15 Nisan 2016 Cuma

İslam Zirvesi, İstanbul, 14-15 Nisan 2016




İslam İşbirliği Teşkilatı 13’üncü İslam Zirvesi’nin Açılışında Yaptıkları Konuşma

14.04.2016
Yazdır Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Sayın devlet başkanları,
Sayın hükümet başkanları,
Sayın Genel Sekreter,
Ddeğerli heyet başkanları,
Kıymetli misafirler, aziz kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.
Türkiye’ye ve İstanbul’umuza hoş geldiniz. İslam İşbirliği Teşkilatı 13. İslam Zirvesi vesilesiyle sizleri ülkemizde misafir etmekten duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum.
Sözlerimin hemen başında 12. İslam Zirvesi Dönem Başkanı Mısır’a dönem başkanlığı süresince ortaya koyduğu çabalar ve faaliyetler için teşekkür ediyorum. Yine bu vesileyle 6-7 Mart 2016 tarihlerinde gerçekleştirilen ‘Filistin ve Kudüs’ konulu İslam İşbirliği Teşkilatı 5. Olağanüstü Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Endonezya’ya da şükranlarımı sunuyorum.
Zirve toplantımızın dünyadaki tüm Müslümanların ve insanlığın huzuruna, güvenliğine, refahına hepimiz için hayırlı bir geleceğe vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Bu temennilere, bu duaya her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu günlerden geçiyoruz. Zirve toplantımızın temasını oluşturan ‘adalet ve barış’ kavramlarının içini doldurmakta, bunları müşahhas hale getirmekte acele etmeliyiz. Çünkü dünyanın dört bir yanından mağdurların, mazlumların çığlıkları yükseliyor. Maktullerin yürek parçalayan görüntüleri geliyor. Maalesef bu çığlıkların ve görüntülerin kahir ekseriyeti Müslümanlara aittir. İslam dünyası, şu an yüzünü İstanbul’a, bu Zirveye dönerek buradan çıkacak güzel haberlere kulak açtığını, kulak verdiğini ben görüyorum, buna inanıyorum.
Değerli kardeşlerim;
Müslümanlar olarak üstesinden gelmemiz gereken sorunlarımızın başında mezhepçilik fitnesi geliyor, ırkçılık fitnesi geliyor. Her zaman ifade ettiğim gibi; benim dinim Sünnilik de değildir, Şiilik de değildir, benim dinim İslam’dır. Ben tıpkı 1 milyar 700 milyon kardeşim gibi sadece ve sadece bir Müslümanım. Diğer tüm farklılıklar bu inancımın, bu sıfatımın gerisindedir. Şayet biz Müslümanlar olarak Peygamber Efendimizin (aleyhissalatu vesselam) Veda Hutbesi’nde ifade ettiği, “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz” emrine kulak vermezsek, inanı bana yaşanan acılar asla dinmez.
Sözüm ona İslam adına, Müslümanlık adına her gün mazlumlara saldıran, onların canlarına kasteden, mallarını yağlamayan terör örgütleri asla bu mukaddes dinin temsilcisi olamaz. Çünkü bizim dinimiz barış dinidir, sulh dinidir ve bizim Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) barış elçisidir. “Allah, adalet, iyiliği, doğruluğu, yardımlaşmayı emrediyor, buna karşılık çirkin işleri, kötülüğü ve haksızlığı yasaklıyor.” Evet, bu emirleri açıkça ihlal eden hiç kimse İslam adına hareket edemez, Müslümanlara da faydalı olamaz.
Bizler Müslüman olarak, İslam ülkeleri olarak ne kadar birbirimize düşersek, umudunu bizlere bağlamış olan masumlar çok sıkıntıya kalacaklardır. Böyle bir vebali üstlenemeyiz. Bunun için bölücü değil birleştirici olmalıyız. İhtilafları değil ittifakları, husumeti değil muhabbeti güçlendirmeliyiz.
Çünkü yaşanan çatışmalardan, çekişmelerden, düşmanlıklardan zarar gören sadece Müslümanlardır, sadece İslam ülkeleridir. Dostları çoğaltmak, evet, düşmanları da azaltmak durumundayız. Müslümanlığımızın, kardeşliğimize verdiğimiz önem kadar olduğunu unutmayacağız. Bugünkü zirve, özellikle bu zirve toplantımızın tüm Müslümanların birliği, beraberliği, kardeşliği, dayanışması yolunda bir milat, bir dönüm noktası olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
Değerli kardeşlerim;
Terör ve şiddet sorunu, bugün İslam dünyasının en büyük meselelerinden biridir. Geçmişte El Kaide yüzünden Afganistan’ın nasıl tahrip edildiğini, nasıl yüzbinlerce Müslümanın katledildiğini, milyonlarcasının da mağdur edildiğini çok iyi hatırlıyoruz. Şimdi Irak’ta ve Suriye’de belirli bölgeleri kontrolü altına alan, Libya’da etkinlik kurma çabası içinde olan DAEŞ, aynı kirli gayeye hizmet ediyor. Afrika’nın çeşitli bölgelerinde terör eylemleri düzenleyen Boko Haram ve Eş Şebab gibi örgütleri de aynı kapsamda görüyoruz. Dikkat etiniz, birkaç şov amaçlı eylem dışında bu terör örgütlerinin tüm zulümleri, tüm zararları Müslümanlaradır.
Biz dünyanın hiçbir yerinde masum insanlara yönelen hiçbir eylemi asla tasvip etmedik, tasvip etmiyoruz. Bu tür eylemlere tevessül edenleri, inançlarına, kökenlerine, söylemlerine bakmaksızın terörist olarak, terör örgütü mensupları olarak nitelendiriyoruz.
Bizim ülkemizde de PKK gibi, DHKP-C gibi çeşitli terör örgütleri var. Aynı şekilde PKK Irak’ta, onun bir kolu olan PYD Suriye’de, farklı isimler altında çok sayıda terör örgütü Avrupa başta olmak üzere çeşitli ülkelerde faaliyet gösteriyor, bunların tamamı da Müslümanların ve insanlığın ortak düşmanıdır. Maalesef kimi ülkelerin, özellikle de Batılı devletlerin terör örgütleri karşısında ikircikli bir tutum içine girdiklerini görüyoruz.
İşte daha kısa bir zaman önce Nükleer Güvenlik Zirvesi toplantısında dikkatimi çekti; konuşmacılar Paris’teki terör eyleminden bahsediyorlar, Brüksel’deki terör eyleminden bahsediyorlar ama Ankara’daki, İstanbul’daki, Lahor’daki terör eylemlerinden bahsetmiyorlar. Kaldı ki, Ankara, İstanbul, Lahor’daki terör eylemlerinde yüzlerce insan öldü. Brüksel’de ve Paris’te de, 9-10 tane bir tanesinde, 30 tane bir tanesinde öldü. Fark etmez, 1 kişi de ölse tüm insanlığın ölümü gibidir. Ama onları söylerken Ankara’yı, İstanbul’u, Lahor’u, bunları niye söylemiyorsunuz? Burada da bu ikircikli davranış bizleri üzmektedir.
Terör örgütlerinin tamamına karşı aynı kararlılıkla mücadele edilmek zorundadır. Bizim terör konusunda yaptığımız dostça ikazlara kulak vermeyen bu ülkeler bu tecrübeyi bizzat yaşamak mecburiyetinde kalacaktır, nitekim kalıyorlar. Buradan bir kez daha uluslararası topluma terör örgütlerine yaklaşımlarını gözden geçirmeleri çağrısında bulunuyorum.
Terör tehdidiyle arazide operasyon yürütmenin, özellikle de bunun yanında finans ve insan kaynaklarını kurutarak da mücadele etmek gerekiyor. Bunun için uluslararası işbirliği büyük önem taşıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler arasında teröre ve diğer suçlara karşı işbirliğini güçlendirecek ve kurumsallaştıracak bir yapı oluşturulması isabetli olacaktır. Bu anlayışla, Türkiye olarak getirdiğimiz İstanbul merkezli bir ‘İslam İşbirliği Teşkilatı Polis işbirliği ve Koordinasyon Merkezi’ kurulması önerisi kabul gördü. Bu hususta verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan teröre karşı İslam ittifakı girişimini destekleyerek etkin bir yapı haline dönüştürmeliyiz.
İslam ülkeleri içinde yaşanan terör olaylarına ve benzeri krizlere karşı başka güçlerin müdahil olmasını beklemek yerine, teröre karşı İslam ittifakı girişimi aracılığıyla çözümü kendimiz üretmeliyiz. Niçin biz Müslümanlar olarak aramızdaki bu tür ihtilaflarda, bu tür terör eylemlerinde başkalarından yardım bekliyoruz? Biz bunu kendimiz çözmeliyiz, bunlara biz kendimiz müdahale etmeliyiz. Biz etmiyoruz, başkaları müdahale ediyor.
Onlar müdahale ederken oralardaki petrol için müdahale ediyorlar, aramızdaki huzuru sağlamak için değil. Onun için de burada hassas olmamız lazım. Bu girişimin herhangi bir ülkeye değil, tüm ülkelerin ortak sorunu olan teröre karşı olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Şayet bu girişim arzu ettiğimiz etkinliğe ve kapasiteye ulaşırsa İslam dünyasının önünde yeni bir dönem açılacağına inanıyorum.
Değerli dostlar;
Bugün Müslümanlar dünyanın birçok yerinde adaletsizliğe ve çifte standarda maruz kaldıkları duygusu içerisindedir. Kendi ülkelerinde zulüm gören, baskı altında yaşayan, haksızlığa uğrayan Müslümanlar Batı ülkelerine gitmenin yollarını arıyorlar. Batı ülkelerindeyse İslam’ı ve Müslümanları hedef alan İslamofobi ve yabancı düşmanlığı gibi nefret suçlarında tehlikeli bir artış gözleniyor. Küresel karar alma ve uygulama mekanizmalarındaki temsil adaletsizliği de Müslümanlar arasında önemli bir rahatsızlık sebebidir.
Burada önemli bir örnek veriyorum: Örneğin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde dünya nüfusunun 4’te 1’ni teşkil eden Müslümanların tek bir daimi temsilcisi var mı? Yok. Geçici üye olmanın bir anlamı var mı? Yok. Karar, 5 üyeden bir tanesi olumsuz davransa iş bitti. Diyorum ki, ‘dünya 5’ten büyüktür.’ Artık dünya 1.Dünya Savaşı’nın şartlarında değildir, dünyada şartlar değişti. Öyleyse Birleşmiş Milletler’in reforme edilmesi şarttır. Adil bir dünya bekliyorsak, bunu beklemek hakkımızdır; kendisi adaletsizlik üzerine kurulu bir sistemin küresel adalete katkı sağlayabilmesi mümkün değildir. Nitekim bunun sıkıntılarını karşı karşıya olduğumuz birçok sorunda gördük, görüyoruz, yaşıyoruz.
Buradan bir kez daha Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısının dünya nüfusunun coğrafi ve dini dağılımı göz önünde bulundurularak yeniden belirlenmesi çağrımı tekrarlıyorum. Eğer biz ‘bu olacak iş mi’ dersek, kusura bakmayın, bu tür yaklaşımlar neticesinde hiçbir zaman netice almak da mümkün olmayacaktır. Bizde bir söz var, ‘süt ağlayan bebeğe verilir, ağlamayana verilmez’; öyleyse bizler hakkımızı aramanın mücadelesini vereceğiz. İslam ülkeleri olarak öncelikle güvenlik, adalet ve kalkınma konularına özel önem vermemiz gerekiyor.
Yaşadığı yerde kendini güvende hissetmeyen hiç kimse geleceğinden emin olamaz. Adaletten umudunu kesen insanların terör örgütlerinin istismarına açık hale gelmesi kaçınılmazdır, çünkü her şeyin başı ve sonu adalettir. Kardeşliği sadece sözde bırakmamalıyız. Teknik, ticari, ekonomik, kültürel, sosyal tüm boyutlarıyla gerçek anlamda hayata geçirmeliyiz. Tüm İslam İşbirliği Teşkilatı örgütleri bu dayanışmayı en güzel şekilde ortaya koymalıdır. Ümmetin geleceği olan gençleri, ‘daire-i adliye’ çerçevesinde hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten sakınan, özgüven sahibi bir nesil olarak hayata hazırlamalıyız.
İnsanlığın ve Müslümanların yarısını oluşturan kadınların ailenin taşıyıcısı olma vasıflarını güçlendirme yanında, eğitimden iş hayatına kadar her alanda çok daha etkin roller üstlenmesi için hep birlikte gayret etmeliyiz.
Bu çerçevede İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir teklifim var: Bundan önceki Kahire toplantısında aslında bu gündeme gelmiş, fakat o günden bugüne İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bir kadın konseyi örgütlenmesi yapılmamıştır. Diyorum ki, İstanbul’da düzenli aralıklarla toplanacak bir ‘Kadın Konferansı’ oluşturulmasını teklif ediyoruz. Zira Müslümanların kadın olarak kendi kadınlarının dertlerini ortaya koyabilecekleri bir teşkilatının, bir konseyinin olması şarttır diye düşünüyorum. Kadınlarla ilgili sorunları biz mi konuşacağız? Bırakalım da onları hanımlar konuşsun. Bunları anlatsınlar, BM’de anlatsınlar, her yerde anlatsınlar, bunun adımını atmamız lazım.
Müslümanların ve tüm insanların karşılaştığı insani krizlerin çözümünde önemli görevler üstlenen bir Kızılay’ımız var. Diyorum ki tüm Kızılaylarımızın etkin ve kapsamlı bir işbirliği içinde olmasını sağlamalıyız. Yardımlaşma ve dayanışma noktasında Kızılaylarımızın atacağı bu adımı çok önemsiyorum. Bütün afetlerde İslam ülkeleri arasında böyle bir ortak Kızılay yapısı oluşturulmalıdır diye düşünüyorum.
Aynı şekilde kalkınma için İslam Dayanışma Fonu’nun kapasitesini genişleterek hep birlikte mağdurların ve mazlumların yanında daha güçlü şekilde yer almalıyız. Bunun için aramızdaki işbirliği mekanizmalarını çeşitlendirmeliyiz. Örneğin, küresel ekonominin işleyişinde önemli rolü olan tahkim sistemini kendi aramızda da oluşturmalıyız. Niye biz dışımızdaki dünyada kurulu tahkim sistemlerine kendi sıkıntılarımızı, kendi sorunlarımızı havale ediyoruz? Bunu kendi aramızda oluşturduğumuz tahkim sistemiyle çözelim. Bunun için İstanbul’da bir uluslararası tahkim müessesesi kurulmasını teklif ediyoruz. Başka bir vilayette de olabilir, ama biz İstanbul’u teklif ediyoruz.
İslam Kalkınma Bankası’nı tüm bu çalışmaların desteklenmesi konusunda daha aktif olarak kullanmalıyız. Bugün artık kalkınma maddi boyutu yanında, insanların devletlerine ve toplumlarına sadakatlerini temin eden, aradaki bağı perçinleyen en güçlü unsurlardan biridir.
Geçtiğimiz yıl boyunca müzakereleri yürütülen ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelere önümüzdeki 10 yıl içinde çeşitli alanlarda kalkınma hedefleri koyan eylem programı belgesini inşallah bu zirvede kabul edeceğiz. İslam İşbirliği Teşkilatı 2025 Eylem Programı belgesinin hazırlıklarının tamamlanması önemlidir. Ama asıl olan bu programın başarılı bir şekilde uygulanmasıdır.
Başkanlık görevini yürüttüğüm İSEDAK’ın 2025 eylem programının uygulanmasına ilişkin görevlerinin takibini bizzat yapacağım. İSEDAK’ın 2012 yılında kabul edilen yeni stratejisi ve statüsüne uygun şekilde faaliyetlerini yürütmesini sağlamakta kararlıyız.
Değerli kardeşlerim;
Biliyorsunuz İslam İşbirliği Teşkilatı 1969 yılında Kudüs’teki El-Aksa Camii’ne yönelik saldırı üzerine oluşturulmuş ve Kudüs’ün kurtuluşuna kadar Cidde’de faaliyet göstermesi kararlaştırılmış bir platformdur. Aradan geçen yarım asra yakın zamana rağmen maalesef ne Kudüs kurtarılabilmiştir, ne de Filistinliler üzerindeki baskılar hafifletilmiştir. Filistinli kardeşlerimizin İsrail işgali altında her gün yaşamakta oldukları zulüm İslam aleminin bağrında kanayan bir yara olmaya devam ediyor. Harem-i Şerif bir İslam mabedidir. Kendisi hukuk dışı olan işgalin bir de Harem-i Şerif’e yönelik ihlaller için dayanak yapılmasına izin veremeyiz. Müslümanlar olarak Harem-i Şerif’in ve Kudüs’ün muhafazası için daha fazla gayret göstermeliyiz. Filistin’le birlikle tüm bölgede kalıcı barış sağlanmasının yegane yolu, bir an önce işgalin sona ermesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin’in kurulmasıdır.
İslam İşbirliği Teşkilatı olarak diğer coğrafyalarda hakları ve gelecekleri için mücadele eden Müslüman toplumlara daha fazla sahip çıkmalıyız. İşte bu kesimler içinde yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kardeşlerimize karşı 10 yıllardır uygulanan izolasyonu hep birlikte kırmalıyız. Kıbrıs’ta yaşayan kardeşlerimize yalnız olmadıkları mesajını İslam dünyası olarak bizler vermeyeceksek kim verecek? Adada Türk tarafı aleyhine adaletsiz bir şekilde bozulan dengelerin bir ölçüde düzeltilmesi suretiyle kalıcı ve adil bir çözüme katkıda bulunmak, tüm Müslümanların ortak sorunudur diye düşünüyorum.
Aynı şekilde Balkanlardan Güneydoğu Asya’ya ve Afrika’ya kadar dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Müslümanlar toplumlar İslam aleminin güçlü desteğine ihtiyaç duyuyor. Ve Ukrayna’da Kırım işgali, buna sessiz kalmak mümkün mü? İşte Kırım’da da, evet oradaki kardeşlerimiz topraklarında mağdur ve mazlum.
Açık konuşuyorum; Akdeniz’de, Ege’de botlarla, kırık dökük gemilerle Avrupa’ya gitmeye çalışanların neredeyse tamamının Müslümanlardan oluşması bizim için bir utanç kaynağıdır. Sayıları milyonlarla ifade edilen bu insanlar güvenlikleri ve gelecekleri için hayatları pahasına böyle bir yolculuğa çıkmaya mecbur kalmışlarsa, hep birlikte oturup düşünmek zorundayız. Bizim sadece Ege’de kurtardığımız insan sayısı 100 bine ulaştı, Sahil Güvenlik botlarıyla bunları denizden toplayarak kurtardık. Bu bizim İslami, insani ve vicdanı görevimiz olduğu için bunu yaptık. Bir zamanlar benzer gerekçelerle Avrupa’dan bizim coğrafyalarımıza, bizim ülkelerimize yaşanan göçün tersine dönmüş olmasının sebeplerini çok iyi analiz etmeliyiz.
Şu anda burada bulunan ülkelerin temsilcileri olarak hepimize çok büyük görevler düşüyor. Ümmetin sorumluluğunu üstlendiğimizin bilinciyle tüm meseleleri burada görüşmeli ve alacağımız kararları süratle hayata geçirmeliyiz. Toplantımızın temasını oluşturan adaleti ve barışı tesis etmek için inşallah hep birlikte çok daha fazla çalışacağız. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Bu düşüncelere bir kez daha İslam İşbirliği Teşkilatı 13. İslam Zirvesi’nin Müslümanlar ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.









“Birlik ve Dayanışma Olmadan, Adalet ve Barış İnşa Edilemez”
13. İslam Zirvesi’nin ardından İİT Genel Sekreteri Medeni ile ortak basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvenin ‘Adalet ve Barış İçin Birlik ve Dayanışma’ temasıyla düzenlendiğine işaret ederek, “Birlik anlayışımızı, kesrette vahdet (çoklukta birlik) ilkesi üzerine kurmamız gerekiyor. Farklılıklarımızla beraber birlik olmayı başaramadan, Müslümanlar olarak yaşadığımız sıkıntıları aşamayız. Barış ve adalet sütunları üzerinde yükselen bir medeniyetin mirasçılarının, bugün daha çok iç savaşlar, silahlı çatışmalar, mezhep taassubu ve terörle anılıyor olması, gerçekten üzüntü vericidir” dedi.
Play
Current Time0:00
/
Duration Time0:00
Loaded: 0%
Progress: 0%
00:00
Fullscreen
00:00
Mute
İki gündür İstanbul’da devam eden İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 13. İslam Zirvesi’nin öğleden önce gerçekleşen kapanış oturumuyla sona ermesinin ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İİT Genel Sekreteri İyad Medeni ile birlikte, ortak basın toplantısı düzenledi. İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Genel Sekreter Medeni, zirve ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Zirvenin başarıyla icra edilmesinde gösterdikleri gayret için, Genel Sekreter ve mesai arkadaşları ile Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye adına katkı sağlayanların yanı sıra, zirveye katılan tüm liderlere ve ülke temsilcilerine teşekkür ederek sözlerine başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvenin; üye ülkeler, İslam âlemi ve tüm dünya için hayırlara vesile olmasını diledi.
“İİT ÇALIŞMALARINI DAHA İLERİYE TAŞIMANIN GAYRETİ İÇİNDE OLACAĞIZ”
1969 yılında kurulan İİT’nin, 56 üyesi ve 5 gözlemci üyesiyle, Birleşmiş Milletler’den sonra, dünyadaki en büyük 2’nci uluslararası örgüt olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan daha önemlisinin İİT’nin bütün İslam ülkelerini bir araya getiren yegâne uluslararası platform olduğunu kaydetti “Türkiye, kuruluşundan bu yana teşkilatın faaliyetlerinde aktif bir şekilde yer almış, daha etkin bir hale gelmesi için de çaba göstermiştir. Dün itibariyle devraldığımız dönem başkanlığımız boyunca, -ki iki yıl sürecek- bu çalışmaları daha ileriye taşımanın gayreti içinde olacağız” açıklamasında bulundu.
13’üncüsü gerçekleşen İslam Zirvesi’nin İİT’nin en yetkili organı olduğuna ve İstanbul Zirvesi’ni, “Adalet ve Barış İçin Birlik ve Dayanışma" temasıyla düzenlediklerine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, birlik ve dayanışma olmadan adalet ve barışın inşa edilemeyeceğini vurguladı ve “Birlik anlayışımızı, altını çizerek söylüyorum ‘kesrette vahdet’ (çoklukta birlik) ilkesi üzerine kurmamız gerekiyor. Farklılıklarımızla beraber birlik olmayı başaramadan, Müslümanlar olarak yaşadığımız sıkıntıları aşamayız. Barış ve adalet sütunları üzerinde yükselen bir medeniyetin mirasçılarının, bugün daha çok iç savaşlar, silahlı çatışmalar, mezhep taassubu ve terörle anılıyor olması, gerçekten üzüntü vericidir” diye konuştu.
İSLAM DÜNYASINDAKİ MEZHEPÇİLİK, IRKÇILIK VE TERÖR FİTNESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyasının bugün mezhepçilik, ırkçılık ve terör olmak üzere üç konuda büyük sıkıntı çektiğini, bunların birer fitne olduğunu ve Müslümanların zayıflatıp kan kaybına uğrattığını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözünü ettiği üç sorun ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Dikkat edin, mezhepçilikte ölen Müslüman ve tekbir getirerek, ‘Allahu ekber’ diyerek ölüyor. Öldüren, o da ‘Allahu ekber’ diyerek öldürüyor. Bu ne menem iştir? Dün de konuşmamda söyledim, biz mezhepçilik noktasında ne Şii dinindeniz, ne Sünni dinindeniz, o başka bir şey. Bizim tek dinimiz var, İslam. Ben Müslümanım, diğerleri birer yol olabilir, ona saygı da duyarız, ama İslam’ı asla tartışmayız, yeni yeni yollar aranması gibi bu tür fitne unsurlarının içerisine giremeyiz, oralarda rol alamayız. İkincisi ırkçılık… Rabbim bizleri kavimler halinde yarattı, herkesin kavmine saygı duyarız, Arap’ına, Türk’üne, Kürt’üne, Laz’ına, Çerkez’ine, Gürcü’süne, Abhaza’sına, velhasıl dünyada ne kadar kavim varsa, ırk varsa hepsine saygı duyarız. Ama bir ırk diğer ırka üstünlük mücadelesine, üstünlük kavgasına girerse, işte bu da bir fitnedir. Bunlar bizi böler, parçalar, bizi vicdandan da uzaklaştırır, insanlıktan da uzaklaştırır, hele hele İslam’ın içerisinde bu ırkçılık fitnesi yaygınlaştırılırsa bu bir aynı zamanda da beladır. Ve bir diğeri de terördür. Şu anda terör belasının insanlık bedelini ödüyor. İşte kendi ülkemizde yaklaşık 35 yıldır biz terörle mücadele ediyoruz ve kaybettiğimiz insan sayısı ortada, maddi bedel ortada.”
RUSYA’NIN PYD’Yİ SİLAHLANDIRMASI
PKK’nın kendi içinden yeni terör örgütleri doğduğunu; bunlardan bir tanesinin PYD diğerinin de YPG olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Bakın şimdi Rusya açıklama yapıyor, ‘Evet, biz PYD’yi silahlandırıyoruz’ diyor. Gerçekler ortada. Ve Moskova’da kendilerine ofis açtırıyor. Kimlerin terör örgütlerinin yanında yer aldığı artık gizlenmiyor, açık-net ortada. Biliyorsunuz DAEŞ terör örgütü, Irak’tan başladı, Suriye’de yaygınlaştı, şimdi dünyanın değişik ülkelerinde, kıtalarında yer alıyor. İşte Boko Haram, bunlar hep birlikte gelişiyorlar. Ve oralarda da yine ciddi manada tahribatlar meydana getiriliyor. Ama sorduğunuz zaman bunu İslam adına yaptıklarını söylüyorlar. Bunların İslam’la falan alakası yok. Zira bizim dinimiz bir sulh dinidir, bir barış dinidir.”
“MÜSLÜMANLARIN YOĞUNLUKTA OLDUĞU COĞRAFYALARDA YAŞANAN KRİZLER DİKKAT ÇEKİCİ”
İç yakan bu acı manzaranın oluşumunda küresel sistemin yapısındaki adaletsizliğin ve dışarıdan yapılan müdahalelerin payının görmezden gelinemeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada yaşanan insani dramların, krizlerin büyük kısmının Müslümanların yoğunlukta olduğu coğrafyalarda gerçekleştiğine dikkat çekerek bunun üzerinde durulması gerektiğini söyledi.
“Acaba niçin halkı Müslüman olan ülkelerde bu terör yaygınlaşıyor? Acaba bunun arkasında kimler var? Hangi unsurlar var, hangi ülkeler var? Niçin bunlar acaba halkı Müslüman olan ülkelerde yaygınlaşıyor?” sorularını yönelten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunlar sorgulandığında terör olaylarının daha sonra neden iç savaşa dönüştüğünün anlam kazandığını dile getirdi.
Dünyanın her köşesindeki Müslümanların sorunlarıyla ilgilenip onlarla dayanışma sergilemenin, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın asli vazifesi olduğunun ve zaten bunun için kurulduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ta başından itibaren biliyorsunuz ‘İslam Konferansı’ olarak çıkmış olan bu örgüte, dedik ki ‘İslam Konferansı’ ifadesi yakışmıyor. Bir yerde konferansı verirsin, İslam’la ilgili konferans da verirsin. Ama İslam Konferansı dediğiniz zaman bu farklı bir şey; bunun bir teşkilat haline gelmesi, bir örgüt haline gelmesi gerekir. Şimdi temenni ediyorum ki, İslam İşbirliği Teşkilatı, teşkilatlanmanın, teşkilatçılığın en önemli adımlarını atıyor ve atacaktır” sözlerine yer verdi.
Zirve toplantısı vesilesiyle çok sayıda çalışma ziyareti, resmi ziyaret ve ikili temas gerçekleştirme imkânı bulduklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüştüğü liderlerle zirve gündeminde yer alan konuları, ülkeler arası karşılıklı ilişkileri değerlendirdiklerini, mezhepçilikten, iç çatışmalarla mücadele ve kalkınmaya kadar geniş bir alanda görüş alışverişinde bulunduklarını açıkladı.
İİT POLİS İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON MERKEZİ KURULMASI
İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler olarak ayrım yapmadan tüm terör örgütleriyle, İslam dinini istismar eden tüm cinayet şebekeleriyle mücadele etme konusunda mutabık kaldıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye olarak gündeme getirdiğimiz ‘İslam İşbirliği Teşkilatı Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi’nin kurulması önerimizin kabul görmesinden memnuniyet duyuyoruz, hayırlı olsun diyorum. Aynı şekilde Suudi Arabistan öncülüğünde konuşulan ‘Teröre Karşı İslam İttifakı’ girişiminin krizler ve tehditlerle mücadelede etkin bir yapı haline getirilmesi arzumuzu ifade ettik” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası kuruluşlardaki temsil adaletsizliği, özellikle de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısına ilişkin eleştiri ve tekliflerini de İstanbul Zirvesi’nde İİT üyeleriyle bir kez daha paylaştıklarını da sözlerine ekledi.
“GENÇLER VE KADINLAR TEŞKİLAT BÜNYESİNDE DAHA ETKİLİ BİR ŞEKİLDE TEMSİL EDİLMELİ”
İİT’nin bir gençlik kolu olduğunu hatırlatan ve bu zirve kapsamında teşkilatın bir de kadın kolunun olması yönünde Genel Sekreter ve üye ülke liderlerine teklifte bulunduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yapının gerçekleşmesi durumunda Müslüman kadınların kendi sorunlarının uluslararası toplantılarda bizzat kendileri tarafından ortaya konulmasının sağlanacağını dile getirdi ve “Kadın Kolları adıyla teşkilatın bünyesinde böyle bir birimin olmasını önemsiyorum. Gençlerin ve kadınların teşkilat bünyesinde daha etkili bir şekilde temsil edilmesi konusundaki düşüncelerimiz ve ısrarımız bu zirvede de ifade etmek veya edilme noktasında imkân buldu” şeklinde konuştu.
İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI ORTAK KIZILAYI OLUŞTURULMASI
Yine zirve kapsamında üye ülkelerdeki Kızılay kuruluşlarının ortak bir çatı etrafında buluşarak dünyanın en etkili yardım kuruluşu haline dönüşmesi gerektiği görüşlerini sunduklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, teklifi ile ilgili düşüncelerini ve gündeme getirdiği diğer bir teklifini şu cümlelerle aktardı: “Şu anda 56 İslam ülkesinin olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ortak bir Kızılay’ı yok. Her ülkenin kendine has Kızılay veya farklı isimler altında bu tür kuruluşları var. Ama diyorum ki; niçin böyle bir yardım kuruluşunu İslam İşbirliği Teşkilatı ortak bir kuruluş haline getirmesin? Eğer bu bir ortak kuruluş haline gelirse, ben inanıyorum ki herhangi bir İslam veya gayrimüslim, hangi ülkede olursa olsun, elini uzattığı zaman çok daha güçlü uzatacaktır, yardım eli oralara çok daha güçlü gidecektir diye düşünüyorum. Zirve sırasında üye ülkelerin dikkatine sunduğumuz bir diğer teklifimiz de, merkezi İstanbul olan bir uluslararası tahkim müessesesi kurulmasıdır.”
“İİT BÜNYESİNDE AVRUPA MÜSLÜMANLARI GRUBU YER ALMALI”
İstanbul Zirvesi’nde kabul edilen ‘İslam İşbirliği Teşkilatı 2025 Eylem Programı’nın üye ülkelerin kalkınma çabalarına destek verecek, yol haritası olacak çok önemli bir belge olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç’in; teşkilatın mevcut yapısı içinde var olan Asya, Arap ve Afrika gruplarına, Avrupa grubunun eklenmesi teklifinde bulunduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye olarak Avrupa kıtasında yaşayan ve sayıları 30-40 milyona yaklaşan Müslümanları temsil eden bir Avrupa Müslümanları Grubu’nun bir an önce teşkilat bünyesinde yerini almasını arzu ettiklerini de sözlerine ekledi.
Tüm bu hususların hayata geçirilmesi yönünde gerekli adımların, dönem başkanı olarak kendilerinin ve teşkilat sekretaryasının takibi neticesinde hızla atılacağına inandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamasında Karabağ meselesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Kosova’nın henüz kimi İİT üye ülkeleri tarafından tanınmaması ve Keşmir sorunun çözümü konularına da değindi.
KKTC VE KOSOVA’NIN TANINMASI
BM’nin Azerbaycan lehine verdiği karara rağmen 25 yıldır Karabağ’ın Ermeni işgalinde olduğuna işaret ederek, Azerbaycan tarafından verilen mücadeleyi desteklediklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Minsk Üçlüsü’nün bu konuda ciddi adımlar atması gerektiğini kaydetti.
KKTC ve Kosova’yı, 56 İslam ülkesi içinde henüz tanımamış ülkelerin olmasının kendilerini üzdüğünü; tanımamaya ilişkin gerekçeler sunarak bu konuyu ertelemelerini anlayamadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Jammu-Keşmir sorunun çözümüne ilişkin ise, “Jammu-Keşmir sorununun çözümü için en doğru ve en hakkaniyetli yolun bölge halkının tercihlerine kulak verilmesi olduğuna inanıyoruz. On yıllardır devam eden bu Keşmir sorununun bu kadar uzatılmasını anlamak da mümkün değil. Halkın taleplerine, halkın bu noktadaki tercihlerine kulak verilmeyen bir Keşmir meselesi vardır” eleştirisinde bulundu.
“MÜSLÜMANLARIN SORUNLARINA ÇÖZÜMLER ÜRETEMEYEN BİR TEŞKİLATIN VARLIĞI ANLAMSIZ HALE GELİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada; Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları yerlerde, etkisi hissedilen İslamofobi, baskı, şiddet ve diğer tüm olumsuzlukların önüne geçilebilmesi için İslam ülkelerinin hep birlikte hareket etmesinin şart olduğunu vurguladı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Dönem Başkanlığımız süresince İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Müslümanların işte bu birlik ve beraberliğinin hakiki ve etkin bir platformu haline getirmek için gayet göstereceğiz. Açıkçası, Müslümanların sorunlarına çözümler üretemeyen, bu konuda gereken kararlılığı ve imkânları ortaya koyamayan bir teşkilatın varlığı anlamsız hale gelir. Müslümanların meselesini niçin Müslüman olmayanlara havale ediyoruz ki? Müslümanların meselesini Müslümanların çözmesi lazım; İslam İşbirliği Teşkilatı bunları çözsün. Açık ve samimi söylüyorum, bundan dolayı bizim için birçok karalamalar yapılabilir. Nedir o? İslam ülkelerinde olanlara dikkat edin; birliğe, beraberliğe, barışa, sonuca ulaşan hiçbir ülke yok. Yapılan ne biliyor musunuz? O ülkede petrol var mı? Var. Zenginlikler var mı? Var, hep onun üzerine gidilmektedir. İşte bugün Irak’ta petrol varlığının yüzde 80’ini Irak’a müdahale edenler şu anda paylaşmaktadır. Yüzde 20’si Irak’ın kendisine kalmıştır, Iraklılar da bunu kendi aralarında görüyorsunuz paylaşamamaktadır. Libya’ya bakın aynısını göreceksiniz. Kaldı ki Libya’nın bir de Libya’daki olayların olduğu dönemlerde dünyanın o gelişmiş ülkelerinin bankalarında olan paraları 170 milyar dolardı, ama şu anda, bugün de şöyle bir daha sorayım edeyim dedim, maalesef oralarda kalan paranın 30-40 milyar dolar civarında olduğunu öğrendim.”
Afrika ülkelerinde de aynı durumun söz konusu olduğunu sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika’nın sahip olduğu cevherlerin, elmas ve altınların kimler tarafından sömürüldüğünün görülmesi gerektiğini söyledi.
İSTANBUL ZİRVESİ NİHAİ BİLDİRİSİ
“Biz İslam İşbirliği Teşkilatı’nın temsil ettiği kitleye ve adına yakışır gerçek bir uluslararası teşkilat olması için mücadele ettik, etmeyi de sürdüreceğiz” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Zirvesi’nin bir diğer önemli çıktısının da bugün üyeler tarafından kabul edilen Nihai Bildiri olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Nihai Bildiri’nin içeriğine ilişkin şu açıklamalara yer verdi: “Bildiri ve içeriği bugün yüz yüze olduğumuz meseleler karşısında İslam ülkelerinin hassasiyetlerini ve ortak duruşunu yansıtması açısından son derece değerlidir. Bildiride üye ülkelerdeki siyasi gelişmeler, ekonomik, kültürel ve sosyal konular, insani durum ile teşkilat üyesi olmayan ülkelerdeki Müslüman toplumların durumu gibi konulara temas ettik.”
“KUDÜS’ÜN VE FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZİN İSTİKLAL MÜCADELESİNE DESTEĞİMİZ ARTARAK DEVAM EDECEK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle devam etti: “Kabul ettiğimiz Filistin kararı Filistinli kardeşlerimizin onurlu direnişine İslam dünyası olarak verdiğimiz desteğin bir kez daha en üst düzeyde ifade edilmesidir. Kudüs’ün ve Filistinli kardeşlerimizin istiklal mücadelesine desteğimiz inşallah artarak devam edecektir. İslam dünyasının ortak sorularına ve çözüm yollarına değindiğimiz İstanbul Bildirgesi de bugün katılımcıların dikkatine sunulmuştur. Bu bildirgeyle farklılıklarımızın bilincinde olarak birliğimizi, beraberliğimizi güçlendirme kararımızı net bir şekilde ortaya koyduk. Artan terör tehdidi karşısında terör örgütleri arasında hiçbir ayrım yapmadan tamamıyla mücadele etme hedefimizi İstanbul Deklarasyonu olarak tüm dünyaya ilan ettik. Ben 13. İslam Zirvesi’nin bilhassa içinden geçtiğimiz sancılı süreçte alınan kararlar ve sergilenen ortak duruş itibarıyla tarihî öneme sahip olduğuna inanıyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde İslam ülkeleri olarak el ele vererek çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”
“İSTANBUL ZİRVESİ’YLE TÜM DÜNYAYA ADALET VE BARIŞIN TESİSİ NOKTASINDA ÇOK ÖNEMLİ BİR MESAJ VERDİK”
Her şeyin zıddıyla kaim olduğunu; zulüm olduğu müddetçe adalete inanan, onu tesis etmek için çalışan adalet savunucularının da olacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “İstanbul Zirvesi’yle sadece Müslümanlara değil, tüm dünyaya adalet ve barışın tesisi noktasında çok önemli bir mesaj verdiğimize inanıyorum. Bu düşüncelerle bir kez daha zirveye katılan tüm ülkelerin devlet ve hükûmet başkanlarıyla, temsilcilerine şükranlarımı sunuyorum. Zirve sonuçlarının İslam âlemi ve insanlık için hayırla vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum, tüm emeği geçenleri huzurunuzda şahsım, milletim adına kutluyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder