30 Eylül 2020 Çarşamba
şiir ve şair
29 Eylül 2020 Salı
Kutadgu Bilig'den
4717 Kanı ol ölüg tirgürügli kişi,ölümke tutuğ boldı âhır işi
Ölüleri dirilten insan nerede; o da nihayet ölümün esiri olmuştur.
4718 Kanı ol kişide üdürmiş talu, kokuz kaldı dünyâ irildi tolu
insanlar arasında seçilmiş olan o iyi zât nerede; dünya onsuz boş kaldı, bir tarafı eksildi.
4719 Ölüm tuttı eltti bu samışlarığ, sinimü kodur kör ay kılkı arığ
Bu saydıklarımın hepsini ölüm yakaladı ve götürdü; ey temiz kalpli insan, senimi burada bırakacaktır.
4720 Bu yaŋlığturur bu ajun öŋdisi, kerek öŋdisi tut kerek tüŋdisi
Bu dünyanın kanunu böyledir; ister buna göre hareket et, ister aksi yolu tut.
4721 Baka körgil emdi yağız yer koyı, ne yaŋlığ kişi kirdi tolmaz oyı
Dikkat et, imdi bu kara toprak altına ne çeşit insanlar girmiştir; onun çukuru hâlâ dolmamıştır.
4722 Açıp körse erdiŋ kara yer katın, ne üdrüm talular yatur ınçıkın
Kara toprağın altını bir az açıp baksa idin, orada ne kadar seçkin ve iyi insanların cesetlerini görürdün.
4723 Ne begler yaturlar kara yer bolup, ne bilge bügü sızdı yerde ölüp
Ne beyler kara toprak olmuş, yatarlar; ne âlim ve hakimler ölüp, toprağa karışmışlardır.
4724 Begin kulda adra bilümez özüm, çığayığ bayında seçümez közüm
Ben orada beyi kuldan seçemiyorum; gözüm fakiri zenginden ayırt edemiyor.
4725 Neçe kür küvezler bir ig iglemez, kara yerke kirdi kanı tepremez
Hayatlarında hiç bir hastalık görmeyen ne kadar cesur ve mağrur insanlar kara toprak altına girdiler;
kımıldanmağa mecalleri yok.
4726 Bu yaŋlığ kişiler töşendi yerig, ya senmü kalır sen ya menmü tirig
Bütün bu insanlar toprağı döşendiler; burada senin ile benmi diri kalacağız.
27 Eylül 2020 Pazar
When first time was Turkish state in Anatolia called Turkey?
When first time was Turkish state in Anatolia called Turkey?
Marco Polo called Anatolia Turcomania. That is Land of Turkmen, because Turks descend from Turkmens. Marco Polo gave the name “Turkey” to entire Central Asia instead, because all Turkic groups were called “Turk”, but the subgroups had different names like Uzbek/Kipchak/Karluk/Turkmen/Tatar. Anatolian Turks were known as Turkmen, because almost all the Turkics that migrated to Anatolia were Turkmens from modern day Turkmenistan, Iran, Caucasia and Uzbekistan. So the name “Turkey” exclusively referred to Central Asia until Ottoman Empire. After the Ottoman expansions into Europe and various parts of West Asia and North Africa, Westerners started to call Ottoman Empire Turkey.
25 Eylül 2020 Cuma
Why did all of the Anatolian languages die out?
Anatolian languages died as a result of Hellenization policies that were forced upon Native speakers of Anatolian languages by Alexander’s generals, hellenic and hellenized elites and eventually the Church which declared greek to be liturgical language of the local Christians. Anatolian languages were supressed in favor of Greek. And Greek eventually absorbed all the Anatolian languages according to Wikipedia by the 7th century AD.
Contrary to the popular belief, they didn’t die out as a result of a Greek migration. There is not a single historic or genetic source which proves a huge Greek migration into any part of Anatolia. It is one of the most commonly believed myths that is presumed to be true. But there is not a solid evidence for it. Anatolia was never a part of Hellenic world. It was a part of Hellenized world. For the last 41 centuries, Anatolia has been inhabited by Anatolians and their partial descendants.
Anatolian Greeks are therefore largely same as their actual Hittite ancestors, they have little to no actual Greek heritage. If we’re generous, they are at most 5% Hellenic. Turks too retain their Anatolian heritage, albeit mixed with Turkics significantly. But neither Anatolian populations have any significant greek heritage. The other Native Anatolian population is Laz and they don’t seem to have any “Argonaut” ancestry either.
Selçuk Arslan
23 Eylül 2020 Çarşamba
Teoman Duralı İle Felsefe Söyleşileri
https://www.trtdinle.com/show/teoman-durali-ile-felsefe-soylesileri
Bölümler
40 bölüm 07:34:29
Sümerler Medeniyetinde Ortaya Çıkan Kurumlar
Teoman Duralı önderliğinde gerçekleşen Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Sümerler medeniyetinde, yazıya bağlı olarak ortaya çıkan kurumlar ve bu kurumların mahiyeti, tarihi ve felsefi zeminde ele alınıyor.
40. Bölüm
50:28
Yazı ve Akıl İlişkisi
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "yazı" ve "akıl" ilişkisini, Sümerlerin yazıyı keşfi ile okul kurumunun ve hesap işlemlerinin gelişmesi üzerinden ele alıyoruz.
39. Bölüm
56:50
Sümerler Medeniyeti
Teoman Duralı önderliğinde düşünce ufkumuza yeni pencereler açtığımız Felsefe Söyleşileri'nde Sümerler medeniyetini incelemeye devam ediyoruz.
38. Bölüm
54:23
Sümerler
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Batı medeniyetlerine giriş yapıyor ve Sümerler'i konuşuyoruz.
37. Bölüm
55:53
Muhammed İkbal
Teoman Duralı önderliğinde gerçekleştirdiğimiz Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, İran medeniyetini incelemeye devam ediyor ve Pakistanlı alim, şair, filozof ve politikacı Muhammed İkbal'i konuşuyoruz.
36. Bölüm
57:54
Pers(Fars) Medeniyeti
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde; Pers, diğer adıyla "Fars" medeniyetini konuşuyoruz.
35. Bölüm
52:50
Büyük Asoka
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Budacılık'ın en önemli hükümdarı Büyük Asoka'yı ve Budizm'in üç ana kolundan biri olan Mahayana'yı tanıyoruz.
34. Bölüm
53:38
Bilinç ve Zihin
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde "bilinç" ve "zihin" kavramlarını konuşuyoruz.
33. Bölüm
53:30
Hint Felsefesi ve Budizm
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Hint felsefesini ve Budizm'i konuşuyoruz.
32. Bölüm
54:35
Mantık
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "mantık" ve mantığın temsilcisi olan "Niyaya" sistemini konuşuyoruz.
31. Bölüm
54:17
Upanishadlar
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Hint felsefesini ve Hint medeniyetinin teoloji ve felsefe metinleri olan "Upanishadlar"ı konuşuyoruz.
30. Bölüm
56:22
Kast Sistemi I Reenkarnasyon
Felsefe Söyleşileri'nde, Teoman Duralı önderliğinde düşünce ufkumuzu aydınlatmaya devam ediyoruz. Bu bölümde Hint medeniyetini, "kast sistemi" ve "reenkarnasyon" kavramları üzerinden konuşmaya devam ediyoruz.
29. Bölüm
56:45
Hint Felsefesi
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde "Hint felsefesi"ni konuşuyoruz.
28. Bölüm
52:26
Hint Medeniyeti ve Hint Düşüncesi
Teoman Duralı rehberliğinde ufkumuzu genişletmeye devam ettiğimiz Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde Hint medeniyetini ve Hint düşüncesini konuşuyoruz.
27. Bölüm
53:01
Hint Medeniyeti
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Hint medeniyetini konuşuyoruz.
26. Bölüm
54:11
Çin Medeniyeti I Hint Medeniyeti
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri’nin bu bölümünde, Çin medeniyetinin bölgedeki Türk yapısına etkisini ve Hint medeniyetini konuşuyoruz.
25. Bölüm
56:55
Çin Medeniyeti Etkisi Altında Kalan Medeniyetler
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Çin medeniyetinin etkisi altında kalan medeniyetleri ve Türkleri konuşuyoruz.
24. Bölüm
57:54
Çin Medeniyeti kimleri etkilemiştir?
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "Çin Medeniyeti kimleri etkilemiştir?" sorusuna cevap arıyor, Çin Medeniyeti'nin sac ayaklarını konuşmaya devam ediyoruz.
23. Bölüm
55:29
Bilgeliğin Kurumsallaşması
Felsefe Söyleşileri'nde düşünce ufkumuzu aramaya devam ediyoruz. Bu bölümde, bilgeliği oluşturan kurumsal yapılar ve bilgeliğin kurumsallaşmasını konuşuyoruz.
22. Bölüm
56:00
Doğu ve Batı Medeniyetleri
Teoman Duralı öncülüğünde düşünce ufkumuzu aralamaya devam ettiğimiz Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde Doğu ve Batı medeniyetlerini konuşuyoruz.
21. Bölüm
53:03
Hikmet ve Bilgelik
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "hikmet" ve "bilgelik" kavramlarını konuşuyoruz.
20. Bölüm
38:44
Medeniyet ve Hükümdarlık
Felsefe Söyleşileri'nde geçen bölümde kaldığımız yerden devam ediyor, Çin Medeniyeti örneğinden hareketle, "medeniyet" ve "hükümdarlık" kavramlarını konuşuyoruz.
19. Bölüm
41:40
Medeniyet Havzaları
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nde geçen bölümde öğrendiğimiz "ülke", "imparatorluk" ve "medeniyet" kavramlarından hareketle medeniyet havzalarını konuşuyoruz.
18. Bölüm
38:56
'Vatan' ve 'Yurt' Kavramları
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, vatan ve yurt kavramlarını konuşuyoruz.
17. Bölüm
36:11
Yazının İcadı I Devletin Kurulması I Devletin Sac Ayakları
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde yazının icadı, devletin kurulması ve devletin sac ayaklarını konuşmaya devam ediyoruz.
16. Bölüm
42:21
Kasabalardan Şehre Geçiş
Felsefe Söyleşileri'nde Teoman Duralı öncülüğünde, düşünce ufkumuzu aramaya devam ediyoruz. Önceki bölümde kaldığımız yerden devam eden program, kasabalardan şehir yapısına geçişi ve bu yapıdaki ögeleri irdeliyor.
15. Bölüm
37:23
Devletin Teşekkülü
Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nde düşünce ufkumuzu aramaya devam ederken, bu bölümde "devletin teşekkülü" konusuna değiniyoruz.
14. Bölüm
38:03
İlk Konut Örnekleri
Prof. Dr. Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nde düşünce ufkumuzu aramaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk konut örneklerini incelediğimiz bu bölümde, kasabadan devlet düzenine geçişi konuşuyoruz.
13. Bölüm
38:25
Köyler
Felsefe Söyleşileri’nin bu bölümünde yerleşik hayata geçiş ve yerleşikliğin ilk oluşumlarından biri olan "köyler" ele alınıyor.
12. Bölüm
37:45
İnsanoğlunun Medeniyet İnşası
Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde zan, sanı, fikir, idrak gibi ıstılahlar felsefi zeminde kritik ediliyor. İnsanoğlunun medeniyet inşası ve yerleşik hayata neden geçtiği gibi meseleler masaya yatırılıyor.
11. Bölüm
38:21
Farklı Çağlardaki Yaşayış Şekilleri
Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde; farklı çağlardaki yaşayış şekilleri, iklim şartlarının konut yapımına etkisi, tarım toplumuna geçiş gibi konuları ele alıyoruz.
10. Bölüm
39:39
İlk Konut Örnekleri ve Tarih Öncesi Toplumlardaki Bireylilik
Mücahit Erboğa’nın moderatör, Prof. Dr. Teoman Duralı’nın sabit konuk ve Dr. Eyüp Çoraklı ile Beytullah Çakır’ın sabit katılımcı olarak bulunduğu programın dokuzuncu bölümünde insanoğlunun inşa ettiği ilk konut örnekleri ve tarih öncesi toplumlardaki bireylilik meselesi tartışıldı.
9. Bölüm
42:36
Buzul Çağı
Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde buzul çağına gidiyoruz ve o zamanda dünyanın durumu ve dünya üzerinde yaşanan göçleri konuşuyoruz. Ayrıca “keyif” meselesini, felsefi ve dini perspektiften ele alıyoruz.
8. Bölüm
43:35
Hayvanların Evcilleştirilmesi
Bu bölümde hayvanların evcilleştirilmesi ile başlayıp bu durumun insanlık tarihinde ne gibi etkilere yol açtığı üzerinde duruldu. Ayrıca iklim şartlarının insan yaşamındaki önemi konuşularak ilk konutların hangi saiklere bağlı olarak oluşturulduğundan ve bölgelerin özelliklerinden bahsedildi.
7. Bölüm
44:42
İlk Yerleşim Alanları I Tarım
Mücahit Erboğa’nın moderatör, Prof.Dr. Teoman Duralı’nın sabit konuk ve Dr. Eyüp Çoraklı ile Beytullah Çakır’ın sabit katılımcı olarak bulunduğu Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, insanoğlunun hayvanları ehlileştirmesi ve iki tür arasında gelişen simbiyotik ilişki konuşuldu. Yine insanoğlunun dünya üzerinde ilk yerleşim alanları ve toprağı işlemeye başlamasıyla birlikte gelişen tarımın ne gibi sonuçlara yol açtığı, tarihsel ve felsefi zeminde masaya yatırıldı.
6. Bölüm
39:43
İnsanlık Tarihinde Tarımın ve Yerleşik Hayatın Etkileri
Teoman Duralı ile yaptığımız Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde insanlık tarihinde tarımın ve yerleşik hayatın etkileri ve dünyada dağılışı inceleniyor.
5. Bölüm
41:40
Beşeri Bilimler
Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde eğitim ve öğretim arasındaki farkları beşeri bilimler üzerinden ele alınıyor.
4. Bölüm
39:06
Eğitim
Felsefe-bilimci Prof. Dr. Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri’nin üçüncü bölümünde insanın bilgilenme sürecinin ilk evresini oluşturan eğitimin ne anlama geldiği, nerede başladığı ve nasıl gerçekleştirildiği ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Keza eğitime bağlı olarak şekillenen terbiye, edep, adab-ı muaşeret gibi kavramların esasen ne anlama geldiği de ekranlara yansıyacak konu başlıklarından.
3. Bölüm
37:52
Beşerin İnsanlaşma Süreci
Programın ikinci bölümünde Teoman Duralı, beşerin insanlaşma süreci özellikle tarihsel zemini baz alarak masaya yatırılıyor. İnsanı insan yapan kültür, dil, toplum vb kavramların mahiyetini ve insanoğlunun Afrika’da başlayıp dünyaya yayılan hikâyesinin başlangıcını ana hatlarıyla değerlendiriliyor.
