Alman
Aklı (1)
İntikam
hırsı, Alman Aklı´nın en temel dinamosudur. En çoktan en aza doğru intikam
almak istediği 5 ülke; İngiltere, İngiltere´nin yerini alan ABD, Fransa,
İsrail ve Rusya´dır. Alman Aklı, intikam hırsıyla aklıselim-i kaybetti.
İngiltere´den intikam alma Tarih: 10.8.2017
|
|
Rus, İngiliz, Çin ve Türk aklıyla
kıyaslanırsa Alman Aklı, uzak bir geçmişe sahip değildir, en fazla 1.700 yıllıktır.
Özellikle ekonomiyi iyi bilir, askeri konulara aklı ermez. Bu sebeple iyi bir
silah arkadaşı olamaz, olmamıştır.
İntikam hırsı, Alman Aklı´nın en temel
dinamosudur. En çoktan en aza doğru intikam almak istediği 5 ülke; İngiltere,
İngiltere´nin yerini alan ABD, Fransa, İsrail ve Rusya´dır. Alman Aklı, intikam
hırsıyla aklıselim-i kaybetti. İngiltere´den intikam alma arzusu gözlerini kör
etmiş durumda.
Alman Aklı, Ankara´nın; ABD´yle
ittifakından ve İngiltere´yle ilişkilerinden rahatsız. İngiltere´nin inşa
ettiği ve bugün çatırdamakta olan küresel düzenin ancak Ankara´nın desteğiyle
tersyüz edilebileceğine inanıyor. Son yıllarda Almanya, Türkiye´ye ilişkin
neredeyse bir senaryo üretim merkezi konumunda.
Alman Aklı´nın en zayıf yanı, ekonomisinin
ihracata bağımlı olmasıdır. Ucuz ama kaliteli bir üretim, Berlin´e ağır darbe
olur. Uzak gelecekte uzaya yerleşmek, uzayın imkânlarından
yararlanıp uzayı üs olarak kullanmak, Alman Aklı´nın planlarından biri.
Ekonomisini ihracata bağımlılıktan kurtarma peşindeki Berlin´in umudu, nadir
element bakımından zengin olan uzay. Plan, uzay madenciliği üzerine kurulu.
Uzay madenciliği alanında sağlanacak üstünlük, Berlin´in rekabet gücünü
artıracaktır. Dünya´da az bulunan hammadde zenginlikleri asteroitlerden elde edilecek.
Avrupa Uzay Ajansı´nın eski başkanı Jean-Jacques Dordain´e göre de
“Uzay madenciliği artık Jules Verne romanlarından çıkıp gerçeğe dönüştü,
asteroitlere uzay araçları gönderip çıkarılan değerli minerallerin Dünya´ya
döndürülmesi artık mümkün hale geldi.” (bbc, 4 Şubat 2016)
“Bilim adamları, Ay yüzey
kabuğunda Dünya´dakinden çok daha fazla ve kolay ulaşılabilir, geleceğin
pratik, ucuz ve güvenli yakıtı olarak görülen ve fosil yakıtların yerini
alabilecek sınırsız füzyon enerjisinin elde edildiği nadir bulunan helyum-3
rezervleri olduğunu düşünüyorlar.” (Almanyanın Sesi- 9 Kasım 2008)
Ömer ÖZKAYA -
|
13.8.2017
|
Alman Aklı (2)
Okyanus ve denizler ötesindeki bölgelerde kendine hayat alanı arayışları,
küresel statükoya karşı koyuşları gibi sebeplerle İngiltere ve Fransa
açısından ``Alman Aklı´´ daima ``dengeyi bozucu´´, ``barışın düşmanı´´ ve de
``uluslararası bazı krizlerin müsebbibi´´dir ve bu sebeple zapturapt altında
tutulmalıdır.
Her girişiminde denizlerin ve okyanusların dalgaları arasında kaybolan
``Alman Aklı´´ için karadan uzanabileceği yerler; Balkanlar, Orta Avrupa ve
Ön Asya, Türkiye, İran ve Mısır hayati önemdedir.
``Alman Aklı´´nın davranışları tıpkı dili gibi biraz kabadır, bir
politikasını yürürlüğe koyarken kendisine bağlı iç ve dış basını,
vakıflarını, dış temsilciliklerini ve iş adamlarını aynı anda sahneye kabaca
sürerek fazla gürültü çıkarır ve bazen de suçüstü yakalanır, ama hem
içerideki hem de dışarıdaki muhaliflerini hapset-tir-mek ya da öldür-t-mek
yerine, onları sistemli bir kontrol ve engelleme ile etkisiz hale getirmek
gibi bir akıl yolunu da takip eder. Sevdiklerini de, bazen onların da
anlamayacağı birtakım yollarla, zengin ve nüfuz sahibi yapar, ufak tefek
hataları yüzünden de bunların üzerini kolay kolay çizmez.
``Alman Aklı´´nın en nefret ettiği şeylerden biri, dahili sanayileşmenin
teşvik edilmesidir, bunu teşvik eden her hükümet, Almanya`ya her gün
methiyeler dizse, dostluk yeminleri bile etse Berlin`in düşmanıdır artık. Bu
hal, bu politika terk edilinceye kadar devam eder. Eğer bu ülke ciddi bir
pazar ise ayrıca, üretim ekonomisine geçebilme ve üretecekleri ile sınırları
dışına çıkabilme potansiyeline de sahipse, Berlin açısından bu hükümeti
devirmekten başka bir yol kalmamıştır, o andan itibaren o ülkedeki Alman
makinası da hükümet aleyhine çalışmaya başlar. Bu arada farkında değillerdir
ama pek çok ülke, ``Alman Aklı´´nın iktisadi etkisi altındadır.
``Alman Aklı´´, sanayi ve ticarette otoriter ve yön verici bir politika takip
eder, pazar ülkelerde serbest piyasa ekonomisi sisteminin yürürlükte olması
için dünyayı ayağa kaldırır ama kendisi kartel ve tekelcidir, kendisine tabi
tröstleşmeleri korur. Daha geçenlerde ``Beş büyük Alman otomobil
imalatçısının yıllardır bir kartel bünyesinde motorlu araçların teknik
ayrıntılarını birlikte kararlaştırdıklarının ortaya çıkmasıyla büyük bir
skandal patlak verdi. AB Komisyonu, Daimler, BM, Porsche, Audi ve
Volkswagen`in 1990`lı yıllardan beri teknik özellikler, tedarikçi firmalar ve
küresel otomobil piyasalarıyla ilgili çalışma grupları kurarak bilgi
alışverişinde bulunduklarından şüphelenildiğini duyurdu.´´ (Almanyanın Sesi,
27 Temmuz 2017)
``Alman Aklı´´ için hedef coğrafyada bir Alman bankası ya da bir Alman
konsorsiyumu kurmak, orada askeri üs yeri kapmak ve burada binlerce asker
konuşlandırmak kadar kıymetlidir.
İngiltere, Fransa, Rusya ve bugün de ABD`den izledikleri emperyalist
politikalar sebebiyle nefret edilmesi, ``Alman Aklı´´nın işini zaman zaman
kolaylaştırmıştır ve kolaylaştırmaktadır. Ancak bu, Berlin`in hem ``Doğu`nun
Dostu´´ görünmeyi ama aynı zamanda da kendi emperyalist politikalarını takip
etmeyi bir dengede tutma ve bunu yutturma becerisine bağlıdır.
ABD, İngiltere ve Rusya, çıkarlarına aykırı bir durum halinde, hedef ülkenin
ordusunu sahneye sürüp siyasi idarecileri alaşağı etmede mahirdir. İşte bu
nokta, gerekirse her ülkeye özel geliştirilmiş yeni ekonomik yöntemlerle
barışçıl sızma yapma konusunda usta olan ``Alman Aklı´´nın en aciz olduğu
noktadır, Almanya; Mısır, Türkiye, İran ve Ukrayna gibi verimli arazilerden
bu yolla çıkarılmıştır.
``Alman Aklı´´, otoriter ve milliyetçidir, hayatın her safhasını ve her
kurumu düzenlemeye, içerideki ve dışarıdaki aristokrasinin yönetimine önem
verir. Parlamento göstermeliktir, aristokrasi ve onunla bütünleşmiş
burjuvazinin görüşleri önemlidir.
Basın, ``Alman Aklı´´nın emrindedir, önemsiz birkaç yayının dışında, Alman
basınında devlet politikasının aksine hiç kimse görüş beyan edemez. ``Alman
Aklı´´nın çatıştığı bir yabancı devlet-hükümet lehine kimse yazı yazamaz. Hiç
bir parti, grup ya da sendika, egemen yönetici sınıfla ve yürürlükteki düzen
her ne ise onunla çatışamaz, uzlaştırıcı ve düzeltmeci bir yol seçmek
zorundadırlar, aksi halde hayat hakkı tanınmayacağını bilirler.
ABD ortaya çıkıncaya kadar, İngiltere ve Fransa`dan nefret eden devletlerin,
``ötekilerden farklı yeni güç´´ olarak gördükleri Almanya`yı askeri ve mülki
teşkilatlarının ıslahı için davet etmeleri &8211;mesela ilk Türk-Alman
münasebeti, siyasi değil, askeridir-, Berlin`in istihbarat ve nüfuz elde
etmesini kolaylaştırdı, bu girişimler, bankacılık, maden imtiyazı, yüklü
silah ticareti ve teknik malzeme girişini de beraberinde getirdi.
Yarın devam edelim.
|
Ömer ÖZKAYA -
|
16.8.2017
|
|
Alman Aklı (3)
Alman ticareti, gittiği her yere, beraberinde Alman dili, kültürü, diplomasi
ve ideolojisini de götürür. Alman Aklı`na göre, ``Ekonomik propaganda ve
ekonomik genişleme, kültür propagandası ve kültürel genişleme ile aynı
zamanda yapılmazsa manasız ve yarım bir hareket olur. Kültür propagandası,
ekonomik propaganda ile yalnız muvazi olarak değil, ona yol açarak yürür.
Alman okullarına gitmiş veya hiç olmazsa Almanca dil dersi almış yahut Alman
üniversitelerinde okumuş ya da Alman mallarının mümessil ve acentaları, hem
geniş tesirli hem de ucuz propagandistlerdir. Alman nüfuz mıntıkası olacak
memleketlerin genç nesillerine Alman kültürü vermeye muvaffak olunursa, uzun
yıllar tahrip ve imha edilemeyecek bir eser yaratılmış olur.´´ (Kaynak: Alman
devleti için hazırlanmış ``Nüfuz Mıntıkaları Politikası / Kültür Politikası´´
başlıklı rapor. Nisan 1934 tarihli 48 sayfa bu rapor Türk istihbaratı
tarafından ele geçirilmiş ve üst makamlara arzedilmiştir. Raporda, Balkanlar,
Ön Asya; Türkiye, İran ve Mısır`a yerleşebilmek için takip edilmesi gereken
politika ve metotlar ele alınmaktadır. Rapor Başbakanlık Arşivi`nde 030 10
231 558 9 nolu dosyada kayıtlıdır.)
Alman Aklı, bir ülkede Alman nüfuzunun yerleşebilmesi için uygun ideolojik
bir ortam yoksa, kendisi bu ortamın doğması için çalışır ya da var olan bir
çalışmaya destek verir.
Alman Aklı, Alman kimliğiyle giremediği bazı yerlere Macar kimliğiyle
girmiştir.
Yurtdışındaki Alman endüstri ve ticari yatırımları, Alman Aklı`nın
kontrolünde ticari ve sınai yatırımlara aktif olarak katılan Alman
bankalarının kuvvetli desteğine sahiptir. Ancak, müteşebbis ve banka,
yurtdışında yapılacak her yatırım için Alman Dışişleri`nden ``Bu yatırım,
Alman dış politikasına ters değildir´´ yanıtını almak zorundadır. Alman
Dışişleri Teşkilatı, Alman sanayii ve ticaretinin emrindedir. Her ülkedeki
Alman misyonları, o ülkedeki gelişmelerin yanı sıra diğer ülkelerin bu
ülkelerdeki özellikle etnik, arkeolojik ve ekonomik faaliyetlerini yakından
takip eder, mümkünse ilişkilerini bozmaya çalışır.
1900`lerin başında Batı`lı gelişmiş ülkelerin her biri, Doğu`da bir hayat
alanına sahipti. Mısır`da İngiltere, Libya`da İtalya, Tunus`ta Fransa,
Balkanlar`da da Avusturya ve Rusya hak sahibiydi. Türkiye/Osmanlı ise Alman
Aklı`nca ``Almanya`nın hayat alanı´´ olarak belirlenmişti. Çünkü Alman
sanayinin hayati kaynakları olan hammadde, petrol ve pazar, Ön Asya`daydı,
Berlin`in buralara uzanabilmesi, hem Alman Aklı`nın kontrolünde aynı zamanda
hem de bölünmemiş bir Osmanlı`yla ancak mümkün olabilirdi. Osmanlı,
Avrupa`nın endüstri ülkelerinin Asya ve Afrika`ya yayılma yollarının üzerinde
oturuyordu. İngiltere ve Fransa, deniz yoluyla gidebilirdi ama Rusya ve
Almanya, Osmanlı`dan geçmek zorundaydı. Berlin`in Osmanlı/Türkiye yanlısı
görünmesinin arka planında bu hesaplar vardı.
Alman askeri anlayışı, Alman ticareti kadar başarılı olamadı hiç bir zaman.
Bu sebeple Almanlar için, ``Almanlar, dünyanın teknik ve endüstriyel
ihtiyaçlarının hammalıdır, dünyanın kaymağını ise onlar değil, silahı
kullanmasını bilenler yer´´ denir. Mesela Balkan Savaşları`nda Türk ordusu
nasıl ki Alman silahlarıyla donatılmış ve subayları da Almanlarca
yetiştirilmişse, Sırp, Yunan ve Bulgar orduları da Fransız silahlarıyla
donatılmış, Fransızlarca eğitilmişti. Hatta çarpışmalar esnasında da Balkan
ordularının başında Fransız subayları bulunuyordu, tıpkı Türk askeri
birliklerinin başında Alman subaylarının bulunduğu gibi. Bu sebeple ``Balkan
Savaşları aslında Almanya ve Fransa`nın; eğitim, silah ve nüfuz
çarpışmasıdır´´ denir, galip çıkanın Fransa olmasına, Alman Aklı`nın askeri
metotlarda başarısız olduğunun bir kez daha tekrarı gözüyle bakılır.
Güçlü bir Türkiye, Selanik ve Karadeniz`e inmiş bir Almanya, İngiltere için
en büyük düşmandı. Balkanlar`da, İstanbul, Viyana ve Berlin`den hiçbir eser
kalmaması da, Rus Aklı`nın ürünüdür.
Alman Aklı`nın Avrupa`daki düşmanı Fransa, dünyadaki düşmanı
İngiliz`lerdir.
Almanya-Avusturya-Macaristan-Osmanlı zincirinin kırılmadan Mezopotamya`ya
kadar uzanması, bu hat boyunca inşa edilecek demiryolunun (İngilizlerin
Süveyş Kanalı`na karşı Alman demir yolu kanalı &8211; Basra`dan Doğu
denizlerine uzanacak bir hayat damarı - İngilizler, Almanlar`ın Bağdat
demiryolunun Basra Körfezi`ne inmesine mani olmak için Kuveyt`i himayelerine
aldılar) mamül malları getirip, hammadde ve petrolü Berlin`e götürmesi
planında olduğu gibi, Alman sanayisinin pazar, hammadde ve enerji sahalarına
uzanacağı hat üzerinde bulunan ülkelerin siyasi-ekonomik istikrarı ve toprak
bütünlüğü, Berlin`le ilişkilerine bağlı olarak, ya Alman Aklı`nın
muhafazasında ya da tehtidi altındadır.
Perşembe günü devam edelim.
|
|
Alman
Aklı (4)
Tarih: 17.8.2017
|
|
Dünyada Türkler kadar farklı alfabe
kullanan bir başka millet herhalde yoktur. Bu, Türklerin
dünya üzerinde çok geniş bir coğrafyaya yayılmalarından, diğer kültür ve
medeniyetlerle temas ve etkileşime açık olmalarından ve de onları etkileme
arzusundan kaynaklanıyor olabilir.
Dünyanın çeşitli coğrafyalarına dağılmış
Türkler´in alfabe seçiminde, mensup oldukları din -
İslamiyet´in kabulünden sonra Arap harflerinin kullanılmaya başlanması
gibi- belirleyici olmuştur. İlk defa din faktörünü gözetmeden
Türkiye Türkleri´nin Latin alfabesini kabulü, tek istisnadır.
Alman Aklı ve hizmetindeki Alman
entellektüeller, Anadolu´da Latin alfabesinin kabulü için de çaba göstermişler,
alfabenin yazımı konusunda da Fransızlarla rekabet etmişlerdir. Sonunda yazım
konusunda Fransızların önerileri kabul görmemiş, kelimelerin konuşulduğu gibi
yazıldığı, Almanca´ya yakın Doğu Avrupa ülkelerinin yazım şekli esas
alınmıştır. Sesli harflerin tamamı da Almanca´dan alınmıştır. Böylece “Yeniliklerle
Türklerin Fransız kültür çevresinden uzaklaştıkları ve Almanya tarafından
etkili olunan Doğu Avrupa çevresine girdikleri görülmektedir”
(İstanbul´daki Alman Büyükelçiliği´nce yazılan 5 Kasım 1928 tarihli rapor -
Innere Verwaltung Türkei, Bd. 1, R 78624).
Alman Aklı ayrıca, Latin alfabesini
Türkiye´yle aynı yıllarda kabul etmiş olan Azerbaycan, Özbekistan ve
Türkmenistan´a Anadolu üzerinden uzanmak istemiş, ancak bu plan Ruslarca adı
geçen ülkelerde alfabe değişikliğine gidilerek tersyüz edilmiştir. Eğer bu
değişiklik olmasaydı Alman nüfuzu Orta Asya´da daha hızlı ve derinlemesine
yayılabilirdi. Çünkü zaten “Osmanlı Devleti´nin müttefiki olduğundan
Almanya´ya karşı büyük bir sempati besleniyor ve (Türkistan´ın) bağımsızlık
mücadelesinde Almanların her türlü yardımı yapacaklarına inanılıyordu.”
(ATAŞE Arşivi, Kls. 1854, Ds. 121, Fhr. 2 / 17)
Nefret, kin ve peşin hüküm, kör eder, akıl
tutulmasına sebep olur. Hiçbir önyargı ya da art niyet
taşımadan, Almanya ve Türkiye´nin birbirini daha iyi anlaması ve bu iki ülkeye
kurulan tuzakların farkına varılması düşüncesiyle kaleme almaya çalıştığımız bu
seriyi hülasa edelim:
Alman
Aklı (5)
Alman
Aklı´nı ele alıp da Luthercilik´ten bahsetmemek olmaz. Almanlar,
Katoliklik´le ölmüş olan Hıristiyanlığı, Protestanlık ile diriltmiş ve Martin
Luther, tabiri caizse ikinci bir Hz. İsa olmuştur. Bugün Hıristiyanlık
varlığını önemli oranda rasyonel Al
Tarih: 20.8.2017
|
Ömer Özkaya
|
Bilime, ekonomiye, teknolojiye, yani genel olarak
insan kültürüne yüksek katkıları olan milletlerin aklının incelenmesi insanlık
için önemlidir. Alman Aklı´na mercek tutmaya çalıştığımız bu yazı serisi, Türk
bilim dünyasının bu alana girmesi için bir tetikleyici olursa maksat hâsıl
olmuş olacaktır.
Alman Aklı´nı ele alıp da Luthercilik´ten
bahsetmemek olmaz. Almanlar, Katoliklik´le ölmüş olan Hıristiyanlığı,
Protestanlık ile diriltmiş ve Martin Luther, tabiri caizse ikinci bir Hz. İsa
olmuştur. Bugün Hıristiyanlık varlığını önemli oranda rasyonel
Alman Aklı´na ve Luther´e borçludur.
Eğer Luther, başta kilisenin; para ile
günah affı olmak üzere birçok ticarileşmiş ve din olmaktan çıkmış çürümüşlüğüne
isyan etmeseydi, belki bugünkü gelişmişlik düzeyinde bir Avrupa olamazdı.
Luther başta Hıristiyanlık olmak üzere
Avrupa´nın yeniden inşasına en büyük katkıyı sağlamıştır. Vatikan bugün
İtalya´dan alınıp Almanya´ya taşınsa bu hak acaba ödenebilir mi, düşünmek
gerek.
Almanya, Avrupa´da en geniş prenslik ağına
sahip millettir. Bu prenslikler aralarındaki rekabette, ayakta kalabilmek, öne
geçebilmek ya da fark yaratabilmek için, birçok bilim, sanat, askerlik ve
ticaret önderlerine sponsorluk etmiş, rönesans ve reform hareketlerinin alt
yapısını hazırlamıştır.
Felsefeye verilen önem ve Luthercilik,
Almanya´yı diğer Avrupa ülkelerinden daha fazla adalet, merhamet, hak, hukuk
üzerine düşünmeye ve bunların mücadelesini vermeye itmiştir. Bu durum
Almanya´yı sömürgecilik arayışının önemli oranda dışında tutmuş,
geciktirmiştir.
İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz,
Hollanda ve diğer ülkeler sömürge furyasına katılırken Almanlar arkeoloji ve
kadim medeniyetlerin bilgilerini bulmaya yönelmişlerdir. Bu ise Almanya´yı
bugün hala en önemli teknolojik yenilik yapan ülkeler arasına girmesine
sebep olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder