31 Ekim 2017 Salı

MEDENİYET TARİHİ Prof. Dr. Teoman DURALI [ 31.10.2017 ]



Türkiye'nin en önemli felsefecilerinden biri olan Prof. Dr. Teoman Duralı, her ay kültür merkezimizde kültür, tarih, medeniyet ...
Yeni



Türkiye'nin en önemli felsefecilerinden biri olan Prof. Dr. Teoman Duralı, her ay kültür merkezimizde kültür, tarih, medeniyet ...
Yeni



Türkiye'nin en önemli felsefecilerinden biri olan Prof. Dr. Teoman Duralı, her ay kültür merkezimizde kültür, tarih, medeniyet ...
Yeni




Türkiye'nin en önemli felsefecilerinden biri olan Prof. Dr. Teoman Duralı, her ay kültür merkezimizde kültür, tarih, medeniyet ...
Yeni

Teoman Duralı Türkçe, Dil, Tarih, Coğrafya ve Ufuk


“Bilim ve Eğitim-Öğretim Dili Türkçe” Konferans ve Panel - Teoman Duralı'nın Konuşması(21.08.2017)



Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı Dil, Tarih, Coğrafya ve Ufuk


İDA'DA ZAMAN

İDA' DA ZAMAN

Reislerin Piri;
Gelibolu'dan Piri Reis
Deryalar içre bir Deniz; 
Adalar Denizi, Arşipel, Ege!

Rumeli’nden gülümserken Yahya Kemal
Midilli’den seslenir Namık Kemal
Bolayır’dan haykırır Mustafa Kemal..

Ruhumuz;
Dokuz Sekiz
İlk hedefimizdi, Bahr-i Sefid, Akdeniz!
Bin türlü zorlasalar da, açamadılar,
aşamadılar seni; Kilit-ül Bahir.

Midilli'den bir Kaptan-ı Derya..
Deryalar dar gelir ona; 
Barbarossa!

İşte,  Arşipel! Adalar Denizi..
Adalar denizinde kale misali bir yarımada;
Kale-i Sultaniye
Deryaları,  
Dünyaları aydınlatırsın;
Kitab-ı Bahriye

Orhan Gazi’nin
Holofera'nın
oğlusun,
Rumeli’nin fenerisin;
Gazi Süleyman Paşa!
Afrodit’in oğlusun,
Roma'nın Efsanesisin
Truva’dan miras
Kahraman Aeneas!
  
Geldikleri gibi
gittiler
Koca Asya’nın kilidi,
Truva
Küçük Asya’nın zirvesi,
İda

İda’nın zirvesine
Nakşettik
Efsanelerimizi
Arşipelin dibine
gönderdik
heybetli savaş gemilerini

Odiseus, Hektor, Priamos
Aeneas, Evranos
Süleyman Paşa, Gazi Paşa, Barbaros
Fatihlerin Diyarısın Troas

Truva’ya can verenler
İskender, Sezar
Fatih Memet ile Gazi Kemal
Havranlı Seyit Ali

Truva’da can verenler
Hektor,  Dimitroyati,
Kınalı Hasan, Ezineli Yahya

Aşılmaz, sonu gelmez serüvenlere,
Yolculuklara, Odise’lere de
buradan çıkılmıştır,

Tulum üzre sallar dizenler
Gemileri sallarla denize indirenler
Gemilerden köprüler yapanlar
suya seccade salanlar
Deryalarda Yürüyenler

Aeneas, Odiseus, Anastas
Şeyh Bedreddin, Aziz Paulus
Ece Yakup, Ece Bali,
Süleyman Gazi, Ara Bali,

Denizi Yürüyerek geçenler
Kara Koca, Kara Hace,
Kara Mürsel, Kara Yalova,
Kara Biga, Kara Sığla,
Yalvaç Dede, Hali Dede

Upuzun Yollar
Kısacık adımlarla aşılır
Yeter ki Yürüyelim
Deyip deryaları yürüyenler
İda’nın  Yollarında
Kervanları dizenler
Devranları  Çanakkale'den döndürenler.
Agamemnon'u sulara gömenler;
İlhamlarını hep  buralardan almışlardır.



Levent   Ağaoğlu
19.02.2012 

25 Ekim 2017 Çarşamba

App Store dünyayı nasıl değiştirdi?

App Store dünyayı nasıl değiştirdi?

Güven Sak, Dr.23 Ekim 2017 - 
Türkiye, yüksek teknolojili ihracatını bir türlü artıramıyor. Türkiye teknolojik yenilenme için geleneksel kanallardan yeterince yabancı sermaye çekemiyor. Türkiye, teknoloji transferi için ne yapacağını hala bilmiyor. Ben ortada hala derin bir kafa karışıklığı görüyorum. Son dönemde yine start-upları nasıl fonlarız ve büyütürüz diye bir yaklaşım görüyorum hem Orta Vadeli Program’da hem de torba yasa kargaşası içinde. Ben ekosistemdeki eksiğimizin finansman olmadığına artık iyice kanaat getirdim. Gelin bugün dünyada inovasyon ekosisteminin nasıl değiştiğini size bir anlatayım. Bakın son 10 yılda iPhone değil ama App Store inovasyon sürecini nasıl değiştirdi?
Apple’ın başkanı Steve Jobs 2007 yılında bizi iPhone ile tanıştırdı. Ben o vakit Blackberry kullanıyordum. Bir adet de Nokia’m vardı. Cep telefonu o vakitlerde yalnızca cepte taşınan telefondu. Öncelikle telefondu. Blackberry, e-postaları okumak ve yazmak için bir kolaylıktı. Yeniliği oydu. Nokia ise hızlı mesajlaşmak için fena değildi. Ama bu ek nitelikler daha pek yeniydi.
Şimdi artık cep telefonu her biri ayrı bir piyasayı sallayan, bir piyasada işlerin yapılma biçimini değiştiren bir mobil cihazlar platformu oldu. Siz cep telefonunuzda bir tuşa basıyorsunuz, iPhone’unuz bir yerden bir yere gitmek için size araç sağlamakla kalmıyor, parasını da ödüyor, elinizi cebinize atmadan hizmete erişebiliyorsunuz. Taksici yolda beni dolaştırır mı, fazladan para alır mı gibi endişelerin hepsi ortadan kalkıyor. Fatura sonradan e-postanıza geliyor. Hem İstanbul’da, hem Riyad’da, hem Beijing’te, hem de Washington’da.
Siz cep telefonunuzda bir tuşa basıyorsunuz, iPhone’unuz dünyanın istediğiniz yerinde size kalacak bir yer sağlayabiliyor. Farklı alternatifleri kıyaslayıp en iyisinden rezervasyon yapıp, para yatırabiliyorsunuz. Ayrıca bir başka tuşa basıp, nasıl gitmek istiyorsunuz, onun en iyi yolunu da en ucuza belirleyebiliyorsunuz. Parasını da ödüyorsunuz.
Siz iPhone’unuzda bir tuşa basıyorsunuz, iPhone’unuz artık çevirmen bile oluyor. Okutuyorsunuz konuşma metninizi iPhone’unuza, koyuyorsunuz iPhone’u Rusya devlet başkanı Putin’in önüne, söylediklerinizi anında çeviriyor. Metin vermeseniz duyduklarını da simültane tercüme edebiliyor. Mevcut çeviri programları, yapay zekanın sınırlarını her gün genişletiyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama soru aslında basit: 2007 yılında iPhone’u piyasaya sürenler, 2017 yılında, bu cihaz sayesinde, taksi piyasasının altüst olacağını, seyahat acentelerinin kapanacağını, çevirmenlerin işsiz kalacağını öngörmüşler miydi? 2007 yılında cep telefonunu bir nevi mobil işlemler platformuna dönüştürdüklerinin acaba ne kadar farkındaydılar?  Bu mobil işlem platformunun hangi piyasaları nasıl sallayacağını önceden düşünmüşler miydi? Sanmıyorum. Bu soruların hepsine cevabım hayır. Dünün cep telefonlarına rakip olmayacak bir yenilik yaptıklarını biliyorlardı. Ama bugünkü iPhone’u zamanda ileriye doğru gidip o gün görebilseler, kesin gözlerine inanamazlardı gibi geliyor bana.
IPhone’un niteliğini değiştiren, onu her konuda işlem yapılabilecek bir mobil işlemler platformuna dönüştüren asıl ivme 2008 yılında App Store’un açılması oldu aslında. App Store, iPhone daha büyük bir icat oldu, yolu açtı, devrim yaptı. App Store’u, 2012 yılında Google Play izledi. App Store, IOS işlem sistemine dayalı, iPhone’da çalıştırılabilecek uygulama programlarını geliştiren start-upların, Google Store ise Android tabanlı uygulama programları geliştiren start-upların önünü açtı.  App Store ve Google Play bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) söz konusu olduğunda mühendislerin yaratıcı enerjilerinin önünü açtı. App Store start-upları hareketlendirerek, cep telefonunun bir mobil işlemler platformuna dönüşmesine öncülük etti. Sonuçta iPhone daha da aranır oldu. Bu bir.
İkincisi, bu yolla Apple şirketi kendi ürününü daha da güçlü bir mobil işlemler platformuna dönüştürecek start-uplarla inovasyon sürecinin niteliğini değiştirdi. Yeni programları içeride kendisi yapacağına, IOS işletim sistemini dışa açmanın faydasını öncelikle kendisi gördü. Start-upları ayırt etti, onlarla birlikte çalıştı. Bir bölümüne mentorluk yaptı. Bu faydanın büyüklüğü, Google Play’in de doğmasına neden oldu. Android işlem sistemi de aynı yolla, aynı yaratıcı enerjiyi hareketlendirme yoluna gitti. Arayüz işe yarıyordu.
Üçüncüsü, App Store ve Google Play BİT start-uplarının piyasaya erişimini kolaylaştırdı, görünürlüğünü artırdı. Bu yolla start-uplarla ilişkinin manasını tanımlayabilmek herkes için daha bir kolaylaştı. Dün tahayyül etmesi zor olan artık daha kolay somutlaştırılabilir oldu. Ne oldu? Start-uplar için BİT alanında fona erişmek ve exit yapmak kolaylaştı.  Neden dünyanın her tarafında, teknoloji deyince herkesin aklına BİT gelmeye başladı. Neden her yerde herkes IOS ve Android işlem sistemleri ile cep telefonunu bir mobil işlemler platformuna dönüştürmek için çalışmaya başladı? Artan exit ihtimalinden diye düşünüyorum ben.
App Store ve daha sonra Google Play sayesinde, start-upların, start-up olarak,  inovasyon süreci içindeki yeri arttı. Burada vurguyu sanırım daha belirginleştirmem, bunun içinde bir kez daha söylemem lazım: Start-upların teknoloji şirketlerinin inovasyon süreci içindeki önemi arttı. Start-up deyince bunların teknoloji şirketleri ile kurdukları özel ilişkilerden bahsedilirdi eskiden. Ama artık öyle değil. TEPAV İnovasyon Çalışmaları Programı Direktörü Selin Arslanhan’ın  yeni çalışması, (http://www.tepav.org.tr/tr/haberler/s/4259)  start-upların artık geleneksel şirketlerin inovasyon sürecinde daha ağırlıklı bir rol oynamaya başladıklarına işaret ediyor.
2012 yılının ilk altı ayında, Fortune 500 listesi çerçevesinde bakarsanız, start-uplara yapılan yatırımların  yüzde 71’ini teknoloji şirketleri yapıyormuş. Geleneksel şirketlerin start-uplarla yaptığı anlaşmalar toplamın yüzde 29’u imiş. 2017 yılının ilk altı ayında teknoloji şirketlerinin payı yüzde 49’a inmiş, geleneksel şirketlerin payı ise yüzde 51’e yükselmiş. Nedir? Teknoloji şirketi sayılmayan, geleneksel şirketlerin teknoloji yatırımları ilk kez 2017 yılında teknoloji şirketlerinin teknoloji yatırımlarını aşmış. Teknoloji yatırımı yapmak demek, start-upları satın almak demek işin özüne inerseniz.
Şimdi ne oluyor? Tarım şirketleri, otomotiv şirketleri, bankalar ve diğer finansal kurumlar teknoloji yatırımı yapmak ve bu yolla yenilenmek istiyorlar. Bunun için de, start-up satın alıyorlar. Ne oluyor? Start-uplar için çıkış yapmak kolaylaşıyor. Geleneksel şirketler artık kendi alanlarında teknoloji geliştiren start-uplarla tanışabilecekleri arayüzler yaratmaya çalışıyorlar. Aynı 2008 yılında, Apple’ın App Store ile yarattığı arayüz gibi.
Bütün bunlar ne demek? Üç sonuç çıkarayım, müsaadenizle. Birincisi, inovasyon süreci artık daha fazla ademi merkeziyetçi oluyor. Start-uplar zaten bildiklerimizin daha önce hiç tahayyül edemediğimiz yeni kullanım biçimlerini ortaya getiriyorlar. IPhone 2007 yılında çıktığında, üzerindeki teknolojinin tamamını önceden biliyorduk ama kimse böyle bir platformu tahayyül edememişti. Nedir? Bildiklerimizin farkında değildik. (bir nevi, unknown knowns). Apple bu sayede Apple oldu. Şimdi start-uplar zaten bildiklerimizin daha fazla farkına varmamızı sağlıyorlar. Teknoloji, günlük meselelere her alanda çözüm üretiyor. Start-uplar arası yarış, değer üretiyor.
İkincisi, inovasyon sürecinin odağı artık daha da genişliyor. Dünün yoğun mobil işlemli BİT ağırlığı, şimdi yerini biyoteknoloji, nano teknoloji, kent teknolojileri ve yapay zeka start-uplarına bırakıyor. Geleneksel şirketlerin nelerle ilgilendiğine dair her gün bir yeni haber çıkıyor. Yalnızca otomotiv endüstrisi diye baksanız, GM’den Daimler’e ve Ford’dan BMW’ya herkes bir değil bir sürü start-up kovalıyor ve etrafı dikkatle gözlüyor.
Üçüncüsü, Türkiye gibi ülkelerin yabancı yatırım alabilmesi için artık ortaya bir yeni kanal çıkıyor. Bugüne kadar farkında olmadığımız bir yeni kanal. Yerli start-upları yabancılar alabilir. Bu yolla hem yabancı yatırım almak hem de ülkenin yüksek teknolojili ihracatını artırabilmek mümkün. Biz de epeydir bunu istemiyor muyduk?
Ben App Store deneyiminin, bu yeni teknoloji transferi süreci üzerine düşünebilmek için önemli olduğu kanaatindeyim doğrusu. Türkiye’nin yakın dönemde teknoloji transferi için yapması gerekenler için önemli bir deneyim bu.  Çağı anlamak için önemli. Değişeni anlamlandırabilmek için önemli. Daha konuşuruz.

24 Ekim 2017 Salı

Oktay Sinanoğlu

Avrupa: Endülüs Medeniyeti ve Eyüp Medeniyeti




Avrupa'nın güneybatısındaki Endülüs Medeniyeti yıkılmıştır. 
Ama güneydoğusundaki Eyüp Medeniyeti dimdik ayaktadır;

g i r i z g a h t ı r,  

m u k a d d i m e d i r.



ATlantik Gözlüğü..Olaylara sadece Batı'nın kör penceresinden bakmak.

at gözlüğü takmak ne demek ile ilgili görsel sonucu

Atlantik-Pasifik'in merkezi T Ü R K İ Y E' dir.

atlantic pacific oceans turkey ile ilgili görsel sonucu

the world's largest megacities

İngiliz Sünniliği ve İngiliz Şiiliği arasında sıkışan Anadolu irfanı

23 Ekim 2017 Pazartesi

Medine Tren İstasyonu (Ağustos 1908) ve Yeşilköy Tren İstasyonu (Nisan 1909)

İstanbuldan Mekke ve Medine'ye giden demiryolu artık çalışmıyor
​....

Hacca trenle gidilirmiş eskiden.

Memleketi demir ağlarla örenler hacyolunun raylarını 
​kimlere söktürttüler?

Hicaz hattı 27 Ağustos 1908 tarihinde ilk trenin Şamdan hareketiyle açıldı. Özel olarak hazırlanan bu tren- de devlet erkânı, davetliler, yerli-yabancı gazeteciler bulunuyordu. Trenin hızı o döneme göre mükemmel sayılan 40-60 km/s arasında idi. 

31 ağustos 1908'de, sULTAN hamit'in tahta çıkışının 32. yıldönümünde, demiryolu medine'ye kadar tamamlandı. sonra genç türkler devrimi ve bunu izleyen olaylar yüzünden hiçbir zaman mekke'ye kadar uzatılamadı.Açılışından 8 yıl sonra, 1916’da bu hatlar İngiliz casusu Thomas Edward Lawrance’in örgütlediği Araplar tarafından, Maan-Medine arasındaki 680 km’lik kısmı bombalanarak tahrip edilmiştir. Ayrıca I. Dünya Savaşı’nda da tahribata uğramıştır. Bu yollardan kalan ray ve traversleri getirenlere İngilizler para ikramiyeleri vermişlerdir. Bugün Medine’de bahçe korkuluğu yapılmış travers ve raylara rastlanmakta ve Ambariye Köprüsü, Medine İstasyonu ve Camii ile kömürlü (buharlı) lokomotif ve ahşap vagonlar hâlâ mahzun, boynu bükük Osmanlı izleri olarak yıkılmaya ve çürümeye terkedilmiş, adeta unutturulmak istenen bir tarih gibi durmaktadır. 

22 Ekim 2017 Pazar

Maturidi Okumaları..

Demek öğrenciler üzerinden 280 milyon dolar kazanacaklardı yine.

23 Ağustos 2014 tarihli Milliyet gazetesindeki çizime göre, Ahmet Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik haritası




https://twitter.com/TrDisPolitika/status/921989286492241920


Ekim 1917 Devrimi’nin 100. yılında Rusya’da olmak

 http://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/ekim-1917-devriminin-100-yilinda-rusyada-olmak-2040717

Mahmud Erol Kılıç
Ekim 1917 Devrimi’nin 100. yılında Rusya’da olmak
22 Eki 2017, Pazar



Geçtiğimiz hafta boyunca IPU toplantılarına katılmak üzere Rusya’nın ikinci büyük şehri St. Petersburg’ta idim. Devrimden sonra ismi “Leningrad” olarak değiştirilen ama artık eski ismine rücu eden bu şehre daha evvel de defalarca gelmiştim. UNESCO tarafından tarihi miras listesine alınmış tam bir müze şehir. Pek çok şâire ve yazara ilham kaynağı olmuş bu şehrin her yerinde müzeler, galeriler, tiyatrolar, konser salonları var. Adeta içinde yaşayan insanı eğiterek zevk-i selim sahibi kılmak üzere planlanmış. Güzel sanat eserlerine bakmak insanın içinde var olan yüksek duyguların açığa çıkmasına vesile oluyor. Her biri ayrı mimar tarafından planlanmış muhteşem binalar adeta insanın içindeki kraliyet yıldızını tahrik ediyor..

Çok değil daha 17. Yüzyıl'da tenha bir bataklık iken nasıl 18. Yüzyıl Avrupa mimarisinin şaheseri bir şehir haline getirilmiş olduğunu anlatmak yetmez, görmek, sokaklarında yürümek lazım.

200’den fazla müze içerisinde en meşhuru ve en büyüğü “Hermitage Müzesi” aslında imparatorun yazlık sarayı olarak yapılmış. Planını da bizzat imparator, yani I. Pedro çizmiş. Bizim ona “Deli Pedro” dememiz ile Rusların ona “Büyük Pedro” demesi arasında bence bir tenakuz yok. Her “büyük insan” biraz “deli”dir zira.

Derler ki şimdi müze olan bu saraydaki her bir sanat eserinin başında 10 saniye durulsa tamamının incelenmesi ancak 10 yılda biter. Şehrin aristokrasisinin uzun yıllarda oluşturmuş olduğu bir muhteşem koleksiyon.

Bu şehrin zahiri ile batını arasındaki bağlantıyı bulup çıkarmak istiyorum. Bunu araştırırken böyle bir imparatorun tarikat bağlantısı olmaması mümkün değil diyorum ve Jacob Bruce adlı İskoç asıllı Templar tarikatı üstadını kendisine başdanışman yapmasının tesadüf olmadığını öğreniyorum. Pek çok binada ve eserde ezoterik semboller görüyorum. Yıllar sonra Gurdjief, Ouspensky, Bardayev v.b. gibi pek çok ezoterist bu şehirde yaşadılar. Bazı devrimcileri dahi etkileyen bu ezoterik anlayış bilinmeden Rus tefekkürü anlaşılamaz diyorum.

Müzeler arasında ilginç gördüğüm diğer birkaç müzenin de isimlerini vermek istiyorum: “Dinler Tarihi Müzesi”, “Rusya Etnografya Müzesi”, “Rusya Siyasi Tarihi Müzesi”, “Rus Edebiyatı Müzesi”, “St. Petersburg Şehir Tarihi Müzesi”, “Kahve Müzesi”, “Ekmek Müzesi”, “Telefon Tarihi Müzesi” vs.

Bu ay itibari ile her bir müzede devam eden yaklaşık 40 küsur sergi ve konferans saydım. Daha evvel görmediğim Etnografya Müzesi’ne bu sefer gittim. Sovyetler Birliği’ni meydana getiren halkların etnik ve kültürel çeşitlikleri sergileniyor. Baltık, Kazak, Kırgız, Özbek, Karakalpak, Azeri, Gürcü ve Ermeni ev hayatı ve giysilerinden otantik örnekler var.

Daha sonra Staraganof Sarayı'nda metafizik sinemanın ünlü Rus yönetmeni Andrey Tarkovsky’nin doğumunun 85. yılı sergisine gittim. 55 yaşında 1986 yılının son günü vefat eden bu zatı ehli bilir. Dine ve metafiziğe başkaldırı olarak planlanan bir devrimin 100. yılının hem de aynı ayında Tarkovsky Sergisi açmak bana çok manidar geldi.

Ben de zaten şehirde özellikle “bu ay” bazı şeyleri gözlemlemek için dolaştım. “Bu ay” diyorum zira kimilerine göre çok mübarek (?) bir aydayız. Tesirleri itibariyle yüzyılın en büyük devrimi sayılan Ekim 1917 Komünist Devrimi’nin tamı tamına 100. yılı. Normalde bu tür fırsatları değerlendirmek isteyen rejimler büyük kutlamalar yaparlar. Oysa şunu gördüm ki yüksek kültür sahibi Rus halkı bu noktaya çok takılmamış, alınacak dersleri almış ve meseleyi tarihteki yerine koymuş. Bolşevik devriminin tezlerinden sadece “eşit ve adil gelir dağılımı” ile “emeğin hakkının doğru karşılığının verilmesi” halk tarafından kabul görmüş. Bununla beraber diğer pek çok tezi ise yanlışlanmış. Hasılı sırf bu iki yöne yaptığı katkılar takdir edilerek devrim halk tarafından rafa kaldırılmıştır.

Bilindiği üzere I. Dünya Harbi'nde büyük maddi ve manevi yaralar alan Rusya’nın son iki Çar’ının başarısız ve basiretsiz yönetimi de buna eklenince halk Şubat 1917’de bu yönetime karşı ayaklandı. Başlangıçta spontane gelişen, lidersiz ve tamamen “iyi yaşam koşulları” isteyen bir hareket iken 8-9 ay sonra esasında çok fazla halk desteği olmayan bir radikal sol hareketin lideri olan Lenin’in bir darbe yaparak hareketi ele geçirmesiyle olayın çehresi bambaşka bir hal aldı. Neticede masum isteklerle başlayan hareket din, maneviyat ve metafizik karşıtı bir eksene götürüldü. Oysaki halkın derdi bu değildi, başka şeydi. 

Bu arada bir hakkı teslim etmeliyim ki devrimciler burjuva sanatı dedikleri bu şehrin estetiğini çok fazla tahrip etmemişler. Hemen hemen her yerde görülen imparatorluk armaları dahi kazınmamış, sökülüp atılmamış. Çarların heykelleri yıkılmamış. Şu açıkça anlaşılıyor ki devrimciler daha çok kiliselere ve dini müesseselere saldırmışlar. Ama kilise alfabesi denilip Kiril alfabesine de saldırabilirlerdi, bunu yapmamışlar. Yüzyıllardır burada her şey Kiril alfabesiyle yazılmaya devam ediyor.

Tam bu noktada Cemil Meriç üstadın şu sözleri hatırıma geliyor: “Tarih gömülmez. Binalarıyla, sokaklarıyla, müzeleriyle, mezarlarıyla yok edilmesi imkansız bir şahittir.. Sıra dile geldi.. Yeni harfler zaten geleneğin, “İrfan geleneğinin” sırtına indirilen bir baltaydı. Silinmesi gereken bir vesikaydı tarih… Osmanlı ordusu, Osmanlı teşkilatı, Osmanlı mimarisi yok edilemezdi, ama nesillerin birbiriyle “devamlılığı” bozulabilirdi. Harf inkılabı 600 yılı rafa kaldırdı. Ve tarihsiz bir memleket ibda etti. Kuzey komşumuzun da işine geliyordu bu. Tarihinden kopan bir ülke her maceraya sürüklenebilirdi’ (Jurnal I, 301).

Komünist sürecin daha sonraki lideri Stalin 9 Mart 1953’te ölünce Lenin’in yanına gömüldü. Fakat ilginç bir şey oldu. 1961 yılında Parti üyesi bayan D. A. Lazurkina 22. Kongre'de ayağa kalkarak “Arkadaşlar ulu önder Lenin rüyama girdi ve artık bu adamı, Stalin’i yanımda istemiyorum dedi. İsteğini yerine getirmeliyiz” deyince Stalin oradan alınarak Kremlin duvarına yakın bir yere nakledildi. Türkiye’deki materyalistlere ve ilahiyatçılara duyurulur.

Bir otobüs durağında bir konser afişi gözüme çarpıyor. Yine bu ayda, rapçi Oxymiron’un bir stat konseri. Konserin adı: IMPERIUM. İlginç değil mi, hem de bu ayda? Dahası, afişte sanatçının yan profilden ama boynundaki bir sembol üzerinde netleşen bir resmi kullanılmış. Döğme olarak gotik karakterli rakamlarla 1703 tarihini boynuna yazdırmış. Sizce nedir? Söyleyeyim: Rus İmparatorluğu'nun ve St. Petersburg şehrinin resmi kuruluş yılı. Yani “Zulüm 1703’de başladı” (?) falan dememiş buranın gençleri.

Derin düşünceler içerisinde St. Petersburg sokaklarında dolaşmaya devam ediyorum. Gazetede bir haber dikkatimi çekiyor: Duma milletvekili Vladimir Sisyoyev kilise nikahının devlet tarafından tanınmasına imkan veren bir kanun değişikliği teklifi hazırladığını söylüyor. “Gençler böyle istiyor” diyor. Fakat daha da ilginci, “Geleneksel nikaha dönüş teklifinin bu yıl yasalaşmasının Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümüne denk gelmesinin çok mühim sembolik anlamı da olacak” diye de ilave ediyor.

St. Petersburg Üniversitesi’nde dolaşırken Teoloji ve Dini Araştırmalar Fakültesi’nin bir müddet evvel “Teori ve Pratikte Mistik ve Ezoterik Hareketler” diye uluslararası bir toplantı düzenlemiş olduğunu görüyorum. Bu da tarikat olayını bir türlü anlayamamış bizim ilahiyatçılara gitsin..

Hasılı geleneksel değerlere yeniden dönüş çok daha görülür bir halde. Ekim Komünist Devrimi artık bir tarih objesi. Putin ve danışmanı Dugin adım adım yeniden “Büyük Rusya İmparatorluğu” geleneğini ihya ediyorlar. Başlarında “Din Adamları”nın bulunduğu (din görevlisi değil !) Rus Ortodoks Kilisesi halkın taleplerine yetişemiyor.

Bu maneviyatın kendisi ile savaşılamaz ve de yenilemez olduğunun bir kere daha ispatıdır. Devrimlere takılıp kalmamış yeni Rusya ilerisi için ümit veriyor.

















Sokullu Suikasti

21 Ekim 2017 Cumartesi

Ziraat Yurtdışı

Tayyare Apartmanları: İstanbul'un İlk Apartmanları

3G Rusya Türkleri...

  1. İSMAİL GASPIRALI, 1851-1914, (Gasprinskiy) (20 Mart 1851- 24 Eylül 1914), Kırım Tatarı fikir adamı, eğitimci ve yazar-yayıncı. Gaspıralı, Rus İmparatorluğu'nda Türk ve İslam toplumlarının eğitim, kültür reformu ve modernleşmeye ihtiyacını betimleyen Müslüman aydındır. Soyadı, Kırım'daki Gaspra şehrinden gelmektedir. http://kerimofftahir.blogspot.com.tr/2016/12/terciman-gazetesinin-numaralar-endirin.html
  2. SULTAN GALİYEV 1880-1940 Rusya Elimbetova, Başkurdistan Rusya Tarihçi, Türkolog Batı'dan rüzgar eserse nefes almamalıyız, içinde illaki bize zararlı bir şeyler vardır ve devamında bizim Avrasyacılığımızda dahi illaki batı sokuntusu bir şeyler vardır ve ayıklanmalıdır 
  3. Lev Nikolayeviç Gumilëv (Rusça: Лев Никола́евич Гумилёв) (1 Ekim 1912Sankt-Peterburg – 15 Haziran 1992Sankt-Peterburg), Lev Gumilëv olarak bilinen, Rustarihçi. Etnik grupların oluşması ve sonlanması ile ilgili alışılagelmişin dışında düşüncelerle Neo Avrasyacılık olarak bilinen politik ve kültürel hareketlerin yükselişiyle ilgili saptamalarda bulundu.