2. Bölüm
42:36
Felsefe-Bilim Geleneğinin Doğuşu
Prof. Dr. Teoman Duralı, bu programda felsefe-bilim geleneğinin doğuşunu, serüvenini ve bu geleneğin nasıl bugünlere geldiğini konuklarıyla birlikte tartışıyor. Batı ve Doğu düşünce dünyalarının hangi merhalelerden geçerek bugüne geldiğini hepimizin anlayacağı bir dille anlatıyor.
1. Bölüm
38:27
Sümerler Medeniyetinde Ortaya Çıkan Kurumlar
40. Bölüm
22 Eylül 2020 Salı
Alman Aklı; Ömer Özkaya
Alman
Aklı (1) İntikam hırsı, Alman Aklı´nın en temel dinamosudur. En çoktan en aza doğru intikam almak istediği 5 ülke; İngiltere, İngiltere´nin yerini alan ABD, Fransa, İsrail ve Rusya´dır. Alman Aklı, intikam hırsıyla aklıselim-i kaybetti. İngiltere´den intikam alma Tarih: 10.8.2017 |
|
Rus, İngiliz, Çin ve Türk aklıyla kıyaslanırsa Alman Aklı, uzak bir geçmişe sahip değildir, en fazla 1.700 yıllıktır. Özellikle ekonomiyi iyi bilir, askeri konulara aklı ermez. Bu sebeple iyi bir silah arkadaşı olamaz, olmamıştır.
İntikam hırsı, Alman Aklı´nın en temel
dinamosudur. En çoktan en aza doğru intikam almak istediği 5 ülke; İngiltere,
İngiltere´nin yerini alan ABD, Fransa, İsrail ve Rusya´dır. Alman Aklı, intikam
hırsıyla aklıselim-i kaybetti. İngiltere´den intikam alma arzusu gözlerini kör
etmiş durumda.
Alman Aklı, Ankara´nın; ABD´yle
ittifakından ve İngiltere´yle ilişkilerinden rahatsız. İngiltere´nin inşa
ettiği ve bugün çatırdamakta olan küresel düzenin ancak Ankara´nın desteğiyle
tersyüz edilebileceğine inanıyor. Son yıllarda Almanya, Türkiye´ye ilişkin
neredeyse bir senaryo üretim merkezi konumunda.
Alman Aklı´nın en zayıf yanı, ekonomisinin
ihracata bağımlı olmasıdır. Ucuz ama kaliteli bir üretim, Berlin´e ağır darbe
olur. Uzak gelecekte uzaya yerleşmek, uzayın imkânlarından
yararlanıp uzayı üs olarak kullanmak, Alman Aklı´nın planlarından biri.
Ekonomisini ihracata bağımlılıktan kurtarma peşindeki Berlin´in umudu, nadir
element bakımından zengin olan uzay. Plan, uzay madenciliği üzerine kurulu.
Uzay madenciliği alanında sağlanacak üstünlük, Berlin´in rekabet gücünü
artıracaktır. Dünya´da az bulunan hammadde zenginlikleri asteroitlerden elde edilecek.
Avrupa Uzay Ajansı´nın eski başkanı Jean-Jacques Dordain´e göre de
“Uzay madenciliği artık Jules Verne romanlarından çıkıp gerçeğe dönüştü,
asteroitlere uzay araçları gönderip çıkarılan değerli minerallerin Dünya´ya
döndürülmesi artık mümkün hale geldi.” (bbc, 4 Şubat 2016)
“Bilim adamları, Ay yüzey
kabuğunda Dünya´dakinden çok daha fazla ve kolay ulaşılabilir, geleceğin
pratik, ucuz ve güvenli yakıtı olarak görülen ve fosil yakıtların yerini
alabilecek sınırsız füzyon enerjisinin elde edildiği nadir bulunan helyum-3
rezervleri olduğunu düşünüyorlar.” (Almanyanın Sesi- 9 Kasım 2008)
13.8.2017 |
|
|
16.8.2017 |
|
|
|
|
|
Alman
Aklı (4) Tarih: 17.8.2017 |
|
Dünyada Türkler kadar farklı alfabe
kullanan bir başka millet herhalde yoktur. Bu, Türklerin
dünya üzerinde çok geniş bir coğrafyaya yayılmalarından, diğer kültür ve
medeniyetlerle temas ve etkileşime açık olmalarından ve de onları etkileme
arzusundan kaynaklanıyor olabilir.
Dünyanın çeşitli coğrafyalarına dağılmış
Türkler´in alfabe seçiminde, mensup oldukları din -
İslamiyet´in kabulünden sonra Arap harflerinin kullanılmaya başlanması
gibi- belirleyici olmuştur. İlk defa din faktörünü gözetmeden
Türkiye Türkleri´nin Latin alfabesini kabulü, tek istisnadır.
Alman Aklı ve hizmetindeki Alman
entellektüeller, Anadolu´da Latin alfabesinin kabulü için de çaba göstermişler,
alfabenin yazımı konusunda da Fransızlarla rekabet etmişlerdir. Sonunda yazım
konusunda Fransızların önerileri kabul görmemiş, kelimelerin konuşulduğu gibi
yazıldığı, Almanca´ya yakın Doğu Avrupa ülkelerinin yazım şekli esas
alınmıştır. Sesli harflerin tamamı da Almanca´dan alınmıştır. Böylece “Yeniliklerle
Türklerin Fransız kültür çevresinden uzaklaştıkları ve Almanya tarafından
etkili olunan Doğu Avrupa çevresine girdikleri görülmektedir”
(İstanbul´daki Alman Büyükelçiliği´nce yazılan 5 Kasım 1928 tarihli rapor -
Innere Verwaltung Türkei, Bd. 1, R 78624).
Alman Aklı ayrıca, Latin alfabesini
Türkiye´yle aynı yıllarda kabul etmiş olan Azerbaycan, Özbekistan ve
Türkmenistan´a Anadolu üzerinden uzanmak istemiş, ancak bu plan Ruslarca adı
geçen ülkelerde alfabe değişikliğine gidilerek tersyüz edilmiştir. Eğer bu
değişiklik olmasaydı Alman nüfuzu Orta Asya´da daha hızlı ve derinlemesine
yayılabilirdi. Çünkü zaten “Osmanlı Devleti´nin müttefiki olduğundan
Almanya´ya karşı büyük bir sempati besleniyor ve (Türkistan´ın) bağımsızlık
mücadelesinde Almanların her türlü yardımı yapacaklarına inanılıyordu.”
(ATAŞE Arşivi, Kls. 1854, Ds. 121, Fhr. 2 / 17)
Nefret, kin ve peşin hüküm, kör eder, akıl
tutulmasına sebep olur. Hiçbir önyargı ya da art niyet
taşımadan, Almanya ve Türkiye´nin birbirini daha iyi anlaması ve bu iki ülkeye
kurulan tuzakların farkına varılması düşüncesiyle kaleme almaya çalıştığımız bu
seriyi hülasa edelim:
Alman
Aklı (5) Alman
Aklı´nı ele alıp da Luthercilik´ten bahsetmemek olmaz. Almanlar,
Katoliklik´le ölmüş olan Hıristiyanlığı, Protestanlık ile diriltmiş ve Martin
Luther, tabiri caizse ikinci bir Hz. İsa olmuştur. Bugün Hıristiyanlık
varlığını önemli oranda rasyonel Al Tarih: 20.8.2017 |
Ömer Özkaya |
Bilime, ekonomiye, teknolojiye, yani genel olarak
insan kültürüne yüksek katkıları olan milletlerin aklının incelenmesi insanlık
için önemlidir. Alman Aklı´na mercek tutmaya çalıştığımız bu yazı serisi, Türk
bilim dünyasının bu alana girmesi için bir tetikleyici olursa maksat hâsıl
olmuş olacaktır.
Alman Aklı´nı ele alıp da Luthercilik´ten
bahsetmemek olmaz. Almanlar, Katoliklik´le ölmüş olan Hıristiyanlığı,
Protestanlık ile diriltmiş ve Martin Luther, tabiri caizse ikinci bir Hz. İsa
olmuştur. Bugün Hıristiyanlık varlığını önemli oranda rasyonel
Alman Aklı´na ve Luther´e borçludur.
Eğer Luther, başta kilisenin; para ile
günah affı olmak üzere birçok ticarileşmiş ve din olmaktan çıkmış çürümüşlüğüne
isyan etmeseydi, belki bugünkü gelişmişlik düzeyinde bir Avrupa olamazdı.
Luther başta Hıristiyanlık olmak üzere
Avrupa´nın yeniden inşasına en büyük katkıyı sağlamıştır. Vatikan bugün
İtalya´dan alınıp Almanya´ya taşınsa bu hak acaba ödenebilir mi, düşünmek
gerek.
Almanya, Avrupa´da en geniş prenslik ağına
sahip millettir. Bu prenslikler aralarındaki rekabette, ayakta kalabilmek, öne
geçebilmek ya da fark yaratabilmek için, birçok bilim, sanat, askerlik ve
ticaret önderlerine sponsorluk etmiş, rönesans ve reform hareketlerinin alt
yapısını hazırlamıştır.
Felsefeye verilen önem ve Luthercilik,
Almanya´yı diğer Avrupa ülkelerinden daha fazla adalet, merhamet, hak, hukuk
üzerine düşünmeye ve bunların mücadelesini vermeye itmiştir. Bu durum
Almanya´yı sömürgecilik arayışının önemli oranda dışında tutmuş,
geciktirmiştir.
İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz,
Hollanda ve diğer ülkeler sömürge furyasına katılırken Almanlar arkeoloji ve
kadim medeniyetlerin bilgilerini bulmaya yönelmişlerdir. Bu ise Almanya´yı
bugün hala en önemli teknolojik yenilik yapan ülkeler arasına girmesine
sebep olmuştur.
19 Eylül 2020 Cumartesi
An Gelir, Atilla İlhan
An gelirPaldır küldür yıkılır bulutlar Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet O eski heyecan ölür An gelir biter muhabbet Çalgılar susar heves kalmaz Şatârâbân ölür Şarabın gazabından kork Çünkü fena kırmızıdır Kan tutar tutan ölür Sokaklar kuşatılmış Karakollar taranır Yağmurda bir militan ölür An gelir Ömrünün hırsızıdır Her ölen pişman ölür Hep yanlış anlaşılmıştır Hayalleri yasaklanmış An gelir şimşek yalar Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını Direkler çatırdar yalnızlıktan Sehpada Pir Sultan ölür An gelir paldır küldür Her ölen pişman ölür An gelir susar heves Kan tutar tutan ölür Anlaşılmaz bir heybet An gelir biter muhabbet Ne selam ne bir sabah Kim duysa korkudan ölür Sokaklar kuşatılmış Karakaollar taranır An gelir susar heves Ömrünün yarısını Hayaller yasaklanmış Son umut kırılmıştır An gelir o heyecan Yağmurda bir militan Sehpada Pir Sultan Lâ ilâhe illallah Kanunî Süleyman ölür An gelir o heyecan Yağmurda bir militan Sehpada Pir Sultan Lâ ilâhe illallah Kanunî Süleyman ölür Son umut kırılmıştır Kaf Dağı'nın ardındaki Ne selam artık ne sabah Kimseler bilmez nerdeler Namlı masal sevdalıları Evvel zaman içinde Kalbur saman ölür Kubbelerde uğuldar bâkî Çeşmelerden akar sinan An gelir Lâ ilâhe illallah Kanunî Süleyman ölür Görünmez bir mezarlıktır zaman Şairler dolaşır saf saf Tenhalarında şiir söyleyerek Kim duysa korkudan ölür Tahrip gücü yüksek Saatli bir bombadır patlar An gelir Attila İlhan ölür
Hicran
Dünyada yer yuvarlağında hicran, ayrılık duygusunu en derinden yaşayan iki millet vardır. Türkler ve Portekizliler. Akdeniz’in doğusundaki Türkler ve batısındaki Portekizliler.
Türkler bu duyguyu kara parçalarında, büyük Asya’nın en doğusundan en batı ucuna Avrupa’nın içlerine kadar gerçekleştirdikleri göçlerde ki bu 8000 km’yi aşan bir mesafedir, bu hicran duygusunu, ayrılık duygusunu yaşarlarken, halen de yaşamaya devam etmektedirler, Portekizler de aynı duyguyu dünya denizlerinde gerçekleştirdikleri keşif seyahatlerinde yaşamışlardır.
O açıdan her iki milletin özellikle halk edebiyatını şarkılarını, türkülerini karşılaştırmalı olarak derinden incelemek vazife olsa gerektir. (Levent Ağaoğlu)
Siz yine de oradaki şarkıların portekiz kökenli olduğundan kuşku duyun.tarık bin zeyyad dan sonra oralardaki sarkilar arap kokenlidir.zaten o yıllarda avrupada müzik ,chanson roland( diyeyim alper tunga sagusu anlayın)bi takım trubadur gezginci halk ozani şarkiları (bkz 2 calgicinin seyahati .alfred müller ile frederik schüller) vb idi.araplarin gırtlak nameleri ,aynı orijinden oldugu icindir ki ispanya ve portekizde var.zarzuelalar, flemencolar fadolar o nedenle bizde sevilir.los paraguayoslar, los machucamboslar 1960 larda az ekmek yemedi türkiyede. Ombre gölge, el hamra. Granada, girnata klarinet..(Hikmet Saröz)
Teoman Duralı: Hicran dk 2.23
https://www.youtube.com/watch?v=cVoyXGdz4Lo
18 Eylül 2020 Cuma
16 Eylül 2020 Çarşamba
15 Eylül 2020 Salı
Pazarlama Yapmak, Davranış Mimarlığı Yapmaktır
Davranışlarımızın kökenleri üzerine çalışan Stanford Üniversitesi araştırmacılarından BJ Fogg, insanların düşüncelerini hayata geçirmeleri için üç etmenin aynı anda çalışması gerektiğini söyler.
Fogg’a göre insanın bir davranışı gerçekleştirmesi için, hem yeterince “motive olması”, hem bu davranışı gerçekleştirecek “imkanlara” sahip olması hem de gerekli “tetikleyicilerin” olması gerektiğini söyler. Ancak bu üç etmen aynı anda devreye girerse insan yeni bir davranış sergileyebilir.
En basit konuda bile bir düşüncenin hayata geçmesi için insanın önce bunu yapmayı istemesi (motivasyon), sonra bu davranışı gerçekleştirebilecek fiziksel, ekonomik, sosyal ya da bireysel imkanlara sahip olması (imkanlar) ve en sonunda da bu davranışın hayata geçirmesine önayak olacak bir etkiye (tetikleyici) ihtiyaç vardır.
Fogg’a göre, eğer bu üç etmen, doğru bir şekilde birleşmezse insanın düşünceleri sadece bir niyet düzeyinde kalır.
1. Motivasyonlar.
Motivasyonlar insanların neyi neden yaptıklarını açıklar. Mesela bütün insanlar için en önemli motivasyonların başında, hazzı artırma ve acıdan uzak durma vardır. Eğlence sektörü haz üzerine kuruludur. Sağlık sektörü ise korku motivasyonuyla çalışır. Haz ve acı kadar güçlü bir motivasyon da umuttur. Bütün kozmetik endüstrisi umut üzerine kuruludur. Revlon’un kurucusu Charles Revson’un da söylediği gibi, kozmetik sektörü fabrikada kimyasal ilaçlar üretir ama mağazada umut satar. Aidiyet motivasyonu da en az umut kadar güçlü bir motivasyondur. Toplum tarafından kabul ya da reddedilme çoğu insanın davranışını belirleyen en önemli motivasyondur. Gençler arasında belirli bir konuşma tarzının yaygınlaşması, belirli bir giyim şeklinin “standart” olmasının altında “toplumsal kabul motivasyonu” vardır. Genel olarak moda sektörü, akşamları evde izlenen TV dizileri, elektronik marka tercihleri… Bütün bunların hepsi “toplumsal kabul motivasyonuyla” ilgili davranışlardır. Facebook’un dünyanın en büyük sosyal mecrası olmasının altında toplumsal kabul motivasyonu vardır. İnsanların daha fazla beğeni almak için sosyal medya profillerine en iyi fotoğraflarını koymaları, kendilerini en akıllı, en seçkin gösteren anlarının fotoğraflarını paylaşmaları hep “toplumsal kabul” motivasyonuyladır.
2. İmkanlar
İnsanın bir konuda ne kadar motivasyonu olursa olsun, eğer söz konusu davranışı hayata geçirmek için gerekli kaynağı ve becerisi yoksa, insanın bu davranışı hayata geçirmesi mümkün olmaz. Yeteneği olmayan sporcuları ne kadar motive edersek edelim, onların başarılı olmalarını sağlayamayız. Sağlıklı beslenmeleri için yeterli maddi imkanları olmayan insanlar ne kadar isterlerse istesinler bu isteklerini hayata geçiremezler.
Olanaklar olmadan yeni bir davranış oluşturmak güçtür. Bazı insanlar, çok güçlü bir motivasyonla “imkansız” gibi görünen işleri başarsalar da, doğal akış içinde bir davranışın oluşması için, bu davranışın gerektirdiği imkanların (kaynakların ve becerilerin) mevcut olması gerekir.
3. Tetikleyiciler
Motivasyon ve imkanların yanı sıra, yeni bir davranışın oluşması için o davranışı tetikleyecek etmenlere ihtiyaç vardır.
Tetikleyiciler bir davranışın oluşmasını hatırlatan, başlamasını sağlayan, etmenlerdir. Bir web sitesinde üye olmak için açılan üyelik penceresi, online alışverişi kolaylaştıracak tek tuşla satın alma butonu, mağaza içinde ödemeyi kolaylaştıracak yeterli sayıda kasa, kıyafetleri deneme kabinlerinin büyüklüğü… hepsi birer “tetikleyicidir”. İnsanlar çok sahip olmak istedikleri ürünleri satın almak için bile, doğru kurgulanmış “tetikleyicilere” ihtiyaç duyarlar. Bu tetikleyici kimi zaman o üründen tek bir tane kalmış olması, kimi zaman bir ürünün fiyatının çok düşmüş olmasıdır. Bir davranışın gerçekleşmesini mümkün kılan “o son halka” tetikleyici işlevini görür. Tetikleyiciler, zaten motivasyonu ve imkanları olan insanların “arzu edilen” davranışları sergilemelerini sağlar. Eğer tetikleyiciler zayıf ya da engelleyici ise insanlar onları hayata geçiremezler.
BJ Fogg, ortaya koyduğu bu üç etmenli davranış modelinde en fazla tetikleyicilerin üzerinde durmamız gerektiğini söyler. Diğer iki faktörü etkileme kapasitemiz sınırlı olsa da tetikleyicileri harekete geçirme olanağımız her zaman vardır.
Zekice tasarlanmış tetikleyiciler insanlarda yeni bir davranış için gerekli motivasyonu oluşturabilir. Oluşan motivasyonlar da kendi kaynaklarını yaratabilir.
Sadece indirimlerin alışverişi tetiklemesi değil, sosyal mecralarda da pek çok oluşum, bu tetikleyiciler sayesinde gelişir. Yavru kedilere ev bulmaktan sosyal olaylar karşısında kamuoyu oluşturmaya kadar bir çok konuda “paylaş” ya da “beğen” butonu ile çok fazla insanın davranışını değiştirmek mümkündür. Change.org gibi oluşumlar çok basit “tetikleyicileri” doğru bir şekilde kullanarak, olağanüstü toplumsal değişimleri başlatabilirler. Çok sıradan gibi görünen, “beğen” ya da “paylaş” butonları Facebook, Instagram, YouTube gibi milyar dolarlık şirketlerin oluşmasında büyük pay sahibidir.
İnternette bir siteye üye olmaktan günlük hayatın içinde bir ürün satın almaya kadar eğer tetikleyiciler “kullanıcı dostu” anlayışıyla tasarlanmamışsa sonuç almak mümkün değildir. İnsanlar uzun formlar doldurmayı gerektiren sosyal sitelere üye olmazlar. Ne kadar isteseler de (motivasyon), bu formları dolduracak becerileri (imkanlar) olsa da, “tetikleyiciler” yanlış tasarlandığı için bu siteler bir türlü başarılı olamazlar.
Sadece internette değil, hayatın her alanında tetikleyicileri doğru kullanarak insanların davranışlarını yönlendirmek mümkündür. Bir insanın her gün düzenli jimnastik yapması için de, bir lokantanın müdavimi olması için de “tetikleyicilerin” iyi tasarlanmış olması gerekir.
İyi bir pazarlamacı (davranış mimarı) sadece ticari markalar için değil kamu yararına olan konularda da olağanüstü katkılar sağlayabilir. Trafik konusunda insanların doğru davranışlar edinmeleri, çevre ve şehir temizliği, daha az su ve elektrik kullanılması ya da sağlıklı beslenme gibi konularda da iyi pazarlamacıların yani davranış mimarlarının büyük katkıları olabilir.
Pazarlama, insan davranışı mimarlığı yapmak demektir. Hangi kategoride olursa olsun pazarlama, ürün ve hizmetleri insanların nerede, neden, nasıl, ne kadar, kimlerle beraber kullanacaklarını tasarlamakla başlar. Pazarlamacılar insanların nasıl davranacaklarını planlayan tasarımcılardır.
Gerçek anlamda müşteri odaklı olmak da zaten Fogg’un modelinde olduğu gibi, doğru motivasyonlarla, doğru imkanları ve etkili tetikleyicileri bir araya getirmekle mümkün olur.
Not: Bu yazıyı ilk kez 2 Aralık 2014 tarihinde yayınladım.
Yazılarınızı merakla izliyorum. Teşekkürler. Önerdiğiniz terime aklım takıldı; neden “davranış mimarlığı”? “Davranış mühendisliği” veya “davranış tasarımı” da olabilir mi?
“Çok önemli bir aydınlatma, damıtılmış bilgi izahı, düşünsel/bilimsel kazanç.”
Temel bey merhaba
Burada bahsedilen kavramlar etki gücü ve uygulanma yöntemi açısından tehlikeli bir silah özelliklerini taşıyor. Sizin düşünceniz nedir bu konuda?
Yöntemler yansızdır. İyi ellerde iyi sonuç üretir; kötü ellerde kötü.
Harika bir yazi. Cok feyz aldim, cok tesekkurler. Minnettarim size. İyi ki bu blog var.
Fikrin ticarileşmesi, kabul görmesi, itirazlara cevap verilebilmesi, ikna yollarını aralaması için atılması gereken temelleri ifadesi açısından başyapıt olmuş.
Hocam merhabalar,
Her salı sabahı yazılarınızı büyük bir keyifle takip ediyoruz. Yazınızda bahsettiğiniz tetikleyiciler ile ilgili daha önce önde gelen bir firmanın desteği ile akademik çalışma yapmıştık. http://kamilmehmetozkan.com/wordpress/2013/04/14/satin-al-butonu-daha-cok-harekete-geciriyor/#.VH2CptugFSk adrsinden ve Mart 2013 HBR Türkiye edisyonunda yayınladık.
Davranış mimarlığı çok güzel bir tanımlama. Bize yeni bir terminoloji kattınız , tşklr.
tetikleyicilerin iyi tasarlanmış olması….
muhteşem bir analiz. almak istiyorsak alıyoruz. ihtiyaç yada değil nedeni tetiklenmiş olmamız bu kadar basit.
almak istiyorsak bir yolunu, istemiyorsak bir bahanesini hemen üretebiliriz. nedeni ise yeteri kadar tetiklenip tetiklenmediğimiz.
bence muhteşem bir analiz.
Değerli Aksoy,
Yazılarınızı fırsat buldukça okumaya gayret edyorum. Bildirimleriniz o kadar iyi, o kadar net ve faydalı ki, size bir teşekkürü borç bildim. Pazrlama eğitimi almış olmama rağmen(American University, Kogod School of Business, Washington, DC, 1984) paslanmış olan sosyoloji/pazarlama eğitimimi sayenizde tekrar parlatarak gelecek nesle aktarırken kendimi emniyette hissetmemi sağlıyorsunuz. Tekrar şükranlarımı sunuyorum ve sizi kısa zamanda ortak dostumuz Serhat Bilgin’in de bulunduğu bir ortamda bir kahve içmeye davet etmek istiyorum.
Çalışmalarınızın aynı kalite ve başarıyla devam etmesini dilerim.
H.
Degerli hocam eğitici ve öğretici yazılarınızı büyük bir dikkatle okuyorum.Bizlere paylaşma farkindaligi oluşturarak kattiginiz kıymetli değerleriniz için çok teşekkür ediyorum.