31 Ağustos 2019 Cumartesi

Enosis ve Evanjelizm

Büyük Britanya'ya, Kıbrıs'taki İngiliz üslerinden ortak bir müdahaleyi öneren Türk Başbakanı, Büyük Britanya'nın çekimser kalması durumunda da bir Türk müdahalesinin yine İngiliz üslerinden yapılması için izin ister. Böylelikle Ecevit, müdahalenin kan dökülmeksizin yapılacağına inanmaktadır. Türk Başba-kanının Kıbrıs'a ortak bir askeri müdahale yapılması baskısı altında kalan İngiltere, Kıbrıs an-laşmazlığına yeniden Birleşik Devletler'i sokar. İngiliz kökenli bu siyasi oyunu Türk Hükümeti benimsemez. Fakat Büyük Britanya Türk önerisini kabul edememektedir, çünkü İngiliz üs-lerinden yapılacak bir askeri müdahale, bu üslerin var olma ve kullanılma nedenlerini yine ortaya koyacaktı. Öte yandan böyle bir İngiliz siyaseti, Kıbrıs’taki hükümet darbesine yeşil ışık yakan Amerikan siyasetiyle çelişkiye düşecekti. (MŞ 1979; TR1974KS, 43-44)

Kıbrıs Harekatı esnasında İngilizlerle birlikte harekat önerilmiş ve daha sonra Erbakan, İngilizlerin  bunu kabul etmemesinin hayırlı olduğunu çünkü inisiyatifin Yunanlılara geçmiş olacağını beyan etmiştir.  Derhal müdahale edilmesinden yana olan M.S.P. Başkanı Erbakan, Büyük Britanya hakkında şu yorumu yapar. "Allah'tanki İngilizler ortak müdahale teklifimizi kabul etmediler, yoksa şu anda Kıbrıs adasında Yunan inisiyatifi olacaktı."  (MŞ 1979; TR1974KS, 51) Barış Harekatımız neticesinde Karpaz-Lefkoşa arasındaki alan bizde kalmak suretiyle düşman 140 km daha ötelenmiştir.

1922 Büyük Taarruzu ve 1974 Barış Harekatı, Enosis'i mağlubiyete uğratmıştır. Kıbrıs-Afrin Stratejik Hattı doğu çizgisinde uzatılmalıdır. 

18 Ekim 1828 de ortaya atılan Enosis fikri (Ortodoks hristiyan yobazlığı)  ile Kıbrıs'ı kendisine bağlamak isteyen Yunanistan'ın ardından, 1867'den buyana ABD tarafından ortaya atılan Yahudilikle Hristiyanlığın füzyonu olan Evangelizm, 2.İsrail'in, Suriye sınırımızdan başlayarak inşasının peşindedir.

Akdeniz'de batıya ve güneye doğru yönelerek Hatay (1938) ve ardından Kuzey Kıbrıs'ın (1974) özgürleştirilmesi hamleleri bu kez Kıbrıs-Afrin hattından başlayarak doğu çizgisinde ilerleyerek Kuzey Suriye’de sözkonusu inşanın önüne geçilmelidir.

29 Ağustos 2019 Perşembe

TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER Prof.Dr.Mustafa KAFALI



Binlerce yıllık Türk tarihi boyunca Türk kültür yapısında renkler, belirli manalar kazanmışlardır. Hattâ renklerin milletimizin hayatında büyük bir zenginlik içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Renklerin yalnız bir manası olmayıp, bazen ifade yerlerine göre birçok farklı anlamlar içerisinde olduğu da bilinir. Her milletin içtimaî yapısında renklerin bir değeri vardır. Fakat bizim burada yapacağımız değerlendirmeler, yalnızca Türk kültür hayatı içinde olanlarıdır.
Diğer kültürlerdeki değişik anlamların bizim kültürümüzdekiyle alâkalı olmadığını bir defa daha zikrettikten sonra, bu renkleri sırasıyla izah edelim.
Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz.
Dört yönün her birisi ayrı bir renk ile şekillenmiştir.
Bunlardan kara=kuzey, kızıl=güney, gök=doğu, ak=batı olarak kullanılır.
Bin yıl önce Anadolu’yu fetheden Türkler, Türkiye’nin kuzeyindeki denizi Kara-Deniz, batısındakini Ak-Deniz1, güneyindekini Kızıl Deniz şeklinde isimlendirmiş2, fakat doğuda bu isimle adlandırılacak deniz bulunmadığı için büyükçe bir gölün adını da Gökçe-Göl olarak tanımlamışlardır. .
Bundan başka Orkun kitabelerinde devlet adı Türk Kağanlığı şeklinde geçmekte iken, bir yerde Kök Türk ibaresine rastlanır. Bu ise devletin doğu kanadını belirtmek için kullanılmıştır.
Yine bilindiği üzere Hun Devleti’nin batıdaki bölümünün adı Ak-Hun biçiminde ifade edilmekteydi. Avrupa’ya giren Hunlar da, Kuzey Hunlarının devamı olmaları basebiyle Macar kaynaklarında Kara-Hunlar olarak bilinirler. Osmanlı tarihinde Bogdan’ın kuzeyi3 ifade edilmek istendiği zaman Kara-Bogdan şeklinde söylenmiştir.
Yine Altun-Orda Hanlığı’nın batı kanadı Ak-Orda, doğu kanadı ise Gök-Orda idi. Buna benzer şekilde dağ, tepe, ırmak, deniz, şehir gibi pek çok coğrafi isimleri bu renkler esas olmak üzere Türk coğrafyasında görmek mümkündür.
Bu dört renkle birlikte kullanılan bir beşinci renk vardır ki, o da “sarı”dır. Sarı renk yön değil, bu dört rengin ortasında yer alan merkezi karşılamak için kullanılmıştır. Devlet yapısı bakımından değerlendirilecek olursa, sarı renk merkez hâkimiyetini ve kudreti ifade etmektedir.4
Birçok sarı yanında kullanılan Türk sarısı, “altın sarısı”dır.5
Altın bilindiği üzere, kuvvet ve kudretin, hâkimiyet ve zenginliğin karşılığı olarak dünya var olduğu günden beri değerini korumaktadır. Yine bu anlayışa uygun olarak tarihte güçlü ve cihangir hükümdarların hepsi altın tahtla birlikte tasvir edilmişlerdir.
Yukarıda zikretmiş olduğumuz gök renk, yabancılar tarafından söylendiği üzere “Türk Mavisi”, turkuvaz şeklinde tanımlanmaktadır.
Ancak gök renk yanında bir diğer rengin daha eşit anlamda kullanıldığını tarihimizde görmekteyiz. Bu renk yeşildir. Yeşil renk Orkun kitabelerinde Yaşıl şeklinde geçmektedir. Kelimenin aslî biçimi olan bu ibare Çin’deki Gök-Irmak karşılığı kullanılmıştır.6
Ayrıca yeşil renk pek çok coğrafi mekanlarda yukarıdaki renkler gibi aynı ölçüde kullanılmaktadır. Anadolu’muzdaki Yeşil-Irmak buna bir delildir. Yaşıl veya yeşil, gençliğin, hayatiyetin ifadesi olan bu renk, Osmanlı sancak renkleri arasında yerini bulmaktadır.
Yeşil, kırmızı ve sarı, bu üç renk tarihimizde birlikte kullanılan renkler arasındadır. Bu üç renk bir kompozisyon biçimi içinde tarihimizin derinliklerinden gelen yapıda mevcuttur.
Selçuklu Devleti’nin kurulduğu sırada cihan sultanı durumunda olan Tuğrul Beg’in, Sultan Alp Arslan’ın ve oğlu Melik-Şah’ın ordusunda bu üç renkli sancaklar beraber kullanılmıştı. O devrin İslâm kaynaklarında verilen bilgilerde “Sultan, Türkmen ordusu ile hareket ediyorsa, bu üç renkli sancak mutlaka orduda bulunurdu” denmektedir.
Eğer halifenin arzusuna uygun bir sefer yapılacak olursa, orada halifenin alâmeti olan siyah sancağın da kullanıldığını görüyoruz. Osmanlılarda ise bu üç renkli hilâlli sancaklar aynı zamanda harp sancaklarıdır.
Üç rengin manası sırasıyla şöyledir:
Yeşil hayatiyet, kırmızı güçlülük ve sarı hâkimiyet demektir.
Hattâ Mehter takımındaki sancaklar bu hâkimiyetin üç rengini de sembolize eder. Bütün bunlara ilâve olarak, Osmanlı padişahının resmî sancağı bu üç rengi birleştiren kompozisyon içinde idi.7
Harp tarihi müzesinde ve son Osmanlı sancak ve askerî kıyafetlerine ait kitapta bunları görmek mümkündür. Renklerin bu manaları yanında bilhassa, kara rengi zengin bir muhteva içinde görmekteyiz.
Orkun kitabelerinde kara kelimesi birçok yerde Kara-Bodun şeklinde geçmektedir.
Bazı dilci ve şarkiyatçılar kara kelimesini burada “avam halk” manasında düşünmüşlerdir.
Ancak bu değerlendirmeyi yapabilmek için zıt manada olan Ak-Bodun’u da bulmak lazımdır. Ak-Bodun ibaresine asla rastlanmıyor. O zaman avam karşılığı olan asil de yok ,demektir.
Öyleyse yukarıdaki düşünce tarzının yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Hakiki manayı bulma zarureti vardır. Buradaki kara güçlü ve büyük manasında kullanılmıştır. Çünkü kitabelerde Kara-Bodun itibar edilen, değer verilen bir mefhum olduğu için onun avam halk manasına gelmesi mümkün değildir. Hattı zatında Türklerde sınıf farkının olmadığı bilinir.
Bunun en güzel misali Oğuz-Kağan Destanında görülür.
Oğuz İli, Oğuz Kağan’ın altı oğlu ve yirmi dört torunundan neşet etmiştir. Diğer Türk illerinden olan Uygur, Karluk, Kıpçak, Yağma, Çigil, Toksı gibi iller ise Oğuz-Kağan’ın amcaları, Or-Han, Kür-Han, Küz Han’ın neslinden gelmektedirler. Destandaki bu an’ane hepsi bir atadan türeyen milletin mensuplarını eşit kılmaktadır.
Bu kısa değerlendirmeyi yaptıktan sonra, Orkun kitabelerindeki vermiş olduğumuz mana yerine oturduğu takdirde metinler anlam bakımından daha da güçlülük kazanmış olacaktır. Zira sınıf farkı olmayan Türk millet yapısında bir ferdin diğerine asalet iddiasında bulunamayacağı gibi, asilin de olmadığı yerde avamlık olmayacağı muhakkaktır.
Kara rengin cemiyet hayatımızda kullanılış itibarıyla bir diğer manası; kara-gün, yas, karalar bağlamak, kara bulutların çökmesi gibi kelime ve terimlerle ifade edilir.
Orkun kitabelerinde olsun, Dede Korkut’ta olsun kara renk bir yas, bir ızdırap, bir acının karşılığıdır.
Karanın müspet bir manası daha vardır. Kara-Koyunluların hükümdarı Kara Mehmed Beğ ve Kara Yusuf Beğ, Ak-Koyunluların ecdadı Kara Yülük Osman Beğ, Osmanlıların atası Kara Osman Beğ adlan ve lâkaplarıyla metinlerde geçmektedir.
Buradaki kara ise, doğrudan doğruya yiğit, kahraman ve alp kişi manasındadır.
Kara rengin dil ve edebiyatımızda başka bir manası da vardır. Kara-Samsun, Kara-Maraş gibi şekillerde kullanıldığı takdirde; esas Samsun, esas Maraş’ın neşet ettiği ilk mahâl manasına alınmalıdır.
Yas anlamına gelen kara rengin yanında tarihimizin bazı bölümlerinde Ak ve Gök rengin de yas manasında kullanıldığını görmekteyiz. Bu nokta üzerinde bir araştırma yapmaya ihtiyaç olmakla beraber, bu iki rengin kullanıldığı yerlerdeki ölüm hadiselerinde şahâdet hali vardır.
Öyle zannediyoruz ki, bu renkler herhangi bir ölüm için değil, zulümle veya şahadet halindeki durumlar için değerlendirilmelidir. İzahını yaptığımız renkler yanında bu renklere muadil gibi görünen kullanım tarzlarını da görmekteyiz.
İlk akla gelen renklerden Yağız ve Boz kelimeleridir. Orkun kitabelerinde yerin kara ifadesini kullanmak üzere yağız yer denmiştir. Toprak rengidir. Ancak at rengi olarak kullanılacak olursa, siyah at manasına gelir.
Yağız kelimesi, yağız yiğit, kara yiğit anlamında dilimizde tabir olarak yiğitlik işareti olarak bilinir. Boz renk ise hem kara, hem de beyazın karışımından meydana gelen kurşunî renge yakın bir renktir.
Metinlerde toprak rengi ve at rengi olarak kullanılmıştır.
Ak renk karşılığı olmak üzere at rengi olarak kır kelimesi de kullanılır. Ancak kır ile birlikte ala-kır, bakla-kır, boz-kır, kırçıl, demir-kır, gök-kır tabirleri at rengindeki beyazla ilgili renklerin karışımını anlatır.
Ayrıca doru, yine at rengi olarak metinlerde geçmektedir. Doru esasında kestane rengidir. Ama doru yanında, kırda olduğu gibi, yan renkler de vardır. Çünkü atlar her zaman kır, doru, yağız, al gibi renklerde olmazlar, karışık renkleri bünyelerinde barındırırlar.
Bu bakımdan yağız doru, açık doru, hurma doru şeklinde at renklerini veya donlarını bilmekteyiz. Bir diğer at rengi olarak al renk vardır. Kızıl renge yakın bir renktir veya kızıla mayil doru da denilebilir. Bu renge ilâve olarak Kula at vardır. Kula at ise kızıl ile bozun karışımı olarak görülür.
Burada bir noktayı daha ifade etmek gerekirse, atın donu tabiri binlerce yıllık kültür tarihimizin temel ibarelerindendir. Türk kültür tarihinde renklerin zengin bir mana içinde olduğu şu kısa makalede dahi görülecek ölçüdedir.

Prof.Dr.Mustafa KAFALI  Ankara Üniversitesi.Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara/ TÜRKİYE.

DİPNOTLAR:

1 Atatürk’ün Dumlupınar Savaşı’nda vermiş olduğu emir “Hedefiniz Akdeniz’dir” şeklinde olmuştur. Burada kastedilenin Antalya, Mersin veya Adana değil, İzmir şeklinde olduğu gayet açıktır. Zira bu denizin adı Ak-Deniz veya Ak-Deniz’in bir bölümü olarak Adalar Denizi diye yüzyıllar boyunca adlandırılmıştır. Ancak bugün hatalı olarak eski Yunancasının bozulmuş biçimi olan Ege kullanılmaktadır.
2 Kızıl, al ve kırmızı renklerin benzerliğine rağmen ayrı ayrı kullanılışı vardır. Bayrak aldır kan aldır. Güney ise kızıldır. Kiremit kırmızıdır. Bu hususlar dil ve edebiyatımızda farklı kullanılırlar.
3 Bogdan in kuzeyi bugünkü Moldavya Cumhuriyeti arazisidir.
4 Hazar Kağanlığının ilk başkenti Itil Şehri’nin bir bölümü Sarıg-çın, ikinci başkentleri ise Sang-el adlarıyla bilinir. Burada hâkimiyetin merkezi sarı renk açıkca görülmektedir.
5 Türk hâkimiyet anlayışında gün-doğusundan, gün-batısına kadar ibaresi kitabelerde ve destanlarımızda yer almaktadır. Güneş ışıklarının nüfuz kabiliyeti, hâkimiyet ile özdeşleşmiştir. Sarı rengi bu şekilde değerlendirmek isteyenler de vardır.
6 Kitabelerde Yaşıl-Ögüz şeklinde geçer.
7 Bugünkü Cumhurbaşkanlığı forsu karşılığı olmak üzere.

27 Ağustos 2019 Salı

71 years ago, 750,000 Palestinians were forcefully displaced from their homes.

Söyleşi: Teoman Duralı'nın Hayatı

Dugin, Bannon Avrasyacılık, Ergün Diler

24 Ağustos 2019, Cumartesi

Avrasya hamlesi
DÜNYA üzerindeki kavgayı, savaşı, mücadeleyi anlatmaya çalışıyorum. Çok eskilere gidip kafa karıştıracak değilim. Akılda net kalması için İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonrasına bakalım. ABD ile Sovyetler Birliği YALTA'dan sonra dünyayı ikiye böldü ve yönetti. Savaş çıktı çıkacak korkusuyla ve laboratuvarda üretilen ideolojilerle insanlığı peşlerinden sürüklediler. Derken 1990'a geldik.
Gorbaçov çıktı, çürüyen yapıyı dağıttı. RUSYA ortada belirdi.
Yeni haliyle... Rus DERİN AKLI yıkımın arkasında ABD'yi gördü.
Oyunu, dengeyi onların bozduğunu düşündü. Ve yerine yeni bir denge kurulmadı. Arayış sürmekte. Ancak bu arada çok önemli hadiseler yaşandı. Özellikle Türkiye'ye bakın! Son 10 yılı ve esen rüzgarları düşünün! Ne operasyonlar, ne saldırılar. 100 yıla sığmayacak olaylar burada bir iki yılda yaşandı. 15 Temmuz ile birlikte Türkiye yeni bir eksene savruldu. Başka da seçenek kalmamıştı. ABD ile olan gerginlik artık husumete dönüşmüştü...
İki büyük savaşın arkasından en çok değişim ve yıkıma uğrayan merkezlerden biri RUSYA idi... Hem toprak hem mevzi kaybettiler. Ancak PES etmediler.
Ve yepyeni bir HİKAYE yazmak için atağa kalktılar. Karşıdaki ekol ABD ve ona ruh verenlerdi...
Ve bu kavga acı doluydu. İki taraf da bunu bilirdi... Rusya SOVYETLER'DEN sonra önemli bir hamle yapmak için sahne aldı. AMAÇ ASLINDA ORTADAYDI: BÜYÜK BİR SAVAŞLA BİLE DEĞİŞMESİ ZOR OLAN İTTİFAKLARIN VE COĞRAFYALARIN DEĞİŞMESİ ÖNGÖRÜLÜYORDU... Rusya belki de ALMANYA, TÜRKİYE ve İRAN'ı yanına alarak ORTA ve DOĞU AVRUPA ile bambaşka bir dünya kurmak istiyordu. Çin'i de arkada tutarak İMPARATORLUK inşa edeceklerdi. İSLAM İLE İTTİFAK da şarttı. Burada merkez TÜRKİYE oluyordu. Son yıllarda gelişen ve gelişecek olan bütün olaylar bu OLUŞUMU engellemek ya da tamamlamak için olacaktı...
Trump'ın seçilmesinde RUS PARMAĞI var iddiasıyla başlayan, Savcı Mueller'in BAŞKAN'ı devirmek için dosya hazırlamasıyla devam eden, Suriye'nin karışmasıyla tavan yapan gelişmelerde BREXIT de işin tuzu biberiydi! Yaşanan onca terör eylemini saymıyorum bile...
Hatırlayın ne çok şey yaşandı!
ALMANYA işin merkezindeydi.
Zbigniew Kazimierz Brzezinski'nin "
AVRASYA'YA HAKİM OLAN DÜNYAYA HAKİM OLURDU" mottosunun kavgası veriliyordu adeta... Tam da bu evrede DUGİN çıkıyor ve açıkça "Amerikan imparatorluğu yıkılmalı" diyordu...
Kavga böylesine büyük olunca bir iki gündür yazdığım gibi sıra dışı insanlar da işin içinde yer alıyordu.
Tarihte örneği çoktu...
Mesela Amerikalı Evanjelik Piskopos James Heiser bunlardan biriydi. Çok kişi ismini bilmezdi.
Ancak inanılmaz bir güce sahipti.
Heiser yazdıkları arasında şu satırlara yer veriyordu: "Putin, bir toplantıda, 'Sovyetler Birliği'nin çöküşü, yüzyılın büyük bir jeopolitik felaketiydi. Yeni bir felaket daha olacak' dedi.
Bu açıklama belli ki Amerikan imparatorluğunun çöküşüne işaret ediyordu. Heiser, Putin'in ABD'nin yıkılacağını bildiğini ilan ediyordu.
Ya da savaşın tanımını yapıyordu...
Kremlin'in niyetini açıklıyordu...
Almanya ile Rusya arasında HAT sağlamdı. Kökü eskilere dayanırdı. Hatırlayın Lenin bile ALMANLAR'ın desteğiyle geldi, SOVYETLER'i yeşertti!
Ancak yeni dengenin oluşması için TÜRKİYE ile İRAN'ın tavrı ve istikameti çok önemliydi.
Son döneme bakınca ABD'nin neden açıktan Türkiye ve İran'ı hedef aldığı ortadaydı.
AVRASYA'da büyük bir yapı kurulacaksa TÜRKİYE ve İRAN'sız olamazdı.
MÜSLÜMANSIZ, imkansız... Ankara, İran ile yan yana geliyor 17-25 patlıyor, S-400 için Rusya ile oturuyor sıkıntılar tavan yapıyordu.
Unutmadan altını çizmekte fayda var.
Pastör Brunson'ın kurtarılması için ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'i ikna eden kişi de James Heiser'di. Brunson'ı Macaristan'a gönderen kişi de... Dugin'in Türkiye'deki gücünü Pastör Brunson için kullanmasını isteyen James Heiser, birçok güvendiği ismi Ankara'ya gönderdi. Ancak Dugin'in TÜRKİYE'de yakın ilişki içinde olduğu eksen, bu konuda çekimser kalınca kriz tırmanmıştı...
O gün bile ABD, Türkiye'nin ne kadar zor bir ülke olduğunu gördü...
Son döneme bir bakın! Alman kökenli firmalar ve finans devleri devamlı olumlu senaryolar ile gelmekte. Türkiye ile yan yana durmakta. Rusya zaten öyle.
İran da... Çin koşarak gelmek için sabırsızlanıyor... Çatışmanın kökenine inersek AVRUPA içindeki GÜÇLÜ AİLELERİN, GÜÇLÜ KANLARIN DÜNYA ÜZERİNDEKİ KAVGASINI GÖRÜRÜZ...
Bir iki gündür RUDOLF VON SEBOTTENDORF'u yazmamın nedeni bu! Aynı ekollerden farklı kişiler, sıra dışı insanlar bu kavganın görünmeyen özneleri...
Bilmediğimiz güçler de...
Mesela 1948 Londra Olimpiyatları'ndan itibaren açılış ve kapanış törenlerindeki ezoterik ayinleri hiç eksik olmadı.
Ancak yüz milyonlarca insan bakıyor, bir şey anlamıyordu!
PİRAMİTLERİN nasıl yapıldığı hala tartışma konusu. Malum.
Ezoterik aleminde Mısır'daki Gize Piramitleri'nin yeri çok ayrıdır. Özellikle Keops Piramidi'ne giden özel yol için 20-12 tabiri kullanılır. Londra Olimpiyat Oyunları'nın da 2012 yılına denk gelmesi (Kimilerine göre 50 yıl önce 2012'nin Londra'da yapılacağı belliydi), piramitleri öne çıkarttı. Keops Piramidi, Kefren Piramidi ve Mikerinos Piramidi, olimpiyatın açılış töreninde resmedildi. Keops Piramidi'ne giden 20-12 yolu da açılışın en özel anlarından biriydi.
Hepsi açılışta vardı fakat bizler bir şey anlamıyorduk...
Demek istediğim böylesine büyük bir savaşta herkes sahada... Ne olacağını kimse bilmez... Kestirmek çok zor.
Sadece oyuncuları aktarmaya çalışıyorum. Kavgayı, mücadeleyi tanımlamaya gayret ediyorum...
AVRASYA DENGESİNİ kuran, kurmak isteyen akıl yeryüzündeki en büyük akıllardan biri olan ROTHSCHILDLER... Bu denge kurulduğu an dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu mücadeleyi uzun zamandır SİLAH ve PARA'nın kavgası olarak aktardım... Silah PENTAGON'SA KATOLİKLERSE, PARA DA AİLE yani ROTHSCHILDLER...
Tablo bu! Çıkması beklenen siyasi hareketlere de bu çerçeveden bakmakta fayda var.
Yoksa ya anlamayız ya eksik anlarız...

NOT: PİRAMİT SEMBOLÜNÜ kliplerde ve şovlarında en çok kullanan dünya starı BEYONCE'un ikiz çocukları oldu. Yakın bir zaman önce. Beyonce ve Jay Z çifti çocuklarına Rumi ve Sir isimlerini verdi. Peki bu isimlerin Mevlana Celaleddin Rumi ile bir ilgisi var mı?
Bilemem! Siz düşünün!

·         27 Ağustos 2019, Salı
Büyük Rol
DÜNYA kendi haline bırakılmayacak kadar önemlidir.

Ve bu nedenle bilmediğimiz GİZLİ yapılanmalar vardır. Metafizik sosu da katarak yürüyenler bulunmaktadır! Günümüzü anlamak, oyuncuları yerli yerine koymak, herkesin rolünü tespit etmek inanın elması işlemekten çok daha zordur.

Çünkü öyle isimler vardır ki birbirleriyle hayatları boyunca kavga ediyorlar.

Ama aynı çizgideler.

Bunu da GİZLİ yapıları tanıyınca öğreniyorsunuz. Ve o akla şaşırıp kalıyorsunuz.

Durum gerçekten böyle...

Kaç gündür yazmaya çabalıyorum... THULE, Skull and Bones, İlluminati, bazı yerli yabancı tarikatlar, akımlar, yer altına inen masonik yapılanmalar,
Yahudilik'ten sızan bazı fraksiyonlar dünya üzerinde büyük bir güç. ASIL OYUNCU bu yapı. Çok uzun ve derin bir konu. Bu köşeye ancak bu kadarı sığıyor! Bu ilişki ağı, çok önemli isimleri barındırmakta.

Ve istenenler anında hayata geçirilmekte. Bu yapı bugün için ABD'nin, Kanada'nın ve İngiltere ile Avrupa'nın dağılmasını, çözülmesini istemekte... SAVAŞIN KABACA TANIMI BU! İşte bu noktada işler karışıyor! Kendi ülkesini savunduğunu sandığımız kişiler bir bakıyorsunuz KARŞI TARAFTA!

Haliyle düğüm çözülemez oluyor...

Biraz açalım. Önce bir hatırlatma... Temmuz'da yazmıştım...

"...Huawei operasyonunun merkezinde yer alan kişi
Steve Bannon'dı. Bannon, Çin düşmanı bir ailede büyümüştür. O Pentagon ile şirketleri yöneten aileleri kavga ettirmeyi başaran belki de ilk kişidir."

Bu kavga çatışma haline döndü ve bunda da
Bannon'ın payı çok ama çok büyük. Şimdi Pentagon içinde de aynı Washington'daki gibi bir anlaşmazlık ortaya çıktı.

Bannon'ın aslında ABD'yi uçuruma sürüklediğine inananların sayısı oldukça arttı. Bu kişiler Yahudi değil, Katolik... Robert Mueller, John Kerry, Steve Bannon'a tepki gösteren ilk isimler oldu.

Bu durum
Katolikler içinde de rahatsızlığı arttırdı. Mueller, dava süresince Bannon'ın birkaç ısrarını kabul etmek zorunda kaldı. Bu da Mueller'in çuvallamasına neden olunca, çatışmanın merkezine Bannon geçti. John Kerry de aynı düşüncede..." Bannon şimdi, sızan bilgilere göre, ABD için yumruk atıyor görüntüsüyle içinde bulunduğu yapıyı yüceltmeye çalışıyor...

Yazdığım bu paragraftan sonra ABD'nin bu yapıyla mücadele etmesinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladım. Çok büyük bir akıl bu. Ve baş etme şansları çok az... Altını çizmekte fayda var!

Pentagon'da büyük ağırlığı olan 
STEVE BANNON'un aslında Pentagon'u bile ABD'nin aleyhinde olan generallerle örgütlediği sızmakta... Az şey mi bu!

Biraz daha açalım. AMAZON YANGINLARINDAN GİRİP ilginç noktalara uzanalım...

Brezilya'nın aşırı sağcı ismi Jair Bolsonaro'nun dedesi HİTLER'in yanındaki askerlerden biriydi.
Bunu aktardım. Tıpkı THULE yapılanmasından söz ettiğim gibi...

Elbette Bolsonaro NAZİ yanlısı diye kestirip atmıyorum. Sadece bu ilişki pek bilinmiyor... Bolsonaro'nun en yakın arkadaşı siyasi guru olarak gördüğü, her şeyini teslim ettiği isim ise buralarda hiç bilinmeyen biri...

OLAVO DE CARVALHO!

Carvalho, ülkesi dışında pek bilinmeyen biri. CIA'nın merkezine çok yakın bir yerde oturuyor.

Kitapları çok satış yapsa da ortada olan, görünen biri değil. Olmuyor, kaçıyor adeta!

Olavo de Carvalho "ABD ve Yeni Dünya Düzeni" adlı kitabında kendisine bir partner seçti. Bu partner, Putin'e yakın olduğu düşünülen
Aleksandr Dugin.

Carvalho ile
Dugin'i kim bir araya getirdi? Şaşırmaya hazır mısınız?

Ben çok şaşırdım çünkü! Bu isimleri bir araya getiren kişi bir dönem Trump'ın en yakınındaki isim olan
Steve Bannon... Katolik olan Steve Bannon'ın, Dugin ile Olavo de Carvalho'yu buluşturmasının ardında Avrasyacılık vardı? Bannon, Avrasyacılık konusunda 'karşı' gibi dursa da, "yönetilebilir Avrasyacılık' için önemli adımlar attı. YENİ DÜNYA DÜZENİ İÇİNDİ HEPSİ... Yeni anlıyoruz.

John Kerry de Mueller de yeni anlıyor!

Alexandr
Dugin, Rus milliyetçisi, "en etkili Sovyet sonrası düşünürü" olarak adlandıran kişi.

MÜSLÜMANLAR'ı da içine alan RusyaÇin ittifakının mimarlarından, düşünce babalarından... 
AVRASYA hareketinin tanınmasını, filizlenmesini, bilinmesini sağladı.

Fikri altyapıya büyük emek verdi.

Şimdi anlıyoruz ki 
BANNON'un istedikleri de buymuş! Arkada Bannon yani... Şaşırmamak elde mi! Olavo de Carvalho ile Dugin'in yazdığı "ABD ve Yeni Dünya Düzeni" neler içeriyordu. Carvalho da Dugin de kitapta artık bu düzenin çöktüğünü kendi düşünce yapılarıyla anlatıyor. Bu kitaba en büyük tepki kimden geldi biliyor musunuz?

YAHUDİLERDEN!

Bazı ülkeler bu kitabı yasakladı.

Basmadı bile. Da Vinci Şifresi kadar tepki gösterildi yani...

İyi bir
Katolik olan ama Brezilya'dan kaçmak durumunda bırakılan Olavo de Carvalho'nun Yeşil Kart alması için referans olan kişi Steve Bannon'ın ricalarını da asla kırmadı. Olavo de Carvalho bazı dönemlerde Bannon'la karşı karşıya geldi. Ancak sızıntıyı gerçekleştirenler "Steve Bannon'la yüzlerce farklı yerde CARVALHO ile birlikte poz vermesine ne demeli" diyerek ilişkiyi ortaya koymakta...

Yeni Dünya Düzeni için herkes bir plan yapıyor. Carvalho ile
Dugin'in bu konudaki fikirlerinin bir bölümü kendilerinin olsa da, Bannon'ın uzun yıllar uğraş verdiği çalışmadan ortaya çıktığı da doğru. Bannon, Çin'e, Rusya'ya, Avrasyacılık isteyen her ülkeye karşı. Dolayısıyla Dugin'e de karşı olmalı. Hayır Dugin'le birlikte Yeni Dünya Düzeni'ni Avrasya üzerinden kurmayı planlıyor.

Trump başkan seçildikten sonra onun adına onur yemeği düzenlendi.

Bu yemeğin onur konuğu Olavo de Carvalho oldu.
Dugin de davete katılacaktı ama Bannon, bu durumun gizli kalmasının önemine dikkat çekti ve Rus düşünür evinde kaldı. O nedenle farklı ülkeleri bir noktada buluşturan Bannon, başarısızlık halinde bu etkinin tamamen yok olacağını biliyor.

Yani çok kollu, tek kalpli bir akıl ve istediği bir dünya var. Bu arada gün aşırı telefonda görüşen Carvalho ve
Dugin de, konferanslarda birbirlerini sevmediklerini söyledi.

İlişkiler ve roller böyle olunca anlamak ve anlatmak hiç ama hiç kolay olmuyor. Zamanla koyulan ŞERH sonra önünüze koca bir oyun olarak dönüyor. Gerçeği gizlemek için gerçekten daha güçlü bir algıyı ortaya çıkarmanız gerekmektedir. Aksi halde başarısız olursunuz.
Bannon da bunu belki de yeryüzünde en iyi yapan kişidir.

Birçok kez kaybettiğini sandığımız zamanlarda aslında kazanan
Bannon olmuştur.

Trump'ın
Bannon'ı görevden aldığı söylenmişti. Ancak gerçek böyle değildi. Bannon'ın, stratejilerini hayata geçirmek için Trump'la çalışması gerekiyordu. Öyle de oldu. Yine stratejilerini farklı yönde gerçekleştirmek için Trump'ın yanından ayrılması gerekiyordu ve ayrıldı. Bannon'un baştan beri çok önemli olduğunu biliyordum.

Yazdım, çizdim. Ancak bu kadar önemli olduğunu açıkçası tahmin edemezdim.

DENGEYİ OMUZLARINDA TAŞIYAN MUAZZAM AKLIN MUAZZAM OYUNCUSU YANİ...

Bakalım YENİ DÜNYA DÜZENİ 
BANNON'ın da içinde bulunduğu yapı tarafından mı yoksa karşıdaki güç tarafından mı kurulacak? Savaş her yerde! NET! Ama Bannon'un ekibi çok önde...

NOT: "Trump'ı Ruslar seçtirdi" iddiasını ortaya atanlar
Bannon'ın da içinde bulunduğu yapının rakibi.

Rolleri buna göre dağıtın. Ayrıca, "Beyaz Saray'da Kushner ile yumruk yumruğa geldi" söylentisi bile kurguymuş. Düşünün artık.


·         28 Ağustos 2019, Çarşamba

Yeni model
HİÇBİR zaman ilk işim iç siyaseti anlamak olmadı.
Elbette içerideki herkes değerliydi.
Elbette çok önemli işler yapılıyordu ve yapılacaktı. Ancak dünyanın tümüne baktığımda gördüğüm tablo farklıydı. Çok önemli oyuncular vardı. Bunlar derslerde, kitaplarda, filmlerde yoktu. Kazıya kazıya giderseniz bir yere ulaşıyordunuz.

Son tahlilde karşınıza muazzam bir akıl, muazzam bir organizasyon çıkıyordu! Ülkelerin birbirleriyle ilişkileri, ittifakların temasları, isimler üzerinden yürüyen trafik, dinler arası gidip gelenler, derin bağlar, gizli örgütler, insan ırkı ve yaşananlar...

Sadece "Ülkem nerede ve ne olacak?" sorularının peşinden koştum. "Ülkemi nasıl bir gelecek bekliyor" diye dert edindim. Hiç birimizin gidecek bir yeri yoktu. Biz bu topraklara aittik. Ama ülkelerin silahla değil akılla korunacağını çok önceleri öğrenmiştim. Ve akıl bütün memlekete yayılmadığı sürece işimiz kolay değildi...
Çok yazdım! Dünya kendi haline bırakılmaz. Hiç de bırakılmamış.

Böyle bir tarih yok. Sadece bize söylenen yalanlar var! UYUTULMA ötesinde bir şey yok. Dün burada önceden ŞERH de koysam Steve
Bannon'dan söz ettim. Çok hem de. Gücünü, ilişkilerini biliyordum çünkü. Çok kişi farkında değildi ama böyleydi. Geldiğimiz yerde, vardığımız noktada, Steve Bannon ile Dugin dosttu, akıldaştı, yoldaştı!

1945'ten 1990'a kadar herkes ABD ile Sovyetler'in kavga edeceğini, savaşacağını düşünüyordu. Dünyayı aldatıyorlardı. Uyanan yoktu.

Şimdi de buna benzer bir çerçeve söz konusu. İşimiz anlamak ve aktarmak... Ülkeler belli olaylarla belli noktalara savrulur! Doğaldır ve insan zamanın içinde yolculuk ederken bunu anlamaz. Analizlerimiz resmi tarihlere göredir... Aksini savunmak pahalı bir iştir! Çünkü satın alınmış bilgileri değiştirmeye kimse yanaşmaz. Kimse konforunu bozmak istemez. Ama yanılgı da tam bu noktadadır!

AMAZON ORMANLARININ yanmasını ve Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro'nun ilişkilerini anlattım.
Dedesinin NAZİ olduğundan söz ettim. Arkasındaki gücü, yani Olavo de Carvalho'yu paylaştım.
Kaç kişi CARVALHO'nun dünya üzerinde çok ama çok büyük etkisinin olduğunu biliyor. Devlet başkanlarının çok ama çok üzerinde etkiye, güce sahip! Eleştirmiyorum.

Sadece anlayınca dünyada bizim ıskaladığımız muazzam bir AKIL olduğunu görüyorum. Bu akıl ÇILGIN milliyetçiliklerine rağmen Steve
Bannon ile Aleksandr Dugin'i bir araya getiriyordu! Dışarıdan anlaşılması hiç de kolay olmayan bir durum bu! ABD ve RUSYA'da milyonlarca kişi iki devletin mücadele ettiğini, savaştığını sanıyor oysa...

Kendilerini seçkinlerin, seçilmişlerin üzerinde gören
Bannon ve Dugin, sıradan insanları harekete geçiriyor. Ancak perde arkasında laiklik, çok kültürlülük, eşitlikçilik Bannon ve Dugin'in asla kabul etmediği konu. Bannon, Dugin'le gizli dost olurken, Doğu ve Batı olarak konumlandırılmayı seçti.
Bannon Batı'yı, Dugin de Doğu'yu şekillendirmeye başladı.

İkisinin de gizli güçleri olduğu söylendi. Bu doğru mudur bilinmez ama ikisinin de konuşmadan konuştukları, birbirlerini anladıkları iddia ediliyor. Metafizik hiç bilmediğimiz alan, pas geçiyorum!
Şunu da kabul etmek gerekir ki her iki adam da kendine özgü bir devrimcidir.
Bannon, bir zamanlar Goldman Sachs'ta çalışsa da kendisini "devleti yıkmak isteyen" bir "Leninist" olarak nitelendiriyordu.

Yani KÜRESEL ÇAPTA SÖZ SAHİBİ OLAN ÇOK KİŞİYE KARŞIYDI! 
Dugin de üyeleri silahla yan yana gelen radikal milliyetçi Ulusal Bolşevik Parti'nin kurucusuydu. Yanılmıyorsam Ulusal Bolşevik Parti'nin bayrağı NAZİ flaması üzerine orak-çekiçten oluşuyordu. Sebottendorf'tan Dugin'e giden yol! Bakılması gerenken EKOLLERDİ. Bizim atladığımız da buydu. BAVYERA ekolü, İTTİHAT ve TERAKKİ, Rusya, İran, Doğu Avrupa büyük bir model olarak hazırlanmaktaydı. Dün BATI için adım atan Türkiye şimdi geleceğini burada bulacaktı.

Değişimlere, olaylara böyle bakmakta fayda var. Her şeye İYİ ya da KÖTÜ diye bakıyoruz.
İYİ İŞ ya da KÖTÜ İŞ yok. Akıl var, dizayn var, model var...

Mesela Macaristan bunu bildiği için SOROS'u ülkesine sokmuyor. Bu dizayna karşı. Direnebilir mi? Zor gibi...
Dugin ve Bannon'un AVRASYACILIK planını biraz da olsa geri iten Putin oldu. KIRIM'a müdahale Washington'da da dengeleri bozdu. Bannon, Kırım'ın işgal edilmesi halinde planlarının birkaç yıl gecikeceğini söylerken, aynı saatlerde Dugin de Kırım işgaline karşı çıkıyordu. Bunlar tesadüf olamazdı.

Bannon, daha da güçlenmek için perde arkasına geçti ve amacı için hızla yürümeye başladı. Bannon, anti-Huawei çalışması Claws of the Red Dragon yani "Kızıl Ejderin Pençeleri" filmini tamamladı.

Bannon, "Çin Komünist Partisi'nin radikal bir kadrosu tarafından yönetilen Çin Komünizmi, bugün Batı'nın karşılaştığı en büyük varoluşsal sorundur. Huawei, 5G ve 6G üzerinden küresel bir teknoloji hakimiyeti sürecinde olduğu için şimdiye kadar karşılaştığımız en büyük ulusal güvenlik tehdidi" dedi. Dugin ise tersini, Çin'in güçlenmesi gerektiğini söyledi.

Ancak perde arkasında
Bannon ve Dugin aynı yolda yürüyordu. Peki Bannon'ın Claws of the Red Dragon filminin senaryosunda Dugin'in de parmağının olduğunu aktarsam...

Yeterli olur mu! Huawei'in sahibi Ren Zhengfei'nin kızı ve CFO'su Meng Wanzhou da filmin senaryosunda görev aldı.
Bannon'ın ekibindeki senaristlerden birine yaşadıklarını anlattı. Umarım bunlar şaşırtıcı değildir.
Geçen yıl
Bannon'ın Kanada'ya özel bir jetle gittiği, Meng Wanzhou ile tutuklu olduğu polis merkezinde görüştüğü de çılgın bir iddiaydı.

Ancak şimdi bu iddianın ne kadar doğru olduğunu biliyoruz.

Bannon'ın söylediklerinden çok söylemedikleri onun gerçeği.

O nedenle açıklamalarından çok suskun kaldıklarıyla ilgilenmek daha doğru. Trump'ı Beyaz Saray'a gönderen güç sıradan değildir.

Trump'ın,
Bannon kampanyasının beyni olmadan önce kamuoyu yoklamalarında yüzde 22'yi zor aştığı biliniyor. Rakibi Hillary o günlerde yüzde 41'i bulmuştu. Bannon, Trump'a zafer kazandırırken elbette bazı konularda istekleri olacaktı.

O istekleri de kabul ettirdi ve farklı bir yolda büyük planlarını hayata geçirmeye başladı. Claws of the Red Dragon filminin yeni dünya düzeniyle ilgili çok önemli ipuçları vereceğinden kuşkumuz yok. Çünkü
Bannon bunun işaretini verdi.

1990'dan sonra dünya adeta buz üzerinde kaydı. Şimdi yeni bir düzen kurulmakta. Ve Bavyera- Türkiye-Rusya-Çin-İran ve Doğu Avrupa başrollerde olacak...

İngiltere de perde gerisinde! Şimdi böyle bir kurguyu gazetelerde, televizyonlarda okumak kolay değil... Ama olan bu! Eski kalıplara esir olduğumuz sürece hiçbir şeyi anlama şansımız yok. Türkiye yeni bir yolda, yeni bir rotada. Devlet bilerek istediği yere gidiyor. İçeride sıkıntı doğal. Olacaktır. Aynı sıkıntı Rusya'da da Çin'de de var. Ancak kimse durmuyor, koşuyor. 

İçinde MÜSLÜMANLAR'I Türkiye'nin temsil edeceği bir MODEL İNŞA EDİLMEKTE. 1945'ten sonra bize KOMÜNİZMLE MÜCADELE rolü nasıl verildi. Ve devlet bunu sorgulamadan yerine getirdi! Şimdi ise vuruşarak giden AKILLI bir DEVLET var. Geleceği gördüğü yere koşuyor. Olanlara böyle bakarsak daha gerçekçi bir pencere kullanmış oluruz! Ya da izleyin görün! Sonra konuşuruz.
.

Biography: Levent Ağaoğlu

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Teoman Duralı hocanın dünyanın farklı bölgelerinde çekilmiş fotoğraflarını paylaştığı flickr hesabı:

Career and Experiences in International Business. 35+ Years

ARTICLES AND NEWS in ENGLISH: FROM A to Z

BILGE TONYUQUQ INSTITUTE

ARTICLES AND NEWS in ENGLISH: FROM A to Z