4 Mart 2018 Pazar

GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ 28 Şubat. 2 Mart. 3 Mart. 4 Mart 2018

GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ

“İlk düşünürümüz Bilge Tonyukuk’a (646-726) minnetle”

28 Şubat 2018

“SİZ KİMİN ADAMISINIZ?
O halde 28 Şubat da dâhil, bütün darbeleri açıklamaya çalışırken esas üzerinde durulması gereken husus Batı-Türkiye arasındaki hegemonik ilişkilerin sürekliliği ve devlet-toplum ilişkisinde devletin belirleyici konumunun sürekliliği ekseninde yoğunlaşmalıdır. 28 Şubat sürecinde FETÖ yapılanmasının önünün açıldığı, kamu ve ordu içindeki örgütlenmesinin kesafet kazandığı ve benzeri olayların anlamını da bu bağlamda kavramak mümkün olacaktır.
“15 Temmuz olayı, aslında askeri darbe ve müdahalelerin üzerindeki örtüyü kaldırıp atarak gerçeğin anlaşılmasında önemli bir dönüm noktası olduğu gibi, bir çelişkinin nasıl çözüldüğüne dair de ciddi bir veriyi ortaya koymuş bulunmaktadır. Tarihsel çelişkinin çözüm noktası buradadır: Batı’nın Türkiye ilişkilerinde kurduğu hegemonyanın da devletin toplum üzerinde kurduğu tahakkümün de sonuna gelinmiş, sivilleşme dinamiği demokratik sürecin hızlanmasına katkı yapacak, onun önünü açacak bir enerji üretmiştir.” Bugün 28 Şubat’ın adamlarını, Batı Çalışma Grubu çetesinin nerede olması gerektiğini tartışan var mıdır? Hepsi tarihin mahkûm ettiklerinin yanında çöplükteki yerlerini almışlardır.”. http://www.aksam.com.tr/yazarlar/vedat-bilgin/28-subatin-adamlari-nerede/haber-712036
-----------------.
“15 Temmuz akşamı Türkiye, Batı’nın nasıl hain bir pusuya yattığını, müdahale için fırsat kolladığını çok net olarak görme fırsatı buldu. Ankara, bu gerçeği bildiği için hızla devleti tahkim etmekte, ülkeyi dış saldırılara karşı korunaklı hale getirmeye çalışmakta.
Salih Müslim’in Türkiye’ye iade edilmemesi işte bu büyük resmin küçücük bir parçası. Türkiye’de gözaltına alınan ya da tutuklanan Avrupalı biri için dışarıda ve içeride kıyamet koparıp derhal serbest bırakılmasını istiyorlar; ama mekan değiştiğinde, olay yeri Avrupa’nın herhangi bir ülkesi olduğunda Türkiye’nin talep ettiği birini asla vermedikleri gibi bir de “demokrasi”, “özgürlük” kahramanı ilan ediyorlar. Medyadaki hakim havaya bakıldığında Türkiye’nin şu ana kadar içeri aldığı, hakkında soruşturma yürüttüğü isimler ya masum bir gazeteci ya da masum bir din adamı; Türkiye, her zaman haksız, her zaman zorba, her zaman kötü!
İşte bu havanın artık değişmesi gerekiyor. Türkiye, bu adaletsizliği, haksızlığı daha fazla içine sindiremez.”. http://www.aksam.com.tr/yazarlar/kurtulus-tayiz/avrupanin-hali-abdden-farkli-degil/haber-712037
-----------------------.
“Özetle, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın deyimi ile "40 kere düşünülmesi gereken" bir konu. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ile, pancar üreticisi, şeker tüketicisi, fabrika çalışanları, yöre halkı-esnaf, hayvancılık sektörü, alkol ve maya üreticileri, yani ülke kaybedecek. Kim kazanacak? Kentin en değerli yerindeki fabrikaları ve arsaları yok pahasına satın alarak ranta dönüştürenler ile Türkiye'ye genetiği değiştirilmiş mısırdan elde edilen mısır şurubu satacaklar kazanacak. Buna değer mi?”. https://www.dunya.com/kose-yazisi/sekerde-ozellestirme-sadece-fabrikalarin-satilmasi-degil/405099
------------------------.
------------------------.
-------------------------.
“Evet, toplumsal kişiliğimizin sağladığı gücümüz var ama unutmayalım ki bu genetik güce rağmen bizler de az hatalar yapmadık. Bir daha hataya düşmemek, varlığımız, birliğimiz ve bütünlüğümüz için kendi “ben”imizle en büyük savaşı kazanmak zorundayız. Kişisel takıntılarımız, arka kimliklerimiz, ideolojik çıkmazlarımız, aşırıya giden taraftarlıklarımız için bir farkındalık yakalamak zorundayız. Yakalamak zorundayız ki Türkiye; milli ve manevi değerlerini, kültürünü, dünyaya örnek bir mücadele ile kazanılmış cumhuriyet ve onun değerlerini bir potada buluştursun, bir ve bütün kılsın. Aksi halde bir tarafta cepheye koşan askerlerin mücadelesi sürerken diğer tarafta bu mücadeleye alaycı tutumla bakanlarımız eksilmez.
 Unutmayalım ki gerçekten çok işimiz var. Toplum olarak öz değer köklerimize sahip çıkmalı, değişim, dönüşüm ve gelişme seyrine kendi eliyle yön verebilen bir liderlik trendini yakalayan Türkiye’nin gelişme seyrinden ödün vermemeliyiz. Daha çok bilimsel araştırma yapmak, daha çok teknoloji ve patent üretmek zorundayız. Tüm bunlar için ısrarla takıntı haline getirdiğimiz kendi doğrularımızın bekçisi olmaktan artık kurtulmalı ve bu milletin hakikatinde buluşmalıyız. Ötekinin gönlünde yer almayı, en azından buna aday olmayı başarmalıyız.”. http://www.haber7.com/yazarlar/ilhami-findikci/2561595-otekinin-gonlune-girmek/?detay=1
--------------------------------.
“- Ama Türkiye’de şeker kullanımı yüksek ki, büyük ölçüde kendi tüketimimizle şekerpancarı üretiminde dünya beşincisi konumundayız. Gıda ve Tarım Bakanlığı verilerine göre 16.7 milyon ton olan Türkiye üretimi dünyanın yüzde 6’sı düzeyinde.”. http://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/1856022-turkiye-uc-urunde-dunya-lideri
--------------------------------.
--------------------------------.
“Çin’le olan ticaretimizde bizim aleyhimize ciddi açık var. Siyasetse son yıllarda yapılan üst düzey ziyaretlere rağmen henüz istediğimiz, sanırım isteyeceğimiz seviyede değil. Bunda Soğuk Savaş’ta farklı kamplarda yer almanın, Kore Savaşı sırasında karşı karşıya kalmış olmanın, Uygurlara uygulanan baskıların payı muhtemelen büyük.”. http://www.karar.com/yazarlar/mensur-akgun/cin-6327
---------------------------------.
Esasında Türkiye, Erdoğan’la birlikte, tam da bunu yapıyor. Bu Doğu’nun büyük dönüşümünün Türkiye’den başlayan yolculuğudur da...     
Bu dönüşüm için şunu da söylemek abartı olmaz; Doğu Avrupa’dan başlamak üzere, Hazar’a kadar uzanan ve diğer tarafta Büyük Mağrip dediğimiz Kuzey Afrika coğrafyasını da kapsayan büyük bölgede Türkiye merkezli bir ortak refah (commonwealth) birliği imkânı, Türkiye’deki bu büyük dönüşümle birlikte doğuyor.
Ortak refah!
Britanya ilk sanayi devrimine commonwealth iddiasıyla başlamıştı. Ortak refah olarak tercüme edeceğimiz bu ideal, esasında yalnız ana ülke (İngiltere) için refah, Britanya’da olanlar için bile, bu refahtan arta kalanlarla yetinmek anlamına geliyordu. Şimdiki endüstri devrimi ise, özü gereği çok merkezli ve ortak refahı (commonwealth) ne kadar yaygınlaştırırsa, eskinin yerine geçebilecek imkâna sahip. Bu açıdan Pasifik'teki Asya ülkelerinin Avrasya'da Türkiye gibi ülkelerin bölgelerindeki ortak refah oluşturmaları eskisinden niteliksel olarak ayrılan bir paradigmaya tekabül eder ki gerçek “commonwealth” budur.
Bu bağlamda tam bugün Latin Amerika’da Venezuela’nın yaptığını Afrika’da pekâlâ Cezayir yapabilir. Venezuela petrol yataklarına bağlı dijital para birimi Petro’yu geçenlerde tanıttı. Ben Petro’nun çok önemli ve sahici bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Zengin doğal kaynakları olan ülkeler yeni para sistemlerini, ilk aşamada bu kaynaklara bağlı olarak, dijital ağ teknolojisinin imkânlarından da yararlanarak oluşturabilirler. Türkiye, bu adımları heyecanla destekleyecektir. Bugün karşılıksız bir para olan doların ticari egemenliği bile tek başına küresel kriz nedenidir ve esasında bu para sistemi de teorik olarak bitmiştir.
Tabii esas olan ana akım Batı kaynaklı iktisat safsatalarının bitmesidir. Bu bittiği zaman başta Afrika olmak üzere, Doğu ve Güney ülkelerinde milyonlarca insanın ölmesine neden olan sömürgecilik de gerçek anlamıyla bitecektir.”. http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cemil-ertem/akdeniz-in-oteki-kiyisi--2618138/
-----------------------------.
İyi niyetle hazırlandı
Proje iyi niyetle hazırlanmış bir projedir.
Tabii ki yeni yetiştiricilerin desteklenmesi, yeni yetiştiricilerin üretime katkıları önemlidir.
Ama unutmayalım, her türlü değişime rağmen koyun yetiştiriciliği yapan milyona yakın köylümüz var. Bunların yetiştirdikleri koyun varlığı 34 milyon. Öncelikle üzerinde durmamız gereken sorular var:
- Mevcut üreticiler neden üretimi artırmıyor?
- Neden ahırlar boş ve değerlendirilmeyen meralar var?
Bu sorulara cevap bulursak, koyun üretimine daha kısa sürede imkân buluruz.
Çıkan ürünü teşvik, yığınla üreticiyi memnun etmek, üretimin kısa sürede artmasına imkân verir.
Yeni üreticileri üretime yöneltmek için verilecek teşvikler üretim artışını sağlamayabilir.
“300 Koyun” projesini bakanlık herhalde bu açılardan değerlendirecektir.”. http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/gungor-uras/300-koyun-2618128/
---------------------------------.
Afrika görevinde bizler; bir yandan bu coğrafyadaki FETÖ yapılanmasını tahriklerini bertaraf ederken diğer yandan inşa ve ihya gayreti gösteriyoruz.
İhya gayretimiz; Batı gibi "yardım edilmiş yoksulluk" yerine, "giderilmiş yoksunluk" noktasında... Hal böyle
olunca biz Türkler, Afrika'daki hemen her ülke ile işbirliği, ortaklık kurmada avantajlı hale geliyoruz.
Çin'in finans gücü ve ucuz fiyatlarına rağmen bizlerin bu kıtada tercih ediliyor olması,
Zeytin Dalı operasyonunda gösterdiğimiz sivil hassasiyetten, etrafımızdaki batan ulusların cankurtaran filikası olmamızdan, insanlığın kıblesi Kudüs'ü korumamızdan, daha önemlisi, Afrikalılarla geleceği birlikte yazma niyetimizden kaynaklanıyor.”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/oguz/2018/02/28/afrikada-turk-oykusu-yazmak
--------------------------------------.
“Türkiye 'asimetrik düzen'in girdabından çıkamasın diye, Danıştay Saldırısı'ndan, Hrant Dink cinayetine, AK Parti kapatma davasından, Gezi olaylarına, '28 Şubat'ın benzer algı operasyonları ve 'gerilla iletişimi'yle, sürekli saldırıya maruz kaldı. Çok şükür ki, Anadolu'daki sessiz devrim ve 'ekonominin demokratikleşmesi' süreci, bu kumpasların tümünü bertaraf etti. '17-25' ve 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi 'Milli İrade'yle un ufak olunca, Türk halkının özgüveni ve 'Milli Egemenlik' duruşuyla '28 Şubat' da tarihin karanlık sayfalarına gömüldü. Doğu Akdeniz'de ilk deniz sondajı müjdesi, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı, 'asimetrik düzen'in '28 Şubat' operasyonunun başarısızlığının tescilidir.
Hepimiz, bunca insanımızın haksız yere ödediği bedelin insani sorumluluğuyla, Türkiye'yi Avrasya'nın en güçlü, en etkili ülkesi yapmakla mükellefiz.”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/kerem-alkin/2018/02/28/28-subatin-hedefi-dogu-akdenizdi
-------------------------------------.
Türkiye'nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinin ne denli köklü ilişkiler olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mı?
Atalarımız Batılı sömürgeci devletlerden çok daha önce bu coğrafyada varlık göstermişler, bu coğrafyanın imarı için uğraş vermişlerdi.
Şimdi de Türkiye aynı misyonu sürdürüyor.
Bu elbette Batılı sömürgeci devletleri ziyadesiyle rahatsız ediyor. Fakat Türkiye bu bağımlılık düzenini aşalı çok oldu.
O bağımlılık düzenini kuranlar, içerideki işbirlikçilerine yıllarca "ne işimiz var Afrika'da" dedirtip durdular.
Bunca yılın ve artan kapasitenin ardından herhalde dost, düşman anlamıştır Afrika'da ne işimizin olduğunu...”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/fahrettinaltun/2018/02/28/turk-ordusunun-gucu
-----------------------------------.
---------------------------------------.

Tabii ki, ABD bu planları yaparken Rusya da geri planda kalmak istemiyor. Rusya, Türkiye'nin güçlü bir ülke olmasını isterken "Çok güçlü" olmasını frenliyor! O nedenle Kremlin, Türkiye'nin Suriye operasyonlarına destek verirken, tam anlamıyla büyük bir darbe vurmasını da Esad rejimi üzerinden engelliyor.
Çünkü Türkiye, Suriye'de güç kazanırsa, yeni kurulacak hükümet Ankara'nın ekseninden çıkamaz.
Rusya eğer Suriye'de Türkiye'nin bu gücünü hissederse, birkaç ay içinde ülkenin bölünmesine AB D ile ortaklık eder. İşler bu kadar karışık ve bu kadar TÜRKİYE'ye bağlı...
Bütün bunları bilen Ankara da AFRİKA 'da...
Türkiye TAŞ DEVRİNİN TAŞLAR TÜKENDİĞİ İÇİN BİTMEDİĞİNİ BİLİYOR...
YENİ DÜZENİN YENİ VE BÜYÜK OYUNCUSU OLMAK İÇİN SAHADA...
ROL İSTEMİYOR, GİDİP ALIYOR... ENGELLEMEYE ÇALIŞANLAR DA TOKADI YİYOR...
DURUM BU DİLEYEN KARŞIMIZA DİKİLSİN...
ŞAMAR SESİ AFRİKA 'dan duyulur...
.”. https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2018/02/28/samarin-sesi
-------------------------------------.
Dün Erbakan, bugün Erdoğan: Tarih öncülerimiz hep hedefte
Bugün Afrin’de verilen mücadele, 28 Şubat’ta başlayan mücadeledir. İşte bu ruhu öldürmek istiyorlardı. Başaramadılar, başaramayacak. Ne kadar çokuluslu destek bulsalar da başaramazlar artık. O gün Erbakan’ı durduranlar bugün Erdoğan’ı durdurmak istiyor ve akla gelen bütün yöntemleri deniyor. Çünkü onlar, bu milletin tarih öncülerinin tamamını hedef aldılar, yok ettiler etmeye çalıştılar.”. https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/28-subat-ve-15-temmuz-ayni-cephedir-hedef-dun-erbakandi-bugun-erdogan-2044649
--------------------------------------.
MOSKOVA: ‘BUGÜN RUSYA VE PAKİSTAN DIŞ POLİTİKA ORTAĞI HALİNE GELMİŞTİR'!
Klişe, ‘tekrarladığınız kadar anlamını yitirir’ demektir. ‘Büyük Resim’ de öyle. Saha önemli. Yanına harita koymalıyız. Birbirlerini anlatıyorlar; Pakistan ve Hindistan’ın tam üye olmasıyla beraber Şanghay İşbirliği Örgütü, Afganistan’ın tüm komşularını temsil etmekte! Bu ‘cepheyi’ de anlatıyor...
Pakistan’ın Afganistan konusunda tüm süreçlerde Rusya ile ‘yakın koordinasyonu’ kabul etmesi, Suriye’deki Türkiye-Rusya ‘koordinasyonunun’ bir türevini ifade ediyor ama aynı zamanda bölgesel ittifakları genişletiyor!
Genişletiyor da ne oluyor? ABD’nin derin nüfuz ettiği, güçlü ordusu nedeniyle özel konuma sahip bir ülke daha Rusya ile askeri işbirliği kuruyor!

Rusya, Pakistan’ın terörle mücadele operasyonları için askeri destek sözü verdi ve önemlisi, iki ülke arasında askeri işbirliği oluşturuluyor. Zaten Pakistan’ın ‘söz dinlemediği’, ABD askeri yardımının kesildiği, daraldığı, İslamabad’ı cezalandırdığı bir zamana denk geliyor. Meşhur, ‘eksen kayması’ yani.”. https://www.yenisafak.com/yazarlar/nedretersanel/onumuzdeki-yol-2044648 


GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ

“İlk düşünürümüz Bilge Tonyukuk’a (646-726) minnetle”

2 Mart 2018















GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ

“İlk düşünürümüz Bilge Tonyukuk’a (646-726) minnetle”

3 Mart 2018








“Gelgelelim Economist'in bu saldırgan yayını bize bir kez daha şunu gösteriyor. Batı'daki Türkiye düşmanlarının gıdasını temin edenler hâlâ içerideki işbirlikçiler. Ve bu işbirlikçilerin pek çoğu medya sektöründe. Artık açık açık terör propagandası yapamıyorlar. Fakat dışarıya enformasyon sağlıyorlar, manipülasyon ve propaganda desteği sunuyorlar.”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/fahrettinaltun/2018/03/03/evet-mesele-ulusal-guvenlik-meselesi

Kötü müttefik sayesinde(!) Türkiye, sektör sahibi oldu. Bugün savunma sanayimiz, geliştirdiği yeni kabiliyetlerle teröre karşı parmak ısırtan başarılara imza atıyor.”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/oguz/2018/03/03/olum-olur-biz-olmeyiz


Türk milleti, millet olma bilincini dosta düşmana ilan ederken, Türkiye'nin elini zayıflatmak isteyen her türlü odağın yapacağı ilk iş ne olabilir?
Tabii ki toplumun sinir uçlarına dokunmak, marjinal gündem üretmek, milleti bölmek, kamplaşmayı tetiklemek, manevi alana nifak tohumları ekmek vs...
Sosyal medyanın, kamuoyu manipülasyonu amacıyla psikolojik harekât ekipleri tarafından, sinsice kullanıldığı günümüz şartlarında Türkiye'nin içine sürüklenmek istendiği tartışma ortamının konu başlıkları tuzaklarla dolu değil mi? Yatak yorgan yorumları, asansör hayalleri, yoğun bakım senaryoları... Sözde din ile cinselliğin kesişim kümesinden türetildiği izlenimi veren başlıklar... Memlekette, yığınla sorun ve öncelikle çözüm bekleyen dosya varken genç yaşlı, kadın erkek milyonlarca insanı peşine katan sanal ve hatta tehlikeli gündem!”.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/muderrisoglu/2018/03/03/etki-ajanligi


Amerikalıların yaklaşık yüzde 25’i son üç yılda glutensiz beslenmeye geçti. Türkiye’de ise glutenden korkup yemeyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bunun sebebi sosyal medyada ve basında çıkan glutene dair haberler. Oysa araştırmalar sağlıklı bireylerin zayıflamak için glutensiz beslenmesiyle hastalığa davetiye çıkardığını gösteriyor”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/cumartesi/selahattin-donmez/2018/03/03/gluten-degil-eksikligi-hasta-ediyor

 

 


Keşke görebilseniz!
Köleliği burada başlatanlar şimdi karşımızda ezilmekte. Muazzam bir Erdoğan ve Türkiye sevgisi var. Bunu sokaklarda çok rahat görüyorsunuz.
Ve buradaki her noktada TÜRK DEVLETİ var. Bazen öğretmen olarak, bazen işadamı olarak, bazen polis olarak, bazen istihbaratçı olarak... AMA VAR ...
Dışarıda böylesine büyük bir savaş verilirken bazılarının bunu hala anlamaması bizi şaşırtıyor... Peki vazgeçecek miyiz?
Elbete hayır!
Ok yaydan çıktı. Büyük Türkiye kuruluncaya kadar devam. Kimse de durduramaz. Önceden bunlara ANKARA 'da yeniliyorduk. Şimdi ayak izlerinin olduğu coğrafyada tokat atıyoruz... Atacağız da...
Onlar da biliyor. Yaşayarak öğreniyorlar...
.”.  https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2018/03/03/disaridaki-turkiye




GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ

“İlk düşünürümüz Bilge Tonyukuk’a (646-726) minnetle”

4 Mart 2018


“Bir ülkede iç savaş ya da devlete karşı bir isyan arzulanıyorsa, o ülkenin tarih ve edebiyatına müracaat edilir, fıkra ve masallarında izler aranır. Eski isyancıların genetiği takip edilir. Bir çatışma varsa devamı, çatışma yoksa icadı, sönmek üzere ise yeniden alevlendirilmesinin yolları aranır. 
Ana unsur dışındaki unsurlardan olup bir şekilde kendilerini dışlanmış, hak ettiklerini alamadıklarını düşünenler, bir iç savaşta ya da iktidarın veya devletin zaafa düştüğü ilk fırsatta, hükümete, devlete ve ana unsura karşı duydukları kini her fırsatta tatmin etmeye yönelecekleri için bir tutuşturucu olarak değerlendirilirler, bu sebeple de yabancı güçler için önemlidirler. 
Savaş, işgal gibi dış tehditlerin artması, yıllardan beri birbirleriyle mücadele etmekte olanları uyandırabilir ve onlara, ortak düşmana karşı birleşme lüzumunu hissettirebilir. Fakat gruplar arasındaki iç mücadelelerin yaraları çok derin ise yabancı güçlerin kurulmakta olan birliği bozması kolay olacaktır. 
Antropolojik bilinçaltı ele geçirilmiş bir ülkenin karadan işgaline gerek yoktur.  
İçeriden vuruş, içeride müttefiklerin olmasıyla mümkündür, özellikle de istihbaratta. “Yabancı kördür”, istihbaratta müttefiki olmayan yabancı bir güç, o ülkede operasyon yapamaz. 
İçeriden vuruş, dışarıdan vuruştan daha tahripkâr olur. Çünkü yabancının, toplumun sinir uçlarını içeridekiler kadar ayrıntılı bilmesi mümkün değildir.”. http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/ceriden-vurus-2-855652















Ne var ki ABD askeri ve ekonomik gücünü kaybettikçe terör, darbe, iç savaş ve ticari yaptırımlarla tanımlanan sabotaj ve kaos siyasetine daha çoksarılıyor/sarılacak.
Amerikan siyasetindeki ahlaki kepazelik, ikiyüzlülük ve barbarlık onun hegemonya arayışının omurgası haline gelmiş durumda.
Fakat istediği sonucu alması bundan sonra çok zor.
Küresel rekabet kızıştıkça Türkiye'nin uluslararası alanda daha bağımsız hareket etme imkânı da artıyor.
Bu anlamda son iki asırdır hiç olmadığı kadar bağımsız hareket etme kabiliyetine kavuştuğumuz bir sürecin içindeyiz.
ABD'yi 'evine uğurladığımız' bu çok kutuplu süreç, emin olun hem ülkemize hem dünyaya daha çok refah ve barış getirecektir.”.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/bercan-tutar/2018/03/04/goodbye-america

“Tabii bu arada ittifak görüşmeleri yapacak, belki küçük bir iki adım da atacak ama asıl hedefi yerel seçimlerde HDP'yle "gizli ittifak" yaparak büyük şehirlerde başarı elde etmek.”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ovur/2018/03/04/caresizligin-ittifaki  



Mamafih gittikleri yerlerdeki bir takım dar kafalılar bazıları üzerinde bir takım dışlanma ve ayrımcılık da yapmadılar değil. Satırlarında, dizelerinde bu kötü muamelelerden de bahsederler. Aslında bizde de benzer durumlar yaşandı. Çok uluslu, çok milletli imparatorluğun hoşgörü anlayışından tekçi ulus devlet anlayışına geçilmesiyle beraber “öteki”ne karşı hoşgörü azaldı. Mesela aslen Üsküplü olan Yahya Kemal: “Rumelileri ezelden ebede kadar ‘Muhacir’ telakki etmeğe alışmış olan İstanbullu ve Anadolulu milletdaşlarımız bu itikadlarında ne kadar yanılıyorlar. Ah, bu ne fecî dalâlettir!” derken bu kabullenme probleminin aynı milletin çocukları arasında dahi olabildiğini göstermektedir (Çocukluğum, Gençliğim, s. 55). Romanya Tatarlarından olup Türkiye’ye göç eden tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat hoca da kendi yaşadıklarından yola çıkarak bunu teyid eder: “Biz nereye gitsek ‘Yabancı’ muamelesi gördük. Romanya’da bizi ‘Türk’ diye aşağıladılar. Buraya geldik, ‘Romanyalısın sen, Türk değilsin, olamazsın’ dediler. Sadece okulda değil, günlük hayatta da bu tür aşağılamalara ve benzeri birçok şeye maruz kaldık. ‘Siz dışardan gelmişler, sizin kanınıza gavur kanı karışmış, hakiki Türk olamazsınız’ gibi lafları çok işittim” (Dağı Delen Irmak, s. 113).”. https://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/sonucta-hepimiz-mcir-degil-miyiz-2044705


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder