1 Ağustos 2019 Perşembe

ATATÜRK'Ü, KURDUĞU MECLİS’İN DIŞINA ATMA İSTEĞİ

1 AĞUSTOS 2019 PERŞEMBE




Kurtuluş Savaşı bitmiş, kimsenin olası görmediği kutlu bir utku kazanılmıştır. Tutsaklık zinciri kırılmış, Türk Ulusu özgürlüğü dişiyle tırnağıyla ele geçirmiştir. Padişah, İngiliz gemisine sığınarak ülkeyi terk etmiştir.
Yurt toprakları yakılıp yıkılmış; halk yoksulluğun, salgın hastalıkların, ilkelliğin, feodalitenin, geriliğin pençesinde inim inim inlemekte. Kılıçla yapılan savaş bitmiş, sıra kalem ve kılıçla yapılacak savaşa gelmiştir. Bu savaşı kazanmak için TBMM’de yeni yasalar çıkarılmakta, büyük bir kalkınma atağının gerçekleşmesi için çalışılmakta.
Kazanılan utkunun mimarı, önderi Atatürk’tür. TBMM’de üç vekil, Atatürk’ün milletvekilliğini düşürmek için harekete geçer. Bunun için de Mebus Seçim Kanunu’nu değiştirmek için harekete geçerler. Gazi Meclis’e bu konuda bir teklif verirler. Tarih, 1 Aralık 1922’dir. Teklifi veren mebuslar: Erzurum Mebusu Süleyman Necati, Mersin Mebusu Selahattin, Canik (Samsun) Mebusu Emin’dir. Bu mebusların teklifleri kısaca şudur: Türkiye sınırları içinde doğmayanlar ve her hangi bir yerleşim yerimizde beş yıl süresince ikamet etmeyenlerin milletvekili seçilmesin, istemekteler. TBMM’de bu duruma uyan tek bir kişi var. O da Atatürk. Doğduğu kent Selanik sınırlarımız dışındadır ve sürekli görev yeri değiştiği için de beş yıl süresince bir yerde ikamet etmemiştir. Bu durumu Atatürk öğrenir ve söz hakkı alarak Meclis kürsüsüne çıkar.
“Efendim! Bu kanun teklifi özel bir maksat ihtiva ediyor ve bu özel maksat doğruca şahsımı alakalandırdığından, müsaade ederseniz, birkaç kelime ile fikrimi arz etmek istiyorum. Erzurum Mebusu Süleyman Necati, Mersin Mebusu Selahattin, Canik (Samsun) Mebusu Emin beyefendiler tarafından teklif edilen kanun tasarısı, doğrudan doğruya benim şahsımı vatandaşlık haklarından düşürmek görüşüne yöneliktir.” demekte Atatürk. Çoğumuzun saçma sapan diyebileceğimiz böyle bir girişime hatta aymazlığa karşı Atatürk’ün tavrı çok önemli. Öncelikle dildeki incelik ve saygı övgüye değerdir. Öneri saçma sapan olsa da TBMM üyelerini, onların nezdinde halkı aydınlatmak, bu aymazlığı Meclis’e taşıyanların görüşünü çürütmek için kürsüye çıkıp ikna yöntemini kullanmakta.
“Maalesef doğum yerim bugünkü sınırlar haricinde kalmış bulunuyor. İkinci olarak, herhangi bir seçim dairesinin beş senelik sakini dahi değilim. Doğum yerim, bugünkü milli sınırımızın haricinde kalmıştır. Fakat bu böyle ise, bunda benim katiyen bir kasıt ve kabahatim yoktur. Bunun sebebi, bütün memleketimiz, milletimizi mahv ve yok etmek isteyen düşmanların hareketlerinde muvaffak olmaktan kısmen men edilememiş olmasıdır. Eğer düşmanlar tamamen maksatlarına muvaffak olmuş olsalardı, Allah muhafaza etsin, buraya imza atan efendilerin dahi memleketleri sınır haricinde kalabilirdi.
Bundan başka, bu maddenin talep ettiği şarta sahip bulunmuyorsam, yani beş sene devamlı olarak bir seçim dairesinde sakin olamamış isem, o da, bu vatana yaptığım hizmetler yüzündendir. Eğer bu maddenin talep ettiği şartı kazanmaya çalışsaydım, İstanbul’u kazandırmaktan ibaret olan Arıburnu ve Anafartalar’daki müdafaalarımı yapmamaklığım lazım gelirdi. Eğer ben bir yerde beş sene oturmaya mahkûm olsaydım, Bitlis ve Muş’u aldıktan sonra Diyarbekir istikametinde yayılan düşmanın karşısına çıkmamaklığım, Bitlis ve Muş’u kurtarmaktan ibaret olan vatani vazifemi yapmamaklığım lazım gelirdi. Bu efendilerin talep ettiği şartları kazanmak isteseydim, Suriye’yi tahliye eden orduların enkazından Halep’te bir ordu teşkil ederek düşmana karşı müdafaa etmemekliğim ve bugün milli sınır dediğimiz sınırı fiilen tespit etmemekliğim lazım gelirdi.
Zannediyorum ki, ondan sonraki mesaim herkesin malumudur. Hiçbir yerde beş sene oturamayacak kadar mesai sarf etmiş bulunuyorum. Ben zannediyorum ki, bu hizmetlerimden dolayı milletimin muhabbetine ve teveccühüne mazhar oldum. Belki bütün İslam âleminin muhabbetine ve teveccühüne mazharım. Dolayısıyla, bu teveccühlere karşılık vatandaşlık haklarından düşürülmeye maruz kalacağımı asla hatıra getirmezdim. Tahmin ediyorum ve ediyorum ki, yabancı düşmanlar bana suikast etmek suretiyle de memleketimdeki hizmetimden beni tecride çalışacaklardır. (Nutuk, s.554-555, Kaynak Yayınları)” sözlerini böyle sürdürmekte Atatürk.
Liberaller, yobazlar, vatansız solcular Atatürk’ü diktatörlükle suçlamaktalar. Çünkü onlara, emperyalist efendileri bunu öğretmiş. Dünyanın neresinde bir diktatör, muhaliflerinin saçma sapan bir önerisine Meclis kürsüsüne çıkıp saygılı bir dille yanıt verir? Oysa bu önergeyi, yukarıda anlatıldığı gibi düşmanın suikastıyla aynı görür Atatürk. Buna karşın demokrasi kültürünü TBMM’ye yerleştirmek istemekte Büyük Önder.
26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül’de İzmir’de sona ermiştir. Dünyanın parmak ısırdığı bir komutandır Gazi Paşa. Savaş alanının tozu toprağı henüz üzerindedir. Bu nedenle de halkın sevgilisidir. Ama yine de tek çözüm yolu iknadır O’nun için.
Peki, Atatürk’ün yurttaşlık haklarını elinden alarak O’nun siyaset dışına bırakacak bir önergeyi hazırlayan bu üç mebusa ne oldu?
Mersin Mebusu Selahattin, Canik (Samsun) Mebusu Emin beyler Atatürk döneminde bir daha vekil seçilemediler. Çünkü halkın nezdinde desteklerini yitirmişlerdi.
Erzurum Mebusu Süleyman Necati’ye gelince… “Erzurum ve Vilayatı Şarkiye müdafaai hukuk cemiyeti ile Erzurum kongresinin önder teşkilatçılarından olan Süleyman Necati ilk mektep öğretmeniydi. Erzurum’daki Albayrak gazetesinin sahibiydi. Bu gazete, milli mücadelenin ilk sözcüsü oldu. Cumhuriyet amacı da dâhil olmak üzere, en ileri bir anayasaya zemin olabilecek bir de tasarısı vardır ve eldedir. Böyle genç ve idealist bir insanın yukarıda değinilen takrire imza koymuş olması hazin bir hata ve talihsizlik olmuştur. Öyle görünüyor ki Süleyman Necati, sonradan Erzurum’da patlak veren bölgecilik cereyanlarına sürüklenmiş ve bu sürükleniş onu, Gazi’yi hedef tutan bu takrire imza koymaya kadar götürmüştür.
İkinci Meclis seçiminde Mebus seçilemeyen Süleyman Necati, daha sonraları Gazi’nin desteğiyle Zonguldak Mebusluğuna seçilmiş ve bu görevde iken ölmüştür. (Tek Adam, Cilt III, s.67, Remzi Kitabevi)” Görüldüğü gibi bir hata yaptı diye Milli Mücadele’ye büyük katkıları olmuş bir kişiyi harcamıyor Atatürk. Çünkü kendisi insan kazanma uzmanıdır. İnsanları ikna etmek, kazanmak, onlara doğruları göstermek için insanüstü bir çaba gösterir. Sabretmek O’nun en belirgin kişilik özelliğidir.
Eleştiriye son derece açık, sorunları tartışmayla çözmekten yana bir liderdir Atatürk. Şimdinin siyasetçilerine de bir bakınız. Kendilerine en küçük bir eleştiride bulunanı, bir daha partilerinin kapısından bile sokmamaktalar. Eleştiriye tahammül edememeleri, özgüvenlerinin zayıflığındandır. Düşüncelerine, demokrasiye, halka güvenmeyişleri onları despot liderler yapmakta.
Hangi yaşta, hangi koltukta olursak olalım Atatürk’ten öğreneceğimiz çok şey var, çok…
                                                           Adil Hacıömeroğlu
                                                           1 Ağustos 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder