30 Eylül 2020 Çarşamba

Avrupa Demiryolları Ağı.

 


şiir ve şair

 

Gençler benden kimi şiirleri çözümlememi istiyorlar... Yapamıyorum.
Çünkü şiir, şairin, kelimelere ‘kendi’nce anlam yükleyerek oluşturduğu bir söz sanatı.

Şiiri anlamak için şairin kafasındaki bu öznel anlamı çözmek gerekecektir. Bu da dilbilimcilerin değil kahinlerin işidir!

29 Eylül 2020 Salı

Kutadgu Bilig'den

4717 Kanı ol ölüg tirgürügli kişi,ölümke tutuğ boldı âhır işi

Ölüleri dirilten insan nerede; o da nihayet ölümün esiri olmuştur.


4718 Kanı ol kişide üdürmiş talu, kokuz kaldı dünyâ irildi tolu

insanlar arasında seçilmiş olan o iyi zât nerede; dünya onsuz boş kaldı, bir tarafı eksildi.


4719 Ölüm tuttı eltti bu samışlarığ, sinimü kodur kör ay kılkı arığ

Bu saydıklarımın hepsini ölüm yakaladı ve götürdü; ey temiz kalpli insan, senimi burada bırakacaktır.


4720 Bu yaŋlığturur bu ajun öŋdisi, kerek öŋdisi tut kerek tüŋdisi

Bu dünyanın kanunu böyledir; ister buna göre hareket et, ister aksi yolu tut.


4721 Baka körgil emdi yağız yer koyı,  ne yaŋlığ kişi kirdi tolmaz oyı 

Dikkat et, imdi bu kara toprak altına ne çeşit insanlar girmiştir; onun çukuru hâlâ dolmamıştır.


4722 Açıp körse erdiŋ kara yer katın, ne üdrüm talular yatur ınçıkın

Kara toprağın altını bir az açıp baksa idin, orada ne kadar seçkin ve iyi insanların cesetlerini görürdün.


4723 Ne begler yaturlar kara yer bolup, ne bilge bügü sızdı yerde ölüp

Ne beyler kara toprak olmuş, yatarlar; ne âlim ve hakimler ölüp, toprağa karışmışlardır.


4724 Begin kulda adra bilümez özüm, çığayığ bayında seçümez közüm

Ben orada beyi kuldan seçemiyorum; gözüm fakiri zenginden ayırt edemiyor.


4725 Neçe kür küvezler bir ig iglemez, kara yerke kirdi kanı tepremez

Hayatlarında hiç bir hastalık görmeyen ne kadar cesur ve mağrur insanlar kara toprak altına girdiler;

kımıldanmağa mecalleri yok.


4726 Bu yaŋlığ kişiler töşendi yerig, ya senmü kalır sen ya menmü tirig

Bütün bu insanlar toprağı döşendiler; burada senin ile benmi diri kalacağız.

27 Eylül 2020 Pazar

When first time was Turkish state in Anatolia called Turkey?

https://www.quora.com/When-first-time-was-Turkish-state-in-Anatolia-called-Turkey/answer/Sel%C3%A7uk-Arslan-2?ch=99&share=a74c4805&srid=eZmX

When first time was Turkish state in Anatolia called Turkey?


Marco Polo called Anatolia Turcomania. That is Land of Turkmen, because Turks descend from Turkmens. Marco Polo gave the name “Turkey” to entire Central Asia instead, because all Turkic groups were called “Turk”, but the subgroups had different names like Uzbek/Kipchak/Karluk/Turkmen/Tatar. Anatolian Turks were known as Turkmen, because almost all the Turkics that migrated to Anatolia were Turkmens from modern day Turkmenistan, Iran, Caucasia and Uzbekistan. So the name “Turkey” exclusively referred to Central Asia until Ottoman Empire. After the Ottoman expansions into Europe and various parts of West Asia and North Africa, Westerners started to call Ottoman Empire Turkey.

25 Eylül 2020 Cuma

Why did all of the Anatolian languages die out?

 

Anatolian languages died as a result of Hellenization policies that were forced upon Native speakers of Anatolian languages by Alexander’s generals, hellenic and hellenized elites and eventually the Church which declared greek to be liturgical language of the local Christians. Anatolian languages were supressed in favor of Greek. And Greek eventually absorbed all the Anatolian languages according to Wikipedia by the 7th century AD.

Contrary to the popular belief, they didn’t die out as a result of a Greek migration. There is not a single historic or genetic source which proves a huge Greek migration into any part of Anatolia. It is one of the most commonly believed myths that is presumed to be true. But there is not a solid evidence for it. Anatolia was never a part of Hellenic world. It was a part of Hellenized world. For the last 41 centuries, Anatolia has been inhabited by Anatolians and their partial descendants.

Anatolian Greeks are therefore largely same as their actual Hittite ancestors, they have little to no actual Greek heritage. If we’re generous, they are at most 5% Hellenic. Turks too retain their Anatolian heritage, albeit mixed with Turkics significantly. But neither Anatolian populations have any significant greek heritage. The other Native Anatolian population is Laz and they don’t seem to have any “Argonaut” ancestry either.


Selçuk Arslan

https://qr.ae/pNoENt

23 Eylül 2020 Çarşamba

Teoman Duralı İle Felsefe Söyleşileri

 https://www.trtdinle.com/show/teoman-durali-ile-felsefe-soylesileri


Bölümler

40 bölüm 07:34:29

Sümerler Medeniyetinde Ortaya Çıkan Kurumlar

Teoman Duralı önderliğinde gerçekleşen Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Sümerler medeniyetinde, yazıya bağlı olarak ortaya çıkan kurumlar ve bu kurumların mahiyeti, tarihi ve felsefi zeminde ele alınıyor.

 

40. Bölüm


50:28

Yazı ve Akıl İlişkisi

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "yazı" ve "akıl" ilişkisini, Sümerlerin yazıyı keşfi ile okul kurumunun ve hesap işlemlerinin gelişmesi üzerinden ele alıyoruz.

 

39. Bölüm


56:50

Sümerler Medeniyeti

Teoman Duralı önderliğinde düşünce ufkumuza yeni pencereler açtığımız Felsefe Söyleşileri'nde Sümerler medeniyetini incelemeye devam ediyoruz.

 

38. Bölüm


54:23

Sümerler

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Batı medeniyetlerine giriş yapıyor ve Sümerler'i konuşuyoruz.

 

37. Bölüm


55:53

Muhammed İkbal

Teoman Duralı önderliğinde gerçekleştirdiğimiz Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, İran medeniyetini incelemeye devam ediyor ve Pakistanlı alim, şair, filozof ve politikacı Muhammed İkbal'i konuşuyoruz.

 

36. Bölüm


57:54

Pers(Fars) Medeniyeti

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde; Pers, diğer adıyla "Fars" medeniyetini konuşuyoruz.

 

35. Bölüm


52:50

Büyük Asoka

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Budacılık'ın en önemli hükümdarı Büyük Asoka'yı ve Budizm'in üç ana kolundan biri olan Mahayana'yı tanıyoruz.

 

34. Bölüm


53:38

Bilinç ve Zihin

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde "bilinç" ve "zihin" kavramlarını konuşuyoruz.

 

33. Bölüm


53:30

Hint Felsefesi ve Budizm

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Hint felsefesini ve Budizm'i konuşuyoruz.

 

32. Bölüm


54:35

Mantık

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "mantık" ve mantığın temsilcisi olan "Niyaya" sistemini konuşuyoruz.

 

31. Bölüm


54:17

Upanishadlar

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Hint felsefesini ve Hint medeniyetinin teoloji ve felsefe metinleri olan "Upanishadlar"ı konuşuyoruz.

 

30. Bölüm


56:22

Kast Sistemi I Reenkarnasyon

Felsefe Söyleşileri'nde, Teoman Duralı önderliğinde düşünce ufkumuzu aydınlatmaya devam ediyoruz. Bu bölümde Hint medeniyetini, "kast sistemi" ve "reenkarnasyon" kavramları üzerinden konuşmaya devam ediyoruz.

 

29. Bölüm


56:45

Hint Felsefesi

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde "Hint felsefesi"ni konuşuyoruz.

 

28. Bölüm


52:26

Hint Medeniyeti ve Hint Düşüncesi

Teoman Duralı rehberliğinde ufkumuzu genişletmeye devam ettiğimiz Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde Hint medeniyetini ve Hint düşüncesini konuşuyoruz.

 

27. Bölüm


53:01

Hint Medeniyeti

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Hint medeniyetini konuşuyoruz.

 

26. Bölüm


54:11

Çin Medeniyeti I Hint Medeniyeti

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri’nin bu bölümünde, Çin medeniyetinin bölgedeki Türk yapısına etkisini ve Hint medeniyetini konuşuyoruz.

 

25. Bölüm


56:55

Çin Medeniyeti Etkisi Altında Kalan Medeniyetler

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, Çin medeniyetinin etkisi altında kalan medeniyetleri ve Türkleri konuşuyoruz.

 

24. Bölüm


57:54

Çin Medeniyeti kimleri etkilemiştir?

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "Çin Medeniyeti kimleri etkilemiştir?" sorusuna cevap arıyor, Çin Medeniyeti'nin sac ayaklarını konuşmaya devam ediyoruz.

 

23. Bölüm


55:29

Bilgeliğin Kurumsallaşması

Felsefe Söyleşileri'nde düşünce ufkumuzu aramaya devam ediyoruz. Bu bölümde, bilgeliği oluşturan kurumsal yapılar ve bilgeliğin kurumsallaşmasını konuşuyoruz.

 

22. Bölüm


56:00

Doğu ve Batı Medeniyetleri

Teoman Duralı öncülüğünde düşünce ufkumuzu aralamaya devam ettiğimiz Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde Doğu ve Batı medeniyetlerini konuşuyoruz.

 

21. Bölüm


53:03

Hikmet ve Bilgelik

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, "hikmet" ve "bilgelik" kavramlarını konuşuyoruz.

 

20. Bölüm


38:44

Medeniyet ve Hükümdarlık

Felsefe Söyleşileri'nde geçen bölümde kaldığımız yerden devam ediyor, Çin Medeniyeti örneğinden hareketle, "medeniyet" ve "hükümdarlık" kavramlarını konuşuyoruz.

 

19. Bölüm


41:40

Medeniyet Havzaları

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nde geçen bölümde öğrendiğimiz "ülke", "imparatorluk" ve "medeniyet" kavramlarından hareketle medeniyet havzalarını konuşuyoruz.

 

18. Bölüm


38:56

'Vatan' ve 'Yurt' Kavramları

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, vatan ve yurt kavramlarını konuşuyoruz.

 

17. Bölüm


36:11

Yazının İcadı I Devletin Kurulması I Devletin Sac Ayakları

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde yazının icadı, devletin kurulması ve devletin sac ayaklarını konuşmaya devam ediyoruz.

 

16. Bölüm


42:21

Kasabalardan Şehre Geçiş

Felsefe Söyleşileri'nde Teoman Duralı öncülüğünde, düşünce ufkumuzu aramaya devam ediyoruz. Önceki bölümde kaldığımız yerden devam eden program, kasabalardan şehir yapısına geçişi ve bu yapıdaki ögeleri irdeliyor.

 

15. Bölüm


37:23

Devletin Teşekkülü

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nde düşünce ufkumuzu aramaya devam ederken, bu bölümde "devletin teşekkülü" konusuna değiniyoruz.

 

14. Bölüm


38:03

İlk Konut Örnekleri

Prof. Dr. Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri'nde düşünce ufkumuzu aramaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk konut örneklerini incelediğimiz bu bölümde, kasabadan devlet düzenine geçişi konuşuyoruz.

 

13. Bölüm


38:25

Köyler

Felsefe Söyleşileri’nin bu bölümünde yerleşik hayata geçiş ve yerleşikliğin ilk oluşumlarından biri olan "köyler" ele alınıyor.

 

12. Bölüm


37:45

İnsanoğlunun Medeniyet İnşası

Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde zan, sanı, fikir, idrak gibi ıstılahlar felsefi zeminde kritik ediliyor. İnsanoğlunun medeniyet inşası ve yerleşik hayata neden geçtiği gibi meseleler masaya yatırılıyor.

 

11. Bölüm


38:21

Farklı Çağlardaki Yaşayış Şekilleri

Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde; farklı çağlardaki yaşayış şekilleri, iklim şartlarının konut yapımına etkisi, tarım toplumuna geçiş gibi konuları ele alıyoruz.

 

10. Bölüm


39:39

İlk Konut Örnekleri ve Tarih Öncesi Toplumlardaki Bireylilik

Mücahit Erboğa’nın moderatör, Prof. Dr. Teoman Duralı’nın sabit konuk ve Dr. Eyüp Çoraklı ile Beytullah Çakır’ın sabit katılımcı olarak bulunduğu programın dokuzuncu bölümünde insanoğlunun inşa ettiği ilk konut örnekleri ve tarih öncesi toplumlardaki bireylilik meselesi tartışıldı.

 

9. Bölüm


42:36

Buzul Çağı

Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde buzul çağına gidiyoruz ve o zamanda dünyanın durumu ve dünya üzerinde yaşanan göçleri konuşuyoruz. Ayrıca “keyif” meselesini, felsefi ve dini perspektiften ele alıyoruz.

 

8. Bölüm


43:35

Hayvanların Evcilleştirilmesi

Bu bölümde hayvanların evcilleştirilmesi ile başlayıp bu durumun insanlık tarihinde ne gibi etkilere yol açtığı üzerinde duruldu. Ayrıca iklim şartlarının insan yaşamındaki önemi konuşularak ilk konutların hangi saiklere bağlı olarak oluşturulduğundan ve bölgelerin özelliklerinden bahsedildi.

 

7. Bölüm


44:42

İlk Yerleşim Alanları I Tarım

Mücahit Erboğa’nın moderatör, Prof.Dr. Teoman Duralı’nın sabit konuk ve Dr. Eyüp Çoraklı ile Beytullah Çakır’ın sabit katılımcı olarak bulunduğu Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde, insanoğlunun hayvanları ehlileştirmesi ve iki tür arasında gelişen simbiyotik ilişki konuşuldu. Yine insanoğlunun dünya üzerinde ilk yerleşim alanları ve toprağı işlemeye başlamasıyla birlikte gelişen tarımın ne gibi sonuçlara yol açtığı, tarihsel ve felsefi zeminde masaya yatırıldı.

 

6. Bölüm


39:43

İnsanlık Tarihinde Tarımın ve Yerleşik Hayatın Etkileri

Teoman Duralı ile yaptığımız Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde insanlık tarihinde tarımın ve yerleşik hayatın etkileri ve dünyada dağılışı inceleniyor.

 

5. Bölüm


41:40

Beşeri Bilimler

Felsefe Söyleşileri'nin bu bölümünde eğitim ve öğretim arasındaki farkları beşeri bilimler üzerinden ele alınıyor.

 

4. Bölüm


39:06

Eğitim

Felsefe-bilimci Prof. Dr. Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri’nin üçüncü bölümünde insanın bilgilenme sürecinin ilk evresini oluşturan eğitimin ne anlama geldiği, nerede başladığı ve nasıl gerçekleştirildiği ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Keza eğitime bağlı olarak şekillenen terbiye, edep, adab-ı muaşeret gibi kavramların esasen ne anlama geldiği de ekranlara yansıyacak konu başlıklarından.

 

3. Bölüm


37:52

Beşerin İnsanlaşma Süreci

Programın ikinci bölümünde Teoman Duralı, beşerin insanlaşma süreci özellikle tarihsel zemini baz alarak masaya yatırılıyor. İnsanı insan yapan kültür, dil, toplum vb kavramların mahiyetini ve insanoğlunun Afrika’da başlayıp dünyaya yayılan hikâyesinin başlangıcını ana hatlarıyla değerlendiriliyor.

 

2. Bölüm


42:36

Felsefe-Bilim Geleneğinin Doğuşu

Prof. Dr. Teoman Duralı, bu programda felsefe-bilim geleneğinin doğuşunu, serüvenini ve bu geleneğin nasıl bugünlere geldiğini konuklarıyla birlikte tartışıyor. Batı ve Doğu düşünce dünyalarının hangi merhalelerden geçerek bugüne geldiğini hepimizin anlayacağı bir dille anlatıyor.

 

1. Bölüm


38:27


Sümerler Medeniyetinde Ortaya Çıkan Kurumlar

40. Bölüm


22 Eylül 2020 Salı

Alman Aklı; Ömer Özkaya

 

Alman Aklı (1)

İntikam hırsı, Alman Aklı´nın en temel dinamosudur. En çoktan en aza doğru intikam almak istediği 5 ülke; İngiltere, İngiltere´nin yerini alan ABD, Fransa, İsrail ve Rusya´dır. Alman Aklı, intikam hırsıyla aklıselim-i kaybetti. İngiltere´den intikam alma

Tarih: 10.8.2017 

 

 Rus, İngiliz, Çin ve Türk aklıyla kıyaslanırsa Alman Aklı, uzak bir geçmişe sahip değildir, en fazla 1.700 yıllıktır. Özellikle ekonomiyi iyi bilir, askeri konulara aklı ermez. Bu sebeple iyi bir silah arkadaşı olamaz, olmamıştır. 

İntikam hırsı, Alman Aklı´nın en temel dinamosudur. En çoktan en aza doğru intikam almak istediği 5 ülke; İngiltere, İngiltere´nin yerini alan ABD, Fransa, İsrail ve Rusya´dır. Alman Aklı, intikam hırsıyla aklıselim-i kaybetti. İngiltere´den intikam alma arzusu gözlerini kör etmiş durumda. 

Alman Aklı, Ankara´nın; ABD´yle ittifakından ve İngiltere´yle ilişkilerinden rahatsız. İngiltere´nin inşa ettiği ve bugün çatırdamakta olan küresel düzenin ancak Ankara´nın desteğiyle tersyüz edilebileceğine inanıyor. Son yıllarda Almanya, Türkiye´ye ilişkin neredeyse bir senaryo üretim merkezi konumunda. 

Alman Aklı´nın en zayıf yanı, ekonomisinin ihracata bağımlı olmasıdır. Ucuz ama kaliteli bir üretim, Berlin´e ağır darbe olur. Uzak gelecekte uzaya yerleşmek, uzayın imkânlarından yararlanıp uzayı üs olarak kullanmak, Alman Aklı´nın planlarından biri. Ekonomisini ihracata bağımlılıktan kurtarma peşindeki Berlin´in umudu, nadir element bakımından zengin olan uzay. Plan, uzay madenciliği üzerine kurulu. Uzay madenciliği alanında sağlanacak üstünlük, Berlin´in rekabet gücünü artıracaktır. Dünya´da az bulunan hammadde zenginlikleri asteroitlerden elde edilecek. Avrupa Uzay Ajansı´nın eski başkanı Jean-Jacques Dordain´e göre de “Uzay madenciliği artık Jules Verne romanlarından çıkıp gerçeğe dönüştü, asteroitlere uzay araçları gönderip çıkarılan değerli minerallerin Dünya´ya döndürülmesi artık mümkün hale geldi.” (bbc, 4 Şubat 2016) 

 “Bilim adamları, Ay yüzey kabuğunda Dünya´dakinden çok daha fazla ve kolay ulaşılabilir, geleceğin pratik, ucuz ve güvenli yakıtı olarak görülen ve fosil yakıtların yerini alabilecek sınırsız füzyon enerjisinin elde edildiği nadir bulunan helyum-3 rezervleri olduğunu düşünüyorlar.” (Almanyanın Sesi- 9 Kasım 2008) 

Ömer ÖZKAYA 

13.8.2017 


Alman Aklı (2) 

Okyanus ve denizler ötesindeki bölgelerde kendine hayat alanı arayışları, küresel statükoya karşı koyuşları gibi sebeplerle İngiltere ve Fransa açısından ``Alman Aklı´´ daima ``dengeyi bozucu´´, ``barışın düşmanı´´ ve de ``uluslararası bazı krizlerin müsebbibi´´dir ve bu sebeple zapturapt altında tutulmalıdır. 
Her girişiminde denizlerin ve okyanusların dalgaları arasında kaybolan ``Alman Aklı´´ için karadan uzanabileceği yerler; Balkanlar, Orta Avrupa ve Ön Asya, Türkiye, İran ve Mısır hayati önemdedir. 


``Alman Aklı´´nın davranışları tıpkı dili gibi biraz kabadır, bir politikasını yürürlüğe koyarken kendisine bağlı iç ve dış basını, vakıflarını, dış temsilciliklerini ve iş adamlarını aynı anda sahneye kabaca sürerek fazla gürültü çıkarır ve bazen de suçüstü yakalanır, ama hem içerideki hem de dışarıdaki muhaliflerini hapset-tir-mek ya da öldür-t-mek yerine, onları sistemli bir kontrol ve engelleme ile etkisiz hale getirmek gibi bir akıl yolunu da takip eder. Sevdiklerini de, bazen onların da anlamayacağı birtakım yollarla, zengin ve nüfuz sahibi yapar, ufak tefek hataları yüzünden de bunların üzerini kolay kolay çizmez. 


``Alman Aklı´´nın en nefret ettiği şeylerden biri, dahili sanayileşmenin teşvik edilmesidir, bunu teşvik eden her hükümet, Almanya`ya her gün methiyeler dizse, dostluk yeminleri bile etse Berlin`in düşmanıdır artık. Bu hal, bu politika terk edilinceye kadar devam eder. Eğer bu ülke ciddi bir pazar ise ayrıca, üretim ekonomisine geçebilme ve üretecekleri ile sınırları dışına çıkabilme potansiyeline de sahipse, Berlin açısından bu hükümeti devirmekten başka bir yol kalmamıştır, o andan itibaren o ülkedeki Alman makinası da hükümet aleyhine çalışmaya başlar. Bu arada farkında değillerdir ama pek çok ülke, ``Alman Aklı´´nın iktisadi etkisi altındadır.  


``Alman Aklı´´, sanayi ve ticarette otoriter ve yön verici bir politika takip eder, pazar ülkelerde serbest piyasa ekonomisi sisteminin yürürlükte olması için dünyayı ayağa kaldırır ama kendisi kartel ve tekelcidir, kendisine tabi tröstleşmeleri korur. Daha geçenlerde ``Beş büyük Alman otomobil imalatçısının yıllardır bir kartel bünyesinde motorlu araçların teknik ayrıntılarını birlikte kararlaştırdıklarının ortaya çıkmasıyla büyük bir skandal patlak verdi. AB Komisyonu, Daimler, BM, Porsche, Audi ve Volkswagen`in 1990`lı yıllardan beri teknik özellikler, tedarikçi firmalar ve küresel otomobil piyasalarıyla ilgili çalışma grupları kurarak bilgi alışverişinde bulunduklarından şüphelenildiğini duyurdu.´´ (Almanyanın Sesi, 27 Temmuz 2017) 


``Alman Aklı´´ için hedef coğrafyada bir Alman bankası ya da bir Alman konsorsiyumu kurmak, orada askeri üs yeri kapmak ve burada binlerce asker konuşlandırmak kadar kıymetlidir. 


İngiltere, Fransa, Rusya ve bugün de ABD`den izledikleri emperyalist politikalar sebebiyle nefret edilmesi, ``Alman Aklı´´nın işini zaman zaman kolaylaştırmıştır ve kolaylaştırmaktadır. Ancak bu, Berlin`in hem ``Doğu`nun Dostu´´ görünmeyi ama aynı zamanda da kendi emperyalist politikalarını takip etmeyi bir dengede tutma ve bunu yutturma becerisine bağlıdır. 


ABD, İngiltere ve Rusya, çıkarlarına aykırı bir durum halinde, hedef ülkenin ordusunu sahneye sürüp siyasi idarecileri alaşağı etmede mahirdir. İşte bu nokta, gerekirse her ülkeye özel geliştirilmiş yeni ekonomik yöntemlerle barışçıl sızma yapma konusunda usta olan ``Alman Aklı´´nın en aciz olduğu noktadır, Almanya; Mısır, Türkiye, İran ve Ukrayna gibi verimli arazilerden bu yolla çıkarılmıştır. 


``Alman Aklı´´, otoriter ve milliyetçidir, hayatın her safhasını ve her kurumu düzenlemeye, içerideki ve dışarıdaki aristokrasinin yönetimine önem verir. Parlamento göstermeliktir, aristokrasi ve onunla bütünleşmiş burjuvazinin görüşleri önemlidir. 
Basın, ``Alman Aklı´´nın emrindedir, önemsiz birkaç yayının dışında, Alman basınında devlet politikasının aksine hiç kimse görüş beyan edemez. ``Alman Aklı´´nın çatıştığı bir yabancı devlet-hükümet lehine kimse yazı yazamaz. Hiç bir parti, grup ya da sendika, egemen yönetici sınıfla ve yürürlükteki düzen her ne ise onunla çatışamaz, uzlaştırıcı ve düzeltmeci bir yol seçmek zorundadırlar, aksi halde hayat hakkı tanınmayacağını bilirler. 
ABD ortaya çıkıncaya kadar, İngiltere ve Fransa`dan nefret eden devletlerin, ``ötekilerden farklı yeni güç´´ olarak gördükleri Almanya`yı askeri ve mülki teşkilatlarının ıslahı için davet etmeleri &8211;mesela ilk Türk-Alman münasebeti, siyasi değil, askeridir-, Berlin`in istihbarat ve nüfuz elde etmesini kolaylaştırdı, bu girişimler, bankacılık, maden imtiyazı, yüklü silah ticareti ve teknik malzeme girişini de beraberinde getirdi. 
Yarın devam edelim. 

