Çin’de yeniden tarih yazılıyor
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Çin ziyareti tarihsel “İpek Yolu” kavramını bir kez daha gündeme getirdi. Bu kavram ekonomi ve ticaretin ötesinde hatta siyaset ve ideolojilerin de üstünde bir önem taşıyor. Türkiye’nin bin yıllık tarihi “İpek Yolu” gerçekliği içinde düşünülmelidir, gelecekteki bin yılının da yine bu olgudan etkileneceği hesaba katılmalıdır.
Karasal uygarlık
İnsanlık tarihindeki iki önemli uygarlık merkezi olan Akdeniz havzasıyla Çin’i birleştiren İpek Yolu’nun en az 4 bin yıllık bir geçmişi vardır. Bir ucu Antakya’da, diğer ucu Çin’in eski başkenti Şian’da bulunan bu yol Avrasya’nın ortak “karasal uygarlığının” temelidir. Uygarlık insanlar arası ilişkidir ve bunun ana unsuru insanların, fikirlerin ve ürünlerin dolaşımıdır. İpek Yolu bu dolaşımın sağlandığı kuşaktır.
Bundan 70-80 yıl öncesine kadar birçok insan açısından dünyanın uygarlık ve ekonomik merkezi Batı Avrupa idi. Doğu ve Uzakdoğu ise Japonya hariç geri kalmışlık ve yoksulluğun sembolüydü. Ama bu durum sadece son 3 yüzyılın gerçeğiydi. Örneğin Çin’de Tang hanedanın (618-907) güçlü dönemlerinde Şian’ın nüfusu 2 milyondu, İstanbul ya da Endülüs’teki Kurtuba 200 bin kişilik kentlerdi. Batı’nın Şarlman İmparatorluğu’nun başkenti Aachen ise sadece 2 bin nüfuslu bir kasabaydı.
Kapitalizm ara dönemdir
Tarihin son 3 yüzyılda bize yaşattıkları sadece bir ara dönemdir, anormaldir, istisnadır. Güneş doğudan doğduğu gibi uygarlık da Asya’dadır. Son yüzyıllardaki çarpıklığı yaratan neden Batı Avrupa’nın Amerika’yı yağmalayarak altın biriktirmesi ve dünya ticaretini okyanuslara ve denizlere kaydırmayı başarmasıdır. Bu gelişme Çin’i Akdeniz’e bağlayan İpek Yolu’nun terk edilmesine yol açmıştır.
İpek Yolu 16’ncı yüzyıldan itibaren devre dışı kalınca Akdeniz havzası ve Çin’in ortak kara uygarlığının yerini başka kodlara ve bambaşka anlayışlara sahip olan deniz uygarlığı almıştır. Kapitalizm, sömürgecilik ve emperyalizm bu gelişmelerin sonucudur.
Teknoloji Çin’deydi
Okyanus ve deniz ticaretini kontrol eden Batı, topladığı zenginliklerle ve askeri güce dayalı çapulculukla “insan insanın kurdudur” anlayışına dayalı bir ideoloji geliştirmiş ve bu sayede sanayi devrimini yapmıştır. Yoksa buharlı makine teknolojisi, demir ve kömür çıkarma ve işleme olanakları Çin’de hem de aynı coğrafi bölgelerde İngiltere’den çok önce mevcuttu.
Batı’nın Çin’den aşırdığı kağıt, barut, kağıt para, dokuma gibi teknolojileri seri halde üretime geçirmesiyle Doğu çökmüş, içine kapanmıştır. Uygarlık merkezleri arasındaki ticaret yollarının güvenlik ve huzurunu sağlayan ve bu yollar üzerinde ticaret gerçekleştirerek parlak uygarlıklar yaratan Türkler gibi kavimler de gerileme devrine girmiştir.
Coğrafyayı anlayalım
Doğrudan Batı ideolojisiyle yetiştirilmiş olanlar ya da Batı’nın Mısır gibi sömürgeleri üzerinden İslamcılık ambalajında Türkiye’ye sunduğu doktrinlere saplanmış bulunanlar Asya-Avrupa uygarlık hattı konusunda yıllardır susmuşlardır. Oysa son yüzyılları anlamak ve Türkiye’nin gelecek projelerini geliştirmek ancak bu politik coğrafyayı doğru okumakla mümkündür. Napolyon’un Rusya seferinden başlayarak son Ukrayna olaylarına, Haçlıların Kudüs ve Suriye maceralarından bugünkü PYD terörizmine kadar tüm olayları gözden geçirdiğimizde okyanus ve denizleri kontrol eden güçlerin Asya-Avrupa ortak havzasının kalbine sapladıkları bıçak darbelerini görürüz.
Konuyu basit olarak şu örnekle anlatayım: Şangay’dan kalkan bir yük gemisinin Rotterdam’a varması 4 haftadır. Oysa şu andaki kırık dökük altyapıyla bile aynı mesafeyi kara yoluyla 8 günde aşmak mümkündür. Peki, neden dünya ticaretinin yüzde 90’ı Okyanusları kullanıyor derseniz, o yolu kimin kontrol ettiğine bakacaksınız.
Emperyalizm budur
Dünya denizlerini binlerce üs, çok sayıda gemi ve uçak gemisi, dinleme istasyonları ve her türlü araçla kontrol eden ABD ve müttefikleri ticaret yollarının tekrar karaya doğru kaymasına haliyle izin vermek istemiyorlar. Avrasya coğrafyası demiryollarıyla baştan başa örüldüğünde ABD ıskartaya çıkacaktır. Petrol ve doğalgaz boru hatları bu doğal zenginlikleri ellerinde bulunduranlarla ihtiyaç sahiplerini birleştirebildiğinde dünya barışı ve huzur güvencede demektir.
Eskiden İpek Yolu’nun tam merkezinde, Orta Asya’da Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin arasındaki uygarlık zirvesinde yaşayan Sakalar kültürlerin buluşmasında insanlığa en büyük hizmeti yapmışlardı. Hepsi çok dil bilen, sanat ve bilimde çok ileri gitmiş olan bu insanları kendimize örnek almalı ve aynı buluşmayı bugün Türkiye’nin yapmasını sağlamalıyız. Zaten giderek enerji nakil hatlarının kavşak noktası ve bir ticaret merkezi olmaya yönelen Türkiye’nin gelecek tercihi bu olmalıdır.
Ticaret tekeline son
Dünya ticaret yollarını kontrol eden güç ticaretin kendisini ve böylelikle dünyayı yönetir. Son asırlarda önce İngiltere’nin, sonra ABD’nin yaptığı budur. Burada dikkat çekici olan nokta, ticaret yollarını askeri güçle denetleyenlerin, kendi paralarını başkalarına zorla kullandırtarak ticari egemenlik sağlamalarıdır.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanımız Çin’le Kars-Edirne hızlı tren projesini görüşürken, bir yandan da Erdoğan-Putin-Şi Cinping zirvesinin önemli başlıklarından biri ticarette ulusal para kullanılması olmuştur.
Geleceği inşa edenler
Bu üç lidere dikkat edeceğiz, geleceğin dünyasını Coni, Toni, Ancela değil Recep Tayyip, Vladimir ve Cinping kuruyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder