30 Haziran 2017 Cuma

29 Haziran 2017 Perşembe

Bazı Fotoğraflar: Tonyukuk Yazıtı

Protection of Cultural Heritage in Urban Areas in Mongolia: The Tonyukuk Complex Munkhtulga Rinchinkhorol, Researcher Institute of History and Archaeology, Mongolian Academy of Sciences,page 32-38.

openottoman.org/

Tarık Zafer Tunaya Kitapları

Pir-i Türkistan


http://www.yenisafak.com/yazarlar/aydinunal/pir-i-turkistan-2038704


Aydın Ünal, 29 Haziran 2017

Çin’in doğusundan Anadolu’ya kadar olan geniş alan tarih boyunca Türkistan olarak isimlendirildi. Ruslar, bu alanın önemli bir kısmını işgal edince, Türkler arasında birliği bozabilmek, bölgeye sınırlar çizebilmek için Türkistan coğrafi tanımlamasını ortadan kaldırmaları gerektiğini düşündüler. Kazakistan’daki Yesi şehrinin ismini değiştirdiler, Türkistan ismini bu küçük şehirle sınırlandırdılar.
Yesi, Pir-i Türkistan, Türk-i Türkan, Pir-i Piran-ı Türkistan olarak da anılan, 1166’da vefat etmiş Hoca Ahmet Yesevi’nin şehri. Şehrin merkezinde, Orta Asya bozkırlarında görkemli bir eser olarak yükselen Ahmet Yesevi Türbesi bulunuyor. Türbenin inşa emrini, 1400’lü yılların başında Emir Timur veriyor. Timur, inşaatta bizzat çalışıyor ve her aşamasını takip ediyor. Türbe bitmeden Timur ölüyor ve inşaat yarım kalıyor. 1864’de Rus işgali sırasında türbe bombalanıyor ve hasar görüyor. Türbe en son TİKA tarafından restore edildi.

Yesi’de, 1992’de Türkiye-Kazakistan ortaklığıyla inşa edilmiş bir de üniversite bulunuyor. Ahmet Yesevi Üniversitesi, Türk hoca ve öğrencileriyle, Kazakistan’ın en saygın üniversiteleri arasında yer alıyor.

Uçsuz bucaksız ve ıssız bozkırın ortasında yetişmiş Ahmet Yesevi kimdir? İsmi nasıl olup da asırları ve sınırları aşıp bugüne, bu topraklara kadar ulaşmıştır?

Türkler, Hazreti Peygamber’in Hakk’a vuslatının hemen ardından, 650 yılından itibaren Müslüman olmaya başlıyorlar. İslam, Orta Asya bozkırlarında çok hızlı bir şekilde yayılıyor. 11’inci Yüzyıl’a gelindiğinde, Kaşgar, Belh, Merv, Yesi, Nişabur, Balasagun, Hive, Sayram, Rey, İsfahan, Harezm ve elbette Semerkant, Buhara gibi Türk şehirleri, Medine’den sonraki en büyük ilim ve medeniyet merkezlerine dönüşüyorlar. Farabi’den Gazali’ye, Feriduddin-i Attar’dan Buhari’ye, Harezmi’den İbn-i Sina’ya kadar çok sayıda İslam alimi bozkırın bu ilim merkezlerinden yetişiyorlar. Bu ilim şehirlerinden, dünya tarihini etkileyecek 3 tarikat da çıkıyor. Nakşıbendiyye, Kübreviyye ve Yeseviyye, bozkır’da doğuyor, dünyanın neredeyse yarısında etkili hale geliyorlar. Buhara’da Yusuf Hamedani’nin öğrencilerinden Gücdüvani’ye nispet edilen Nakşıbendi Tarikatı, güneyde Bangladeş, Hindistan, Pakistan’ın, Batı’da Hazar güneyinin Müslümanlaşmasını sağlıyor, Anadolu’ya kadar uzanıyor ve bugün bile ayakta duruyor.

Yeseviyye tarikatının nispet edildiği Ahmet Yesevi de Yusuf Hamedani’den ders alıyor. Tarikat, doğuda Kaşgar, kuzeyde Sibirya, Kazan’a kadar yayılıyor, Anadolu’yu İslamlaştırıyor, Balkanlar’a kadar uzanıyor.

Yesevi dervişleri, halkalar halinde sınır boylarına yerleşip gönül fetihleri yapıyorlar. Ordular, dervişlerin arkasından geliyorlar. Ahiyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, Türkistan, Horasan, Anadolu Erenleri, Yesevi tarikatıyla bağlantılı şekilde Anadolu ve Balkanlar'ı Osmanlı’nın fethine hazır hale getiriyorlar. Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş da Yeseviyye’nin ikliminde doğuyorlar.

Yeseviyye, bir tarikat olarak 19. Yüzyıl’da Ruslar tarafından tamamen ortadan kaldırılıyor. Ancak, Yesevi dervişlerinin yaktıkları ışık, coğrafyamızı aydınlatmaya, ayakta tutmaya, tutkalımız olmaya devam ediyor.

Bugün sahip olduğumuz toprak, bayrak, istiklal ve maneviyat, hiç şüphesiz, Mekke ve Medine ile birlikte Orta Asya’daki Türk İslam şehirlerinin parlak dönemlerinde şekillendirilmiştir. 

Önce Moğollar, ardından Rus Çarlığı o topraklarda medeniyetimizin izlerini silmek istese de, gönül coğrafyamızın her köşesine etki edememiştir.

Yeni bir medeniyet tasavvuru, hiç kuşkusuz, Mekke ve Medine ile birlikte, Semerkant, Buhara, Yesi’nin mirasını keşfe bağlıdır.

Nereden ve nasıl geldiğimizi bilmeden, karşımıza çıkan sorunlarla başedemeyiz.

Fetullahçılık denilen illet, biraz da köklerimizle irtibatın kesilmesiyle kendisine alan buldu; en çok da köklerimize saldırdı. Fetullahçılık, Mekke, Medine, Kudüs, Semerkant, Buhara, Yesi, Konya, İstanbul’un, Vaşington’a taşınması gibi alçakça, sinsice bir projeden başka nedir ki?

İşte o illet, Fetullahçılık illeti, şimdilerde Kazakistan’a nüfuz etmeye, orayı işgal etmeye çalışıyor. Moğol ve Rus işgalinin ardından medeniyet merkezlerimizdeki tüm izleri silmek için Fetullahçılık bölgeyi tehdit ediyor. Bunu da gelecek yazıya bırakalım.

Okuma Notu: Ahmet Yesevi’yi anlamak için Hayati Bice’nin “Hoca Ahmet Yesevi” kitabı. 2016, Ankara. Ahmet Yesevi Üniversitesi Yayınları

Anadolu’nun Müslümanlaşmasını anlamak için Ercan Yıldırım’ın “Anadolu’da İslam Ruhu” kitabı. 2014, İstanbul. Dergah Yayınları

Türk Düşünürleri; Servet Somuncuoğlu

Servet Somuncuoğlu
Yazar
Servet Somuncuoğlu, Türk gazeteci, yazar, araştırmacı, yönetmen, fotoğraf sanatçısı, televizyon programı yapımcısı. 2008 yılı Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü sahibi. Vikipedi
Doğum tarihi14 Mayıs 1964
Ölüm tarihi ve yeri6 Ağustos 2013, Türkiye

Çok Değerli, Saygıdeğer Arkadaşlarım

Yıllardır yollardayım. Yollar bana hep inanılmaz kapılar açtı, “yola bir düşülünce ömür boyu gidilir” diyen Attila İlhan’la uzun yıllar Süren dostluğumuz oldu. Yayınlanmış üç şiir kasetini yapma bahtiyarlığına eriştim. Ama hiçbir zaman masa başında duramadım, hep yollar çağırdı beni. “Abbas Yolcu” misali düştüm yollara. On bir yaşımda ana kucağından, baba ocağından çıktım. O gün bugündür yollardayım. Hüseyin Nihal Atsız’ın iki cilt halinde, Türkiye Yayınları arasında çıkan “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” kitaplarını on yaşımda okudum. O günden sonra hep o topraklar, masmavi gökleri özledim. Son yedi yılımın dört yüz günü o topraklarda, atalarımın dağlarında geçti. Ata ruhlarıma dualar ettim dağlarda. Dağları hep ve çok sevdim. “Şu mavi gökler ki her şeyi örtmektedir” diye başlayan ve Kültigin atamız adına Bilge Kağan atamızın diktirdiği anıt taşın hemen dibinde uyuma bahtiyarlığına eriştim…

Yollar ve dağlar bana, Türk Kültürü’nün el değmemiş hazinlerini sundu. İmkanlar ölçüsünde sizlere taşıdım bu hazineleri; “Karlı Dağlardaki Sır”, “Damgaların Göçü”, “Zamana Karşı - Kazdağı Koşuburnu Türkmenleri” adını verdiğim üç belgesel, “Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler”, “Saymalıtaş Gökyüzü Atları” adını verdiğim iki albüm kitapla, onlardan kalan izleri sizlere getirdim.

2010 yılı mart ayında başlayan zorlu süreç moral destekleriniz ve katkılarınız ile “Damgaların Göçü”, “Zamana Karşı” belgeselleri, 2011 Ocak ve Mart Atlas dergisinde yer alan iki dosya konusu ve iki belgeselin tanıtımını içeren iki dergi ile son buldu. Çok yoruldum ama umutsuz olmaktansa, yorgun olmak daha iyidir diyerek yoluma devam ettim. Belgesellerin yayın sürecinde tanıtım desteği veren bütün dostlarıma en derin şükranlarımı sunuyorum.

Şimdi uzun sürecek bir suskunluk süreci var önümde. Ne aman ve nasıl buluşacağımızı gerçekten ben de bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, dağlara gitmenin, uzun yollara düşmenin vakti geldi. Dağlar ve yollar bu sefer neler armağan edecek, sizlere neleri taşıyacağım oralardan bunu ben de bilmiyorum. Ben yazamasam da, cevap veremesem de, sizler yazın lütfen. Çok uzaklarda, Altay dağlarında, Moğolistan bozkırlarında, Tanrı dağlarında sizlerden gelecek mesajlar bana hep moral olacak. Hepinizi çok ve yürekten seviyorum. Bizler Kutlu bir davanın, Türk Ülküsü’nün sessiz, sıradan savaşçılarıyız ve savaşımız ömrümüzün sonuna dek devam edecektir.

Tekrar hepinize en kalbî şükranlarımı sunuyor, kutlu davanın kutlu yolunda uzattığınız ellerinizden sıkıyor, gönülden selamlarımla hepinizi kucaklıyorum. Daha büyük ve daha uzun soluklu yeni eserlerde buluşmak dileğiyle hepinize esenlikler diliyorum…

Selam ve Saygılarımla…
SERVET Somuncuoğlu

28 Haziran 2017 Çarşamba

Sahn-i Seman’dan Dârülfünûn’a: Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası, Âlimler, Müesseseler ve Fikri Eserler

Dokuz Oğuzlar ve Sekiz Oğuzlar

744 yılında Bir Uygur darbesi, Kök Türk toplumun evrimini hazırlayacak yalın ögelerin hepsini bir çırpıda silip süpürüvermiş, öngörülmeyen, biricik olarak ortaya çıkan bu olay (gelesilik), Kök Türkleri ve onlarla beraber bütün boyların (özellikle Sekiz Oğuzların) yazgısını değiştirmiştir. Tıpkı daha önceki yüzyıllarda Hunların, Sabırların, Sara Oğurların, On Oğurların ve Avarların yaptığı gibi (Sinor 1946-1947, Pritsak 1976, Czegledy 1983), onlar da yılkılarını önlerine katıp, yüksek tekerlekli arabalarına kerekülerini kurarak, at sırtında batıya doğru yola koyulmuşlardır.
Sencer Divitçioğlu, Kök Türkler, Ada Yayınları, 1987, sayfa 300

Uygur Devletinin Kuruluş Dönemi:   Orhun Irmağı kıyısında başkenti Ordu-balık kentini kuran ilk Uygur kağanı Kutlug Bilge Kül iki yıllık bir hükümdarlıktan sonra 747'de öldü. Yerine oğlu Moyen-çor(747-759) kağan oldu. Moyen-çor'un etkinliklerini Orhun-Selenga ırmakları arasındaki Şine-usu Gölü yakınında diktirdiği "bengü taş"'tan izlemek mümkündür. Buna göre öncelikle aralarında hep yakın ilişkiler olan Dokuz Oğuz boylarını derledi. Ardından Orhun-Ötüken bölgesinin etrafında konan göçen ve Türkçe konuşan boyları denetimi altına alma politikası gütmeye başladı. Bu çerçevede, kuzeyde Yenisey Irmağı havalisindeki Kırgızlar'la, Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında bulunan Karluklar ve onlara yardım eden daha batıdaki Türgişler'le, Yenisey, Obi ve İrtiş ırmakları arasında bulunan Basmıl, Dokuz Tatar ve Çikler'le savaşmış, bunların tamamını kendi kağanlığına bağlamıştır.

Bu arada savaştığı boylar arasında belirtilen Sekiz Oğuzlar'ın Göktürkler'in etrafa dağılma sürecine giren asal budunu olma olasılığı yüksektir. Böylece Türk soylu boy ve budunları denetimine alan Moyen-çor Uygur Kağanlığını sağlam temellere oturtmuş bulunuyordu. http://www.gokbayrak.com/uyghur/sayfa.asp?id=67                      
                   


İslam Ahlâk Düşüncesi Kataloğu, 348 müellife ait 543 eserin açıklamalı bibliyografyası ve eserlerin nüshaları

Hititler, Mahfi Eğilmez

Eurocentrizm ve haritaların ideolojisi

Alaca Camii (1438). Kalkandelen/Tetovo MaKedonya.





Alaca Camii (1438). Kalkandelen/Tetovo MK. Kalem işi süslemeler için 30.000’den fazla yumurta kullanılmış! 📷Adem Albayrak via Gökhan Karataş

Bülent Ağaoğlu: Bir “Ahir Zaman” Şövalyesi, yazan: Nazmi KOZAK

27 Haziran 2017 Salı

FATİH M. ŞEKER: MÂTÜRÎDÎ DÜN DE BUGÜN DE PUSULAMIZDIR

Siyaset Felsefesi Kaynakçası

Tuba Yalınkılıç, Yazıtlarımız

KÜL TİGİN YAZITININ ÇİNCE METNİ VE TERCÜMESİ1 Tuba ...

www.tekedergisi.com/Makaleler/286022312_3TUBA.pdf
... ÇİNCE METNİ VE TERCÜMESİ1. Tuba YALINKILIÇ** ... içten teşekkürlerimi iletiyorum. ** DoktoraÖğrencisi; Pekin Üniversitesi, yalinkilictugba@hotmail.com.

[PDF]KÜL TİGİN YAZITININ ÇİNCE VE TÜRKÇE METİNLERİNİN ...

www.tekedergisi.com/Makaleler/1672428686_2yalınkılıç.pdf
Tuba YALINKILIÇ**. Özet. Orhun yazıtlarında, bütün ... İsmail ÇOBAN'a teşekkür ederim. ** DoktoraÖğrencisi; Pekin Üniversitesi, yalinkilictugba@hotmail.com.

[PDF]PROF. DR. LUO XİN'İN - Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim ...

www.tekedergisi.com/DergiPdfDetay.aspx?ID=97
Eski Çin Tarihi isimli doktora çalışmasını 1995 ... Doktora sonrasında eski Çin tarihinin yanı sıra Orta Asya ve eski Türk tarihi ile de ilgili ... 247. Tuba YALINKILIÇ ...

[PDF]YENİSEY YAZITLARI ARASINDA BİR ÇİN AYNASI: E 77 Tuba ...

www.tekedergisi.com/DergiPdfDetay.aspx?ID=543
Tuba YALINKILIÇ*. Öz. Yenisey mezar ... Çin aynalarıdır. *. Doktora Öğrencisi; Pekin Üniversitesi, Tarih Fakültesi, Eski Çin Tarihi, yalinkilictugba@hotmail.com.

Tuba Yalınkılıç: "Çin, bu diğer Uzakdoğu memleketlerinin, genel ...

turkish.cri.cn/281/2009/01/05/1s107455.htm
5 Oca 2009 - Merhaba değerli dinleyiciler. Güneşi bol ama, soğuğu o denli çok olan bir Beijing günüyle sizlerleyiz. Bugün ki konuğum, Sayın Tuba Yalınkılıç.