 

Ömer ÖZKAYA 

16.8.2017 

 


Alman Aklı (3) 

Alman ticareti, gittiği her yere, beraberinde Alman dili, kültürü, diplomasi ve ideolojisini de götürür. Alman Aklı`na göre, ``Ekonomik propaganda ve ekonomik genişleme, kültür propagandası ve kültürel genişleme ile aynı zamanda yapılmazsa manasız ve yarım bir hareket olur. Kültür propagandası, ekonomik propaganda ile yalnız muvazi olarak değil, ona yol açarak yürür. Alman okullarına gitmiş veya hiç olmazsa Almanca dil dersi almış yahut Alman üniversitelerinde okumuş ya da Alman mallarının mümessil ve acentaları, hem geniş tesirli hem de ucuz propagandistlerdir. Alman nüfuz mıntıkası olacak memleketlerin genç nesillerine Alman kültürü vermeye muvaffak olunursa, uzun yıllar tahrip ve imha edilemeyecek bir eser yaratılmış olur.´´ (Kaynak: Alman devleti için hazırlanmış ``Nüfuz Mıntıkaları Politikası / Kültür Politikası´´ başlıklı rapor. Nisan 1934 tarihli 48 sayfa bu rapor Türk istihbaratı tarafından ele geçirilmiş ve üst makamlara arzedilmiştir. Raporda, Balkanlar, Ön Asya; Türkiye, İran ve Mısır`a yerleşebilmek için takip edilmesi gereken politika ve metotlar ele alınmaktadır. Rapor Başbakanlık Arşivi`nde 030 10 231 558 9 nolu dosyada kayıtlıdır.) 


Alman Aklı, bir ülkede Alman nüfuzunun yerleşebilmesi için uygun ideolojik bir ortam yoksa, kendisi bu ortamın doğması için çalışır ya da var olan bir çalışmaya destek verir. 


Alman Aklı, Alman kimliğiyle giremediği bazı yerlere Macar kimliğiyle girmiştir. 
Yurtdışındaki Alman endüstri ve ticari yatırımları, Alman Aklı`nın kontrolünde ticari ve sınai yatırımlara aktif olarak katılan Alman bankalarının kuvvetli desteğine sahiptir. Ancak, müteşebbis ve banka, yurtdışında yapılacak her yatırım için Alman Dışişleri`nden ``Bu yatırım, Alman dış politikasına ters değildir´´ yanıtını almak zorundadır. Alman Dışişleri Teşkilatı, Alman sanayii ve ticaretinin emrindedir. Her ülkedeki Alman misyonları, o ülkedeki gelişmelerin yanı sıra diğer ülkelerin bu ülkelerdeki özellikle etnik, arkeolojik ve ekonomik faaliyetlerini yakından takip eder, mümkünse ilişkilerini bozmaya çalışır. 


1900`lerin başında Batı`lı gelişmiş ülkelerin her biri, Doğu`da bir hayat alanına sahipti. Mısır`da İngiltere, Libya`da İtalya, Tunus`ta Fransa, Balkanlar`da da Avusturya ve Rusya hak sahibiydi. Türkiye/Osmanlı ise Alman Aklı`nca ``Almanya`nın hayat alanı´´ olarak belirlenmişti. Çünkü Alman sanayinin hayati kaynakları olan hammadde, petrol ve pazar, Ön Asya`daydı, Berlin`in buralara uzanabilmesi, hem Alman Aklı`nın kontrolünde aynı zamanda hem de bölünmemiş bir Osmanlı`yla ancak mümkün olabilirdi. Osmanlı, Avrupa`nın endüstri ülkelerinin Asya ve Afrika`ya yayılma yollarının üzerinde oturuyordu. İngiltere ve Fransa, deniz yoluyla gidebilirdi ama Rusya ve Almanya, Osmanlı`dan geçmek zorundaydı. Berlin`in Osmanlı/Türkiye yanlısı görünmesinin arka planında bu hesaplar vardı. 


Alman askeri anlayışı, Alman ticareti kadar başarılı olamadı hiç bir zaman. Bu sebeple Almanlar için, ``Almanlar, dünyanın teknik ve endüstriyel ihtiyaçlarının hammalıdır, dünyanın kaymağını ise onlar değil, silahı kullanmasını bilenler yer´´ denir. Mesela Balkan Savaşları`nda Türk ordusu nasıl ki Alman silahlarıyla donatılmış ve subayları da Almanlarca yetiştirilmişse, Sırp, Yunan ve Bulgar orduları da Fransız silahlarıyla donatılmış, Fransızlarca eğitilmişti. Hatta çarpışmalar esnasında da Balkan ordularının başında Fransız subayları bulunuyordu, tıpkı Türk askeri birliklerinin başında Alman subaylarının bulunduğu gibi. Bu sebeple ``Balkan Savaşları aslında Almanya ve Fransa`nın; eğitim, silah ve nüfuz çarpışmasıdır´´ denir, galip çıkanın Fransa olmasına, Alman Aklı`nın askeri metotlarda başarısız olduğunun bir kez daha tekrarı gözüyle bakılır. 


Güçlü bir Türkiye, Selanik ve Karadeniz`e inmiş bir Almanya, İngiltere için en büyük düşmandı. Balkanlar`da, İstanbul, Viyana ve Berlin`den hiçbir eser kalmaması da, Rus Aklı`nın ürünüdür. 


Alman Aklı`nın Avrupa`daki düşmanı Fransa, dünyadaki düşmanı İngiliz`lerdir. 
Almanya-Avusturya-Macaristan-Osmanlı zincirinin kırılmadan Mezopotamya`ya kadar uzanması, bu hat boyunca inşa edilecek demiryolunun (İngilizlerin Süveyş Kanalı`na karşı Alman demir yolu kanalı &8211; Basra`dan Doğu denizlerine uzanacak bir hayat damarı - İngilizler, Almanlar`ın Bağdat demiryolunun Basra Körfezi`ne inmesine mani olmak için Kuveyt`i himayelerine aldılar) mamül malları getirip, hammadde ve petrolü Berlin`e götürmesi planında olduğu gibi, Alman sanayisinin pazar, hammadde ve enerji sahalarına uzanacağı hat üzerinde bulunan ülkelerin siyasi-ekonomik istikrarı ve toprak bütünlüğü, Berlin`le ilişkilerine bağlı olarak, ya Alman Aklı`nın muhafazasında ya da tehtidi altındadır. 
Perşembe günü devam edelim.

 

Alman Aklı (4)

Tarih: 17.8.2017 

 

Dünyada Türkler kadar farklı alfabe kullanan bir başka millet herhalde yoktur. Bu, Türklerin dünya üzerinde çok geniş bir coğrafyaya yayılmalarından, diğer kültür ve medeniyetlerle temas ve etkileşime açık olmalarından ve de onları etkileme arzusundan kaynaklanıyor olabilir. 

Dünyanın çeşitli coğrafyalarına dağılmış Türkler´in alfabe seçiminde, mensup oldukları din - İslamiyet´in kabulünden sonra Arap harflerinin kullanılmaya başlanması gibi- belirleyici olmuştur. İlk defa din faktörünü gözetmeden Türkiye Türkleri´nin Latin alfabesini kabulü, tek istisnadır. 

Alman Aklı ve hizmetindeki Alman entellektüeller, Anadolu´da Latin alfabesinin kabulü için de çaba göstermişler, alfabenin yazımı konusunda da Fransızlarla rekabet etmişlerdir. Sonunda yazım konusunda Fransızların önerileri kabul görmemiş, kelimelerin konuşulduğu gibi yazıldığı, Almanca´ya yakın Doğu Avrupa ülkelerinin yazım şekli esas alınmıştır. Sesli harflerin tamamı da Almanca´dan alınmıştır. Böylece “Yeniliklerle Türklerin Fransız kültür çevresinden uzaklaştıkları ve Almanya tarafından etkili olunan Doğu Avrupa çevresine girdikleri görülmektedir” (İstanbul´daki Alman Büyükelçiliği´nce yazılan 5 Kasım 1928 tarihli rapor - Innere Verwaltung Türkei, Bd. 1, R 78624).  

Alman Aklı ayrıca, Latin alfabesini Türkiye´yle aynı yıllarda kabul etmiş olan Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan´a Anadolu üzerinden uzanmak istemiş, ancak bu plan Ruslarca adı geçen ülkelerde alfabe değişikliğine gidilerek tersyüz edilmiştir. Eğer bu değişiklik olmasaydı Alman nüfuzu Orta Asya´da daha hızlı ve derinlemesine yayılabilirdi. Çünkü zaten “Osmanlı Devleti´nin müttefiki olduğundan Almanya´ya karşı büyük bir sempati besleniyor ve (Türkistan´ın) bağımsızlık mücadelesinde Almanların her türlü yardımı yapacaklarına inanılıyordu.” (ATAŞE Arşivi, Kls. 1854, Ds. 121, Fhr. 2 / 17) 

Nefret, kin ve peşin hüküm, kör eder, akıl tutulmasına sebep olur. Hiçbir önyargı ya da art niyet taşımadan, Almanya ve Türkiye´nin birbirini daha iyi anlaması ve bu iki ülkeye kurulan tuzakların farkına varılması düşüncesiyle kaleme almaya çalıştığımız bu seriyi hülasa edelim: 

Alman Aklı (5)

Alman Aklı´nı ele alıp da Luthercilik´ten bahsetmemek olmaz. Almanlar, Katoliklik´le ölmüş olan Hıristiyanlığı, Protestanlık ile diriltmiş ve Martin Luther, tabiri caizse ikinci bir Hz. İsa olmuştur. Bugün Hıristiyanlık varlığını önemli oranda rasyonel Al

Tarih: 20.8.2017 

 

Ömer Özkaya

Bilime, ekonomiye, teknolojiye, yani genel olarak insan kültürüne yüksek katkıları olan milletlerin aklının incelenmesi insanlık için önemlidir. Alman Aklı´na mercek tutmaya çalıştığımız bu yazı serisi, Türk bilim dünyasının bu alana girmesi için bir tetikleyici olursa maksat hâsıl olmuş olacaktır. 

Alman Aklı´nı ele alıp da Luthercilik´ten bahsetmemek olmaz. Almanlar, Katoliklik´le ölmüş olan Hıristiyanlığı, Protestanlık ile diriltmiş ve Martin Luther, tabiri caizse ikinci bir Hz. İsa olmuştur. Bugün Hıristiyanlık varlığını önemli oranda rasyonel Alman Aklı´na ve Luther´e borçludur.

Eğer Luther, başta kilisenin; para ile günah affı olmak üzere birçok ticarileşmiş ve din olmaktan çıkmış çürümüşlüğüne isyan etmeseydi, belki bugünkü gelişmişlik düzeyinde bir Avrupa olamazdı.

Luther başta Hıristiyanlık olmak üzere Avrupa´nın yeniden inşasına en büyük katkıyı sağlamıştır. Vatikan bugün İtalya´dan alınıp Almanya´ya taşınsa bu hak acaba ödenebilir mi, düşünmek gerek. 

Almanya, Avrupa´da en geniş prenslik ağına sahip millettir. Bu prenslikler aralarındaki rekabette, ayakta kalabilmek, öne geçebilmek ya da fark yaratabilmek için, birçok bilim, sanat, askerlik ve ticaret önderlerine sponsorluk etmiş, rönesans ve reform hareketlerinin alt yapısını hazırlamıştır. 

Felsefeye verilen önem ve Luthercilik, Almanya´yı diğer Avrupa ülkelerinden daha fazla adalet, merhamet, hak, hukuk üzerine düşünmeye ve bunların mücadelesini vermeye itmiştir. Bu durum Almanya´yı sömürgecilik arayışının önemli oranda dışında tutmuş, geciktirmiştir.   

İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, Hollanda ve diğer ülkeler sömürge furyasına katılırken Almanlar arkeoloji ve kadim medeniyetlerin bilgilerini bulmaya yönelmişlerdir. Bu ise Almanya´yı bugün hala en önemli teknolojik yenilik yapan  ülkeler arasına girmesine sebep olmuştur. 

 

 

Afrika'daki Fransa


 

19 Eylül 2020 Cumartesi

An Gelir, Atilla İlhan


 An gelir

Paldır küldür yıkılır bulutlar Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet O eski heyecan ölür An gelir biter muhabbet Çalgılar susar heves kalmaz Şatârâbân ölür Şarabın gazabından kork Çünkü fena kırmızıdır Kan tutar tutan ölür Sokaklar kuşatılmış Karakollar taranır Yağmurda bir militan ölür An gelir Ömrünün hırsızıdır Her ölen pişman ölür Hep yanlış anlaşılmıştır Hayalleri yasaklanmış An gelir şimşek yalar Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını Direkler çatırdar yalnızlıktan Sehpada Pir Sultan ölür An gelir paldır küldür Her ölen pişman ölür An gelir susar heves Kan tutar tutan ölür Anlaşılmaz bir heybet An gelir biter muhabbet Ne selam ne bir sabah Kim duysa korkudan ölür Sokaklar kuşatılmış Karakaollar taranır An gelir susar heves Ömrünün yarısını Hayaller yasaklanmış Son umut kırılmıştır An gelir o heyecan Yağmurda bir militan Sehpada Pir Sultan Lâ ilâhe illallah Kanunî Süleyman ölür An gelir o heyecan Yağmurda bir militan Sehpada Pir Sultan Lâ ilâhe illallah Kanunî Süleyman ölür Son umut kırılmıştır Kaf Dağı'nın ardındaki Ne selam artık ne sabah Kimseler bilmez nerdeler Namlı masal sevdalıları Evvel zaman içinde Kalbur saman ölür Kubbelerde uğuldar bâkî Çeşmelerden akar sinan An gelir Lâ ilâhe illallah Kanunî Süleyman ölür Görünmez bir mezarlıktır zaman Şairler dolaşır saf saf Tenhalarında şiir söyleyerek Kim duysa korkudan ölür Tahrip gücü yüksek Saatli bir bombadır patlar An gelir Attila İlhan ölür

Hicran


Dünyada yer yuvarlağında hicran,  ayrılık duygusunu en derinden yaşayan iki millet vardır. Türkler ve Portekizliler.  Akdeniz’in doğusundaki Türkler ve batısındaki Portekizliler. 

Türkler bu duyguyu kara parçalarında, büyük Asya’nın en doğusundan en batı ucuna Avrupa’nın içlerine kadar gerçekleştirdikleri göçlerde ki bu 8000 km’yi aşan bir mesafedir, bu hicran duygusunu, ayrılık duygusunu yaşarlarken, halen de  yaşamaya devam etmektedirler,  Portekizler de aynı duyguyu dünya denizlerinde gerçekleştirdikleri keşif seyahatlerinde yaşamışlardır. 

O açıdan her iki milletin özellikle halk edebiyatını şarkılarını, türkülerini karşılaştırmalı olarak derinden incelemek vazife olsa gerektir. (Levent Ağaoğlu)

Siz yine de oradaki şarkıların portekiz kökenli olduğundan kuşku duyun.tarık bin zeyyad dan sonra oralardaki sarkilar arap kokenlidir.zaten o yıllarda avrupada müzik ,chanson roland( diyeyim alper tunga sagusu anlayın)bi takım trubadur gezginci halk ozani şarkiları (bkz 2 calgicinin seyahati .alfred müller ile frederik schüller)  vb   idi.araplarin gırtlak nameleri ,aynı orijinden oldugu icindir ki ispanya ve portekizde var.zarzuelalar, flemencolar fadolar o nedenle bizde sevilir.los paraguayoslar, los machucamboslar 1960 larda az ekmek yemedi türkiyede. Ombre gölge, el hamra.  Granada, girnata klarinet..(Hikmet Saröz)

Teoman Duralı: Hicran dk 2.23

https://www.youtube.com/watch?v=cVoyXGdz4Lo



15 Eylül 2020 Salı

Pazarlama Yapmak, Davranış Mimarlığı Yapmaktır

 

Davranışlarımızın kökenleri üzerine çalışan Stanford Üniversitesi araştırmacılarından BJ Fogg, insanların düşüncelerini hayata geçirmeleri için üç etmenin aynı anda çalışması gerektiğini söyler.

Fogg’a göre insanın bir davranışı gerçekleştirmesi için, hem yeterince “motive  olması”, hem bu davranışı gerçekleştirecek “imkanlara” sahip olması hem de gerekli  “tetikleyicilerin” olması gerektiğini söyler. Ancak bu üç etmen aynı anda devreye girerse insan yeni bir davranış sergileyebilir.

En basit konuda bile bir düşüncenin hayata geçmesi için insanın önce bunu yapmayı  istemesi (motivasyon), sonra bu davranışı gerçekleştirebilecek fiziksel, ekonomik, sosyal ya da bireysel imkanlara sahip olması (imkanlar)  ve en sonunda da bu davranışın hayata geçirmesine önayak olacak bir etkiye (tetikleyici) ihtiyaç vardır.

Fogg’a göre, eğer bu üç etmen, doğru bir şekilde birleşmezse insanın düşünceleri sadece bir niyet düzeyinde kalır.

1. Motivasyonlar.

Motivasyonlar insanların neyi neden yaptıklarını açıklar. Mesela bütün insanlar için en önemli motivasyonların başında, hazzı artırma ve acıdan uzak durma vardır. Eğlence sektörü haz üzerine kuruludur. Sağlık sektörü ise korku motivasyonuyla çalışır. Haz ve acı kadar güçlü bir motivasyon da umuttur. Bütün kozmetik endüstrisi umut üzerine kuruludur. Revlon’un kurucusu Charles Revson’un da söylediği gibi, kozmetik sektörü fabrikada kimyasal ilaçlar üretir ama mağazada umut satar. Aidiyet motivasyonu da en az umut kadar güçlü bir motivasyondur. Toplum tarafından kabul ya da reddedilme çoğu insanın davranışını belirleyen en önemli motivasyondur. Gençler arasında belirli bir konuşma tarzının yaygınlaşması, belirli bir giyim şeklinin “standart” olmasının altında “toplumsal kabul motivasyonu” vardır. Genel olarak moda sektörü, akşamları evde izlenen TV dizileri, elektronik marka tercihleri… Bütün bunların hepsi “toplumsal kabul motivasyonuyla” ilgili davranışlardır. Facebook’un dünyanın en büyük sosyal mecrası olmasının altında toplumsal kabul motivasyonu vardır. İnsanların daha fazla beğeni almak için sosyal medya profillerine en iyi fotoğraflarını koymaları, kendilerini en akıllı, en seçkin gösteren anlarının fotoğraflarını paylaşmaları hep “toplumsal kabul” motivasyonuyladır.

2. İmkanlar

İnsanın bir konuda ne kadar motivasyonu olursa olsun, eğer söz konusu davranışı hayata geçirmek için gerekli kaynağı ve becerisi yoksa,  insanın bu davranışı hayata geçirmesi  mümkün olmaz. Yeteneği olmayan sporcuları ne kadar motive edersek edelim, onların başarılı olmalarını sağlayamayız. Sağlıklı beslenmeleri için yeterli maddi imkanları olmayan insanlar ne kadar isterlerse istesinler bu isteklerini hayata geçiremezler.

Olanaklar olmadan yeni bir davranış oluşturmak güçtür. Bazı insanlar, çok güçlü bir motivasyonla “imkansız” gibi görünen işleri başarsalar da, doğal akış içinde bir davranışın oluşması için, bu davranışın gerektirdiği imkanların (kaynakların ve becerilerin) mevcut olması gerekir.

3. Tetikleyiciler

Motivasyon ve imkanların yanı sıra, yeni bir davranışın oluşması için o davranışı tetikleyecek etmenlere ihtiyaç vardır.

Tetikleyiciler bir davranışın oluşmasını hatırlatan, başlamasını sağlayan, etmenlerdir. Bir web sitesinde üye olmak için açılan üyelik penceresi, online  alışverişi kolaylaştıracak tek tuşla satın alma butonu, mağaza içinde ödemeyi kolaylaştıracak yeterli sayıda kasa, kıyafetleri deneme kabinlerinin büyüklüğü… hepsi birer “tetikleyicidir”. İnsanlar çok sahip olmak istedikleri ürünleri satın almak için bile, doğru kurgulanmış “tetikleyicilere” ihtiyaç duyarlar. Bu tetikleyici kimi zaman o üründen tek bir tane kalmış olması, kimi zaman bir ürünün fiyatının çok düşmüş olmasıdır. Bir davranışın gerçekleşmesini mümkün kılan “o son halka” tetikleyici işlevini görür. Tetikleyiciler, zaten motivasyonu ve imkanları olan insanların “arzu edilen” davranışları sergilemelerini sağlar. Eğer tetikleyiciler zayıf ya da engelleyici ise insanlar onları hayata geçiremezler.

BJ Fogg, ortaya koyduğu bu üç etmenli  davranış modelinde en fazla  tetikleyicilerin üzerinde durmamız gerektiğini söyler. Diğer iki faktörü etkileme kapasitemiz sınırlı olsa da tetikleyicileri harekete geçirme olanağımız her zaman vardır.

Zekice tasarlanmış tetikleyiciler insanlarda yeni bir davranış için gerekli motivasyonu oluşturabilir. Oluşan motivasyonlar da kendi kaynaklarını yaratabilir.

Sadece indirimlerin alışverişi tetiklemesi değil, sosyal mecralarda da pek çok oluşum, bu tetikleyiciler sayesinde gelişir. Yavru kedilere ev bulmaktan sosyal olaylar karşısında kamuoyu oluşturmaya kadar bir çok konuda “paylaş” ya da “beğen” butonu ile çok fazla insanın davranışını değiştirmek  mümkündür.  Change.org gibi oluşumlar çok basit “tetikleyicileri” doğru bir şekilde kullanarak, olağanüstü toplumsal değişimleri başlatabilirler.  Çok sıradan gibi görünen, “beğen” ya da “paylaş” butonları Facebook, Instagram, YouTube gibi milyar dolarlık şirketlerin oluşmasında büyük pay sahibidir. 

İnternette bir siteye üye olmaktan günlük hayatın içinde bir ürün satın almaya kadar eğer tetikleyiciler “kullanıcı dostu” anlayışıyla tasarlanmamışsa sonuç almak mümkün değildir. İnsanlar uzun formlar doldurmayı gerektiren sosyal sitelere üye olmazlar. Ne kadar isteseler de (motivasyon), bu formları dolduracak becerileri (imkanlar) olsa da, “tetikleyiciler” yanlış tasarlandığı için bu siteler bir türlü başarılı olamazlar.

Sadece internette değil, hayatın her alanında tetikleyicileri doğru kullanarak insanların davranışlarını yönlendirmek mümkündür. Bir insanın her gün düzenli jimnastik yapması için de, bir lokantanın müdavimi olması için de “tetikleyicilerin” iyi tasarlanmış olması gerekir.

İyi bir pazarlamacı (davranış mimarı) sadece ticari markalar için değil kamu yararına olan konularda da olağanüstü katkılar sağlayabilir. Trafik konusunda insanların doğru davranışlar edinmeleri, çevre ve şehir temizliği, daha az su ve elektrik kullanılması ya da sağlıklı beslenme gibi konularda da iyi pazarlamacıların yani davranış mimarlarının büyük katkıları olabilir.

Pazarlama, insan davranışı mimarlığı yapmak demektir. Hangi kategoride olursa olsun pazarlama, ürün ve hizmetleri insanların nerede, neden, nasıl, ne kadar, kimlerle beraber kullanacaklarını tasarlamakla başlar. Pazarlamacılar insanların nasıl davranacaklarını planlayan tasarımcılardır.

Gerçek anlamda müşteri odaklı olmak da zaten Fogg’un modelinde olduğu gibi, doğru motivasyonlarla, doğru imkanları ve etkili  tetikleyicileri bir araya getirmekle mümkün olur.

Not: Bu yazıyı ilk kez 2 Aralık 2014 tarihinde yayınladım.

Yazdır
Paylaş: 
  •  
  •  
  •  

Yorumlar

  1. Yazılarınızı merakla izliyorum. Teşekkürler. Önerdiğiniz terime aklım takıldı; neden “davranış mimarlığı”? “Davranış mühendisliği” veya “davranış tasarımı” da olabilir mi?

  2. “Çok önemli bir aydınlatma, damıtılmış bilgi izahı, düşünsel/bilimsel kazanç.”

  3. Temel bey merhaba
    Burada bahsedilen kavramlar etki gücü ve uygulanma yöntemi açısından tehlikeli bir silah özelliklerini taşıyor. Sizin düşünceniz nedir bu konuda?

  4. Fikrin ticarileşmesi, kabul görmesi, itirazlara cevap verilebilmesi, ikna yollarını aralaması için atılması gereken temelleri ifadesi açısından başyapıt olmuş.

  5. Davranış mimarlığı çok güzel bir tanımlama. Bize yeni bir terminoloji kattınız , tşklr.

  6. tetikleyicilerin iyi tasarlanmış olması….
    muhteşem bir analiz. almak istiyorsak alıyoruz. ihtiyaç yada değil nedeni tetiklenmiş olmamız bu kadar basit.
    almak istiyorsak bir yolunu, istemiyorsak bir bahanesini hemen üretebiliriz. nedeni ise yeteri kadar tetiklenip tetiklenmediğimiz.
    bence muhteşem bir analiz.

  7. Değerli Aksoy,
    Yazılarınızı fırsat buldukça okumaya gayret edyorum. Bildirimleriniz o kadar iyi, o kadar net ve faydalı ki, size bir teşekkürü borç bildim. Pazrlama eğitimi almış olmama rağmen(American University, Kogod School of Business, Washington, DC, 1984) paslanmış olan sosyoloji/pazarlama eğitimimi sayenizde tekrar parlatarak gelecek nesle aktarırken kendimi emniyette hissetmemi sağlıyorsunuz. Tekrar şükranlarımı sunuyorum ve sizi kısa zamanda ortak dostumuz Serhat Bilgin’in de bulunduğu bir ortamda bir kahve içmeye davet etmek istiyorum.
    Çalışmalarınızın aynı kalite ve başarıyla devam etmesini dilerim.
    H.

  8. Degerli hocam eğitici ve öğretici yazılarınızı büyük bir dikkatle okuyorum.Bizlere paylaşma farkindaligi oluşturarak kattiginiz kıymetli değerleriniz için çok teşekkür ediyorum.



  1. Iyi ki varsınız. .Saygılarımla