Devrim ve ‘Karşı Devrim’: Kim kimi tasfiye edecek? Yılmaz Karagül
19.04.2016
Çünkü bu ihtimallerin hepsinin bir alıcısı var, bir taraftarı var. Hepsinin bir ölçüde doğru tarafları var. Ama hiçbiri kavganın tamamını, esasını anlatmıyor. Hiçbiri aslında ne tür bir mücadele verildiğini tam olarak tanımlamıyor. Hiçbiri, ülkenin ve milletin nasıl bir sırat köprüsünden geçtiğinin, ne tür saldırılar altında olduğunun çerçevesini çizmiyor.
Tarih değiştiren, harita değiştiren
Geçmişe bakıyorum. Bölge ülkelerin tarihine, siyasi tarihteki büyük dönüşümlere ve kırılmalara, Osmanlı ve Türkiye'nin geçirdiği evrelere bakıyorum. Tarih değiştiren, harita değiştiren, rejim değiştiren esaslı dönüşümlere bakıyorum.
Olağan bir süreç yaşanmadığını, büyük dönüşümlerden birini yaşadığımızı, bunun Türkiye veya bölge ile sınırlı olmadığını ve olmayacağını, Türkiye'nin olağan siyasi tarihinin çok ötesinde etkileri olan ve olacak bir mücadelenin yürütüldüğünü görüyorum.
Statüko değiştiriliyor. Devlet değiştiriliyor. Rejim normalleştiriliyor. Millet kendi hafızasına dönüyor, tarih normalleşiyor, güç kendi havzasına yöneliyor, yerlileşiyor, bize ait bir kimlikle şekil alıyor. Yüz yıl sonra ilk kez dediğimiz şey işte bu.
Esir bir yüzyılın, kayıp bir yüzyılın sonrasında ilk kez kendi duruşumuzu, sözümüzü, yolumuzu, hayallerimizi keşfediyoruz. Bir karar görüyoruz, azim görüyoruz, coşku görüyoruz, kendimize ve geleceğe dönük bir açlık, susuzluk görüyoruz.
O yol göstericilerin dönemi kapandı
Artık ısmarlama sözlerden, yol haritalarından, devlet duruşundan, güç ve iktidar dizaynından medet ummuyoruz. Ismarlama barıştan da savaştan da kaçınıyoruz. Artık o yabancı sözler, o yabancı başkentler, o yabancı güç yapılanmaları, o yabancı politik kimlikler bize bir şey ifade etmiyor.
Siyasi alanda, sermaye alanında, entelektüel alanda onlar adına yol göstericilerin ömrü bitti. Onların beslendiği kaynakların hiçbir projesi, sözü ve gücü buralarda toplumsal taban bulamıyor, alıcı bulamıyor.
Dikkat ederseniz, o başkentlerin temsilcileri, o dışarıdan müdahaleciler birer birer toplumun gözünden düşüyor, itibar sarsılması yaşıyor, etkinlikleri sönüyor, kaybolup gidiyorlar. Bir zamanların güçlü yazarları, politikacıları, işadamları şimdi ortalarda görünmüyor. Bunu, bu kayboluşu, kaybedişi sadece siyasi iktidarın müdahalesi ile pazarlayarak, neden kaybettiklerini gizlemeye çalışıyorlar.
O dokunulmazlar, o kibir abideleri..
O dokunulmazlıkların neden yok olduğunu, o kibir abidelerinin neden beş paralık söz üretemediğini sorgulamadan, bir gerçeği sadece iktidara muhalif olmakla kamufle etmek mümkün değildir. Onlar kaybetti, güçleri yoktu, yetkinlikleri yoktu, becerileri ve iyi niyetleri yoktu. Başkalarının gücünü kullandılar, onları sattılar, onlar üzerinden tehditler ve şantajlar savurdular.
Bu tehditlere yıllardır hepimiz boyun eğdik. Siyasetçiler, işadamları, dini cemaatler bunlar üzerinden sindirildi. Onların sözcülüğünü yapanlar bu yolla ülkeyi sindirdi, milleti sindirdi. Bu sindirme ağırlıklı olarak yüz yıldır devam ediyordu ve Türkiye içindeki iktidar aparatları üzerinden yürütülüyordu.
Bugün ilk kez düzenleri bozuluyor. Boşa düştüler. Tehditleri kimseyi korkutamaz oldu. Ülke ilk kez bunların zulmünden, esaretinden kurtulmak için bir fırsat yakaladı. Millet ilk kez bunların zihinsel operasyonlarından kurtulup kendi yolunu çizmeye, bir şeyleri görmeye başladı. Bu bir uyanıştı, ayağa kalkıştı, kendine gelmeydi.
Bizden bin yılın intikamını aldılar
Aslında bir devrim yaşanıyordu. Tarihimizde birçok kez yaşadığımız o tedrici dönüşümlerden birini daha yaşıyorduk. Dünyanın gidişatına, coğrafyanın haline, tarihin dönüşüne bakarak çok büyük bir devrimsel dönüşüme başlamıştık. İşte kavga burada patladı. Ya ölecek, yok olacak, tarihe gömülecek ya da yeniden ve çok daha güçlü biçimde varolacak ve tarih yapıcı rolümüzü devam ettirecektik.
Anadolu'ya gelmemiz böyle bir şeydi. Abbasilerin son döneminde Müslüman dünyaya güç vermemiz böyle bir şeydi. Haçlı Savaşları'na direnmemiz böyle bir şeydi. Moğol istilasını etkisizleştirmemiz böyle bir şeydi. Birinci Dünya Savaşı'nda bizden tam bin yıllık bir intikam alındı.
Haçlıların intikamı, Balkanlar'ın intikamı, Viyana'nın intikamı, Akdeniz'i Müslüman gölü haline getirmenin intikamı, Anadolu'ya yerleşmenin intikamı alındı. Hazar'dan Avrupa içlerine, Atlas Okyanusu'ndan Hint Okyanusu'na yayılan yeryüzünün merkezine hükmetmenin bütün acısı tek bir savaşla çıkartıldı.
Yapayalnızdık..
Yapayalnızdık, yenildik, kaybettik, Anadolu'dan başka sığınacak yerimiz kalmadı.
Biz de öyle yaptık.
Şimdi ellerinden gelse Anadolu'dan da kovacaklar. Bugün ellerinde Türkiye haritalarıyla dolaşmalarının nedeni bu. Terör üzerinden “işgal” girişiminin sebebi bu. Gezi olayları üzerinden yürütülen darbe planlarının sebebi bu. 17 Aralık'la Türkiye'yi rehin almaya dönük projenin de arkasında onlar var.
Türkiye işte bunlarla yüzleşiyor, bu büyük saldırılara göğüs germeye çalışıyor, bir yokuluş projesine meydan okuyarak karşı koyuyor. Ama kavganın bu yönünü gizliyorlar. Dar, mahalle kavgası gibi, iç siyasi mücadele gibi göstermeye çalışıyorlar. Böylece hedef aldıkları kişileri yalnızlaştırmaya, itibarsızlaştırmaya uğraşıyorlar.
Kavgayı gerçek boyutu ile tartışsalar, ona göre pozisyon alsalar rezil olacaklar. Ülke düşmanlığı, millet düşmanlığı, tarih düşmanlığı ortaya çıkacak ve kendilerinin sadece çokuluslu bir müdahalenin iç aparatları olduğu ortaya çıkacak.
“Karşı Devrim” planı uygulanıyor
Türkiye, bin yıllık siyasi tarihin intikamının bıraktığı enkazdan yeniden diriliyor, kendine geliyor, yerlileşiyor. Bu, bir devrimdir. Devrimin öncülerini, destekçilerini tasfiye etmek istemelerinin sebebi bu. Ona, o akla, o mücadeleye destek veren milleti bile cezalandırmaya çalışıyorlar.
Ve devrime karşı “Karşı Devrim” planı uygulanıyor.
2003'ten beri uyguladıkları her darbe girişimi, Gezi terörü üzerinden ülkeyi iç savaşa ve mezhep kavgasına sürükleme hesapları, 17 Aralık darbe girişimi üzerinden Paralel yapılanmayı sahneye sürmeleri hep bu “Karşı Devrim” projesinin aşamalarıdır. Bu, gerçekten de çokuluslu bir müdahale, saldırıdır. Türkiye'nin bin yıllık mücadele kültürü üzerinden yeniden varolmasını engelleme çabasıdır. Bu senaryoda rol üstlenenler ihanet içindedirler, o derin tarihin yanlış tarafındadırlar.
28 Şubat'tan çok farklı
Büyük dönüşümü hedefine varamadan bitirmek, sabote etmek için 28 Şubat benzeri bir müdahale yapıldı. Paralel örgüt müdahalesi böyle bir şey işte. PKK ile Paraleli aynı cephede birleştiren şey bu işte. Ancak 28 Şubat, ülkenin İslamlaşmasını durdurmaya, yeniden vesayet zeminine çekmeye yönelikti. Daha sonra bütün dünyada uygulanacak İslam'la savaşın başlangıç projesiydi.
O da çokuluslu bir projeydi ama bu seferki doğrudan Türkiye'yi yok etmeye dönük bir çalışma. Ülkeyi diz çöktürmeye, onu tamamen bitirmeye dönüktür. Onlara göre ülke bu aşamadan sonra parçalanacak, küçültülecektir. Son sığınak Anadolu için yeni haritaların elden ele dolaşmasının sebebi budur. On yıllardır besledikleri savaş aparatlarını sahneye sürmelerinin nedeni budur.
Onları rezil bir son bekliyor
Ama “Karşı Devrim” projesini rezil bir son bekliyor. Bu toprağın insanları, bu tür dönüşümlerde hiçbir zaman başarısız olmadı. Onlarca devletin yok etmeye çalıştığı dönemlerde bile bir çıkış yolu buldu ve sonuca ulaştı. Yine öyle olacak. Devrim devam edecek. Türkiye'nin büyük yürüyüşü, onların planlarının tam tersi istikamette zafere ulaşacak. O harita taslakları ellerinde kalacak.
Onlarca yıldır birer iç işgalci gibi ülkeye yön verenlerin birer birer devreden çıkmasının hazımsızlığını küçümsemeyin. Kötülük kabiliyetleri ve tecrübeleri çok güçlüdür. Çünkü bir dış müdahaleye karşı direniyoruz. Biz direndikçe, onlar tasfiye oluyor. Güvenlikten siyasete, ekonomiden medyaya kadar birçok alanda nasıl tasfiye olduklarına bir bakın.
Bize yüreğini satmamış, bu büyük mücadeleyi hiçbir şeyle kirletmeyecek, bu toprakların hamuruyla yoğrulmuş adamlar, kadınlar, gençler lazım. Tarih yapıcılar, kendi haritalarıyla yollarına devam edecek. Bugün o çokuluslu müdahale adına Türkiye'ye saldıranlar fert fert, örgüt örgüt, cemaat cemaat, yok olup gidecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder