ABD ile rekabetinin tırmanarak çatış- maya evrilebileceğini düşünen Çin, kendisine ekonomik ve askeri açılardan büyük zararlar verebilecek muhtemel deniz ablukası girişimlerine karşı kara güzergâhlarına yönelmektedir. Ancak, güç dengesi mantığının tesirlerini bu rotalarda da göstereceği anlaşılmaktadır. Rusya’nın orta vadede nasıl davranacağı belirsizdir. Benzer bir şekilde, İran üzerinden geçen yollarla ilgili jeopolitik risk de hayli yüksektir. Bu sebeple makalede, Çin’i Avrupa ve Ortadoğu’ya bağlayan farklı rotalar arasında Pekin açısından en güvenlisinin “orta koridor” olduğu ileri sürülmektedir. Ağırlıklı olarak Türk ve Müslüman nüfusla meskun bu “Türk Kuşağı”nda kamuoyunun “Bir Kuşak, Bir Yol”a desteğini etkileyecek faktörler arasında Uygur Türkleri’nin durumu da yer almaktadır. Makalede son olarak, Çin’in Türk kuşağı ve Ortadoğu’da daha iyi bir imaj inşa etmek için işe Uygurlara yaklaşımını güvenliksizleştirip yeniden tahayyül ederek başlaması gerektiği vurgulanmaktadır.
Çin’in ikinci temel motivasyonu, bu dönüşümün kendisi açısından güvenli kı-lacağı güzergah üzerinden dünya sisteminin diğer önemli merkezi olan Avrupa’ya, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya daha kolay ulaşma isteği. Bu arayış, yalnızca ekonomik sebeplerden kaynaklanmıyor. “Bir Yol, Bir Kuşak”la Çin, aynı zamanda ufkunda beliren büyük jeopolitik mücadele sürecine de kendisini hazırlıyor. Dolayısıyla, Çin’in projesi ekonomik olduğu kadar detaylarını aşağıda ele alacağımız jeopolitik bir karaktere de sahip. Bu yönüyle, “Bir Yol, Bir Kuşak”ı en iyi açıklayacak kavram, jeoekonomidir (Blackwill ve Harris, 2016). Projenin başarısını belirleyecek önemli faktörler arasında ise Türk kuşağı ve Uygur Türkleriyle kurulacak ilişki merkezi bir yer işgal ediyor. Pekin’in çözmesi gereken en önemli problemlerden biri, 21. yüzyılın parametreleriyle yolunu kesebilecek yeni bir “Talas”ı, dışarda kuracağı ittifaklar ve içerde benimseyeceği Uygur politikasıyla önleyebilmek.
Türk Kuşağı’ndan geçen orta koridorun kimlik ve kültür özellikleri, uzun vadeli ve istikrarlı işbirliği zeminlerinin tesisi bakımından dikkate alınması gereken para-metreler arasında yer alıyor. Uygur Türklerinin geleceği meselesi de bu çerçevede önem kazanıyor. Küre ölçeğinde milli ve dini aidiyetlerle ilgili duyarlılıkların yükseldiği bir dönemdeyiz. Türkiye başta olmak üzere, Türk kuşağı ülkelerinde de uzaktaki dindaş ve akraba toplulukların sorunlarıyla ilgilenen güçlü bir kamuoyu mevcut. Kısa vadede hükümetler Çin’le işbirliğini koruma güdüsüyle bu duyarlılıkları kontrol edebilseler de, en otoriter yönetimlerde bile kendine mahsus mekanizmalarla işleyen iktidar-muhalefet ilişkilerinin dinamikleri, Uygurlara yönelik insan hakları ihlalleri vb meseleleri gündeme taşıyacaktır. Ayrıca, Çin’in yolunu Orta Koridor’da kesmek isteyecek güçlerin de Uygur meselesiyle ilgili Türk kuşağındaki hassasiyetlere nüfuz etmeyi denemeleri muhtemeldir. Tüm bu faktörler, Pekin’in ilişkilerin zehirlenmesini önleyecek uzun vadeli bir Uygur politikasına ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Çin’in karşısındaki büyük tarihi kavşaktan dönerken Uygur Türklerine yönelik politikalarında yapacağı yanlış tercihler, radikalleşmeyi en-gellemek bir tarafa daha fazla önünü açacak sonuçlar doğurmaya gebedir .Çin’in iç istikrarını korurken Türk Kuşağı üzerinden Avrupa ve Ortadoğu’ya güvenle ulaşmasını kolaylaştıracak bir Uygur politikası için yukarıda ana hatlarına işaret ettiğimiz gerçeklerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu doğrultuda başarılı bir ilk adım için Pekin, Uygurlara her an isyan edebilecek potansiyel ve sürekli bir tehdit nazarıyla bakmamalı, onları Çin’in artan refahının ve dünyaya sunacağı projenin ortakları olarak “yeniden tahayyül” edebilmelidir.
Sonuç
Çin’in görkemli toplantılar ve medya kampanyalarıyla dünyaya takdim edilen “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi, ilan edilen hedeferine erişilirse 21. yüzyılın ilk çeyreğinin en önemli girişimlerinden biri olmaya aday. Yalnızca Çin ve “Bir Kuşak, Bir Yol” üzerinde doğrudan yer alan ülkeler açısından değil, dünya düzeninin ge-neli bakımından da önemli sonuçlar doğurabilecek bu girişimin sebeplerinin ve muhtemel sonuçlarının çok yönlü olarak incelenmesi gerekiyor. Makalemizde, “Bir Kuşak, Bir Yol”un jeopolitik mantığı değerlendirilirken Türk Kuşağı’nın artan önemine de dikkat çekilmeye çalışıldı. Çin’in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’yla bağlantılarını güçlendirecek bu girişimin farklı güzergahları, Pekin açısından değişen düzeylerde jeopolitik riskler içeriyor. Bunlar, “güç değişimi” ve “güç dengesi” kuramlarının genel teorik çerçeveleri ile aktüel dengeler ve eğilimler dikkate alınarak karşılaştırıldığında, ağırlıklı olarak Türk ve Müslüman nüfusla meskun “orta koridor”un, Çin’e orta ve uzun vade-de önemli güvenlik avantajları sunabileceği görülüyor. Pekin’in “Türk kuşağı” ile uzun vadeli sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için dikkate alması gerekenler listesinin üst sıralarında ise Uygur Türkleri’ne bakışın güvenliksizleştirilmesi meselesi yer alıyor
Türk Kuşağı
Çin’in ikinci temel motivasyonu, bu dönüşümün kendisi açısından güvenli kı-lacağı güzergah üzerinden dünya sisteminin diğer önemli merkezi olan Avrupa’ya, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya daha kolay ulaşma isteği. Bu arayış, yalnızca ekonomik sebeplerden kaynaklanmıyor. “Bir Yol, Bir Kuşak”la Çin, aynı zamanda ufkunda beliren büyük jeopolitik mücadele sürecine de kendisini hazırlıyor. Dolayısıyla, Çin’in projesi ekonomik olduğu kadar detaylarını aşağıda ele alacağımız jeopolitik bir karaktere de sahip. Bu yönüyle, “Bir Yol, Bir Kuşak”ı en iyi açıklayacak kavram, jeoekonomidir (Blackwill ve Harris, 2016). Projenin başarısını belirleyecek önemli faktörler arasında ise Türk kuşağı ve Uygur Türkleriyle kurulacak ilişki merkezi bir yer işgal ediyor. Pekin’in çözmesi gereken en önemli problemlerden biri, 21. yüzyılın parametreleriyle yolunu kesebilecek yeni bir “Talas”ı, dışarda kuracağı ittifaklar ve içerde benimseyeceği Uygur politikasıyla önleyebilmek.
Türk Kuşağı’ndan geçen orta koridorun kimlik ve kültür özellikleri, uzun vadeli ve istikrarlı işbirliği zeminlerinin tesisi bakımından dikkate alınması gereken para-metreler arasında yer alıyor. Uygur Türklerinin geleceği meselesi de bu çerçevede önem kazanıyor. Küre ölçeğinde milli ve dini aidiyetlerle ilgili duyarlılıkların yükseldiği bir dönemdeyiz. Türkiye başta olmak üzere, Türk kuşağı ülkelerinde de uzaktaki dindaş ve akraba toplulukların sorunlarıyla ilgilenen güçlü bir kamuoyu mevcut. Kısa vadede hükümetler Çin’le işbirliğini koruma güdüsüyle bu duyarlılıkları kontrol edebilseler de, en otoriter yönetimlerde bile kendine mahsus mekanizmalarla işleyen iktidar-muhalefet ilişkilerinin dinamikleri, Uygurlara yönelik insan hakları ihlalleri vb meseleleri gündeme taşıyacaktır. Ayrıca, Çin’in yolunu Orta Koridor’da kesmek isteyecek güçlerin de Uygur meselesiyle ilgili Türk kuşağındaki hassasiyetlere nüfuz etmeyi denemeleri muhtemeldir. Tüm bu faktörler, Pekin’in ilişkilerin zehirlenmesini önleyecek uzun vadeli bir Uygur politikasına ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Çin’in karşısındaki büyük tarihi kavşaktan dönerken Uygur Türklerine yönelik politikalarında yapacağı yanlış tercihler, radikalleşmeyi en-gellemek bir tarafa daha fazla önünü açacak sonuçlar doğurmaya gebedir .Çin’in iç istikrarını korurken Türk Kuşağı üzerinden Avrupa ve Ortadoğu’ya güvenle ulaşmasını kolaylaştıracak bir Uygur politikası için yukarıda ana hatlarına işaret ettiğimiz gerçeklerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu doğrultuda başarılı bir ilk adım için Pekin, Uygurlara her an isyan edebilecek potansiyel ve sürekli bir tehdit nazarıyla bakmamalı, onları Çin’in artan refahının ve dünyaya sunacağı projenin ortakları olarak “yeniden tahayyül” edebilmelidir.
Sonuç
Çin’in görkemli toplantılar ve medya kampanyalarıyla dünyaya takdim edilen “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi, ilan edilen hedeferine erişilirse 21. yüzyılın ilk çeyreğinin en önemli girişimlerinden biri olmaya aday. Yalnızca Çin ve “Bir Kuşak, Bir Yol” üzerinde doğrudan yer alan ülkeler açısından değil, dünya düzeninin ge-neli bakımından da önemli sonuçlar doğurabilecek bu girişimin sebeplerinin ve muhtemel sonuçlarının çok yönlü olarak incelenmesi gerekiyor. Makalemizde, “Bir Kuşak, Bir Yol”un jeopolitik mantığı değerlendirilirken Türk Kuşağı’nın artan önemine de dikkat çekilmeye çalışıldı. Çin’in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’yla bağlantılarını güçlendirecek bu girişimin farklı güzergahları, Pekin açısından değişen düzeylerde jeopolitik riskler içeriyor. Bunlar, “güç değişimi” ve “güç dengesi” kuramlarının genel teorik çerçeveleri ile aktüel dengeler ve eğilimler dikkate alınarak karşılaştırıldığında, ağırlıklı olarak Türk ve Müslüman nüfusla meskun “orta koridor”un, Çin’e orta ve uzun vade-de önemli güvenlik avantajları sunabileceği görülüyor. Pekin’in “Türk kuşağı” ile uzun vadeli sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için dikkate alması gerekenler listesinin üst sıralarında ise Uygur Türkleri’ne bakışın güvenliksizleştirilmesi meselesi yer alıyor
Türk Kuşağı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder