28 Mayıs 2017 Pazar

Bilge Tonyukuk Buyrukları ve Yazıtı; Vahit Türk



BİLGE TONYUKUK BUYRUKLARI 

Bu yazı; gür sesini çağların ötesinden duyuran ve bence bütün sıfatlarının önündeki sıfatıyla “ büyük Türk bilgesi” Tonyukuk’un granite yazılan kurşundan sözlerini anlama ve anlamlandırma çabasının yazıya dökülmüş halidir. Orhun Abideleri’nin bütünüyle ilgili olarak merhum Muharrem Ergin hocanın şu sözleri üzerine söylenecek başka söz bulmak güç. Hoca, abideleri şu sözlerle tavsif ediyor: “Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin… İlk Türk tarihi… Taşlar üzerine yazılmış tarih…Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması… Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri…Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası…Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları…Türk gururunun ilahi yüksekliği…Türk feragat ve faziletinin büyük örneği…Türk içtimai hayatının ulvi tablosu…Türk edebiyatının ilk şaheseri…Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri…Hükümdarane eda ve ihtişamlı hitap tarzı…Yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı numunesi…Türk milliyetçiliğinin temel kitabı…Bir kavmi millet yapabilecek eser…Asırlar içinden milli istikameti aydınlatan ışık…Türk dilinin mübarek kaynağı…Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser…İnsanlık aleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları…”

Bilindiği üzere 8. Yüzyılın başlarında yazılan bu metinlerden biri Bilge Tonyukuk’a, biri Köl Tiğin’e biri de Bilge Kagan’a aittir. Bilge Tonyukuk abidesi iki ayrı taştan oluşmaktadır ve birinci taş; “Bilge Tonyukuk ben.” cümlesiyle başlar. Tonyukuk adını belirttikten sonra doğduğu yeri bildirir ve Türk milletinin o zamanki durumunu tasvire geçer.

Bilge Tonyukuk’un o çağda neler ifade ettiğini bilenler için bu ilk cümle, bütün hayatını milletine adamış ve “Milletin kaşı gözü kara olmasın diye ölesiye çalışmış” bir ülkücünün biraz sitemkar, ancak oldukça hakim bir eda ile kendini takdimidir. Buradaki sitem, kendine yeterli saygıyı göstermediğini düşündüğü damadı Bilge Kagan’a ve devrin yöneticilerine yöneliktir, bu durum abidenin pek çok yerinde görülür.
“Türk’ün kutsal ülkesinde kimse kalmadı, çünkü Tanrı onları yok etti.” Tanrı’nın Türkleri böyle cezalandırmasının sebebi de Tanrı tarafından görevlendirilen kağanın değerini bilmemek ve Çin’e teslim olmaktır.

“Söyle dedi, söyleyicisi (danışmanı) ben oldum. Bilge Tonyukuk.” Ormanda, dağda taşda darmadağınık olanlar toplanıp yedi yüz kişi olduğunda, bu yedi yüz kişinin başbuğu olan Şad, bana “Söyle” dedi. Siz bunları bugün unutmuş olabilirsiniz, ancak ben, Türk soyu devam ettiği sürece unutulmasın diye buraya yazıyorum ve tarihi tespit edip geleceğe gönderiyorum.

“Kagan mu kılayın tidim. Sakındım.” “Ben, bana danışman ol diyen Şad’ı kagan mı yapayım diye kendi kendime düşündüm”. Demokrasinin kutsal bir kavram olarak yüceltildiği günümüzde, bir siyasi hareket içerisinden biri çıkacak ve genel başkan için “ seni ben genel başkan yaptım” deme cüretini gösterecek. Bunu diyen kişinin başına neler geleceğini hayal etmek bile istemeyiz. Eğer genel başkan olan kişi devlette de etkiliyse, bu kendini bilmezi vatandaşlıktan bile atabilirler!!! 

“Tengri bilig birtük üçün özüm ök kagan kıldım”. Tanrı akıl verdiği için ve ben de o aklı kullanma becerisine sahip olduğum için onu (İlteriş’i) kağan yaptım. Ben onu kağan yaparak devletin başına geçirdim, ancak bu benim şahsi yeteneğimden değil, Tanrı’nın bana verdiği akıl sayesinde oldu. İlteriş Kutlug Kagan gibi bir devlet kurucusunu ben kağan yaptım diyebilmek için herhalde Bilge Tonyukuk olmak gerekir. 

“İlteriş Kagan’ın danışmanı ben olduğum için birlikte pek çok düşmanı yok ettik…Milletin karnı tok idi. Düşmanlarımız etrafımızda ocak gibiydi, biz o ocağın içindeki ateş idik.” Bu cümleler ancak, kendinden emin, yüreğine, bileğine ve bilgisine güvenen, töreye hakim bir kişi tarafından söylenebilir. Milletin karnının tok olması gerekiyor ve bunu sağlayacak olan da, öncelikle kağan olmak üzere, devlettir. Türk devlet geleneğinin, günümüzde sosyal devlet tabir edilen durumun, yüzyıllar öncesindeki temel şartını bugünkü idarede arasak mı acaba? En iyisi hiç girmemek…Ancak insan; yumurtaları, mısırları, burslu okumaları ve sonraki gemicikleri, sünnette takılan altınlarla izah edilen servetleri, kaçak binaları, sigortalanmaları, bakan mahdumları için çıkarılan yasaları, işçilikten gelip de kazanılan milyon dolarları, dağıtılan sadakaları ve bu sadakalara muhtaç duruma düşürülmüş zavallıları düşünmeden edemiyor…

Hele hele “ Düşman etrafımızdaki ocak gibi idi, biz o ocağın içindeki ateş idik.” cümlesi, bir durumun böyle muhteşem ifade edilebilmesi çok rastlanacak bir hal değil. Ve bu cümleyi bugüne taşımak istesek, acaba nasıl bir manzara karşımıza çıkar? Ocağın içindeki düşman mı daha çok, yoksa etrafındaki mi? Bilge Tonyukuk gibi hem kalem, hem kılıç ehli mi var, İlteriş gibi bir kılıç ehli mi var? Ocağın içindeki ateş; alev mi, kor mu, köz mü, küllenmiş mi, yoksa bütünüyle kül mü olmuş?

Dönelim Bilge Tonyukuk’a. Büyük Türk bilgesi, bütün abidesinde pek çok şey yaptığından bahsediyor, ancak bütün bunları da Tanrı’nın yardımıyla ve O’nun verdiği aklı kullanmak suretiyle yaptığını da özellikle belirtme ihtiyacı duyuyor. Ve sözün burasında bir Habibullah sözü “ Allah, akıldan daha iyi, daha kamil, daha güzel bir şey yaratmamıştır; Allah’ın rahmeti ona bağlıdır, çünkü seçme özgürlüğünü o belirler; idrak akıldan gelir ve aklı hor göreni Allah’ın gazabı çarpar.” Aklını, fikrini, düşünme yeteneğini birilerine kiralayanlar için acaba bu hadisin bir anlamı var mıdır?

Bir taraftan tarihten tevarüs ettiğimiz miras, diğer taraftan dinden tevarüs ettiğimiz miras…Her iki mirasın ağırlığını taşıyacak omuzlara ve cesarete sahip olamadığımız için çeşitli bahaneler uydurarak kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Bu mirasların altında ezildik ve bunları, iftihar vesilesi olarak gururla taşımamız gerektiğini değil de omuzlarımıza bizden habersiz ve izinsiz yüklenmiş birer yük olarak gördük. Talip olduk, ancak layık olduğumuzu söyleyecek takatimiz var mıdır, bilemiyorum…Affet bizi ya Rab, bağışla bizi ecdad… Ve biz iddia sahibi Müslümanlarız, ülkü sahibi Türkleriz…

Türk, Vahit: Bilge Tonyukuk buyrukları




bilge tonyukuk ile ilgili görsel sonucu



BİLGE TONYUKUK YAZITI
 
Tonyukuk; adına diktirdiği yazıta “Bilge Tonyukuk ben.” cümlesiyle başlar ve benzer şekilde adını başka birkaç cümlede de tekrar eder. Bizce bu cümle; yalnızca Tonyukuk’un kendini takdim cümlesi değil, bir meydan okuma da içermektedir. Ben Bilge Tonyukuk’um biçiminde aktarabileceğimiz bu cümle, devletin kuruluşunda ve istiklal mücadelesinde çok etkili rol oynayan bilge bir devlet adamının hem çağına, hem de geleceğe seslenirken takındığı hâkim tavrı gösterir. Bilge Kağan’ın kayın pederi de olan bu büyük devlet adamı, tarihimizde çok örneği olmayan, ancak Köktürklerde sık görülen bir şey yapmış, anıt diktirip hatıralarını yazdırmıştır. Böyle bir hatıratın eski devirlerden günümüze ulaşan pek fazla örneği yoktur.

Tonyukuk ilk cümlede kendini tanıttıktan sonra doğum yerini kayda geçer ve “Türk budun Tabgaçka körür erti.” cümlesiyle de doğduğu yıllarda Türklerin Çin esaretinde olduğunu belirtir. Birinci Köktürk devletinin yıkılışından sonra 50 yıllık bir esaret dönemi yaşanmış ve Çinliler, Türklerin önde gelen, insanları derleyip toparlayacak aile ve insanlarını kontrol altında tutmak amacıyla Çin içlerine götürmüşlerdir. Çin’de gözetim altında tutulan Aşina soyunun mensupları defalarca isyan etmişler, ancak Kutluk’un isyanı başarıya ulaşabilmiştir. Tonyukuk bu durumu Türklerin hanlarının kıymetini bilmemelerine bağlar ve şöyle bir tespitte bulunur: “Tanrı şöyle buyurmuş: han verdim, hanını bırakıp tutsak düştün, tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü. Türk milleti öldü, bitti, yok oldu.” Burada Türklerin zihni bir özelliği olarak devlete bağlılıklarının yeterli olmadığı tespiti yanında her şeye hâkim olan bir Tanrı inancına sahip oldukları da anlaşılmaktadır. Bu durum, gerek Tonyukuk yazıtının ilerleyen cümlelerinde gerekse Köl Tigin yazıtında tekrar tekrar kaydedilecek ve üzerinde durulacaktır.

Köl Tigin yazıtında Kutluk’un 17 erle Çin’den kaçıp isyanı başlattığı daha sonra 70 kişi oldukları kaydedilmiştir. Tonyukuk’ta ise kişi sayısıyla ilgili ilk rakam 700’dür ve bu durum şöyle kaydedilmiştir: “Ormanda, dışarıda kalmış olanlar toplanıp yedi yüz oldular. İki bölüğü atlı idi, bir bölüğü yaya idi.” Bu cümlelerde ilk dikkati çeken şey yedi rakamıdır. Arka arkaya sıralanan on yedi, yetmiş, yedi yüz sayıları, rastgele değil, tercih edilmiş sayılardır. Kişi sayıları bu belirtilenlerin altında veya üstünde olabilir, ancak özellikle yedili sayılar tercih edilmiştir, çünkü Türk kültüründe üç, yedi, dokuz, kırk sayıları diğerlerine göre farklı telakki edilen sayılardır. Bu cümledeki ikinci dikkat çeken durum da Tonyukuk’un on yedi ve yetmiş sayılarını anmadan yedi yüz sayısıyla başlamasıdır. Bu durum, belki de Tonyukuk’un harekete sonradan katılmasıyla ilgilidir. Çünkü tarihi kayıtlara göre de Bilge Tonyukuk, isyan hareketinin başlangıcında yoktur ve Çin’den ayrılıp harekete katılması, Çin’in sürekli baskısı ve gözetim altında tutmasıyla biraz zor olmuştur. Ormanda ve dışarıda kalmış olanların toplanması ibaresinden ise yönetici kitle dışında kalanların bozkırda dağınık ve birbirinden habersiz olarak yaşadıkları anlaşılır. Ayrıca bunlar o kadar perişan bir durumdadırlar ki binecek birer atları bile yoktur ve yedi yüz kişinin ancak üçte ikisi atlıdır. Bozkırda bir kişinin at sahibi olamaması herhalde büyük bir yoksulluğun da göstergesi olmalı.

Tonyukuk bu cümlelerin devamında yedi yüz kişinin teşkilatlanması ve devlet yapısının oluşturulması üzerinde durur ve kendi rolünü de özellikle belirtme gereği duyar: “Yedi yüz kişiyi idare edenlerin büyüğü şad idi, danışman ol dedi, danışmanı ben oldum, Bilge Tonyukuk.” Burada şad olarak sözü edilen kişi, isyanın başında bulunan ve devletin kuruluşundan sonra ilteriş ünvanını alacak olan Kutluk’tur.

Kut kavramı, kültür tarihimizin en önemli kavramlarından biridir. Ağırlıklı olarak manevi âlemle ilişkilendirilen bu kavramın yeterince araştırıldığını söylemek henüz mümkün değildir. İlteriş ise, ülkeyi derleyip toplayan anlamıyla kullanılan bir unvandır. Bu cümlelerde Tonyukuk gayet açık olarak Kutluk’un han seçildiğini, kendisinin de ona danışman olduğunu kaydetmiştir.

“Kağan mı yapayım diye düşündüm. Arık boğa ile semiz boğa arkada oldukça; semiz boğa mı, arık boğa mı bilinmezmiş diye düşündüm. Bunun üzerine, Tanrı akıl verdiği için onu ben kağan yaptım.” Bu cümlelerde de Bilge Tonyukuk’un yukarıda değinilen özgüveni ile gücünü görmekteyiz. Günümüz demokrasilerinin bile zor hazmedeceği bu cümleler, Köktürk çağında söylenebilmiş, üstelik taşlara kazınmış ve geleceğe bırakılmıştır. Bu sözleri söyleten güç, bütün dinler ve kültürlerce övülen, ancak siyasetin çok da tahammül edemediği ve genellikle mesafeli durmayı tercih ettiği şahsiyet sahibi bilgelik ile bu bilgelikten kaynaklanan cesaret, bir başka deyişle dünyayı elinin tersiyle itebilme erdemidir. Günümüz Türkiye’sinde bile bir kişi çıkıp cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı veya herhangi bir yöneticiyle ilgili olarak onu ben bulunduğu makama getirdim deme cesareti gösterse, o makam sahibi, bu sözü söyleyeni hazmetmekte epeyce zorlanır. Ancak Bilge Tonyukuk, adeta meydan okurcasına Kutluk Şad’ı kağanlık makamına çıkardığını ilan etmekte ve bunun bir sorun çıkardığına dair bir bilgimiz de bulunmamaktadır.

“Arık boğa ile semiz boğa arkada oldukça; semiz boğa mı, arık boğa mı bilinmezmiş…” ibaresi Bilge Tonyukuk’un kullandığı mecazlı cümlelerden biridir. Cümlenin kullanılma yerine bakılınca Tonyukuk sanki “Ben de kağan olabilirdim, ancak Şad’ı uygun gördüm ve böylesi daha akıllıca idi.” demektedir. Şad’ı kağan yapmasına sebep olarak da Tanrı’nın kendisine akıl vermesini göstermektedir. Yani Tonyukuk konuyu enine boyuna düşünmüş, istiklal mücadelesi başlamışken bir ikilik çıkarmanın tehlikeli olacağını görmüş ve tabi olmuş, devlet için canla başla çalışmış, ancak hiçbir zaman da kişiliğinden taviz vermemiştir.

Kutluk Şad, kağan olup İlteriş ünvanını almış, Bilge Tonyukuk ise Boyla Baga Tarkan olmuştur. Şu cümle durumu özetler niteliktedir: ”İlteriş kağan olunca, Bilge Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ile İlteriş, güneyde Çinliyi doğuda Kıtay’ı, kuzeyde Oğuz’u çok öldürdüler. Danışmanı, yardımcısı ben idim.” Görüldüğü üzere Bilge Tonyukuk, her fırsatta kendinden söz etmektedir. Bu durum belki de abidenin yazıldığı zamanın yöneticilerine bir sitem olarak da düşünülebilir. Değerinin yeterince bilinmediğini ya da yeterince saygı görmediğini hisseden ve kağanın kayın pederi de olan Tonyukuk, rahatsızlığını belirtme gereği duymuş olabilir.

“Çogay’ın kuzeyi ile Kara Kum’da oturuyorduk. Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Milletin karnı tok idi. Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik.”

Bu cümleler bizi öncelikle bir mekandan, bir coğrafyadan haberdar etmektedir. İsyan yavaş yavaş başarıya ulaşmaktadır ve isyancıların belirli bir mekânları vardır, yani kurulacak olan devletin doğum yeri artık belli olmuştur. Ancak henüz bütün çevre düşmandır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da beslenmenin henüz tam düzene girmediği ve ağırlıklı olarak avlanmaya dayalı olduğudur. Her ne kadar milletin karnı tok deniyorsa da bu tokluk geyik ve tavşanla yani av hayvanlarıyla sağlanmaktadır. Kalabalık bir kitlenin sürekli bu şekilde beslenmesi elbette mümkün olmayacak, daha etkili ve sürekli el altında bulunacak tarım ve hayvan kökenli beslenme kaynaklarına gerek duyulacaktır. İbarenin sonundaki “Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik.” cümlesi, son derece keskin ve etkili bir mecazlı ifadedir. Bu; devir Türkçesinin anlatım gücünü ve gelişmişliğini göstermek bakımından da ilgi çekici bir örnektir. Bilindiği üzere açık alandaki ocak, arka ve iki yanı kapatılıp ön tarafı açık bırakılarak kurulur ve içerisinde ateş yakılır. Bu ocağın içerisinde yakılan ateşin alevleri önce üç tarafı çeviren taşlara dokunur ve üzerindeki kazanın da altını yalayarak açık olan ön taraftan dışarı çıkar. Bilge Tonyukuk, o andaki durumlarıyla ilgili olarak müthiş bir benzetme yapmış ve durumu herkesçe çok iyi anlaşılabilecek biçimde ortaya koymuştur.

“Böyle otururken Oğuz’dan casus geldi.” cümlesi, devletin henüz kuruluş aşamasında bir haber alma örgütünün oluşturulduğunu ve bu örgütün çalışmaya başladığını göstermektedir. Nitekim casusun getirdiği haber, hayati öneme sahiptir ve Köktürkleri kuruluş aşamasındayken yok edecek bir ittifak söz konusudur. Tonyukuk oluşumdan haberdar olmuş ve gerekli tedbirleri alarak öncelikle Oğuzları etkisiz hale getirmiş ve Oğuz ordusu boyun eğip Köktürk ordusuna katılmış ve bu durum yazıtta “iki bin idik, iki ordumuz oldu.” cümlesiyle kaydedilmiştir.

Kendilerine karşı Oğuz, Kıtay ve Çin’in ittifak yapacağı bilgisini alan Tonyukuk endişeli durumunu, “O haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi.” cümlesiyle ifade eder ve bu üç düşmanla ayrı ayrı savaşmanın çaresini arayıp bularak istediği sonucu elde eder. Durumu yine mecazlı ifadelerle anlatır: “Yufka iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor, ince yoğun olsa koparmak zor.”

Bilge Tonyukuk savaş planını hazırlayıp İlteriş Kağan’a sunar o da durumu anlayıp Tonyukuk’a gönlünce yani planladığı şekilde yapmasını söyler. Bunun üzerine Tonyukuk orduyu Ötüken ormanına doğru yürütür ve bu esnada Oğuzlarla karşılaşırlar ve Köktürklerin 2000 kişilik ordusu Oğuzların 3000 kişilik ordusunu yener.

Köktürklerin bu zaferi, onların Ötüken’e yerleşmeleri ve bundan haberdar olan pek çok Türk boyunun onlara tabi olması sonucunu doğurmuştur. Tonyukuk bu durumu şöyle anlatır: “Ondan sonra Oğuz tamamıyla geldi. Türk milletini Ötüken yerine, beni, Bilge Tonyukuk’u Ötüken yerine yerleşmiş diye işiten güneydeki millet, batıdaki, kuzeydeki, doğudaki millet geldi.” Bu cümlelerde de Tonyukuk’un bütün Türk boyları tarafından tanınan ve saygı duyulan bir kişi olduğunu, onun İlteriş Kağan’la birlikte olmasının Türk boylarının Köktürklere bağlanmasında büyük etkisi olduğunu anlıyoruz. Bilge Tonyukuk, tabiri caizse “Beni duyan herkes geldi.” diyebilecek kadar önemli bir kişidir. Buradaki bir diğer konu da Ötüken’in özellikle vurgulanmış olmasıdır. Ötüken, adeta bir semboldür ve oraya hükmeden, doğal olarak Türklerin de hakimi konumunu elde etmektedir.

Tonyukuk, Ötüken’e hâkim olduktan sonra yapılan seferlerden ve o güne kadar hiç gidilmeyen yerlere gidildiğinden söz eder: “Türk milleti yaratılalı, Türk kağanı tahta oturalı Şantung şehrine, denizine ulaşmış olan yok imiş. Kağanıma arz edip ordu gönderdim. Şantung şehrine, denize ulaştırdım.” Türk milleti yaratılalı ibaresi, Tonyukuk’un tarih bilgisiyle ilgili ipucu veren bir ibare olmasının yanında bugüne kadar yapılmayanlar benim sayemde oldu anlamına gelen siyasi bir söylemdir. “Usın bunda ıtu, yurtda yatu kalur erti.” (Uykusunu burada bırakıp çadırda yatıp kalkarlardı.) cümlesinde de yine bir sanatlı ifadeyle durum anlatılmış ve askerin fedakârlığı kayıtlara geçirilmiştir.

Daha sonra On Oklar, Kırgızlar ve Çinliler’in Köktürkler’e karşı bir ittifakı söz konusu olmuş ve yine Tonyukuk’un akılcı siyasetiyle bu tehlike de atlatılmıştır: “Üçümüz birleşip üzerine yürüyelim, hepsini yok edelim.” diyen düşman kuvvetleri, daha önceki ittifakta olduğu gibi çabuk davranılmak suretiyle tek tek bertaraf edilmiş ve güçlerin bir araya gelmesi engellenmiştir.

İttifaktan haberdar olan Türgiş kağanı: “Benim milletim dardadır demiş, Türk boyu yine karışıklık içindedir. Oğuz yine dardadır demiş.” Bu cümleler Türgişlerin Köktürkler tarafında yer aldığını ve sıkışık durumda onlara yardım ettiklerini, ayrıca bilinçli bir milli tavrı göstermektedir.

Sonraki cümlelerde ittifakı dağıtmak üzere zor şartlara rağmen Kırgızlar üzerine yapılan sefer, biraz da ayrıntılı olarak anlatılmıştır. “Gece gündüz dörtnala olarak gittik. Kırgızları uykuda bastık, uykularını süngüyle açtık.” Burada yine “uykuyu süngüyle açmak” gibi etkili anlatım sağlayan bir deyim görüyoruz ki Tonyukuk sık sık buna başvurmaktadır.

Bozkırda dostun ve düşmanın sık değiştiğini gösteren şu ifadeler de dikkat çekmektedir: “…Türgiş kağanından casus geldi. Haberi şöyle idi: Doğudan kağana sefer edelim. Biz yürümezsek onlar bizi, kağanı yiğit, danışmanı bilgili olduğu için eninde sonunda mutlaka öldürecek, demiş.” Birkaç satır önce Köktürkler için endişelendiği belirtilen Türgiş kağanı, Köktürklerin Kırgızları yenmesinden sonra Köktürklere karşı ittifak arayışına giriyor ve onlar da gerekli tedbirleri alıyorlar. Yine bu ibarelerden anlaşıldığı kadarıyla yiğit kağan ile bilgili danışman düşmanda korku ve endişe uyandıran iki temel unsurdur.

Bütün bunlar olup biterken kağanın eşinin ölüm haberi gelir ve Kağan, orduyu İni il Kağan ile Bilge Tonyukuk’a bırakıp eşinin cenaze törenine katılmak ve yuğ törenini yaptırmak üzere gider.

Tonyukuk’un birinci bengü taşının sonunda Kağan ile aralarında bir güven meselesi olduğuna dair ifadeler yer almakadır. Bu ifadelere göre yuğ töreni için ordunun başından ayrılan kağan Tonyukuk’a farklı, Apa Tarkan’a farklı haber göndermiş, hatta Tonyukuk hakkında “kötü, kindar, yanılır” ifadelerini kullanmıştır. Bu durum, siyasetteki ayak oyunlarına işaret olduğu gibi, Tonyukuk’un gücünü bir başka göstergesi olarak da değerlendirilebilir.

Tonyukuk’un ikinci taşında da bir takım seferlerden söz edilmekte gidilememiş olan yerlere gidildiğinden ve pek çok ganimet alındığından bahsedilmektedir.

Bu abidede İlteriş Kağan’la ilgili son cümleler şunlardır: “İlteriş Kağan, bilgisinden dolayı, yiğitliğinden dolayı Çin ile on yedi defa savaştı. Kıtaylarla yedi defa savaşı. Oğuzlarla beş defa savaştı. Bu savaşlarda da danışmanı hep ben idim. İlteriş Kağan’a, Türk’ün bilgili kağanına.”

Bilge Tonyukuk, Kapgan Kağan’la birlikte de çalıştığını “Kızıl kanımı dökerek, kara terimi akıtarak işimi gücümü hep ona verdim” biçiminde belirtiyor.

“Tanrı korusun, bu Türk milleti içinde silahlı düşman dolaştırmadım, damgalı at koşturtmadım.” Bu cümleler de Tonyukuk’un gücünü gösteren ifadelerdir. Ayrıca mecazlı anlatımlar yine anlamı güçlendirmek üzere kullanılmıştır. Silahlı düşman ibaresi anlaşılabilir ancak damgalı at ibaresi bugünün okuyucusuna çok bir şey söylemez. Buradaki “damga” bir kültür kelimesidir ve Türk boy sistemiyle yakından ilgilidir. Anadolu’da halen seyrek olarak rastlanan damga ya da en, artık gün geçtikçe hayatımızdan çıkmaktadır.   Damga, esas olarak her aile ya da sülalenin kendi hayvanına ateşle veya kesici bir aletle uyguladığı bir işarettir. Kızgın demirle dağlamak suretiyle hayvanın sırtına vurulan işaret, bazen de bıçakla kulağa yapılır. Çevredeki herkes bir damganın kime ait olduğunu bilir ve yabancı bir hayvan hemen tanınır. Buradaki damgalı attan kasıt, yabancı bir aile veya boyun damgasını taşıyan attır.

Tonyukuk’un son cümleleri ise şöyledir: “İlteriş Kağan kazanmasaydı, onun ardından ben kazanmasaydım il yine, millet yine yok olacaktı. O kazandığı için, ardından ben kazandığım için il yine il oldu, millet yine millet oldu. Ben artık yaşlandım, kocadım. Her hangi bir yerdeki kağan sahibi bir millette benim gibisi olsa ne sıkıntıları olabilir?”. 

Türk, Vahit: Orkun'dan gelen ses. 2014



2 yorum:

  1. bilge tonyukuk disinda tercume ettiginiz yerde dedikleriniz yazmiyor. uydurmussunuz

    YanıtlaSil
  2. kusura bakmayin internette rastladim

    YanıtlaSil