- Eski şehirleri hayranlıkla seyreden "muhafazakârlık" mevcut kentsel yayılmayı ve genişlemeyi problemsiz saydı ve "hayatın doğal akışı" oalrak kabul etti. Eski şehir geleneğini koruyamadı. Batı'da eski şehir dokusu korundu.
- Muhafazakârlığın "hızlı değişime karşı durduğu" iddia edilmektedir. Türkiye'de "muhafazakâr" denilen kesimlerin hızlı değişim taraftarı olduğu, bunu, kendi tarihine karşı hoyratça davranarak gerçekleştirdiği söylenebilir. Hatta onu "devrimci" bir tarzla yok etmektedir.
- Batı kentleri, Namık Kemal'in Paris-Londra'yı "uygarlık" saymasından beridir entelektüellerin zihnini iğdiş etmiş bir olgudur. Kentleşme aydında bir fetişleştirme olagelmiş ve bu saplantı ile onun kötü kopyaları toprağı ele geçirmiştir.
- Günümüz kentleri 150 yıllık düşün ürünüdür. Türkiye'de sol, Batı kentini aktarmak bakımından muhafazakârlarla aynı teori-pratiğin tarihine sahiptir.
- Kentin gelişimini kapitalizmin gelişmesi için araçlaştıran sol, kapitalizmin gelişmesinden de güçlü bir işçi sınıfı doğacağı beklentisi içine girmiştir.
- Kentleşme süreçleri bakımından ne sağ (muhafazakârlar) ne de sol değerli bir imtihan verememiştir.
- Aslında topyekün entelektüel kesimde bir "şehir değeri" üretilememiştir. Mekân bilinci olmayan entelektüel, tarihsizdir.
- Türkiye'de Türkçülüğün de bir "şehir" teorisi olmadığı rahatlıkla söylenebilecektir. Ziya Gökalp eski Türk'ün töresini savunurken Batılı değerleri sahiplenmiştir.Bu sahiplenme nedeniyle öncelikle feminizmi savunur. Feminist teorinin "ev" fikri bulunmamaktadır.
- Eski Türk toplumunun en önemli vasfı "göçer evli şehir sistemi" halinde yaşamaları ve ordu-millet teşkilatlanmaları idi.
- Uygarlığı insanlık tarihinin mirası olarak gören Ziya Gökalp, fikrinin sağlamasını şehir teorisi bakımından yapamamıştır.
- Eski Türklerde aileler mahalle sistemi halinde yaşamakta ve mahalle içinde kefaletli yaşama töresi tatbik edilmekteydi.
- Ziya Gökalp, kadının feminist değerlerle kimlik kazanmasını idealleştirirken Türk Töresi'nin mahalle sistemini dağıtır ve çekirdek aileyi öne çıkarır.
- Türkçülüğün Esasları'nda "Eski Türklerde kadınlar umumen amazon idiler" diyen Gökalp, bu yargısını Dede Korkut destanlarındaki anlatılarda kanıtlayamaz.
- İslamcılık, Türkçülük, Muhafazakârlık ve diğer Batılı düşünce ekollerinin Anadolu'nun şehir teorisini darma duman etmesi 150 yıllık kentleşme birikimini önümüze dikmiştir. Bu ideolojiler günümüzde de geçmişlerini tekrar etmektedir.
- Selçuk-Osmanlı geleneğinde mahalle içlerinde 40-100 kişilik ve şehir merkezlerinde (ki pazar kurulurdu) Ulu Camiler inşa edilirdi.Bu mimari esas günümüz kentlerinde "muhafaza" edilememektedir. Şehir kaybedilmiştir. Yerine gelen dalga kenttir. Kötü bir kopya olarak.
- Modern kentler pahalıdır.Günümüzde bir gencin ailesinden bir miras/gelir elde etmeden daire sahibi olabilmesi için dişini sıkıp 16-20 yıl çalışması gerekir.
- Son 40 yıllık problem "çift anahtar" sahipliğidir.Türk'ün çift anahtar sorunu kırsaldan kente göçten doğmuştur.80 öncesinde 20'li yaşlarda askerliğini yapan ilkokul mezunu şahıslar evlenip çoluk çocuk sahibi olabiliyor, erken yaşlarında esnaflıktan/zanaatkârlıktan kazandıklarıyla başlarını sokacak evi satın alabiliyorlardı. Bu şahıslar tek başına çalışmayla 3-4 evlat yetiştiriyorlardı.
- Günümüz gençliği "üniversite" fetişizmi ile kentlere yığılmaktadır.Mezuniyet "iş garantisi" vermemektedir.Her okuyan devlete asgari 30.000 TL borçlu mezun olmaktadır.
- Üniversite-yüksek lisans derken bir meslek sahibi olurken 10 yıl kaybetmektedir.Her mezun için aileler asgari yıllık 4-5 bin TL harcamaktadır. Bu da 20 yılda yaklaşık 100.000 TL masraf demektir.Her mezun için devlet de personel+bina+hizmet alımı gibi kalemlerde büyük bedeller ödemektedir.
- Mezun kişiler mezun oldukları bölümğn mesleklerini yapamamaktadır.Üniversite kurulan her şehirde kentleşme süreci başlamakta ve şehir dokuları kaybedilmektedir.
- Kentleşme başlayan şehirlere yapılan binalar, açılan yollar zaman içinde eskimekte ve yenilenme gerektirmektedir. Bu yenilenme moloz ve atık problemi doğurmaktadır.
- Bir genç için ailesi bütün eğitim süreci bakımından yaklaşık 100.000 TL harcamaktadır.Gencin kendisi de devlete 30.000 TL kredi borcu altına girmektedir.Bu süreçte aynı aileden iki-üç genç başka başka kentlere okumaya gidebilmektedir.
- Üniversite, aileyi dağıtmaktadır.Mezun genç ailesine geri dönememektedir. Çünkü taşradaki ailesinin yanında mezun olduğu bölüme uygun (veya yakın) iş bulamamaktadır.
- Taşra kentleri büyükşehirlere, büyükşehirler de İstanbul-Ankara'ya genç mezun göçü vermektedir. Anadolu kentlere boşalmaktadır.
Lütfi Bergen
https://twitter.com/BergenLutfi/status/1116090590758875137
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder