26 Şubat 2018 Pazartesi

GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ 26 Şubat 2018


GÜNÜN KÖŞE YAZILARINDAN SEÇKİ

“İlk düşünürümüz Bilge Tonyukuk’a (646-726) minnetle”

26 Şubat 2018


MİLLİ TAVIR NEDİR?
Kendilerini ‘İslamcı’ diye niteleyen bazı çevrelerde, milliyetçilik meselesini ‘kavmiyetçilik’ olarak algılayan bir zihniyet biçiminin gösterdiği tepkilerin, aslında milleti tarihsel bir kategori olarak görme problemiyle karşı karşıya olduklarından daha önce söz etmiştim; burada milleti etnik kimliğe indirgeyen ırkçı tutuma benzer bir ‘tarihsizlik’ sorununun ön plana çıktığından bahsedebiliriz. Oysa millet, kim yok saysa da tarihsel bir zatiyet olarak imparatorluk bünyesi içinde oluşan, şekillenen bir kültürel varlık olarak inşa olan bir yapıdır. Dilimizdeki kavramsal anlam kaymalarıyla, değişikleriyle ilgili de olsa gerektir ‘ümmet’ kavramıyla ‘milletin’ birbirine karıştırılması çok rastlanan bir durumdur.
“Meseleyi anlaşılır kılmak için ümmeti, nerede olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın inanç ekseninde herkesi kapsayan bir kavram olarak tanımlamak mümkünken; milleti aynı tarihi birikime sahip, aynı siyasi topluluk içinde, aynı ülkede yaşayan, ortak vatanı paylaşan bir kültür topluluğu olarak görmek sorunu daha açık hale getirebilir. Bu durumu anlamak için Mehmet Akif; Sait Halim Paşa, Ziya Gökalp’tan Necip Fazıl, Nurettin Topçu ve Erol Güngör beylere uzanan düşünce halkalarını birlikte değerlendirmek daha faydalı olacaktır. Kısaca ittifaka, tesadüfen oluşan bir durum değil, bir düşünce ve bir anlam dünyasının konjonktüre verdiği cevap olarak bakmak daha doğru olacaktır.”. http://www.aksam.com.tr/yazarlar/vedat-bilgin/neyin-ittifaki/haber-711355


“Cevaplamadan önce böyle konuşurken hemen gündeme gelen bir soruyu cevaplayayım. Hemen bana diyorlar ki, “İşte İsrail’in güçlü lobisi onu yapıyor”. Ben öyle düşünmüyorum. Bana kalırsa hem Çin deneyiminden hem de İsrail deneyiminden çıkarmamız gereken temel ders, dışa açık olmaktır. Küresel meselelere küresel teknolojilerle bir çözüm üretmek üzere düşünmeye başlamak gerekiyor. Düşünme çerçeveniz ülke sınırlarını, ülke pazarını aşamıyorsa başarılı olamazsınız. Çin’de de İsrail’de farklı olan budur.
Doğrusu ya ben bunun en somut örneğini, İsrail’in kuzeyinde Tefen Sanayi Bölgesini ziyaret ederken gördüm. Girdiğim fabrikanın duvarında kocaman harflerle, “Burada ARGE değil, İsviçre’ye ihracat yapılır” yazıyordu. Halbuki orası da bir teknoparktı doğrusu. Biz teknoparkları ARGE’ye hapsederken, orası öyleydi. Nedir? Çin de İsrail de öncelikle küresel bir dünyada yaşadıklarını biliyor. Küresel sisteme intibak etmeye çalışıyorlar. Her iki deneyim de bize, ulusal önceliklerle küresel sisteme intibakın mümkün olduğunu gösteriyor. Lobiler ancak bir noktadan sonra işe yarıyor. Önce işe başlamak gerekiyor. Bana sorarsanız, Türkiye işte bunu yapamıyor.”. https://www.dunya.com/kose-yazisi/cine-degil-asil-israile-bakin/404784

“Tüm bunları alt alta koyduğumda Antalya’ya uzun vadede çok değer katacak, turizm sektörü için yararlı olabilecek bir etkinlikler serisi fikri ortaya çıkıyor; Kristal Elma ile Altın Portakal’ın birleştirilerek Antalya’da uluslararası bir etkinlik haline gelmesi, üzerine de dizi festivali eklenmesi. Yani bildiğimiz Cannes modelinin bu topraklara ait bir versiyonunun, turizmin düştüğü kasım-mart arasında arka arkaya yapılmasıdır önerim.
Peki bunun ülkeye faydası ne? Şöyle düşünelim, iki binlerde dünya ekonomisi doğudan büyüyor ama ekonomik büyüklük tek başına yetmiyor. Dünyanın kritik konularındaki kararları BM güvenlik konseyindeki birkaç ülke veriyor, parayı onlar basıyor, olimpiyat vb. sportif olayları onlar paylaştırıyor, standartlar batıda belirleniyor ve bizler oralardan akreditasyon almak için kapıda sıra bekliyoruz. Neden şimdiye kadar bir Müslüman ülke olimpiyat yapamadı mesela? Oscar’dan Nobel’e bir çok ödül mekanizmasının, puanlama sisteminin batının hakimiyetini sürdürmesi için kullanıldığı da ortada.”. https://www.dunya.com/kose-yazisi/altin-portakal-gumus-kiraz-kristal-elma/404774

“Yukarıdaki önerimi geçmiş yıllarda defalarca dile getirdim bu arada. Reklamcılar Derneği başkanlarından dördü beni çağırıp dinledi sağ olsunlar. Antalya Sanayi ve Ticaret Odası yönetim kuruluna bir sunum, Altın Portakal etkinliklerinde de bir konuşma yaptım, Menderes Türel’e de önceki başkanlık döneminde bir toplantıda anlattım derdimi. Antalya daha ilgili ama öncelikle reklam sektörünün İstanbul ezberini bozmak lazım gibi görünüyor.”. https://www.dunya.com/kose-yazisi/altin-portakal-gumus-kiraz-kristal-elma/404774
Türkiye’nin dengeleri, çevresindeki birçok ülkeden hala çok sağlam. Fakat 15 Temmuz’da ve sonrasında “Ağacı devirecek kurt, her ağacın kendi içinde olur” stratejisi adım adım uygulanmaya devam ediyor.  
Bazen içimizden çıkan sesleri de analiz etmemiz daha büyük bir ihtiyaçtır. Biliyoruz ki artık dönem, sinsi savaşlar dönemidir. İçimizdeki birçok mekanizmayı çeviren kol dışarıdadır. Bunları teşhis ve sürekli takip etmek ve teyakkuzda olmak zorundayız. 
15 Temmuz’a gelinen süreç analiz edilmez ise, 15 Temmuz’u gerçekleştirenlerin tohumlarına su ve gübre verilmeye devam edilirse, 15 Temmuz’un failleri aynı cüreti yeniden bulacaklardır. Ve bu cüreti yine ne yazık ki Hükümet’in iyi niyetini istismar ederek ve henüz ele geçmemiş/deşifre olmamış unsurlarını, Hükümet’in en büyük destekçisi imiş gibi göstererek yapacaklardır. Bunu anlamak için TBMM’ye, bürokrasideki tertemiz değerlerimize, Fetö için her gün birçok bilgiyi veren kalemlere bakmak ve alınan mesafeyi izleyen vatandaşların gözlemlerine, bilgilerine kulak vermek yeterli olacaktır. 
Türkiye’nin içine atılmış olan truva atları tüm güçleri ile Hükümet’i, Hükümet’in gücü ile yanlışa yönlendirerek yıkmaya olağanüstü bir çaba ile devam etmektedir. 

AK Parti'nin, Hükümet’in ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın tüm iyi niyetini sonsuz derecede istismar eden, üstlerinin, mesai arkadaşlarının güven ve iyi niyetini inanılmaz bir pervasızlıkla ve sonuna kadar istismar edenler, ülkemizde yeni bir darbenin yollarını açmakla meşguller. 

Devletin, hükümetin gözlerinin içine bakarak, “Bu defa 15 Temmuz’daki gibi olmayacak, başaracağız” diyerek üstelik açık açık çalışıyorlar. 
Bütün bunları darbeler ve ihtilaller tarihini yeniden gözden geçirerek işaret ediyoruz. Dilenirse Hükümet’in, devletin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın nasıl yanıltıldığını örnekleri ile anlatabiliriz. 
Mavi Balina Oyunu’nu, Hükümet üzerinden Türkiye'ye uygulayarak, Hükümet’i, devleti kendi kurum, kuruluş ve görevlileri ile yok etmeye azimliler. İstanbul, İzmir, Ankara gibi tüm büyük ve önemli kentlerimizde olup bitenlere bir daha bakmak gerekmektedir. 
Türkiye’nin bekası, milletimizin istiklal ve istikbali tek gayemizdir. 
Afrin’de, Kuzey Suriye’de kazanırken, Türkiye’de kaybetmemiz için her şey yapılmaktadır.”. http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/degisen-sosyal-yapimiz-3-854198

BES fonlarının 2017 yılı fena değil ama 5 ve 10 yıllık performansları vasat. Ortada zarar yok ama bu kadar uzun vadeli bir yatırım daha yüksek bir kazancı gerektirirdi. BES katılımcıları mevduat yapsalardı da aynı getiriyi yakalayabileceklerdi.
 DAHA İYİ PERFORMANS İÇİN YENİDEN YAPILANMA ŞART
- BES’i daha iyi kurgulayabilirdik. Toplanan fonlardan yüksek yönetim giderleri kesildi, sonunda burada makule yaklaştık. Ama yönetim giderlerinin daha baştan kesilmesi Türkiye koşullarında yanlış oldu. Hem getiriyi düşürdü hem de sektörü rehavete itti. Tıpkı portföy yönetiminde olduğu gibi, yönetim giderleri, reel getiri sağlanması halinde, reel getiri üzerinden alınmalıydı. Para kazandırma yoksa komisyon da olmamalıydı.
- BES şirketlerinin sayısı fazla tutuldu. Pazarlama kanalları çok geniş ve dağınık, ayrıca çok masraflı da çalışıyorlar ve denetime pek uygun değil.
- Sadece şirketler değil şirketlerin yönettiği fonların sayısı da çok fazla ve çeşitli. Maliyetleri yükselten bir faktör de bu. Halbuki uzmanlaşma olabilirdi. Bir şirket altında, bir diğeri hisse senedinde, öbürü borçlanma senetlerinde fonlar üzerine yoğunlaşabilirlerdi. Her şirket bütün fon çeşitlerine sahip olmak zorunda değildi. Az ve öz olması için bir sadeleşme kaçınılmaz.”. http://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/1852989-10-yillik-bes-mevduat-kadar-getiri-sagladi

- Çünkü gelecekte alınan emekli maaşları ile geçinmek bugüne göre çok zor olacak. Ancak ikinci bir maaşla belki bugünkü alım gücü yakalanacak. Bireysel emekliliği olanlar çifte maaşla geçinebilecek, resmi emekli maaşına kalanları ise zor yıllar bekliyor.”. http://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/1852989-10-yillik-bes-mevduat-kadar-getiri-sagladi






Gerçek şu ki terörü ezip barışa koridor açmada bizi asıl yavaşlatan, terörist unsurların sivilleri kendilerine kalkan edinmeleri ve sivil gibi davranıp, bizim hassasiyetimizi istismar etmeleri...
ZDF'deki yayınında Alman yazar Jürgen Todenhöfer'in sözlerini hatırlıyorum: "Biz Batılılar, dünyayı fikirlerimizin, değerlerimizin ve dinimizin mükemmelliğiyle fethetmedik. Yalnızca, herkesten fazla acımasızca şiddet uyguladığımız için ele geçirdik.
Haçlı seferleri sırasında 4 milyon insanı katletmiş olanlar Müslümanlar değildi.
Sömürgecilik döneminde 50 milyon insanı öldürmüş olanlar da Müslümanlar değildi... 1'inci ve 2'nci dünya savaşlarında 70 milyon insanın ölümüne neden olanlar da Müslümanlar değildi... 6 milyon Yahudi'yi de Müslümanlar öldürmedi...
" Çocuk pusetini kendine siper eden teröristle kendini çocuk pusetine siper eden Mehmetçik arasındaki farkı bütün dünya görüyor. Fakat hainlerimiz hassasiyetimizi zaaf gibi gösterme alçaklığını sürdürebiliyor.”. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/oguz/2018/02/26/zaaf-degil-hassasiyet

Kimsenin uydusu ol-ma-ya-ca-ğız…

Geri adım attığımız an, hepsi birden üzerimize gelecek. Esed’in Afrin’e dönük manevralarından Moskova habersiz mi, hadi canım… ABD’li yetkililer, rejimin Türkiye’ye dönük atakları karşısında neden sessizler?.. Rus ve Amerikan istihbarat yetkilileri Washington’da neler konuştu?.. Neden birden, “Esed’le temas kurun” lafları ortalığa döküldü?..
Dikkat edin, tüm cephelerden Türkiye’ye geri adım attırma çabası var, çünkü, “küresel kayıkçı kavgasının” ortasına bıçak gibi girdik, bu, uymadı arkadaşlara…
Bizden, Rusya bi’şey yaptığında ABD’ye, ABD’den tehdit arttığında Rusya’ya yanaşmamızı istiyorlar, ikisini de yapmayıp, kendi yolumuzda devam edeceğiz…
Çünkü gördük: İkisi de kağıttan kaplanlar ve güçleri hava savunma sistemleri olmayan masum sivilleri öldürmeye yetiyor.
Rakka’da 2’nci Dünya Savaşı’nın ünlü Dresden bombardımanın benzeri yapıldı, Amerikan ordusu bombalama sırasında iki Howitzer’in şişip patladığını da kabul ediyor. En son model SU-57 (Rusya’nın yeni uçağı) ile Doğu Guta’yı bombalamak kahramanlık mı, aşağıdaki insanların elinde tabanca bile yok!..
“Gerçek”bir ordunun ne olduğunu da Afrin’de izliyoruz.
Sakın, kimse bizi günü birlik taktiklerle tehdit etmesin, refleksimizi de test etmesin, bu işin sonu, herkes için kötü olacak…”. http://www.star.com.tr/yazar/abd-ve-rusya-buyuk-kayikci-kavgasi-yazi-1313927/


Coğrafi sınır gözetmeden mücadele edilecek. Yeni sürprizler bekliyoruz
Afrin’de ne kadar kararlıysa, Münbiç ve daha doğuda ne kadar karalıysa Türkiye, PKK/PYD liderlerinin paketlenmesi, devre dışı bırakılması için de aynı kararlılıkla, coğrafi sınır gözetmeden harekete geçmek zorunda.
Ve bu olacak..
Salih Müslim olayı yeni bir başlangıç olmalı. Türkiye için, PKK’nın lider kadrolarının tasfiyesi, Avrupa için terör kartının boş bir arayış olduğunun göstergesi olarak kabul edilmeli. Yeni bir süreç başlamalı. Çünkü Avrupa, ABD ve İsrail’in tehlikeli oyunlarına kendini kurban vermemeli.
Artık bundan sonra “terör” diye bir kart olmayacağını, o kartı kullananların devletlerarası bir hesaplaşmaya girmiş kabul edileceğini bilmeli. Onlar bizim haritalarımızı değiştirmeye çalışırken aslında dünyanın haritası değişiyor. Bu durumun hangi ülkeye ne tür sürprizler yaşatacağını kimse öngöremez.”. https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/salih-muslimin-yakalanmasi-peki-simdi-ne-olacak-cografi-sinir-gozetmeden-tasfiye-sarttir-2044630

Türkiye’de Modern Düşünce Târihinin yazılmaya değer olduğu kanâati hayli yenidir. Bu bile kolay olmadı. Hilmi Ziyâ ile başlayan bir süreç, 1970 ve 1980’lerde Şerif Mardin, Orhan Okay, Şükrü Hanioğlu, İsmâil Kara gibi bâzı akademisyenlerin monografik çalışmalıyla hız kazandı. Nihâyet İletişim Yayınlarının 9 ciltlik derlemesiyle iyi kötü bir yerlere getirildi. Artık elimizde azımsanmayacak bir birikim var. Belki de artık bu birikimin bütünü hakkında yapılacak epistemolojik-târihsel değerlendirmelere ihtiyaç var. Düşünce târihimizin bölünmelerini aşan, iç kavgalarının tozunu ve dumanını dağıtan; çatışan çevreleri, yukarıda bahsettiğimiz hegemonik etkilerin ortak paydası üzerinden kavratacak kapsamlı değerlendirmelere ihtiyaç var. Belki o zaman görülebilecek ki, olumsuzlamalar da hegemonik süreçlerin parçasıdır. Sakın ola, nasıl olumlayacağımız kadar nasıl olumsuzlayacağımız da târihsel ıskalamamızın fonksiyonu olmasın... Sakın ola baskın olanı reddetmek de, baskın olanın içinden geliyor olmasın... Türkiye’de modernizmin, ilerlemeciliğin, solun toplumsallaşma, kültürlenme târihi ile anti-modernizmin, muhafazakârlığın, milliyetçiliğin kültürlenme târihi, sakın ola derinlerde bir yerlerde çakışıyor olmasın...”. https://www.yenisafak.com/yazarlar/suleymanseyfiogun/iskalama-2044625







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder