Bilindiği gibi Türkler’in kitleler halinde müslüman oluşu X. yüzyılın ilk çeyreğinde Maturîdî akîdesi çerçevesinde gerçekleşmişti. Burada ilginç bir durum vardır. 900 lerin başında İslâm dünyası, tarihinde ürettiği ekollerin büyük kısmını yaratmış, ve uygulamaktaydı. Türkler’in devlet kurumuna atfettiği kudsiyet sayesinde, kudsiyetin kaynağı olan Töre’den aldığı otorite ile hakanlık, halkını İslâma dahil etti. Ama mevcut itikatlardan hiçbirine itibar edilmedi. Kendi kurdukları Mâturîdî itikat üzerinden müslüman oldular. İmam Mâturîdî, bu karardan yirmi yıl sonra 944 te doksanlı yaşlarında öldüğünde Karahanlı Devleti’nin halkı müslümandı. Ne idi Mâturîdîliğin temel niteliği? Kendisinden sonra Türk müslümanlığına karakteristik damgasını vuran Hoca Ahmed Yesevî ve takipçilerinde açıkça gördüğümüz özel bir tevhid fikrini meşrûlaştırmak.
Burada subjektif bir iddiada bulunarak diyeceğim ki, Türkler müslüman olurken aslında din değiştirmediler. Kadim dinleri olan Töre’nin belirlediği anlama paradigmalarını İslâmî literatürle tazelerken İslâm’a da yeni bir bakış imkânı kazandırmış oldular. Bu hal, anlamanın kültürel ve toplumsal bir taban üzerine oturma şartı dolayısıyla tabii bir durumdur. Ancak, her din değiştiren toplum için işleyen bu mekanizmaya rağmen, neden öteki toplumlar din değiştirmiştir de, Türkler değiştirmemiştir, diyoruz?.. Diyoruz, çünkü İslâmın yanında Töre’nin de Cumhûriyet’e kadar özellikle devlet kurumlaşmasında ve günlük hayatta devam ettiğini biliyoruz. Yusuf Has Hâcip, Töre’yi anlatmak ve yaşatmak için Kutadgu Bilig’i yazdığında Türkler müslüman olalı bir buçuk asır geçmişti. Töre’nin üzerine oturan İslâmî yaklaşım, Türk müslümanlığı dediğimiz şeydir. Tekrar edelim, bu anlayışın alemi de Yesevî’dir.
Bu modelin adeta bir “sırâtı müstakîm” çizgisi gibi Türk entellektüeli tarafından inançla benimsenip sürdürüldüğünü bir millî stratejiye dönüştürüldüğünü özellikle XIII. yüzyılın kurucu akıl fonksiyonu görmüş Sadreddin Konevî’sinde (Ö.1274) tespit ediyoruz. Bilhassa Konevî’nin şahsında Türk inanç ve düşüncesinin büyük bir hamle daha yaptığını, derinleşip genişlediğini, kurumlaştığını söyleyebiliriz.
Ahilik, Gazilik, Bacılık ve Abdal zümrelerinin XIII. yy Anadolusu’nda doğdukları ve gördükleri mucizevi işlevi biliyoruz. Haçlı kasırgalarını aştıktan sonra, Moğol darbesinin enkaza dönüştürdüğü Selçuklu Anadolu’sundan Osmanlı mucizesinin doğması bu bağlama oturur.
https://saitbaser.com/2013/11/22/turk-kulturunun-omurgasi-ve-cumhuriyet/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder