12.ve 13.ASIRLARDA ANADOLU: 12’nci ve 13’üncü asırlardaki Anadolu, Roma topraklarında Türklerin İç Asya’dan ve İran’dan taşıdıkları sistemin ve abidelerinin inşa edildiği coğrafyadır ve hem bu devirde hem sonraki asırlarda atalarımız Farsçayı ve İran şiirini sevmişler, Mevlâna gibi düşünürler sayesinde İran ve Maveraünnehir’den gelen tasavvufu benimsemişlerdir. (Milliyet Pazar Eki)
AHAMANİŞLER İRANI/DEVLET SİSTEMİ VE YÖNETİM: Eskiçağlarda devlet sistemi ve yönetim denince akla Ahamanişler İran'ı gelir. Büyük İskender'in M.Ö. 4. yüzyıldaki seferleri ile tarihe karışan bu imparatorluğun, Ortadoğu ve Akdeniz Bölgesi'ndeki yönetim, hukuk ve kültürel yapı üzerindeki etkileri henüz tam aydınlatılamamakla beraber, İran devlet ve toplum sisteminin eskiçağ monarşilerinin klasik bir modeli olduğu bugün suyüzüne çıkan gerçeklerdendir. Roma devri boyunca Arşakl hanedanının yönettiği Part Devleti, miladi 3. yüzyılda yerini Sasanller' e bıraktı. Bu devletin Ortadoğu ve Akdeniz uygarlığında devlet yönetimi ve kültürü bakımından önemli bir yeri vardır. (Türkiye İdare Tarihi)
AHAMENİŞLER İRAN'I: Ahamenişler devrindeki Asya'ya hükmeden, Akdeniz'e uzanan Büyük İran İmparatorluğu'nun bir eyalet merkezi. İran MÖ 5'inci asırdan itibaren Hindistan sınırlarından Orta Asya'ya; güneyde Suriye, Filistin ve Mısır'a; batıda bütün Küçük Asya'ya hükmediyor. Ahamenişler devri İran'ı bugünkülerin ceddi. (Milliyet Pazar Eki)
ÂLİ KAPI: Tahran’ın “Âli Kapı” adını taşıyan geleneksel lokantalarından biri... Ali Kapı bizim bildiğimiz Babıali’nin daha Türkçesi. Safeviler ve Kaçarlar gibi İran’daki Türk hanedanlarının Tebriz, Kazvin ve İsfahan'daki başbakanlıkları bu adı taşıyordu. (Milliyet Pazar Eki)
ANADOLU'DAKİ İRAN: Her yerde İran... Daskyleion'da da! Anadolu toprakları çok bereketli, burada yaşayan milletler gibi burayı uzaktan idare edenlerin de kalıntıları var. İranlılarınki Daskyleion gibi kazılarla ortaya çıkıyor. Daskyleion, Bandırma civarında Kuş Gölü'nün kıyısında Hisarlık Tepe mevkiindeki bir harabe... Bu bölgedeki Frigyalıları (Hellespont Phrygiası) yöneten İran satrapının yani valinin sarayı, satrapın avlandığı göl ve çevresine bakıyor. (Milliyet Pazar Eki)
ARAPÇA VE FARSÇA ETKİLEŞİMİ: İslamlaşma döneminde Arapça, Farsçanın içine girdi ama bu dili konuşup yazanlar kendi özgün üsluplarıyla o lügatte değişiklikler yaptılar; asıl ilginci Arap alfabesini de kendilerine göre ıslah ettiler. Asırlarca kullandığımız Arap alfabesi İran’ın tezgahında işlenen türdür, Arapça kelime haznemiz de Farsçadan geçmiştir. (Milliyet Pazar Eki)
ARŞİV VE KÜTÜPHANELER: Arşiv ve kütüphaneler düzgündür ve teessüfle bildirelim ki İran Hariciye vezareti arşivlerinin düzeni ve neşriyatı bizim Dışişleri arşivi ile mukayese kabul etmez. (Milliyet Pazar Eki)
ATALAR KÜLTÜRÜNE SAYGI: Sanıldı ki hayatları bu dönemde sona erecek, hayır devam ediyor. Ahamenişlerin torunları atalarının kültürlerine saygı duyuyor, bu anlaşılabilir; ama diğer etnik gruplar da Zerdüşt diline ve yaşayan cemaate mistik bir yakınlık duyuyorlar. (Milliyet Pazar Eki)
AYDIN SINIFI: İranlılar, Batı'ya yöneldikleri kadar, dedelerinin mirasını da dağarcıklarında götürüyorlar. Sanayi ve zirai üretimi bizdekinden çok düşük olan bir ülkede, bütün Balkanlar ve Ortadoğu ile mukayese kabul etmeyecek bir aydın sınıfın varlığını başka türlü izah edemeyiz. Okumak, çizmek, şiir ve müzik, çöllerin, kayalıkların, yeşil vahaların ortasındaki bin yıllık şehirlere başka bir hava veriyor... Ve insan bu ülkenin kültürel mirasının ayakta kalmasını ve insanlarının mutluluğunu içtenlikle istiyor. (Milliyet Pazar Eki)
AZER TÜRKÇESİ: Tebriz, Azer Türkçesi konuşur. Şehriyar gibi büyük bir Türk şairinin ülkesidir ve şehirde 400 tane büyük şairin gömülü olduğu “Şairler Anıt Mezarı” vardır. (Milliyet Pazar Eki)
AZINLIKLAR: Özellikle Sasaniler devrinde azınlık konumdaki Yahudi ve Hıristiyan topluluklarının yaşayışı, kuralları ve mükellefiyetleri sonraki imparatorluklara örnek olacak biçimde düzenlenmişti. (Türkiye İdare Tarihi)
BAŞKENT TEBRİZ: Son durak Tebriz’di. Safeviler devrinde, daha önce de Akkoyunlular ve İlhanlı Moğolları devrinde koskoca İran’ın başkentiydi. Tebriz; İran İlhanlı devletinin ve İlhanlı Moğollarından sonra Türk devletlerinin başkentidir. Tebriz’den başkenti İsfahan’a nakleden Safevilerdir. Bütün bunlara rağmen kuzeydeki Azerbaycan eyaletinin başkenti hep Tebriz kaldı. Soğuk, sert iklimine rağmen Tebriz, 13’üncü asırdan beri en iyi mimarların, nakkaşların bugün de İran’ın en seçkin mutfağının bulunduğu şehirdir. (Milliyet Pazar Eki)
BAŞVEZİRLİK: İran Devlet teşkilatı eski Ortadoğu devletlerine model olduğundan, Ortaçağlar boyu Doğu devletlerinde İran yönetim örgütü ve siyasal edebiyatı çok incelenmiştir. Hükümdarın yanında en büyük yetkili Vazurg Framadgar denen başvezirdir. Esasen vazurg, terim olarak "magnat, reis" demektir. Başvezirlik sonraları İslam devirlerinde de aynı adla kabul edilmiştir.(Türkiye İdare Tarihi)
BENİMSENEN FARSÇA: Farsça bugün İran’da, Afganistan’da ve Tacikistan’da konuşulan ve yazılan resmi dildir. Gerçi bu ülkelerden önemli miktarda Türk dili konuşan, Arapça konuşan, hatta İran’daki gibi Aramca konuşan Suryani Hırıstiyanlar ve Ermenice konuşan Ermeniler vardır; ne var ki Fars dilini bu azınlıklar ve halk gruplarının aydınları da en azından İranlılar kadar benimsemiştir. (Milliyet Pazar Eki)
BİZANS VE SASANİ İMPARATORLUKLARI: Ortaçağların başında Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgesinde iki büyük monarşi vardır. Doğu Roma (Bizans) ve Sasani (İran) imparatorlukları. Birisi Roma'nın öbürü ise eski Ahamanişlerin mirasçısıdır. (Türkiye İdare Tarihi)
DEVLET TEŞKİLATIMIZ: Hiç şüphesiz ki devlet teşkilatımızda eski İran imparatorluklarının etkisini, en başta kullanılan idari deyimlerde görmek mümkündür. (Milliyet Pazar Eki)
DİL VE ŞİİR SİLAHI: Rejimler, idareler İran’ı fazla ilgilendirmemiş; gelene kendi dili ve şiiriyle karşı durmuş, bu silah etkin olmuş. Mağlup Yunanistan’ın galiplerini yenmesi misali, mağlup İran hep fatihlerini yenmiştir. (Milliyet Pazar Eki)
DİNGİN BİR HAYAT: Birçok yönleriyle benim çocukluğumdaki hayata rastlıyorum. Özellikle İran taşrası öyle... Hayat dingin ve ihtiyaçlar sınırlı. (Milliyet Pazar Eki)
DİNİ RENKLİLİK VE SERBESTİ: Eski Ahamaniş imparatorluğu bu alanda da öncüdür. Dini renklilik ve serbesti eski Pers imparatorluğunda, Roma imparatorluğundan bile daha geniş olarak uygulanmıştır. (Türkiye İdare Tarihi)
DİPLOMALILARIMIZ: Bizim diplomalılar tarih ve coğrafyada yavan. Fatih Sultan Mehmed Han’dan sonra heykel toplayan veya tanınmış koleksiyonu olan pek yoktur. Topladığı heykel ve resimlerin ise II. Bayezid devrinde dağıtıldığı açıktır. Osmanlı seçkinleri kitap her zaman toplamıştır. Topkapı Sarayı’nın zengin çini koleksiyonunu ise daha ziyade Fatih Sultan Mehmed topladı ve bu toplama devam etti. Ve porselenler teşhirden çok, kullanılan bir zenginlik olarak yaşadı. (Milliyet Pazar Eki)
DIŞA AÇIKLIK: İran’ın seçkinleri iyi yetişmiştir; bizdekilerden farkı gözlerinin fazla dışarıda olmalarıdır. Mamafih son yirmi yılda aynı eğilim bizde de başladı. On altı yaşında çocuklara hayatlarını dışarıda nasıl kuracaklarını öğretiyoruz.(Milliyet Pazar Eki)
EDEBİYAT VE ŞİİR: Seminer gruplarından birinde İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve eski Alman Cumhurbaşkanı Richard Weizsaecker de var. Weizsaecker camiyi gezen gruba mihmandarlık yapan mimarın bilgisinden ve ince mizahi üslubundan çok etkilenmiş; "Bir kusurları var, çok şey biliyorlar, hem de süzülmüş bir humor var" diyor. "Evet. Çünkü iyi edebiyat ve şiir biliyorlar. Bu genç mimar, eminim ki, klasik İran şiirinden onlarca hatta yüzlerce beyiti ezbere bilir. Sizde dahi artık klasik edebiyatı bu kadar iyi bilenler azalmaya başladı. Bu parlak üslup ve mizah, o edebi bilginin eseri" dedim. (Milliyet Pazar Eki)
ESKİ İRAN DİNİNİN ÜZERİMİZDEKİ ETKİSİ: Türk şamanizminde dahi yakın zamanlara kadar tekrarladığımız bilgilerin pek doğru olmadığı, hiç değilse yeterli olmadığı açıktır. Bu konuda İran’ın eski dinleriyle mukayese yapmamız gerekiyor. Dini ilişkilerimiz İslamiyet öncesi devirlere de uzanmaktadır. (Milliyet Pazar Eki)
ESKİ İRAN ETKİSİ: Eski İran sanatı, mitolojisi ve genelde şiiri Türkçenin şiir, edebiyat ve tasavvufunun şekillenmesinde çok önemli rol oynamıştır. (Milliyet Pazar Eki)
FARS KÜLTÜRÜ VE FARSÇA: İran bir imparatorluk; onu meydana getiren unsurların her biri kendi dilini ve kültürünü itişip kakışarak değil, keyifle ve uyumla taşıyor. Azerbaycanlı şairler Türk şiirini, geleneksel aruzu en iyi ölçüde temsil ediyor; Beluclar öyle ve Kürtlerin de aydınları en azından Kürtçelerini yetkiyle kullanıyor. Ama bu uyumun ana sütunu Fars kültürü ve Farsça. Herkesin gayreti o dili öğrenmek, onun şiirine hayran olmak, yüzlerce beyiti ezberinde tutmak. (Milliyet Pazar Eki)
FARS ŞİİRİ: Fars şiiri ecdadımızın benimsediği, uyguladığı bir zenginliktir, Türk şiirine bir müzikalite kazandırmıştır. Bu utanılacak bir durum değildir. Güzellikten anlayan bir kavmin uygulaması olduğu açıktır. (Milliyet Pazar Eki)
FARSÇA ETKİSİ: İran, Türk medeniyeti için en önemli alanlardan biridir. Her şeyden önce dilimiz Farsçadan önemli miktarda ödünç almıştır. Hatta İslamiyet’in yayılmasından sonra da Arapça sözlük hazinesi Farsça yoluyla Türkçeye girmiştir ve bu nedenle Türkçede itikadımızla ilgili “Ramazan, oruç, peygamber, namaz” gibi sözler İran kaynaklıdır. (Milliyet Pazar Eki)
FARSÇA ÖĞRETİMİ: Farsça Türkiye’de 19’uncu yüzyılda dahi başta saray okulu Enderun olmak üzere, hatta Galatasaray ve Mülkiye gibi modern okullarda öğrenilirdi. Sicil-i Ahval dosyalarına baktığımız zaman Osmanlı memurlarının önemli bir kısmının bu dille tanışık olduğu görülür. Mevlevi tarikatı ve Rufailerin içinde Fars dilinin uzmanları vardır. Hafız ve Mevlana şerhlerinin en esaslıları Osmanlı toplumunda yapılmıştır. (Milliyet Pazar Eki)
FARSÇA UZMANLARIMIZ: Zamanımıza doğru dahi bu dilin beynelmilel uzmanları vardı. Başta Necati Lugal sonra Ahmet Ateş, sonra daha genç kuşaktan Tahsin Yazıcı, Adnan Sadık Erzi, Meliha Anbarcıoğlu hoca bunlardandır. Gerçi aksi söylenir ama medreseliler bile bu dile hayran olmuştur. Ünlü Ahmet Cevdet Paşa Farsçayı iyi bilen medreselilerdendir. (Milliyet Pazar Eki)
FARSÇA. Farsçayı ihmal etmeyelim. Farsça bugünkü dünyanın yaygın ve kalabalık dillerindendir. Türk milleti için çok önemli bir kaynak. Bu eski dilin yazıya geçişi 3 bin yıla yaklaşır. Bugünkü Farsçanın klasik biçimi ise 12 asır önce tamamlanmıştır. Yani herhangi bir okumuş İranlı 900’lerde yazılan bir şiiri terennüm eder ve 1200 yıl önceki atalarıyla bir araya gelebilse rahatça konuşur ve yazışır. Bu vasfa bugün edebiyat ve diliyle övünen birçok kavim sahip değildir. (Milliyet Pazar Eki)
FARSÇADAKİ TÜRKÇE KELİMELER: Tabii şunu da belirtmek durumundayız: Farsçadaki Türkçe kelimeler de hayatın her safhasını hatta idareyi ve askerlik alanını kapsamaktadır. Bunlar üç-beş kelimeden ibaret değildir, bir lugat hacmindedir. İransız bir Türk dünyası ve Türklük olmadan İran düşünülemez. İşte bu 2 bin yılı bu sergide ifade etmeye çalıştık. (Milliyet Pazar Eki)
FARSÇADAKİ TÜRKÇE: Askeri teşkilatta, İran’da bugün dahi Türklere ait terimlerin yaşadığı görülür. En başta İran ismi Türklerin bu ülkeye bıraktığı bir addır. Selçuklulardan önce İran halkını ve ırkını ifade eden bu kelimenin yani (İranşehr) tabirinin bu kadar yaygın olarak kullanıldığını söylemek güçtür. (Milliyet Pazar Eki)
FERDUSİ, HAYYAM, SADİ VE HAFIZ: Hâlâ Ferdusi (On beyit bilmeyen Tacik ümmi cahil sayılıyor), hâlâ Hayyam, Sadi ve Hafız ezbere öğreniliyor; Sazıman-ı Bastan-ı İran (İran Kültür İdaresi) İran kültürünü koruyan tek organ değil, onu her sınıf ve bölge halkı koruyor. Sade İran’dakiler değil, okuma-yazma bilmez Afgan Peştunları, uzaktaki Pamir Tacikleri de onu ezbere bilir. (Milliyet Pazar Eki)
FİRDEVSİ VE ŞEHNAME: İran’ın eski efsaneleri ve metinleri bugüne kadar uzun tarihi yolculuğunu rahatça yapmıştır. Büyük şair Firdevsi veya Fars deyişiyle Firdosi, ölümsüz “Şehname”sinin binlerce beytini edipler ve şairlerin eserleri kadar, çarşıdaki esnaf ve dağdaki çobanlardan da derlemiştir. Arap fethiyle kaybolacak eski dil ve edebiyatı yeniden diriltmek kendisinden evvelki Dakuki gibi şairlerin başaramadığı, sadece onun İran’a yaptığı bir hizmettir. “Bisîy renc bordem der in sal-ı sî / Acem zindekerdem bedin Parsî (Otuz yılda çok zahmet çektim / Acemi böylece bu Fars dilinden yarattım)”. (Milliyet Pazar Eki)
GAZNELİLER ve SELÇUKİLER: İran’la müşterek tarihimizdeki önemli bir safha, Afganistan’daki Gazneliler ve bilhassa İran’daki Selçukiler devridir. Selçuki hâkimiyeti İran ve Türk medeniyetinin tam bir sentezidir. Devlet teşkilatından adliye işlerinin örgütlenmesine, askerliğe ve mimariye kadar bu ihtişam görülür. O kadar ki Mescid-i Cuma (İsfahan) gibi bir eserde dahi örülen duvarlarda bu izleri ayrı ayrı görmek mümkündür. (Milliyet Pazar Eki)
GÜÇLÜ DİLİ: Dili elbette geçirdiği evrim itibarıyla farklılaştı ama bugünkü Farsçanın atası olduğu kesin, hatta Yunanca ve Sami dillere göre çağımızdaki torunuyla ilgisi daha da güçlü. 2 bin yıldır pek değişmeden yaşayan tek istisna, İsa'nın doğumu sıralarındaki edebi ve dini dilin olduğu gibi korunup zamanımıza aktarıldığı İbrancadır.(Milliyet Pazar Eki)
HALKIN YAŞATTIĞI KÜLTÜR: İranoloji (İran tetkikleri ilmi) ile yakından ilgisi olan bir dizi akademisyenimiz çok iyi misafir ediliyor. Uzak Horasan’da Nişapur’da, Feridüddin Attar’la, Ömer Hayyam’ın mezarlarını ziyaret ediyoruz. Hiç ummayacağınız köylü kılıklı adamlar, küçük taşra memurları Hayyam’ın bir beytini okuyunca arkasını getiriyorlar. Tabii İran’dan haberi olmayan İranlılar da var. Ama birinciler daha kalabalık bir grup ve geçmişin İran edebiyatı ölümsüz dizeleriyle, yaşayanların dilini zenginleştiriyor. Kaşarı şehrindeki fakir giyimli "Kültür Mirası / Miras-ı Ferheng" memuru insanı hayrette bırakan bir belagat ve düzgünlükle konuşuyor. İran’da yolsuzluk yapanlar zümresi okkalı yolsuzluk yapıyor; ama geniş vatandaş kitleleri bizdeki gibi iş bitirici değil anlaşılan. "Köşedeki eski hamamı yıkalım, han dikelim, işi bitirelim", "Falan yerdeki mezar taşlarını okutalım, yazık değil mi, cahil kalsınlar" safhasına henüz ulaşamamışlar. Dedelerinin ortamında yaşıyorlar. Fars eyaletinin göbeğindeki Yezd’de herkes mahalle meclislerinde toplanıyor. Mahallenin küçük meydanının bir köşesinde On Muharrem’deki şebih törenlerinde gezdirilen nahl (iri süslü, hurma ağacı şeklindedir) yatıyor. İnsanlar hüzünlü, ama tevekkül içinde... O arada hayatın güzellikleri ve geçmişin mirasıyla oyalanabiliyorlar. (Milliyet Pazar Eki)
HORASAN İYONYA ARASI: İran İmparatorluğu'nun eyaletlerini satraplar yönetirdi. Doğudaki eyalet Horasan "Doğu" demek, batıdaki uç eyalet "İyonya" demek olan Yunanistan'dı. (Milliyet Pazar Eki)
İDARİ TEŞKİLATLANMA MİRASI: Bunların ardında birkaç bin yıllık bir idari teşkilatlanma mirası vardı ve kendi yapılarını da bu bölgedeki haleflerine gelecek bin yıl için devrettiler. Bu iki siyasal sistemin hayat, idari ve toplumsal yapısının izlediği seyir uzun bir tarih içerisinde sonraki siyasi birlikleri de geniş ölçüde etkilemiştir. Bu iki imparatorluğun örgütlenmesinde göreceğimiz gibi, mali, idari kontrol görevi ve hatta bayındırlık ve ulaştırma gibi hizmetler kıtalar çapında örgütlenen bir merkez tarafından değil, daha küçük birimler tarafından yerine getirilmektedir.Bu ikisini İslam İmparatorluğu izler. 13.YYdan sonra İtalya bu kültürel çevreyi Alpler'in ötesindeki Avrupa'ya taşıma rolünü üstlenmiştir. Kısacası Akdeniz'in Doğusu ve Batısını karşılaştırmak gereklidir. (Türkiye İdare Tarihi)
İLİŞKİLER: Şikayet konusu iki ülke arasında akademik ilişkilerin olmaması. İran tarihi ve diliyle istesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de vazgeçemeyeceğimiz bir ülke, bizim binamızda payı olan malzeme... (Milliyet Pazar Eki)
İNSAN KALİTESİ: Üst sınıf politikacıların arasında da sözü sohbeti yerinde insan bir hayli fazladır. (Milliyet Pazar Eki)
IRAK: Geniş Ortadoğu coğrafyasında bugünkü Irak’ta İslam öncesi ve İslamiyet’ten hemen sonraki dönemde eski Farsçanın konuşulduğu ve Sasani medeniyetinin önemli bir merkezinin burası olduğu malumdur. Günümüzde de Farsça ile en çok medeni alışverişte bulunan kitle Türklerdir. (Türkiye İdare Tarihi)
İRAN ASKERİ TEŞKİLATINDA TÜRKLERİN ETKİSİ: Buna karşılık askeri teşkilatta, İran’da bugün dahi Türklere ait terimlerin yaşadığı görülür. En başta İran ismi Türklerin bu ülkeye bıraktığı bir addır. Selçuklulardan önce İran halkını ve ırkını ifade eden bu kelimenin yani (İranşehr) tabirinin bu kadar yaygın olarak kullanıldığını söylemek güçtür. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN AZERBAYCANI İLE TÜRKİYE arasındaki kültürel ilişkiler arasında artma eğilimi görüyorum, bunun artması bizim tarih ve dil bakımından öz kaynaklara yönelmemizi, daha kişilikli yorumlara gitmemizi sağlayacaktır. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN DİLİ VE EDEBİYATI: İran’ın edebiyatı da Türkler tarafından benimsenmiştir. İslami devirlerde Türk edebiyatını asırlar boyu etkileyen şair Firdovsi’dir (Firdevsi). Ama şunu övünerek söylemeliyiz; ünlü şair Hafız’ın şerhleri hemen hiçbir dilde Türkçede olduğu gibi yaygın ve kalabalık değildir. Hatta 15’inci asırda Osmanlı imparatorluk camiasına katılan Bosna’da dahi bu yeni kültürel faaliyet o derece yaygındır ki, “Sudi-i Bosnevi”, Hafız’ın yaptığı şerhi neredeyse beş asırdır herkesin en çok okuyup Hafız’ı anlamak için müracaat ettiği eserdir. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN DIŞINDA FARSÇA: Bundan başka Farsça Buhara ve Semerkant gibi Orta Asya kentlerinde konuşulan ve bilinen bir dildir. Basra Körfezi’ndeki Bahreyn adasında Farsça, Arapça kadar rahatça kullanılan bir dildir. Farsça yaygın coğrafyada ölmeyen bir edebi dildir ve fakir-zengin, esnaf-öğretmen, çırak-öğrenci onun sahibi olan her sınıftan insan o dili edebiyatı ile iyi bilir. Bu durum dünyada İranlılara ve sadece Fars kültürüne uygun bir özelliktir denebilir. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN DIŞINDAKİ İRAN MEDENİYETİ VE DİLİ: Bugün İran medeniyeti ve dili Orta Asya’daki Tacikistan cumhuriyeti ve Pamir Taciklerinin yaşadığı dağlık Padahşan’da, Afganistan’da ve İran’da hâkimdir. Bundan başka Semerkant, Buhara ve hatta Bahreyn adasında, Hindistan’ın İndus vadisinde Farsça konuşan cemaatler vardır. İran medeniyetinin asli dininin mensupları olan Zerdüştiler İran yaylasının Yezd başta olmak üzere muhtelif yerlerinde bulundukları gibi, Hindistan’ın güneyinde de sayıca değilse bile iktisadi ve kültürel bakımdan çok önemli bir cemaattir. Hindistan’daki Zerdüştilerin başında ünlü sanayici aile Tatalar ve orkestra şefi Zubin Mehta gibi sanatçılara rastlanır. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN EDEBİYATI VE TÜRKLER: İran’ın edebiyatı da Türkler tarafından benimsenmiştir. İslami devirlerde Türk edebiyatını asırlar boyu etkileyen şair Firdovsi’dir (Firdevsi). Ama şunu övünerek söylemeliyiz; ünlü şair Hafız’ın şerhleri hemen hiçbir dilde Türkçede olduğu gibi yaygın ve kalabalık değildir. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN EDEBİYATININ ÜZERİMİZDEKİ ETKİSİ: İran’ın edebiyatı da Türkler tarafından benimsenmişti. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN ESKİ BİR MEDENİYET; o eski medeniyetin hoş, görkemli çizgileri kadar barok ve frapan yanları da var. Türk resmi, kültürü ve hatta dini ritüeli, İran’a göre pek sade... Gidip görmeli, sınırın ötesine geçsek kat edeceğimiz her kilometrede tarihimizin ve coğrafyamızın derinliklerine nüfuz edeceğimiz açık. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN İMPARATORLUĞU: İran imparatorluğu Küçük Asya'da İonya kıyılarında (Yunan sözü Persler'in İon sözünü telaffuz biçimidir) Mısır ülkesinde; Hind sınırlarından Kafkasya'ya ulaşır. Bu geniş alanda bugün olduğu gibi o çağda da hatta bugünkünden daha renkli bir diller ve dinler kalabalığı vardı. Bütün bu zıt renkli toplumları ve kültürleri birarada tutan Eski Pers imparatorluğunun idaresinin özü; özellikle taşra idare teşkilatıdır. Bunu üstelik o kültürel grupların hayat tarzını ve idari bünyelerini de sarsmadan sürükleyen eski Pers imparatorluğu, Akdeniz-Ortadoğu imparatorluklarının tarihi modeli olma vasfını bu nedenle kazanmıştır. (Türkiye İdare Tarihi)
İRAN KÜLTÜR DÜNYASI: Ben doğrusu İran’ın siyasi rejimini pek dikkate almıyorum. O ülkelerde bir gelecek görüyorum, o da geçmişini her devirde, her rejimde, her istilada saklayabilmiş olmasından ileri geliyor. Bir İran kültür dünyası vardır. Ferdusi’nin (Firdevsi) türbesine (Persepolis esintili bir mozole) pabuç çıkarıp giren uzak Tacikistan’ın aydınlarını hatırladım. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN KÜLTÜRÜ: Türk toplumu bugün bu alanı ihmal ediyor. Oysa İran kültürü dediğimiz zaman bu adı bile daha çok İran’daki hakimiyetimiz sırasında biz onlar için kullandık. Türk kavmi için ta ilk çağdan bugüne kadar çok önemlidir. Dilimizin ve kültürümüzün önemli kısmını İransız anlayamayız. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN MEDENİYETİ VE DİLİ: Bugün İran medeniyeti ve dili Orta Asya’daki Tacikistan cumhuriyeti ve Pamir Taciklerinin yaşadığı dağlık Padahşan’da, Afganistan’da ve İran’da hâkimdir. Bundan başka Semerkant, Buhara ve hatta Bahreyn adasında, Hindistan’ın İndus vadisinde Farsça konuşan cemaatler vardır. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN ÖRGÜSÜ: Kazı yerine yaklaştığımızda, daha sur duvarlarında İran örgüsü kendini tanıtıyor. Heyecanlanmayacak gibi değil, uzak Orta Asya'da gördüğümüz İran sur örme teknikleri burada, Akdeniz çevresinde de karşımıza çıkıyor. Her yerde İran... (Milliyet Pazar Eki)
İRAN TOPLUM VE DEVLET SİSTEMİ MODELİ: Realite ve efsane, İran toplum ve devlet sistemini model olarak yaşatmıştır. Özellikle Bizans ve İslam imparatorluklarının tanıdığı ve Emeviye ve Abbasiye döneminin adapte ettiği Sasani devri İran müesseseleri bu açıdan önemlidir. (Türkiye İdare Tarihi)
İRAN TÜRKLERİ VE FARSLILAR: Hiçbir ülkede birbirinden bu kadar farklı iki dili konuşanların birbirini bu kadar anladıkları görülemez. Tabii İran Türkleri, Fars kültürüne daha çok tutkundur ve gerçek Farslıların Türkçeyi bildiklerinden daha iyi bilirler. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN VE TÜRKİYE BİRLİKTE MÜTALAASI: Osmanlı Türkiyesinde İran’ın kültürel etkileri her zaman vardır. Kütüphanelerimiz İran’dan gelen kitaplarla doludur. Sanatkârlarımız Tebriz ve İsfahan’dan gelenlerle tanıştılar, dilimiz ve şiirimiz o edebiyatı büyük bir incelikle muhafaza etti. 18 ve 19’uncu asırlar Türkiye’de klasik İran edebiyatının en iyi incelendiği ve tetkik edildiği, benimsendiği iki asırdır. Özellikle Mevlevi tekkeleri İran kültür ve edebiyatının öğretildiği, inkişaf ettiği, sevildiği, sevdirildiği yerlerdi. 18 ve 19’uncu yüzyıl İran’ı ve Türkiyesi hem siyaset hem sanatlar bakımından henüz karşılıklı olarak mütalaa edilmemiştir. 19’uncu asır Türkiye Tanzimatı ve İran’da Kaçarlar devrini, resim sanatı, mimarisi, siyaseti ve idari reformlarıyla birlikte ele almalıyız. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN VE TÜRKİYE: Ortadoğu’da etrafı etkileyen iki kuvvet var. Dili, edebiyatı, felsefesiyle İran, askerlik ve bürokratik geleneği ile Türkiye. İran’da beynelmilel ölçülerde çok iyi yetişen, şu anda çoğu yurtdışında yaşayan bir aydın sınıfı da var. Bu iç içe yaşayan iki ülkenin birbirini tanıması, kültürel hafızasını tazelemesi gerekli. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN YÖNETİMİ asırların üzerindeki gölgesiyle uygarlığın en dikkate ve tetkike değer bir gereğidir. (Türkiye İdare Tarihi)
İRAN: İHTİYATLI YAKINLIK: İran ile ihtiyatlı yakınlık sürüyor. İran sıcak bir komşudur ve her an birlikte yaşamayı bilmek gerekir. Bunu siyasi ve iktisadi alanda olduğu kadar kültürel alanda da gözlemek mümkün. Bugün de karşılıklı açılmanın yanı sıra her zamanki gibi ihtiyat da görülüyor. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN'IN FARKI: İktisadi zorluklara ve teknik altyapının imkansızlıklarına rağmen İran’ın kültürü o memleketin en büyük alçısıdır. Şiir ve tarihten uzak yaşayan bizim yeni nesillere göre İran’ın farkı budur. (Milliyet Pazar Eki)
İRANIN MİLLİ ŞAİRİ FERDUSİ: Tus’ta Ferdusi’nin mezarındayız. Çoluk çocuk herkes İran’ın milli şairini ziyaret ediyorlar. 10. yüzyılın büyük şairi aliterasyonları ve sadeliğiyle, Fars dilinin müziğiyle mısralarını döktürürken; Batı Avrupa’nın henüz böyle bir düzeyden çok uzak olduğu belliydi. "Şehname"yi ısmarlayan Gazneli Mahmut’tur. "Şehname"de efsanevi hükümdar Feridun’un üç oğlundan en iyisi İrec’in soyundan gelen İranlılarla, kötü oğul Tur’un soyundan gelen Turanlıların (Türklerin) kavgaları destanın bitmez tükenmez malzemesi... Dahası var, Ferdusi (Firdevsi) Arapları da sevmiyor. (Milliyet Pazar Eki)
İRAN'IN MÜNEVVERİ: İran’ın münevveri iki dilli; mesela Azerbaycan’da hizmet görmüşse Türkçeyi mükemmel öğreniyor. Fars asıllı Cumhurbaşkanı Ahmedinecad bunun örneği. (Milliyet Pazar Eki)
İRANLI AYDIN PORTRELERİ: İran’ın okumuşu nedir, kimdir? Bizim ülkemize göre bütün boyutlarıyla abartılmış bir çevre ve o çevrenin insanını düşünmeliyiz. İran’daki aydın portrelerinin bu çevreyle sınırlı kalmadığı açık; mollaların arasında Ayetullah Müderrisi gibi İslam hukukunun otoritesi olduğu kadar, Roma hukukunu da iyi bilen biri, edebiyat bilgisi kuvvetli olanlar var. (Milliyet Pazar Eki)
İRANLI TÜRK AYDINLARI: Zamanımız Türk şairlerinin önde gelenlerinden Şehriyar Azerbaycanlı, aynı zamanda İranlı Türk aydınının tipik örneğiydi. İran’ın Türk aydınları “İran’ı biz kurduk, İran bizim yurdumuz” der. Gerçekten de eski Sasani metinlerindeki “İranşehr” deyimini bu memleketin ve kitlenin adı haline getirenler, Selçuklu Türk hanedanlarıdır. Tabii ardından da Cengiz Han’ın soyu olan İlhanlılar aynı geleneği sürdürdüler. (Milliyet Pazar Eki)
İRANLILAR DÜNYAYI TANIYOR: Bu ilgi sadece İran’la sınırlı değildir; Franco İspanya’sı, Rönesans Almanya’sı, Rusya ve Türkiye üzerine sayısız çeviriler ve hatta telif vardır. İranlılar düzgün ve maharetli mütercimlerdir. (Milliyet Pazar Eki)
İRANLILAR ÜLKELERİNİ TANIYOR: Okuma-yazma sorunu halen süren ülkede en ücra kasabalarda bile belki kılığı kıyafeti özensiz ama insanın saatlerle dinleyebileceği malumat sahiplerine rastlanır. Bu mütevazı görünüşlü adamların İran edebiyatı üzerindeki tenkit ve analizleri yanında beynelmilel araştırmalardan bahsedişlerine hayret etmeyin; çünkü Türkiye yayın piyasası ve mütercimlerinin aksine İranlılar ülkeleriyle ilgili yabancı neşriyatın tamamına yakınını çevirmişlerdir. (Milliyet Pazar Eki)
İRANLILIK: Akkoyunlular, Safeviler ve Kaçarlar aslında Türk hanedanıdır ama İranlılık onları çok fazla şekillendirdi çünkü İran kavramı ve kimliği bu coğrafyadaki Türk devletinin icadı değilse de geniş ölçüde kullandıkları bir isimlendirme ve bir kimliktir. (Milliyet Pazar Eki)
ISFAHAN: Hoş görünümlü, romantik şehir. Bir şeyi takdir etmek lazım; İran yönetimi ve halk, İsfahan ve Yezd gibi geleneksel şehirlerin tarihi yapısını ve çevreyi korumakta son derece başarılı ve hassas hareket ediyor. (Milliyet Pazar Eki)
ISFAHAN: Kaçıncı sefer gidersem gideyim Isfahan beni büyülüyor. Bir zamanlar Şark'ın en büyük şehriydi. Isfahan 17'nci asırda düzenlenen Nakş-ı Cihan adlı ünlü meydanıyla bilinir. Şah Mescidi, Şeyh Lütfullah Mescidi yanında Babıali'nin daha Türkçesi olan "Ali Kapu" denen hükümet binası şehre bir hava veriyor. Isfahan güzel. Çölün kenarında zümrüt yeşili. Bu bölgede su, dikkatle kullanılıyor. Dünyanın derdi bir yana, kaçıncı sefer gidersem gideyim Isfahan beni büyülüyor. Gelecek hafta bu konuya devam edeceğiz. (Milliyet Pazar Eki)
İSLAMLAŞAN İRAN: 635' de Halife Hz. Ömer'in orduları Kadısiye'de Şah Yezdicerd'in ordularını yenerek Sasani İmparatorluğu'nu tarihe gömdüler. Bu olayla İslamlaşan, İran'ın eski kültür kaynakları ve kültürel bağımsızlığı ortadan kalkmadı ise de epey sarsıldı. Ancak İran kültür ve devlet örgütü de gelişen İslam İmparatorluğuna model oldu. Onun içindir ki Sasaniler devrindeki İran yönetim örgütünü anlamak gerekiyor. Bu konu bilinmeden geleneksel Ortadoğu imparatorluklarının niteliği kolay kavranamaz. Esasen Ahamanişler devrinden beri İran devlet hayatının Roma'yı ve Bizans'ı da önemli ölçüde etkilediği günden güne anlaşılıyor. (Türkiye İdare Tarihi)
İYONYA VE KARYA: Bu sergimizde Tahran Arkeoloji Müzesi’nin (İran Bastan) koleksiyonları kronolojik sırayla ülke tarihi üzerinde bir fikir vermek için sunulmaktadır. Hiç şüphesiz İran’ın bilinmesi gereken dönemidir; unutmayalım ki memleketimizin Ege bölgesi yani klasikteki İyonya (İranlıların Yunan-istan dediği) ve Karya bölgeleri klasik İran ve Yunan uygarlığının sentezinin yapıldığı yerlerdir. Ege bölgesinde İran-Yunan uygarlık sentezi görülüyor. (Milliyet Pazar Eki)
KADİM ÖĞRETMEN İRAN: Dünyaya imparatorluk yönetmeyi, vergi koymayı, askeri denetim, asayişi sağlamayı ve parlak imparatorluk protokolünü eskiçağ ve ortaçağ İran imparatorlukları öğretmiştir. (Milliyet Pazar Eki)
KİMLİĞİNİ İNŞA EDEMEYEN TÜRK AYDINI: Demir-çelik, sanayi, mühendislik dallarında patlama yapan Türkiye’nin diplomalılarının tarih, coğrafya ve edebiyat dalındaki yavanlığı, maddi zenginliklerimizin geleceği için de bir tehlikedir. Zira kimliğini inşa edemeyen aydının toplumunu da nerelere götüreceği belli değildir. (Milliyet Pazar Eki)
KİTAP SEVGİSİ: İran kitap okuyor, çeviriyor, yazıyor, basıyor; hem de yılda otuz bin kadar başlık (bizdekinin hemen hemen iki misli)... Bir kısmı telif. Çeviriler çok çeşitli ve mütercimler bizdeki gibi değil, ciddi. (Milliyet Pazar Eki)
KÜLTÜR ZENGİNLİĞİ: Televizyon seyredilmiyor, sohbet ediliyor veya kitap okunuyor. Tahran’da kitapçılar caddeler dolusu; mesela "Franco İspanya’sı, Büyük Petro Rusya’sı" üzerine cilt cilt tercümeler; basım ucuz, telif hakları dikkate alınmıyor. Yabancı kitaplar tekrar basılıyor. Sanayileşen Türkiye’nin aksine bir konum. Farsça herkesin dili, herkes iyi konuşuyor ve okumuşlar iyi yazıyor. İran etnik sorunlardan mustarip değil; bir imparatorluk havası var. (Milliyet Pazar Eki)
KÜLTÜREL HAFIZA: Ortadoğu’da etrafı etkileyen iki kuvvet var: Dil ve felsefeyle İran, askeri ve bürokratik gelenekle Türkiye. İç içe yaşayan bu iki ülkenin birbirini tanıması, kültürel hafızasını tazelemesi gerekli. (Milliyet Pazar Eki)
KÜLTÜREL KİMLİK: Galiba maddi zenginlikleri ve sorunları olan İran toplumunun kültürel kimlik konusundaki sağlam yanına hayran olmamak mümkün değil.(Milliyet Pazar Eki)
KÜLTÜREL MİRAS: Eğitim mevcut kültürün gelecek nesillere aktarılması demek. Bu görevi sıra, tahta, harita, öğretmen ve müdürden oluşan bir manzaradan yani OKUL’dan beklemek saflıktır, yeterli değildir. Kültürel miras bir gönül alışverişidir. Büyükbabasını ve büyükannesini sevmeyen torunlar, torunlarına vaktinden ve cebinden fedakarlık yapmayan büyük ebeveynler mirası aktaramaz. Manasız bir çekirdek aile kültürü bütün dünyada kuşaklar arası uçurumu büyütüyor ve klasik kültür yeni kuşaklara aktarılamıyor. (Milliyet Pazar Eki)
KÜLTÜREL ZENGİNLİK VE ÇEŞİTLİLİK: İran bir imparatorluk; onu meydana getiren unsurların her biri kendi dilini ve kültürünü itişip kakışarak değil, keyifle ve uyumla taşıyor. Azerbaycanlı şairler Türk şiirini, geleneksel aruzu en iyi ölçüde temsil ediyor; Beluclar öyle ve Kürtlerin de aydınları en azından Kürtçelerini yetkiyle kullanıyor. (Milliyet Pazar Eki)
MİLLETLER SALONU: Hele milletler salonunda şahlar şahına hediyelerini getiren Lidyalı, Karyalı, İyonyalı, Kapadokyalı, Baktriyalı, Sogdiyanalı ve diğer temsilcilerin tasvir edildiği kabartmalar bir imparatorluğun şaşaasını bugün bile ziyaretçilerin yüzüne çarpar. (Milliyet Pazar Eki)
MÜTEŞEBBİS VE FAAL TEBRİZLİLER: Tebrizliler her yerde müteşebbis ve faal işadamları zümresi. Yaşam İran’ın diğer şehirlerinden daha renkli, hele Azerbaycan mutfağının üstünlüğü tartışılmaz. (Milliyet Pazar Eki)
NASİHATNAMELER: Memuriyet hiyerarşisi, saray ve toplum törenleri ve hükümdarların titülatürü ve yaşayış tarzıyla eski İran yönetim sistemi, bu devletin yönetim geleneği ve kültürü, nasihatname gibi ürünlerle sonraki devletlerin siyasal ideolojisine temel olmuştur. O kadar ki Nizam'ülmülk'ün ünlü Siyasetname'sinde bile bu izleri görmek mümkündür ve bu köklü gelenek Abbasi, Bizans, Selçuki sistemleri üzerinden Osmanlılara kadar uzanmıştır.(Türkiye İdare Tarihi)
ORTA ASYA TÜRK MEDENİYETİNDE İRAN ETKİSİ: Bugünkü Orta Asya ve Maveraünnehir bölgesinde orta çağlar boyunca “Dari” dediğimiz yüksek Farsça konuşulurdu ve yazılırdı. Hiç şüphesiz ki bu nedenle Orta Asya Türk medeniyeti içinde Fars dilinin önemi büyüktür ve bu medeni kalıntılar bugün dahi canlı olarak yaşamaktadır. İslamiyet öncesi dönemlere ait kazılardan çıkan eserler her iki camianın birbirine olan yoğun ilgisini göstermektedir. (Milliyet Pazar Eki)
ORTADOĞU VE YAVUZ SULTAN SELİM: Tarihteki bazı olaylar ve bazı kişilikler geçen zamanın içinde, gelişmelerin yarattığı yeni sorunlar etrafında önem kazanır. Ortadoğu dünyası 1918’den beri her geçen gün bir sorun yumağı haline dönüştü. Hiç şüphesiz ki bu bölge yerkürenin diller ve dinler bakımından renkli kesimlerindendir (en renklisi değilse de). Ama diğer bölgelere göre en önemli farkı; uzun süreli etkileyici bir uygarlık çevresi olmasıdır. İşte bu özelliğinden dolayı da her zaman için uygar dünyanın başat bir merkezi olmuştur.
YAVUZ SULTAN SELİM. Doğu Anadolu o gün de karışıktı ama düzen geldi. İki yıl içinde güneydoğu Anadolu’dan yukarı Nil bölgesine kadar bütün Ortadoğu’yu ve Hicaz’ı imparatorluğa kattı; bu bölgelerde o gün de büyük karışıklık ve gerilim vardı ama gerçekleştirdiği sulh ve sükûnla uzun süre bu bölgeler bir arada yaşadı. Bu bölgelerde coğrafi ve iktisadi birlik kuruldu, Araplık tekamül etti, aksini söylemek mümkün değildir. Balkanlar ve Orta Avrupa ile kıyaslanamayacak bir dinginlik vardı, zümreler arası çekişmeler de o sakin ortamı bozamadı.(Milliyet Pazar Eki)
ÖZBEKİSTAN DİLLERİ: Özbekistan halkı iki dilli; Rusça ve Özbekçe. Tacikler gibi gruplarda bu, Farsça ile birlikte üçe çıkıyor. Şiir ve edebiyat seviliyor, resim ciddiye alınıyor. Sokak ressamlarının bile sulu boya tekniklerini mükemmel olarak kullandığını görürsünüz.(Milliyet Pazar Eki)
ÖZBEKİSTAN ŞEHİRLERİ: Hiç şüphe yok ki Özbekistan, Volga Rusya’sının dışında eski Sovyetler’de ve bugünkü Orta Asya’da en çok tarih tüten bir bölgedir. Hive, Buhara ve Semerkant’ın dışında Zarafşan vadisinde ve Fergana vadisinde nice şehirler var ki; Ortaçağın atmosferini bütün ihtişamıyla yaşamak mümkündür. Semerkant’ta Registan meydanı, Buhara’da Minare-i Kalın ve Hoykalın medresesi gibi yerlerde tıpkı bir ateşin karşısında oturur gibi saatlerce oturup tasavvur ve tefekküre dalabilirsiniz. Bağımsızlığından beri tıpkı Rusya’nın St. Petersburg’unda olduğu gibi Özbekistan’ın Taşkent ve diğer büyük şehirlerinde de alkışlanacak bir imar düzeni uygulanıyor. Üç kattan fazlası yasak, Kruşçev devrinden kalan tatsız binalara nispet; yeni yapılanlarda ancak geleneksel üslubun görünümlerini benimseyecek tersimlere müsaade var.(Milliyet Pazar Eki)
ÖZBEKİSTANLI ALİMLER: 12’inci asra kadar bugünkü Özbekistan, İran kültürünün ve Fars dilinin ‘dari’ dediğimiz edebi lehçesinin hakim olduğu bir dünyaydı. İsmail-i Buhari gibi büyük din bilginleri, Tirmizi gibi büyük gramerciler, İbn-i Sina gibi büyük tabip ve alimler bu kültürü ve dili devam ettirdi. Onlar Müslüman dünyasında ayrı bir dilden gelmiş olup Arap diliyle yazsa da yeni bir çığır açan âlim ve sanatkar kalabalığının sadece üç önemli ismidir. (Milliyet Pazar Eki)
PAHLEVİ FARSÇASI: Ahamenişler hanedanının yönettiği Balkanlar’dan Hindistan’a, Ukrayna’dan Mısır’a ve Yemen’e kadar uzanan dünyanın yazıştığı ortak dil Farsçaydı ve bugünkü Farsçanın atası olan bu dil çivi yazısı ile yazılırdı. Roma İmparatorluğu’nun çağdaşı Partlar ve sonraki Sasaniler İran’da aynı dilin arkaik formunu kullanırdı. Bu özgün yazıyla yazılıp konuşulan dile “Pahlevi” deniyor ki dünyamızın edebi, idari, dini bir dilidir. Ve bilhassa Türk milletinin tarihi için çok önemli bir kaynaktır. (Milliyet Pazar Eki)
PERS AHAMANİŞ İMPARATORLUĞU: Ortadoğu-Akdeniz İmparatorluklarının tipik bir önmodeli olarak, eski Pers Ahamaniş İmparatorluğu'nu zikretmek gereklidir. (Türkiye İdare Tarihi)
RUHANİ MERKEZ: Tebriz, İran Ermenilerinin ruhani merkezidir. (Milliyet Pazar Eki)
SAMANİLER: Orta Asya bir zamanlar çok zengindi; Abbasilerden sonraki parçalanmada ortaya çıkan ve 11’inci asra kadar devam eden Samaniler devleti bugünkü Orta Asya’nın ve İran’ın önemli bir kısmını içeriyordu. Ticaret ve zanaatlar gelişmişti. (Türkiye İdare Tarihi)
SASANİ İMPARATORLUĞUNDA YEREL KURUM VE ADETLER, uyum ve barış içinde devam etmiştir. Bu geniş imparatorlukta yerel kültür ve renkler asırlarca yaşamış ve sonraki imparatorluklara devir etmiştir. (Türkiye İdare Tarihi)
SASANİLERİN MİRASI: Herhalde İran kültürünün, ananelerinin ve devlet teşkilatının İslami devirler üzerinden günümüze kadar bıraktığı mirası Sasanilere borçluyuz. Zaten İslam'ın ilk asırlarından İran nasihatname edebiyatı (Pendname ve Kelile ve Dimne gibi eserler) İranlı memur sınıfı ve hatta tarihçiler cemiyet ve kültür hayatında, devlet idaresinde ağırlıklarını hissettirmişler ve İran, Ortadoğu monarşilerinin modeli olmuştur.(Türkiye İdare Tarihi)
SEÇKİN BİR DİL: Farsça İndo-Avrupa dediğimiz dil grubunun en önde gelen seçkin örneğidir; gerçi bu dilde diğer İndo-Avrupa dillerde görülen erkek-dişi ayrımı ve harfi tarif yoktur ama mesela İngilizce bile hemen hemen bu durumdadır. Dilin yakın komşuları İran’daki Lurca Beluci ve Luci Pakistan’daki Urduca, Kürtçe, Ermenice ve Osetçedir. (Milliyet Pazar Eki)
ŞEMSİ TEBRİZİ: Birçok Müslüman büyükleri arasında Şemsi Tebrizi de bu şehrin büyüklerindendir. (Milliyet Pazar Eki)
SİYASİ ATMOSFER VE İKTİSADİ VAZİYET: Tebriz siyasi atmosferin yüksek olduğu bir şehirdir. Başta Seyyid Ahmed Kesrevi olmak üzere çağdaş İran tarihinin bütün önemli devrimcileri bu bölgeden çıkmıştır. 1905 meşrutiyet devrimi burada başladığı gibi 1979-80 devrimi de burada patlamıştır. Bununla birlikte Tebriz’in iktisadi vaziyeti bugün diğer büyük şehirlerin gerisinde kalmış gibi görünüyor; rakamlar da bunu doğrulamaktadır. İran devrimlerinin başladığı şehirdir. (Milliyet Pazar Eki)
SON KAZILAR: Son kazılar İran tarihini daha eskilere götürüyor; inanılmaz gerçekler ortaya çıkıyor. Anadolu’nun doğusu, yukarı Mezopotamya ve batı İran arasında arkeolojik ve yazılı malzemenin ortaya çıkardığı çok kesin bağlar ve benzerlikler var. (Milliyet Pazar Eki)
SUDİ-İ BOSNEVİ ŞERHİ: Hatta 15’inci asırda Osmanlı imparatorluk camiasına katılan Bosna’da dahi bu yeni kültürel faaliyet o derece yaygındır ki, “Sudi-i Bosnevi”, Hafız’ın yaptığı şerhi neredeyse beş asırdır herkesin en çok okuyup Hafız’ı anlamak için müracaat ettiği eserdir. (Milliyet Pazar Eki)
TARİHİ ŞEHİRLER: İran sabırla dinleyen; uzun, tane tane konuşan insanların ülkesi... İran, Ortaçağ’dan beri kendini değiştirmemiş şehirlere de sahip: Fars eyaletinin ortasındaki Yazd, Kerman; Tahran’ın güneyindeki Kaşhan... İslam dünyasının en güzel meydanı İsfahan’da. İsfahan uzak İtalyan sanatının etkilerini yansıtan bir şehir; Selçuklu ve Safevi sanatı yanında Rönesans etkileri dahi hissediliyor. Kazvin ve İsfahan’da hükümeti temsil eden binalar Ali Kapı (Bab-ı Ali) diye adlandırılır. Safevi dönemindeki Osmanlı rekabetini ama aynı zamanda İran’da dilin ve kültürün Türklüğünü taşıyan izler. (Milliyet Pazar Eki)
TARIM VE SANAYİ: Ama petrol dışında sanayi nasıl kurulacak ve gelişecek? Horasan, Mazenderan’ın bereketi bu koca ülkenin kurak bölgeleri yanında bir hiç... Bugünkü Tarım ve sanayi, eski İran medeniyetlerinin ulaştığı saygınlığa ne zaman ulaşacak. İran bilmemiz gereken bir ülke, gezmeye devam edeceğiz. (Milliyet Pazar Eki)
TAŞ DÖŞELİ YOLLAR: Ulaşılmayan köşe yoktu. Geniş İran İmparatorluğu'nun merkezleri her köşeden başkent Şuşa'ya ve Persepolis'e kadar Roma devrinde olduğu gibi taş döşeli yollarla bağlıydı. Tabii bunu Romalılardan beş asır önce becermişlerdi. Hem de ne yol: Ankara civarında Gordion'da bir parçası var, Bandırma civarı Daskyleion'da daha başka bir mükemmel parça, bu imparatorlukta ulaşılamayan köşe yoktu.(Milliyet Pazar Eki)
TEBRİZ VE TÜRK TARİHİ: Tebriz İran’ın dördüncü büyük şehri. Sanayi açısından ise Tahran’dan sonra geliyor. Tebriz Türk tarihinde ise 11’inci yüzyıldan itibaren yoğunlukla yer tutar. İki devrim Tebriz’den çıktı. Selçukluların ardından İran’ı fetheden İlhanlı Moğollarının başkenti olmuştur. Anadolu beylikleri ve ilk dönem Osmanlılık üzerindeki tesirleri çok açık olan Tebriz’den Evliya Çelebi sitayişle söz eder. Onun tasvirlerindeki binaların çoğu bugün yok. Ama kalıntılar bile insanı etkiliyor. (Milliyet Pazar Eki)
TEBRİZ/SİYASET VE KÜLTÜR MERKEZİ: Tebriz 1905 İran meşrutiyet devriminin ve 1979’da da bugünkü İran’ı yaratan devrimin başlangıç noktası. Şüphesiz her zaman canlı bir siyaset ve kültür hayatı olmuş. İran’da ilk matbaa 1811’de Tebriz’de kuruldu. Eğitimde modernleşmenin ilk kurumlarından sayılan Rüşdiye 19’uncu asır sonunda burada açıldı. İran’ın ilk belediyesi hem kuruluş hem bina olarak Tebriz’dedir. (Milliyet Pazar Eki)
TEBRİZ'DE TÜRK SANAT ESERLERİ: Karakoyunlu ve Akkoyunluların eserleri, en başta Gök Mescid Türk sanat tarihi bakımından önemlidir. Daha doğrusu Osmanlı sanatının nereden geldiğini anlamak bakımından önemlidir. Bursa’nın mimarisini anlamak için, Tebriz’den gelen ustaların ve Tebriz’in 15’inci yüzyıl eserlerini iyi tanımak gerekir. Osmanlıların 18 yıl tahririni yaparak idare ettikleri bir bölgeydi, gene de Osmanlı-İran harplerinin çekişmesinin merkezinde yer alırdı. İlk matbaa burada kuruldu. (Milliyet Pazar Eki)
TEBRİZ'DEN ÇIKAN DEVRİMLER: Çağdaş İran’ı biçimlendiren ve birbirine zıt gibi görünen iki devrim Tebriz’den çıktı. 1905 anayasacılık hareketi ve nihayet 1979’daki, bugünkü rejimi getiren hareketin merkezlerinden birincisi Tebriz’di.(Milliyet Pazar Eki)
TEBRİZ'İN AYDINLARI: Tebriz aydınlarının yani güney Azerbaycan’ın kuzey Azerbaycan’a göre bir üstün tarafı vardır. İran’a sahip çıkarlar. Farsçayı çok iyi bilirler. Ama kendi Türkçelerini de o derece de iyi kullanırlar ve kendi aralarında onu konuşurlar. Fars kültürü onlara hâkim olmuştur. Ama onlar kendi Türkçelerini de korudukları için Fars ülkesine hâkim olmuşlardır. Azerbaycan mıntıkasında Türkiye’nin yatırımları artıyor, bu bölgenin aydınları yanında fevkalade etkin bir işadamı zümresi de vardır. İçlerinde Ali Polat gibi duayen işadamlarının İran ve Türk kültürüne de uzman derecede vâkıf oldukları görülür. Tebriz’in aydınları ile görüşmek insana haz veren bir imtiyazdır. Bakü’nün aksine Tebriz aydını Türkçeye çok düşkün ve Farsçaya da çok saygılı. Şehriyar gibi bir Türk şairinin Türkçe şiirleri kadar, Farsça şiirleri de mükemmel; mesela Prof. Rahim Reisnia Osmanlı-İran tarihinin 19’uncu yüzyılı ve modern Türkiye üzerindeki tetkikleriyle her iki ülkenin tarihçiliğine de katkı yapanlardan. Uzun zamandır özlediğim tipte yüklü sohbette Tebriz’in aydınları evlerinde toplanıyorlar ve yaşam biçimlerinde bir incelik gözleniyor. Sohbet bu insanlar için basit bir ifade değil, bir sanat, bir tasvir ustalığı. (Milliyet Pazar Eki)
TEBRİZ'İN ETKİSİ: Anadolu’ya âlim, mimar ve devlet adamı sevk eden bir bölgeydi. Bu sırf Anadolu için varid değildir. Timurlular devrindeki Herat ve Orta Asya içinde Tebriz’in etkisi açıkça görülür. 14’üncü yüzyıla kadar Tebriz’in ismi Orta Asya, İran ve Anadolu dünyasında sık geçer ve daha da geçecektir.(Milliyet Pazar Eki)
TÖRENSEL BAŞKENT PERSEPOLİS: İran'ın törensel başkenti Persepolis, yaşanan ve oturulan bir başkent olmaktan çok, imparatorluk şaşaasının sergilendiği, milletlerinin temsilcilerinin ihtişamından çarpıldığı bir yapılar bütünüydü. Bütün dünyanın sanatları burada mecz edilmiştir. Sütun başlıklarında Hint, devasa sütunlarda Yunan-İyonik üslup, taht salonunda ve sayısız bölümlerde Mezopotamya ve Mısır'ın etkileri vardı ama buna rağmen her şey İran'dı. (Milliyet Pazar Eki)
TÜRK DÜNYASI VE İRAN: Türk dünyası ve İran birbirinden ayrı düşünülemez. İran, Türk medeniyeti için en önemli alanlardan biridir. Her şeyden önce dilimiz Farsçadan önemli miktarda ödünç almıştır. Hatta İslamiyet’in yayılmasından sonra da Arapça sözlük hazinesi Farsça yoluyla Türkçeye girmiştir ve bu nedenle Türkçede itikadımızla ilgili “Ramazan, oruç, peygamber, namaz” gibi sözler İran kaynaklıdır. (Milliyet Pazar Eki)
TÜRK TARİHİ: Semerkant, Buhara ve Fergana’yı gezmeyip Hive’nin ne olduğunu anlamadan Türk tarihinin gelişimini kavramak çok zor. İlk Türk Müslüman devlet Karahanlıların hakimiyeti 10’uncu asırdan 12’nci asır başlarına kadar sürdü. Bölgenin Türkleşme tarihi Azerbaycan ve Anadolu’nunkine paralel.(Milliyet Pazar Eki)
TÜRKÇENİN GÜCÜ: Türkçenin nelere kadir olduğunu Tebriz aydınları arasında anlıyorsunuz. Unuttuğumuz dil, unuttuğumuz müzik ve etrafa bakma sanatı Tebriz’de. Ara sıra Türkçe konuşulan dünyanın merkezlerini görmek lazım ama bakmayı bilmek şartıyla.(Milliyet Pazar Eki)
TÜRKLER VE FARS DİLİ: Türklerin Farsça ile ilişkisi İslamiyetten önce başlamıştır. İslami devirlerde özellikle de Türk kavminin İran’daki serencamı esnasında geniş ölçüde benimsenmiştir. Ne var ki, İran’daki Selçuklular ve Afganistan’daki Gazne hakimiyeti esnasında Fars dili sarayda ve idarede kullanıldığı halde orduya katiyen girememiştir. Bu nedenle askerlik Türk dilinin tarih boyunca geliştiği alan olmuştur. Başarılı bir mareşal olan Gazneli Sultan Mahmut Farsça pek bilmezdi, Firdevsi’nin kendisine takdim ettiği “Şehnamesi”ni anlayacak durumda değildi.(Milliyet Pazar Eki)
TÜRKLER: Günümüzde de Farsça ile en çok medeni alışverişte bulunan kitle Türklerdir. (Milliyet Pazar Eki)
ZERDÜŞTİLER: İran medeniyetinin asli dininin mensupları olan Zerdüştiler İran yaylasının Yezd başta olmak üzere muhtelif yerlerinde bulundukları gibi, Hindistan’ın güneyinde de sayıca değilse bile iktisadi ve kültürel bakımdan çok önemli bir cemaattir. Hindistan’daki Zerdüştilerin başında ünlü sanayici aile Tatalar ve orkestra şefi Zubin Mehta gibi sanatçılara rastlanır. (Milliyet Pazar Eki)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder