1 Nisan 2016 Cuma

Tezekkür, Tedebbür, Tefekkür: Erol Göka, 31-03-2016

Mücadelemizin aslı esası

31.03.2016


Burada işlerinin hep kolay olacağını sandılar. Burada, buralı olmayı kimliklerinin nişanesi haline getirmiş insanların yaşadığını ve insanlığın geleceği adına müdafaa edilecek köklü bir gelenek olduğunu hesaba katmadılar. Oyunlarını fark eden ve kendisi oyun kurmaya girişen Rahmetli Menderes, Özal gibi büyük siyasetçiler çıktığında bir biçimde etkisizleştirerek, olmadı öldür(t)erek, yollarına devam edeceklerini düşündüler. 

Bu kadar rahat olmalarının nedeni, kendilerine hayran Tanzimat aydınlarıyla birbirlerine karşılıklı olarak duydukları güvendi. Her neslin onlar gibi olacağını, akletmeyip taklitle yetineceklerini sandılar. Burada bir gün kaht-ı rical devrinin biteceğini, milletin organik aydınlarının sahne alacaklarını akıllarına bile getirmediler. O kadar mağrur ve mütekebbir idiler ki, aynı oyunun her seferinde galibi olacaklarından eminlerdi. Kralın çıplak duruma düştüğünü, yaptıklarının, yapmak istediklerinin her yerden, herkese ayan beyan olduğunu, zafer sarhoşluğuyla ya görmediler ya da umursamadılar. 

Tükenmemiz, tamamen yok olmamız işlerine gelmezdi ama abat olmamızı hiç ama hiç istemezlerdi. Sorunsuz, basit bir dişli olarak karın tokluğuna uğraşmamızı, kavga zamanlarında onlarla aynı safta ve hep ön cephede olmamızı, kendimizi sistem için feda etmemizi arzuluyorlar, arzulamaktan öte bizi buna icbar ediyorlardı. 

Bu sefer ne olduğunu tam idrak edebilmişler değiller ama bir terslik olduğunun farkındalar. “Dünya beşten büyüktür” sözüyle simgelenen itirazı unutturmaya, bu sözün sahibini söylediğine pişman etmeye uğraşıyorlar. Allah'ın izniyle başaramayacaklar. Zaafımız, eksiğimiz çok ama mücadele azmimiz ondan da çok. Kimsenin ne toprağında ne malında gözümüz var. Can bedeli bir var kalma mücadelesinin ardından, şimdi de var olduğumuzu, varoluş gerekçe ve iddiamızı, dayatılan değil sahiden bizim olan kimliğimizi dünyaya duyurmaya gayret diyoruz. Ama buradan bir iddianın dillendirilmesine, en çok da buna tahammül edemiyorlar. Bizi iddiamızdan vurmaya çalışıyorlar. Üzerimize ateşler salınsın istiyorlar. Kâh açıktan kâh gizli, salıyorlar da. Hala demokrasi düşmanı darbeci-vesayetçi zihniyeti geriletmek, terör belasını ortadan kaldırmak için uğraş vermemizin nedeni onlar. 

Her alanda kıran kırana bir mücadele yürütüyor insanımız. Bu mücadelede en yapılmaması gereken şeylerden birisi de tezekkürü, tedebbürü, tefekkürü ihmal edip sadece belagat ve hamaset ile yetinmek. Belagat ve hamaset, onları korkutup kaçırtmaya yaramaz, hatta onlar, sistemin aynen devamı için belagat ve hamasete sarılmamızı isterler. Belagat ve hamaset, dönüştürücü değildir, bizim bize propagandamızdan öte mana taşımaz. 

Terörle olana mücadeleyi kazanmak için nasıl tedbiri elden bırakmadan, korkmadan, ürkmeden hayatı olabildiğince normalleştirmeye çalışmak gerekliyse, buranın iddiasını, kendine has bir sesi, dertlere karşı çare önerileri olduğunu göstermek için de işimizi en iyi biçimde yapmamız, ilmi, düşünceyi, insani bir haslet olan estetiği elden bırakmamamız şart. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, bu dünyada insanın ne hallerde olduğunu ortaya sermeye çalışmak, insanlığa yeni bir medeniyet perspektifi sunmak da mücadelenin bir parçası. Bu acımasız dünyada yersiz yurtsuz kalanın, mazlumun, madunun yanında olmak, onlara kol kanat germek vazgeçilmez önemde ama bu yapılanların bizim insanlık anlayışımızın doğal bir neticesi olduğunu anlatmaya çalışmak da mühim. Burayı sömürgeci, emperyalist bir zihniyete duçar olmadan, adaletten ayrılmadan nasıl mamur kılabileceğimizi, insanlık için bir esenlik yurdu haline getirebileceğimizi, mücadelemizin temel amacının bunlar olduğunu kendimize ve dünyaya anlatmak az iş değil, kolay iş hiç değil… 

Şehit haberleri gelirken, masum canlarımızı teröre kurban verirken, yöneticilerimiz gece gündüz ülkemize karşı kurulan tuzaklarla kumpaslarla mücadele ederken, hem müteyakkız olmak hem de yaşamaya devam etmek, işimizi en iyi biçimde yaparak hayatı savunmak zorundayız. İlimde, fende, derin düşünce ve sanatta ilerlemek lazım geldiğini her hâlükârda müdafaa etmek durumundayız. Acılarımızı unutmamalı, kaybettiklerimizi hafızamıza kazımalıyız lakin acılarımız kadar, doğrularımız da yol azığımız olmalı… 

Mücadelemizin aslını, esasını, buradan insanlığa söyleyecek sözümüzün olması oluşturuyor. Her şeye rağmen etkisini sürdüren medeniyet değerlerimizden dünyaya, insanlığa verilecek muştumuz var. Bunu aklımızdan çıkarmamalı, üzerimize saldıkları ateşlerden olan DAEŞ belasıyla inançlarımızı özdeşleştirme çabalarının önüne geçmeli, dünyanın haklılığımızı, yetmez, ideallerimizi anlamasını sağlamaya yoğunlaşmalıyız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder