Osmanlı'nın Afrika'daki Adası
Sevakin neresidir, Türkiye’nin orada ne işi var?
28 Ara 2017, Perşembe
Zekeriya Kurşun
Bir kaç yıl önce Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin düzenlediği Uluslararası Arşiv kongresinde tebliğ sunarken, önce birlikte kürsüyü paylaştığımız meslektaşımdan sonra salondaki bazı yabancı meslektaşlarımdan homurdanmalar duyunca bir şeylerin ters gittiğini fark ettim. Katılımcıların çoğunluğu Türk olduğu için konuşmamı Türkçe yapıyordum. Ama İngilizce ve Arapça simultane tercüme de yapılıyordu. Hoşnutsuzluk beyan eden yabancı meslektaşlarım beni kulaklıklarından dinliyorlardı. Tercümede bir sorun olduğunu anlamıştım ve konuşmamı Arapça sürdürmeye karar verdim. Salonda büyük bir hareketlenme oldu. Konuşmamı bitirdiğimde yabancı meslektaşlarım kendi dillerinde itiraz ederken, Türkçe dinleyenler de sürekli kanal değiştirerek tartışmayı merakla takip ediyorlardı.
OSMANLI HABEŞ EYALETİ
Ne oldu biliyor musunuz? Tıpkı Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan-Çad ve Tunus gezisi vesilesi ile ülkemizde ilk defa duyulan Sevakin ismi karşısında yaşanan ‘hayret’ gibi bir durum yaşanmıştı. Hikayemi tamamlayıp Sevakin’e geri döneceğim. Tebliğimde Osmanlı eyaletlerinden biri olan Habeş Eyaletini İngilizce mütercim Etiyopya, Arapça mütercim de Habeşistan diye tercüme etmişti. Dolayısıyla bölgeyi bilen meslektaşlarım da haklı olarak itiraz etmişlerdi. Oysa ben Osmanlı devletinin Mısır ve Yemen’i topraklarına kattıktan sonra Cidde merkezli olarak kurduğu Habeş Eyaleti’nden söz etmiştim. İşin garip tarafı Türk akademisyenlerinin en azından bir bölümü de bu eyaleti duymamışlar ve sanırım hala duymayanları da vardır. Oysa merhum Cengiz Orhonlu daha 1975 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti adıyla çok önemli bir eser kaleme almış ve Türk Tarih Kurumu da bunu basmıştı.
Ancak uzun yıllardan beri içimize o kadar kapanmıştık ki bu kıymetli eseri tarihçiler bile okuma ve tabi ki geliştirme ihtiyacı duymamıştı. Kitap Kanuni döneminde Osmanlı topraklarına katılan ve bugünkü Doğu Sudan, Doğu Afrika’da Cibuti, Eritre, Harar ve Somali’yi içine alan idari yapıyı ele almaktadır. Maalesef, bugüne kadar bölge hakkında ciddi hiçbir çalışma yapmadığımız için kitap gibi bu bölgeler de unutkanlık gayyasına terk edildi. Ta ki Sn. Cumhurbaşkanı Sudan Cumhurbaşkanından yeniden inşa edip hayatiyet kazandırmak ve Osmanlı eserlerini restore etmek için Sevakin’i talep edinceye kadar. Tabi ki içimizdeki garip huy gene depreşti. Bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti’ne adeta altın tepside sunulan Kızıldeniz’de stratejik değeri yüksek mevkinin, ismini duymadıkları, ‘Sevakin’de ne işimiz var?’ diyerek itirazlar yükselten zavallılar. Diğer taraftan eskimiş ansiklopedi bilgileriyle uzman sıfatı ile ahkam kesenler.
Sevakin, Musavva ve Zeyla yukarıda bahsettiğim Osmanlı Habeş Eyaleti’nin en önemli üç merkezi ve 18. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin kapalı bir denizi olan Kızıldeniz ticaretinin kontrol edildiği limanlarıydı. Aynı şekilde Hollandalıların, Fransız ve İngilizlerin Kızıldeniz’e ilgi duyması ile uluslararası çekişmelerin de yaşandığı ve adeta Osmanlı devletinin güneyden kırpılmaya başlandığı coğrafyadır burası. Yani bugün adını yeniden duyduğumuz Sevakin sadece ihyayı bekleyen bir liman değil aynı zamanda geçmişte jeopolitik değeri yüksek ve Türkiye’nin tarihi derinliğini temsil eden bir alandır.
Sn. Cumhurbaşkanının 2005 yılında başlattığı Afrika açılımı ile Türkiye hem Afrika’da pek çok kazanımlar elde etmiş ve hem de bu sayede uluslararası bir aktör olduğunu kanıtlamıştır. Ancak bugünkü proje -hayata geçerse- Türkiye’nin uluslararası aktör olarak sürdürülebilir bir gücü olduğunu ortaya koyacağı gibi, burada yapılacak yeni düzenlemeler ve alınacak imtiyazlar ile sadece ticari sonuçlar değil, siyasi ve askeri kazançlar da elde edebilecektir. Türkiye elbette öncelikle TİKA vasıtasıyla Sevakin’deki müşterek tarihi varlığı günyüzüne çıkaracak, bölge ticaret ve turizmine canlılık kazandıracaktır. Ancak Türkiye bunu Sudan ile geliştireceği işbirliği sayesinde Kızıldeniz ve etrafının güvenliğini sağlayabilecek tedbirlerin alınmasına taşıyabilecektir. Bu sayede yakın gelecekte, Somali’de, Yemen’de barışa katkı sağlayabilecek en önemlisi de Kızıldeniz’de İsrail’in önünü kesmiş olacaktır.
Uluslararası aktör olmak her şeyden önce bir cesaret işidir. Bunu gösterebilenler 21. yüzyıla damgasını vuracaklardır. Aslında 19. yüzyılın son çeyreğinde İngiltere, Osmanlı Hükümeti ve Mısır Hidivliği arasında uzun tartışmalara sebep olan Osmanlı Sevakin kaymakamlığının kaybı da o devirde bu cesareti gösterecek gücün olmamasından kaynaklanmıştı. Sözümüzü Osmanlı Sadaret makamını dokuz kere üstlenmiş olan Said Paşa’nın Sevakin’in kaybı konusundaki bir sözü ile bitirelim:
“Mısır’a asker gönderilmediği gibi Bahr-i Ahmer (Kızıldenız) sevâhiline de asker gönderilmek arzu olunmadığından Musavva, Zeyla, Sevâkin, Tacura, Aseb, Berbere ve Harrâr kıta-i münbite ve vâsiaları ve Somali arazisi velhasıl baştan başa Bahr-ı Ahmer sevâhil-i garbiyyesi ile bu sevâhilin içerilerinde vâki mahallerin memleket-i Osmaniyye’den çıkmasına hep sevk-i askerden imtina etmekliğimiz sebep olmuştur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder