyük dev eseri Kutadgu Bilig ile DîvanüLugati’t-Türk’ün yazılmaları olmuştur.Karahanlılar döneminin Türk kültürü bakımından en önemli eseri şüphesiz Kutadgu Bilig’dir.
Yazarı Balasagun’lu Yusuf Has Hacib’dir. Eser 1069 yılında Kaşgar’da, Uygur alfabesiyle ve manzum olarak yazılmıştır. Yusuf, bu Türkçe manzum eserini Buğra Han’a takdim etmiştir. Kutadgu Bilig, Türkçe ilk siyâsetnamedir.
Yani yönetim bilimi konusunda yazılmış bir eserdir (Arslan, 1987: 96+XXIII; Güven, 2014: 2634).
Kutadgu Bilig’den sonra Karahanlılar döneminin en önemli eseriDîvanüLugati’t-Türk’’dür. Karahanlılar Devleti idaresinde yaşayan Müslüman fakat Türk olmayan insanların devlet dairelerinde işlerini takip etmelerine
yardımcı olması ümidiyle Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan bu eser ayrıca, Türk Dili ve Edebiyatı düşüncesinin
yüksek bir inkişaf devrine delalet eden muazzam bir eserdir. Bu eser o dönemin tam bir Türkçe Ansiklopedik
Sözlüğüdür.
Farabi ( 870 – 950 ) muhtelif bilim dallarındaki derinliği ile dikkati çekmektedir. İslam dünyasında ‘’ Muallimi Evvel = Birinci Öğretmen ‘’ diye anılan Aristoteles’e atfen, Farabi ‘’ Muallim-i Sani = İkinci Öğretmen ‘’ diye
anılmıştır. Eğitim tarihimizde eğitim bilimine ilişkin görüşler ilk kez Farabi tarafından ileri sürülmüştür. Büyük
alime göre eğitimin başlıca gayesi ‘’ mutluluğa erişmek ve ferdi topluma faydalı duruma getirmektir. İhsasu’lUlum ( = İlimlerin Tasnifi ) adlı eseri ile ilimleri ilk tasnif eden Farabi olmuştur. O’nun bu eseri Latinceye tercüme
edilmiş ve bu tercüme Avrupa’daki benzerlerine temel oluşturmuştur (Akyüz, 2000: 20-23).
İbn-i Sina ( 980-1037 ) ise Tıp, mantık, fizik, tabiat, din felsefesi sahalarında oldukça fazla sayıda eser vermiştir. O, ilim ve fikir dünyasına yenilikler getirmiş ve İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli ilim adamlarından biri
olarak Doğuda ve Batıda büyük tesirler uyandırmıştır. İbn-i Sina el-Kanun fi’t-Tıb adlı eseriyle Tıp bilimini o dönem için doruk noktasına çıkarmış, bu ve diğer bazı eserleri Avrupa’daki üniversitelerde beşyüz yıldan fazla ders
kitabı olarak okutulmuştur (Hunke, 1972: 203-218; Ülken, 2004: 108-155).
5. Büyük Selçuklular ve Türkiye Selçukluları Döneminde Eğitim
Selçukluların da medrese eğitimi konusunda Karahanlıları takip ettiklerini görüyoruz. İlk Selçuklu medreseleri daha 1040 tarihinde Nişabur’da ilk Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey tarafından kurulmuştur. Sultan Alparslan’ın
talimatıyla vezir Nizamülmülk 1067’de Bağdat’ta Nizamiye medreselerinin temelini atmıştır (Akyüz, 2000: 43-
47; Güven, 2014: 35-38; Kafesoğlu, 1973: 161-165; Ülken, 2004: 157-164). Ortaçağ İslam dünyasının ilim dili
olan, Kur’an lisanı Arapça, Nizamiye medreselerinin de kullandığı dil olup, kitaplar bu lisan ile yazılmakta idi. Bu
medreselerde öğretim süresi tamamen öğrencinin gayretine bağlı olup, belirli kitapları ne kadar kısa sürede
ezberlerse, öğrenci o kadar erken mezun olabilmekteydi. Bununla beraber, yükseköğrenim programlarının en az
beş yıl sürdüğü kuvvetle tahmin edilmektedir (Öztuna, 1986: 43-47).
Gerek Büyük Selçuklular ve gerekse onların devamı mahiyetindeki Türkiye Selçukluları döneminde eğitim
öğretime, bilime, insan yetiştirmeye büyük önem verilmiş, bu konuda hem devlet hem de varlıklı hayırseverler
her türlü desteği sağlamışlardır (Akyüz, 2000: 43-49; Güven, 2014: 48-53; Küçükdağ ve Arabacı, 1999: 180-191;
Konyalı, 1997: 785-796).
Türk Eğitim Tarihinin Ana Hatlarıyla Yapısal Özellikleri
211
6. Osmanlı Devleti Dönemi’nde Eğitim ve Öğretim
A. Osmanlılarda Eğitim Anlayışı ve Hedeflediği İnsan Tipi
Osmanlı klasik çağında (1299 – 1453), hedeflenen insan tipinde aranan ilk ve en önemli özellik, ‘’Ulü’l Emre’’ (idarecilere) itaatkâr olma özelliğiydi. Osmanlı Devleti, İslam devletiydi ve din de bunu emrediyordu. Bu,
Müslüman tebaa için dindar olmanın da ilk şartıydı. Ayrıca, Müslüman olmayanlar da bunu kabullendiklerinden,
zimmi statüsüne alınmışlardı, yani canları, malları devletin güvencesi altındaydı. Bu durumda, Osmanlı toplumunun eğiterek kazandırdığı değerlerle yaşatmak istediği insan tipi, itaatkâr, dindar, uyumlu, vefakâr bir tip
olup, insanlar bu ideal tipe yaklaşabildikleri ölçüde makbul ve eğitimli sayılırlardı.
Osmanlıda eğitim, sosyal müesseselerde ve düzenli eğitim kurumlarının hepsinde, toplumun ahlaki değerlerini fertler arasında ve nesilden nesile aktarmayı öngörmüştür. Esnaf teşkilatı, köy köy dolaşan şair ve dervişler,
ticaret kervanlarıyla yalnızca mallarını değil en az onun kadar önemli haber taşıyan tüccarlar, bu açıdan eğitim
örgütlenmesinin birer parçasıdırlar.
Osmanlı toplumunun başlıca eğitim ve bilim kurumu olan medrese, nakli ve akli ilimlerin birarada öğretildiği
eğitim kurumudur. Nakli ilimler, İslami ilimler olup Kur’an yazısı, Tefsir, Hadis, İslam hukuku olan Fıkıh, İslam
felsefesi olan Kelam gibi, dinin kurallarını öğreten bilgi dallarıdır. Akli ilimler ise, bir yönüyle Allah’ın varlığını ve
yüceliğini delillendiren, diğer yönüyle dünyanın düzenini ve özünü okul yoluyla açıklayan bilim dallarıdır. Bunlar
cebirden hendeseye, fizikten bitki ve hayvan bilgilerine kadar uzanan bir yelpazede sıralanmıştır.
B. Osmanlı Klasik Çağında Eğitim ve Öğretim Kurumları
Klasik dönem Osmanlı eğitim kurumları hedeflerine ve içeriklerine göre sınıflandırılabilir. Bunların bir bölümü Osmanlı devlet sistemini işleten kadroların yetiştiği ve yer aldığı kurumlardır. Başta Enderun olmak üzere,
Kapıkulu sisteminin çeşitli aşamalarında yer alan mektepler, uygulamalı bilgilerin yaşanarak öğretildiği ve öğrencileri sistemin önemli bir unsuru olan kurumlardır. Medrese düzenli bilimlerin öğretildiği ve eğitim sisteminin özünü oluşturan eğitim kurumudur. Bunların yanında, bazı sosyal kurumlar, asıl işlevleriyle birlikte, birer
okul rolü de oynamışlardır.
• Askeri Eğitim:
Ordunun ihtiyacını karşılamak amacıyla devletin açtığı başka müesseseler de vardı. Fetihlerle ülkenin hâkimiyet alanı genişledikçe yeni kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlılarda başlıca askeri eğitim kurumları olarak;
Acemioğlanlar Mektepleri: Başlıcaları Galata Sarayı Mektebi ile İbrahim Paşa Sarayı Mektebi idi.
Tophane: Top döküm ve yapımı ile ilgili idi.
Tüfekhane: Tüfek yapımı ile ilgili askeri sanat mektebidir.
Kılıçhane: Kılıç ve kesici silahlar yapımı ile ilgili askeri sanat mektebidir.
Mehterhane: Askeri marşların çalındığı ve öğretildiği yer idi.
Humbarahane: Havan topu denilen topların dökümü ve yapımı ile ilgili askeri sanat mektebidir.
Cambazhane: Saray cambaz ve hokkabazlarını yetiştiriyordu.
• Azınlık ve Yabancı Okulları:
Osmanlı Devleti, topraklarında yaşayan herkese kendine özgü okul açma izni vermişti. Çünkü o çok kültürlü
ve çokuluslu bir imparatorluk yapısına sahipti. Bu sebeple Osmanlı topraklarında yaşayan ve Türk olmayan pek
çok unsur kendi okullarını açmıştı. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u alır almaz, bir lütuf olarak, Rumlara ve Galata civarında oturan Latinlere, inanış ve ibadetlerini sürdürmelerine, mahalli idarelerinde serbest kalmalarına,
geleneklerini, kimliklerini korumalarına imkân veren bazı hak ve imtiyazlar tanımıştır. Ermeniler ve Yahudiler de
bu haklardan yararlanmıştır.
Azınlık okulları, gayrimüslim topluluklara bağlı eğitim kurumlarıdır. Kiliseler ve Havralar ya doğrudan kendileri veya ara kuruluşlarca toplumlarına ait okullar kuruyor ve yönetiyorlardı. Bu okullar üzerinde devletin her-
Eğitim Yönetimi Araştırmaları
212
hangi bir denetimi yoktu. Azınlık kuruluşları, kendilerine tanınan hak ve ayrıcalıkların sağladığı serbestlik içinde
kendi bağımsız örgütlerini kurmuşlardı. Çok geniş yetkilere sahip ruhani liderler, bu kurumların gerçek yönetici
ve deneticisiydiler. Bu yapı içinde azınlık okulları, Patrikhaneler ve Hahambaşılık aracılığıyla bağımsız olarak
yönetilmişlerdir.
• Dini ve Sosyal Kurumların Eğitim ve Öğretim Fonksiyonu:
Osmanlı döneminde halkı bilgilendiren önemli kurumlar arasında cami, tekke ve zaviyeleri de sayabiliriz.
Müslümanların ibadet mekânları olarak inşa edilen bu yerler, üç yüz yıl boyunca sadece dini merkezler olarak
kullanılmamış, aynı zamanda hükümet konağı, mahkeme, misafirhane, genel ve siyasi bilgi edinme yeri, hatta
benzetme uygun düşerse konferans merkezi olarak da kullanılmışlardır.
Tartışma, Sonuç ve Öneriler
Türk eğitim tarihine ilişkin eserlerden, literatürden elde edilen veriler, Türk eğitim sisteminin; özellikle İslam
öncesi Türk devlet ve toplumlarında, coğrafi koşulların, kültürün, geleneksel yaşam biçiminin izlerini taşıdığını
göstermektedir. Türk devlet ve toplumlarının eğitimleri üzerinde, örf ve adetlerin, yerleşim biçiminin (göçebe ya
da Uygurlar gibi yerleşik ve kentsel hayat biçimlerinin; önemli rol oynadığı görülmektedir. Türklerin yerleşik
hayat biçimine geçişle birlikte, eğitim sistemlerini kurumlaştırdıkları, eğitim merkezlerini örgütlü bir hale getirdikleri saptanmaktadır. Bütün Türk devletlerinde, askeri eğitim merkezlerinin; Türklerin eğitim sistemlerine,
okulların biçimlenmesine, eğitimin yapılandırılmasına; çok önemli boyutlarda etkilerinin olduğu kayıtları belirlenmektedir.
Özellikle İslamiyet’in kabulünden sonraki süreçlerdeki Türk Devletlerinde ise dinin etkisi; olağanüstü düzeylere ulaşmıştır. Bu bağlamda, Osmanlı İmparatorluğunun; çok önemli bir yeri olduğu görülmekte; Osmanlı Eğitim sisteminde dini makamların; öncelikle Şeyhülislamlık makamının dini yönden olduğu kadar eğitim yönünden
de diğer yetkililerden daha öncelikli bir statüsü olduğu anlaşılmaktadır. Türk eğitim tarihinin 3. Binyılın Türk
eğitim sistemine olumlu etkilerinin yansıtılabilmesi için bağımsız tarih araştırmacılarınca ele alınıp incelenmesi
ve özgün yönlerinin örneklendirilmesi sağlanmalıdır.
Kaynakça
Akyüz, Y. (2000). Türk eğitim tarihi. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Arslan, M. (1987). Kutadgu Bilig’deki toplum ve devlet anlayışı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Ergin, M. (2000). Orhun Abideleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Golden, P. (2002). Türk halkları tarihine giriş. Ankara: Karam Yayınları.
Güven, İ. (2014). Türk eğitim tarihi. Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
Hunke, S. (1972). Avrupa’nın üzerine doğan İslam Güneşi. İstanbul: Bedir Yayınları.
İpekçioğlu, F. (2014). Türk lehçeleri. İstanbul: İleri Yayınları.
Kafesoğlu, İ. (1973). Sultan Melikşah. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Kafesoğlu, İ. (1996). Türk-İslam sentezi. İstanbul: Hamle Yayınları.
Konyalı, İ. H. (1997). Abideleri ve kitabeleri ile Konya tarihi. Konya: Konya Enes Kitap Sarayı Yayınları.
Küçükdağ, Y. ve Arabacı, C. (1999). Selçuklular ve Konya. Konya: Mikro Yayınları.
Öztuna, Y. (1986). Osmanlı Devleti Tarihi. İstanbul: Faisal Finans Kurumu Yayınları.
Radloff, W. (1995). Atlas Drevnostey Mongolii, (Orhun) Tıpkıbasımı Neşriyatı. Ankara: TİKA Yayınları.
Saray, M. (1997). Doğu Türkistan Türkleri. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Ülken, H. Z. (2004). Türk tefekkürü tarihi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.