26 Kasım 2019 Salı

1250-1362 Anadolu’da, Türkistan-İran’daki, Şam-Kahire’deki yaşamış ve bulunmuş alimler

1250-1362 Anadolu’da yaşamış ve bulunmuş alimler

Ad Alan


  1. Esîrüddin Ebherî (ö. 1265) Mantıkî Felsefe, Matematik
  2. Hacı Bektâş Velî (ö. 1271?) Tasavvuf
  3. Ahî Evran (ö. 1272?) Tasavvuf
  4. Celâlüddin Rûmî (ö. 1273) Tasavvuf
  5. Sadrüddin Konevî (ö. 1274) İrfân, Hadis
  6. Sirâcüddin Urmevî (ö. 1283) Kelâm, Mantık, Felsefe, Fıkıh
  7. İbn Bibi (ö. 1285’ten sonra) Tarih
  8. İbn İbrî (ö. 1286) Tıb, İlâhiyat
  9. İmâdüddin Muhammed Koçhisârî (ö. 1287) Tıb, Eczacılık
  10. Fahrüddin Irâkî (ö. 1289) İrfân
  11. Afîfüddin Tilimsânî (ö. 1291) İrfân
  12. Müeyyidüddin Cendî (ö. 1292) İrfân
  13. Sadüddin Fergânî (ö. 1300) İrfân
  14. Ekmelüddin Nahcuvânî (ö. 1302) Felsefe, Tıb
  15. Kutbüddin Şirâzî (ö. 1311) Matematik, Astronomi, Tıb, Müzik,
  16. Optik, Dil, Felsefe, Tefsir, vb.
  17. Yunus Emre (ö. 1320?) Tasavvuf
  18. İbrahim Konevî (1322) Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf
  19. Şeyh Edebâli (ö. 1326) Tasavvuf
  20. Dursun Fakih (ö. 1326’dan sonra) Şiir, Tasavvuf, Fıkıh
  21. İbn Sertâk (ö. 1328 civ.) Matematik, Astronomi
  22. İbn Teymiyye (ö. 1328) Dinî ilimler, Kelam
  23. Alâüddin Konevî (ö. 1329) Dinî ilimler, tasavvuf
  24. Şemsüddin Semerkandî (ö.1322) Matematik, Astronomi, Mantık, Fıkıh,
  25. Âdâb, Kelam, Felsefe
  26. Zeynulmuneccim b. Süleyman (ö. 1331’den sonra) Matematik, Astronomi
  27. Âşık Paşa (ö. 1332) Şiir, Tasavvuf
  28. Kerîmüddin Aksarâyî (ö. 1332-33) Tarih
  29. Eminüddin Ebherî (ö. 1333) Matematik, Astronomi
  30. Muhammed Konevî (ö. 1357) Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf
  31. Elvan Çelebî (ö. 1359’dan sonra) Şiir, Tasavvuf
  32. Ahmed Eflâkî (ö. 1360) Tarih, Tasavvuf
  33. Muhsin Kayserî (1360) Dil, Fıkıh
  34. Geyikli Baba (XIV. yüzyılın ilk yarısı) Tasavvuf



1250-1362 Türkistan-İran’daki âlimler

Ad Alan

  1. Hüsrevşâhî Tebrîzî (ö. 1254) Fıkıh, Mantık, Kelam, Felsefe
  2. Necmüddin Dâye (ö. 1256) Tasavvuf, Tefsir
  3. İzzüddin Zencânî (ö. 1262?) Dil, Edebiyat, Matematik
  4. Müeyyidüddin Urdî (ö. 1266) Matematik, Astronomi
  5. Tâcüddin Urmevî (ö. 1271) Fıkıh
  6. Sadüddin Hammûye (ö. 1272/73) Tasavvuf
  7. Nasirüddin Tûsî (ö. 1274) Matematik, Astronomi, Kelam, Mantık,
  8. Felsefe, vb.
  9. Necmüddin Kâtibî (ö. 1277) Mantık, Felsefe, Kelam
  10. Gazanfer Tebrîzî (ö. 1280’den sonra) Tıb
  11. Muhyiddin Mağribî (ö. 1283) Matematik, Astronomi
  12. İbn Muhennâ (ö. 1283) Dil, Tarih
  13. Kadı Beyzâvî (ö. 1286) Dil, Tefsir, Kelam
  14. Şemsüddin Şehrezûrî (ö. 1298) İşrâkî Felsefe
  15. Burhânüddin Nesefî (ö. 1289) Fıkıh, Kelam
  16. Şemsüddin İsfehânî (ö. 1289) Fıkıh
  17. Şemsüddin Kîşî (ö. 1295) Dinî ilimler, Kelâm
  18. Azizüddin Nesefî (ö. 1300) Tasavvuf
  19. Nurüddin Natanzî (ö. 1310) Tasavvuf
  20. Ebû’l-Berekât Nesefî (ö. 1310 Fıkıh, Kelam
  21. Kutbüddin Şîrâzî (ö. 1311) Matematik, Astronomi, Tıb, Müzik,
  22. Optik, Dil, Felsefe, Tefsir, vb...
  23. Cemâlüddin Türkistânî (1312’de sağ) Matematik, Astronomi, Optik, Felsefe
  24. Asîlüddin Hasan (ö. 1317) Matematik, Astronomi,
  25. Reşidüddin Fazlullah Hemedânî (ö. 1318) Siyâset, Dinî ilimler
  26. Kemâlüddin Fârisî (ö. 1319) Matematik, Optik
  27. İbn Fuvâtî (ö. 1323) Tarih, Astronomi Âletleri
  28. İbn Havvâm (ö. 1324) Matematik
  29. Allâme Hillî (ö. 1326) Mantık, Kelâm
  30. Nizâmüddin Nîsâbûrî (ö. 1330’dan sonra) Matematik, Astronomi, Tefsir
  31. Yusuf Âlânî (ö. 1334) Astronomi
  32. Alâuddevle Simnânî (ö .1336) Tasavvuf
  33. Abdurrezzâk Kâşânî (ö. 1336) İrfân
  34. İmâdüddin Kâşî (ö. 1344) Matematik, Dil, Fıkıh
  35. Mubarekşâh Buhârî (ö. 1341) Astronomi, Felsefe
  36. Şemsüddin Mahmud İsfehânî (ö. 1345) Fıkıh, Mantık, Kelam
  37. Sadru’ş-şerîa Sânî (ö. 1346) Fıkıh, Mantık, Kelam, Astronomi
  38. Fahrüddin Çârperdî (ö. 1346) Dil, Fıkıh
  39. Fazlullah Ubeydî (ö. 1350) Astronomi
  40. Adudüddin Îcî (ö. 1355) Dil, Fıkıh, Kelam
  41. Kemâlüddin Turkmânî (ö. 1357) Astronmi
  42. Şemsüddin Buhârî (XIV. yüzyılın ilk yarısı) Astronomi
  43. Şemsüddin Vabkanevî Astronomi



1250-1362 Şam-Kahire’deki alimler

Ad Alan

  1. İbn Adîm (ö. 1254) Şiir, Tarih
  2. İzzüddin b. Abdisselâm (ö. 1262) Fıkıh
  3. Reşîd Attâr (ö. 1264) Hadis
  4. Ebû Şâme Makdisî (ö. 1267) Kıraat, Fıkıh, Tarih
  5. İbn Ebî Useybîa (ö. 1269) Tıb, Tarih
  6. İbn Seb’în (ö. 1270) Tasavvuf, Felsefe
  7. İbn Mâlik Tâî (ö. 1274) Kıraat, Dil, Sözlük
  8. Yahya Nevevî (ö. 1277) Fıkıh, Hadis
  9. İbn Hallikân (ö. 1282) Tarih
  10. İbn Kemmûne (ö. 1284) Felsefe
  11. Şihâbüddin Karâfî (ö. 1285) Fıkıh
  12. İbn Nefîs (ö. 1238) Tıb, Mantık, Hadis
  13. İbn Abdizzâhir (ö. 1293) Şiir, İnşâ, Tarih
  14. Şemsüddin Eykî (ö. 1300’den sonra) Tasavvuf
  15. İbn Dakîki’l-îd (ö .1302) Dil, Fıkıh, Hadis
  16. Abdulmu’min Dimyâtî (ö. 1306) Hadis
  17. İhsan Fazlıoğlu, İznik’te Ne oldu? Osmanlı İlmî Hayatının Teşekkülü ve Dâvûd Kayserî
  18. İbn Atâullah İskenderî (ö. 1309) Tasavvuf, İrfân
  19. İbn Manzûr (ö. 1311) Dil, Sözlük, Fıkıh
  20. Kutbüddin Yûnînî (ö. 1326) Tarih
  21. İbn Zemlekânî (ö. 1327) Fıkıh
  22. İbn Teymiyye (ö. 1328) Kelam, mantık, fıkıh
  23. İbn Seyyidinnâs (ö. 1334) Edebiyat, Hadis, Fıkıh, Tarih
  24. Hatîb Kazvînî (ö. 1338) Dil, Belagat
  25. İbn Balabân (ö. 1339) Hadis, Fıkıh
  26. Alâüddin Birzâlî (ö. 1339) Hadis, Tarih
  27. Abdurrahman Mizzî (ö. 1341) Hadis
  28. Tâcüddin Turkmânî (ö. 1343) Fıkıh
  29. Şemsüddin b. Abdilhâdî (ö. 1343) Fıkıh, Hadis
  30. Ebû Hayyan Endelusî (ö. 1344) Dil, Tefsir
  31. İbn Ekfânî (ö. 1348) Tıb, Tasnîf
  32. Şemsüddin Zehebî (ö. 1348) Kıraat, Hadis, Tarih
  33. Muhammed Mizzî (ö. 1349) Mîkât, Astronomi
  34. İbn Verdî (ö. 1349) Dil, Edebiyat, Fıkıh, Tarih, Tasavvuf
  35. Alâüddin Turkmânî (ö. 1349) Hadis, Fıkıh, Tefsir
  36. İbn Fazlullah Omerî (ö. 1349) Tarih
  37. İbn Kayyim Cevzîyye (ö. 1350) Dinî ilimleri tasavvuf
  38. Takiyüddin Subkî (ö. 1355) Dinî ilimler, dil
  39. Emîr Kâtib Fârâbî [Itkânî] (ö. 1357) Fıkıh
  40. Aydemir Cildekî (ö. 1362) Kimya, Simya, Tasavvuf


Kaynak: İhsan Fazlıoğlu, İznik’te Ne oldu? Osmanlı İlmî Hayatının Teşekkülü ve Dâvûd Kayserî
https://nazariyat.org/content/5-sayilar/7-cilt-4-sayi-1/1-m0044/ihsan-fazlioglu.pdf


NAZARİYAT İslam Felsefe ve Bilim Tarihi Araştır

17 Kasım 2019 Pazar


Orhun Türkçesi Metinleri Sözlüğü

A

aç- acıkmak
adrıl- ayrılmak
agı ipekli kumaş, hazine
alkın- tükenmek, mahvolmak
altun altın
amtı şimdi
ańıg kötü, fena
antag öyle, öylece
apa ata, ecdat
ar- aldatmak
arıl- tükenmek, mahvolmak
arkış kervan
arkuk aksi, inatçı
armakçı aldatıcı
artur- aldanmak
asra aşağıda, altta
aşsız yiyeceği olmayan, aşsız
at ad, isim
atlıg atlı, süvari
ay- söylemek, demek
azkıńa azıcık
azu acaba

B

balık şehir
bar var, mevcut
bar- varmak, gitmek
başlıg başı olan, başlı
bay zengin
baz bağımlı, tâbi
beg bey
beglik bey olacak, bey olmaya lâyık
ben ben, 1. tekil kişi zamiri
(karşılaştır men)
beŋgü ebedî, sonsuz
ber- vermek (karşılaştır bir-)
bıŋ bin, (1000)
bilig bilgi
biligsiz bilgisiz
biŋ bin, 1000 (krş. bıŋ)
bir- vermek
birdin güney, güneyde
biriki birleşik
bir(i)ye güneyde
bişük beşik, aynı beşikte yatan, akraba
bod boy, kabile
bodun halk, millet
boguz boğaz
bol- olmak
boşgur öğretmek, akıl vermek
böri kurt
buçegü bu üçü birlikte (< bu üçegü)
buka boğa
buluŋ taraf
buŋ bun, sıkıntı
buŋsuz bunsuz, sıkıntısız
buyruk kumandan
buz- bozmak, bozguna uğratmak

Ç

çabış kumandan
çıgań fakir, yoksul

E

eçi ağabey, büyük erkek kardeş
eçü ata, ecdat
edgü iyi
edgüti iyice
eki otuz yirmi iki, (22)
eki yigirmi on iki, (12)
elig elli, (50)
ellig vatanı olan, vatan sahibi
elsire- vatansız, ülkesiz kalmak
er- i- yardımcı fiili, olmak
erinç şüphesiz, mutlaka
eşid- işitmek, dinlemek
eşilik hanım olmaya lâyık, hanım
olacak

I

ı orman, ağaçlık yer
ı- göndermek
ıçgın- elden çıkarmak, bırakmak
ıd- göndermek
ıduk kutsal
ıgar güçlü, kudretli (< Sogdça igar)

İ

içger- bağımlı kılmak
içik- bağımlı olmak
içre içte, içerde
idi hiç, asla
igid yalan
igid- besleyip doyurmak
il memleket, ülke, vatan, il
ilgerü ileri
ille- vatan haline getirmek
illig vatan sahibi, illi
ini(y) küçük erkek kardeş
işgiti ipek, ipekli kumaş
it- düzene sokmak, düzenlemek
itin- düzenlemek

K

kabış- kavuşmak
kagan kağan, han, hükümdar
kaganla- kağan yapmak
kaganlıg kağan sahibi, kağanlı
kagansıra- kağansız kalmak
kalıŋ haraç, bac
kamag bütün, hep
kan han, hükümdar
kaŋ baba
kanlan han sahibi olmak
katıgdı sağlamca
katun hatun, kadın
kazgan- kazanmak
keç- geçmek
kel- gelmek
kergek gerek; yok
keyik yaban hayvanı
kıd- kıymak, acımak
kılın- yapılmak, doğmak, yaratılmak
kış- kılmak, yapmak
kiçig az, pek az, küçük
kikşür- birbirine düşürmek, arayı açmak
kisre sonra
kod- koymak, bırakmak
koń koyun
kon- konmak, yerleşmek
kontur yerleştirmek
kölek küçük göl, gölcük
köŋül gönül
kör- (I) görmek
kör- (II) tâbi olmak, bağımlı olmak
kötür- kaldırmak, yükseltmek
kubran- toplanmak, bir araya gelmek
kubrat- bir araya getirmek, derleyip
toplamak
kulad- kul olmak
kurıdın batıda
kurya batıda
kut baht, talih
kutay ipekli kumaş, atlas kumaş
kuz kuzey
kü şan, şöhret, haber
küç güç, kuvvet
külüg şanlı şöhretli
kümüş gümüş
kün güneş, gün
küŋed- cariye olmak
küntüz gündüz
küreg kaçak
kürlüg aldatıcı

M

men ben (krş. ben)

N

neŋ hiç, hiç de

O
oçuk ocak
oglan çocuk, evlat
oksuz örgütsüz
olur- (tahta) oturmak, oturmak
ortu orta
ot ateş

Ö

ö- düşünmek
öd zaman
ög anne
ök pekiştirme edatı (kalın ünlüyle sonlanan sözlerden sonra ok)
ölür- öldürmek
öŋdün doğu, doğudan
öŋre doğu, doğuda
ötün- arz etmek, rica etmek
ötünç rica, maruzat
öz kendi, öz

S

sab söz, haber
sakın- düşünmek
sayu her
sekiz yegirmi on sekiz, (18)
semiz semiz, şişman, toplu
seŋün (< Çin.) General
sıgıtçı ağlayıcı, yasçı
sıgta- ağlamak, göz yaşı dökmek
sökür- çöktürmek, diz çöktürmek
sub su
sü asker, ordu
süçig tatlı
süle- asker sevk etmek, sefer etmek
süŋüş- savaşmak

Ş

şad yüksek bir unvan

T

tabışgan tavşan
tagık- dağa çıkmak
taluy deniz
taş (I) dış, dışarı
taş (II) taş; mezar taşı
taşık- dışarı çıkmak; isyan etmek, baş
kaldırmak
taşra dışarı
te- demek
teblig aldatıcı, hilekâr
teg gibi
teg- hücum etmek, saldırmak
tegi kadar
tegre çevre, çepeçevre
teŋri Tanrı
tıŋla- dinlemek
tir- yaşamak
tirgür- yaşatmak, canlandırmak
tiril- toplanmak
tirkiş kervan, kafile
tizlig dizli (mec. dirençli, inatçı)
to- doymak
tod- doymak
topul- delmek
tor- açlıktan ölmek
toruk zayıf, cılız
töpü tepe
törü töre, yasa
tug- doğmak
tüketi baştan sona, tamamıyla
tümen on bin, (10000)
tün gece
tüz barışık, uyumlu
tüzsüz uyumsuz
tüzül- anlaşmak, sulh olmak

U

u- mümkün olmak, muktedir
olmak
uçuz kolay
udı- uyumak
uduz- sevk etmek
uguş soy-sop, kabile, kavim
ulayu önce; ve
ulug ulu; lider
ur- vurarak yazmak
urı erkek
urugsırat- nesilsiz, çocuksuz bırakmak

Ü

üçün için
ügüz ırmak
üküş çok
ülüg bölük, kısım
üz- kırmak, kesmek, koparmak
üze üzerine, üzerinde

Y

yabgu yüksek bir unvan
yablak kötü, fena
yadag yaya, piyade
yagı düşman
yen yan, taraf; -a doğru (krş. yan)
yeti yegirmi on yedi, (17)
yeti yüz yedi yüz, (700)
yılkı at sürüsü
yır(ı)ya kuzeyde
yırdın kuzey, kuzeyde
yış yayla, dağ
yi- yemek (krş. ye-)
yig daha iyi, yeğ
yit- kaybolmak, yitmek
yitür- yitirmek, kaybetmek
yimşak yumuşak
yagız kara
yaguk yakın
yagut- yaklaştırmak
yalaŋ çıplak
yan yan, taraf
yań- yaymak, bozguna uğratmak
yana yine, yeniden
yaŋıl- yanılmak, hata etmek
yaratun- kendini yaratmak; örgütlenmek
yarlıka buyurmak
yazı yazı, ova
yegirmi yirmi
yeme yine, da/de
yinçge ince
yogçı yuğ töreni yapan, yasçı
yogla- yuğ (cenaze) töreni yapmak
yogur- (ırmak) geçmek
yoŋaşur- karşılıklı olarak birbirini
kışkırtmak
yorı- yürümek, ilerlemek
yorıt- yürütmek
yutuz eş, zevce
yuyka yufka, ince
yügerü yukarı, yukarıya
yüküntür- secde ettirmek, baş eğdirmek

Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2347 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1344
ORHUN TÜRKÇESİ
Yazar Prof. Dr. Aysu ATA
Yıl 2011

9 Kasım 2019 Cumartesi

Natassa Theodoridou - Den Thelo Tipota -





Natassa Theodoridou - Den Thelo Tipota - YouTube
https://www.youtube.com › watch
Şarkı Sözleri

Με πιάνουνε γνωστοί μας και μου λένε
πως ψάχνεις έναν τρόπο επαφής,
μα ακόμα τα δικά σου λάθη καίνε
το δρόμο κλείνουν της επιστροφής.
Δε θέλω τίποτα ν'ακούω πια για σένα,
πού βρίσκεσαι τι κάνεις πώς περνάς
κι αν κάπου λες πως νοιάζεσαι για μένα
καλύτερα να μάθεις να ξεχνάς.
Δε θέλω τίποτα ν'ακούω πια για σένα
στερήθηκα στο πλάι σου πολλά
και δεν ξαναγυρνώ στο ίδιο ψέμα
μη κάνεις τέτοια όνειρα τρελά...
Μου έκλεψες το γέλιο απ'τα χείλη,
μου έντυσες με γκρίζο τη χαρά,
το ξέρουνε κι οι πιο καλοί μας φίλοι
ο έρωτάς σου ήταν συμφορά.
Δε θέλω τίποτα ν'ακούω πια για σένα,
πού βρίσκεσαι τι κάνεις πώς περνάς
κι αν κάπου λες πως νοιάζεσαι για μένα
καλύτερα να μάθεις να ξεχνάς...
Δε θέλω τίποτα ν'ακούω πια για σένα
στερήθηκα στο πλάι σου πολλά
και δεν ξαναγυρνώ στο ίδιο ψέμα
μη κάνεις τέτοια όνειρα τρελά…
Δε θέλω τίποτα ν'ακούω πια για σένα
στερήθηκα στο πλάι σου πολλά
και δεν ξαναγυρνώ στο ίδιο ψέμα
μη κάνεις τέτοια όνειρα τρελά
Kaynak: Musixmatch
Besteciler: Filipou Ilias / Kiriakos Papadopoulos



Natassa Theodoridou - Den Thelo Tipota - YouTube
https://www.youtube.com ›watch
Şarkı Sözleri

They know me and they tell me
how are you looking for a way to get in touch,
but your own mistakes still burn
the road is closed for return.

I don't want to hear anything about you anymore,
where are you what you do how you spend
and if you say somewhere that you care about me
better to learn to forget.

I don't want to hear anything about you anymore
I was deprived by your side a lot
and I'm not going back to the same lie
don't make such dreams crazy ...
You stole my laughter from my lips,
you dressed me in gray with joy,
even our best friends know it
your love was a disaster.

I don't want to hear anything about you anymore,
where are you what you do how you spend
and if you say somewhere that you care about me
better to learn to forget ...

I don't want to hear anything about you anymore
I was deprived by your side a lot
and I'm not going back to the same lie
don't make such dreams crazy ...

I don't want to hear anything about you anymore
I was deprived by your side a lot
and I'm not going back to the same lie
don't make such dreams crazy

Kaynak: Musixmatch
Besteciler: Filipou Ilias / Kiriakos Papadopoulos

6 Kasım 2019 Çarşamba

Marmaray için tarihi an: İpek Yolu treni Boğaz'dan geçti

https://tr.sputniknews.com/turkiye/201911071040572448-ipek-yolu-treni-bogazdan-geciyor/?utm_source=https://t.co/zZv6Z3xCRM?amp=1&utm_medium=short_url&utm_content=ArCR&utm_campaign=URL_shortening

https://www.ntv.com.tr/video/ekonomi/ipek-yolu-treni-bogazdan-gecti-marmaray-icin-tarihi-an,RsoDaU17cEG0HPhtyVPYZw

NTV Para
@NTVPara
·
İpek Yolu treni Boğaz’dan geçti
🚉
Marmaray’dan geçen ilk yük treni
🇨🇳
Çin’den gelen 850 metrelik tren kolay manevra için ikiye bölündü
⚡️
42 TIR’ın taşıdığı yüke eşdeğer elektronik ürün taşıyor
🌍
2 kıta 2 deniz ve 10 ülkeden geçecek ntv.com.tr/video/ekonomi/

Ücretsiz Kitaplar.

Was Turkey a feared and respected country in the Middle Ages?

Jason Almendra
Jason Almendra, Most Viewed Writer History of Turkey 16 Apr 2019
The Ottomans were a rising star in Anatolia when in 1354, they hired Venetian ships to ferry them across the Bosporus into Thrace in Europe. Then when Mehmet II conquered Constantinople in 1453. He doubled or tripled the prices of Asian commodities. So his treasury was overflowing. The Portuguese saw profit to be made by bypassing the Turks & Italians. So Prince Henry the Navigator financed explorations. By 1488 they reached South Africa. By 1498 they reached India. By 1513 they reached Guangzhou China.
Limitations began to appear on the Ottoman war machine when they failed to conquer Vienna in 1529. They failed to conquer Malta in 1565. They lost the Battle of Lepanto in 1575. However the next few centuries saw the peak of Ottoman power. King Jan Sobieski's defeat of Ottoman forces at Vienna in 1683 was a mere hiccup. It was only in the 19th century that Ottoman power began to decline as industrialization became a viral phenomenon in Europe.

5 Kasım 2019 Salı

Harizmi'nin Eserleri

Farabi'nin Eserleri

GraceLand, Paul Simon



See Paul Simon's Graceland performed live in Bristol by the London African Gospel Choir on Saturday 15th December 2018

The mississippi delta was shining
Like a national guitar
I am following the river
Down the highway
Through the cradle of the civil war
I'm going to graceland
Graceland
In memphis tennessee
I'm going to graceland
Poorboys and pilgrims with families
And we are going to graceland
My traveling companion is nine years old
He is the child of my first marriage
But I've reason to believe
We both will be received
In graceland

She comes back to tell me she's gone
As if I didn't know that
As if I didn't know my own bed
As if I'd never noticed
The way she brushed her hair from her forehead
And she said losing love
Is like a window in your heart
Everybody sees you're blown apart
Everybody sees the wind blow
I'm going to graceland
Memphis tennessee

I'm going to graceland
Poorboys and pilgrims with families
And we are going to graceland

And my traveling companions
Are ghosts and empty sockets
I'm looking at ghosts and empties
But I've reason to believe
We all will be received
In graceland

There is a girl in new york city
Who calls herself the human trampoline
And sometimes when I'm falling, flying
Or tumbling in turmoil I say
Oh, so this is what she means
She means we're bouncing into graceland
And I see losing love
Is like a window in your heart
Everybody sees you're blown apart
Everybody sees the wind blow

In graceland, in graceland
I'm going to graceland
For reasons I cannot explain
There's some part of me wants to see
Graceland
And I may be obliged to defend
Every love, every ending
Or maybe there's no obligations now
Maybe I've a reason to believe
We all will be received
In graceland







paul simon'ın 3 yıllık afrika macerası dönüşünde yaptığı albüm.

paul simon, o siralarda apartheid politikasindan dolayi dunya capinda ambargoya maruz kalmis olan guney afrika'ya gidip oradaki muzisyenlerle calistigi icin epey elestirilmistir zamaninda. oysa ki ne guzel yapmistir, hem zaten adam gidip irkci beyazlarla calismadi, ezilmekte olan siyah muzisyenlerle album yapti.

neyse politik tarafi bir yana, 80'lerde yapilmis en guzel albumlerden biriydi. 1986'da yayinlandi, ben de ilk kez trt ekraninda the boy in the bubble'i gordukten sonra muserref olmustum. zamansizligi ile guzel olan, hic bir zaman eskimeyen bir albumdur. ayrica batili muzisyenin ucuncu dunya ulkesine gidip yerel muzisyenlerle album yapma klisesini 80'lerde tekrar diriltmistir de denebilir. bu album olmasaydi, 80'lerin sonlarinin ve 90'larin world music tarzi olur muydu, allah bilir..
bir kac sarki tavsiye etmek gerekirse, the boy in the bubble, diamonds on the soles of her shoes ve homeless derim.

albumde zuhur etmis sarkilar isbu asagida verilmistir, buyrunuz:
1 the boy in the bubble
2 graceland
3 i know what i know
4 gumboots
5 diamonds on the soles of her shoes
6 you can call me al
7 under african skies
8 homeless
9 crazy love, vol. ii
10 that was your mother
11 all around the world / the myth of fingerprints

paul simon bir roportajinda en sevdiği şarkısı olduğunu söylemiştir.


https://eksisozluk.com/graceland--74678?p=3



Album cover: Graceland by Paul Simon



Why-are-the-Scythians-considered-to-have-been-Indo-European-as-opposed-to-Turkic-or-Proto-Turkic

2 Kasım 2019 Cumartesi

Harf Devrimi ve Osmanlıca, İlber Ortaylı

VEFATININ 61.YILI ANISINA BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ YAHYA KEMAL BEYATLI'NIN KALEMİNDEN RUMELİ'NİN KAYBI:

VEFATININ 61.YILI ANISINA BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ YAHYA KEMAL BEYATLI'NIN KALEMİNDEN RUMELİ'NİN KAYBI:

Üsküp eşrafından bir gençle görüştüm. Bu genç Rumeli'yi fetheden ilk Türklerin torunlarındandı. Humbaracızâdeler adıyla anılan ailesi Fatih devrinde Üsküp toprağına kök salmış, o toprakta büyük bir meşe gibi kocamış, ayrı ayrı hanedan dalları vermiş eski bir aileydi. Üsküp şehrinin ortasında akan Serava kenarında köhne konaklarda otururdu. Cedlerinden kalma çiftliklerden başka İshak Paşa gibi İstanbul fethinde surların üstüne Anadolu askeriyle yürümüş olan bir paşanın; İsa Bey gibi bütün Tuna ve Sava boylarını fethetmiş bir beyin evkafına mütevelliydi. Konağının herhangi penceresinden baksa bu cedlerin cami, medrese ve imaretlerinin kurşunlu kubbelerini görürdü.

Üsküp son zamanlara kadar ilk asırlardaki çeşnisini tamamıyla muhafaza etmiş bir Türk şehriydi. Murad-ı Sânî devrinin canlı bir resmi gibiydi. Halk hâlâ o lehçeyle konuşur, o türlü esvaplar giyer, o devirdeki gibi yaşardı. İhtiyarlarının kıllı göğüsleri kışın bile açık, çorap görmeyen ayaklarında uzun kırmızı yemeniler, ellerinde kol kalınlığında kısa kiraz çubuklar, omuzlarında cepkenler, bellerinde geniş kuşaklar, bacaklarında çuha çakşırlar, kaşları gözlerini ve bıyıkları ağızlarını örtecek kadar gürdü. Seciyeleri ve sıhhatleri demir gibi olan bu ihtiyarları gören bir İstanbullu, Naimâ Tarihi'nin sahifelerinden fırlamış zannederdi. Bu şehrin gençleri de çakşırlı, fermeneli, gençliğin atılganlığıyla bıçak ve tüfek oyunu oynar, tambura çalar ve türkü söyler, âdeta bir Yeniçeri Ortası'nı andırırdı; kadınları kırmızı canfesten şalvar ve bürümcük gömlek giyerler, boyunlarına sıra sıra Mahmudiyeler takarlar, ellerinin ve ayaklarının parmaklarını kınasız bırakmazlardı.

Bu şehir Fatih devrinin ruhanî bir mezarlığıydı. Her köşesinde bir evliya yatardı. Halkı rivayet ederdi ki ya Bağdat'ta bir evliya fazla imiş yahut da Üsküp'te; ulemâ henüz bu bahsi halledememiş. Lâkin Üsküp'ün evliyaları hep cengâverdiler. Türbelerinin duvarlarında bir insanın taşıyamayacağı kadar ağır ve büyük paslı kılıçlar, kalkanlar, zincirler asılı dururdu. Bukağılı Baba'nın başı ucunda düşman zindanından taşıdığı bukağılar vardı. Kale içinde yatan Cafer Baba'nın kabri gülleden bir duvarla örülüydü: Düşman Üsküp'ü sardığı zaman topa tutmuş, Cafer Baba da şehrin üstüne düşürülen gülleleri daha havadayken elma tutar gibi eliyle tutar, üst üste yığar, kabrinin etrafına gülleden bir duvar örermiş. Gazi Baba, etrafında binlerce gazi ile bir tepede yatardı. Kandil geceleri Gazi Baba semti bir mum şehrâyini hâlinde görünürdü. Haydar Baba'nın türbesi Kosova Meydan Muharebesinin yolu üzerindeydi. Fakat bu şehrin bin bir evliyasını sayamayacağım.

Tanzimat bu şehrin yanına bir hükûmet konağı kurmuş, lâkin ahlâkına, seciyesine, zihnine nüfuz edememişti. Yine beyler ayrı, ağalar ayrı, halk ayrıydı. Bey kanından olmayan biri bey unvanını takınmaktan utanırdı. Üsküplüler bey unvanını fuzûlî takınan İstanbullu memurlara inadına efendi derlerdi.
İstanbul'un fethinde kanını döktükten sonra Haliç kenarında "Üsküplü" mahallesini kurmakla İstanbul'a ilk Türk mayasını veren bu şehir, o zamanlar bir medeniyet merkeziymiş; âlimler, şairler, münşîler yetiştirmiş, Selâtin camilerine benzer camilerle, medreselerle, tekkelerle, bedestenlerle, çarşılarla bezenmiş. Maamafih medeniyeti yıkılmaktan ziyade bir göl gibi durmuştu. Çarşısı, kazzâzları, bezzâzları, haffâfları, hallâçları, bakırcıları, kuyumcuları, silâhçılarıyla olduğu gibi duruyor, çalışıyor ve işliyordu. Çırak, kalfa ve ustaların sıfatları, mevkileri, kıyafetleri eskisi gibiydi.
Üsküp o kadar eski ve o kadar Türk'tü ki İstanbul'dan ve Selanik'ten gelen yeni kelimeleri, yeni eşyayı, hatta yeni şarkıları alafranga telakkî ederdi. Balık suyu idrak etmediği gibi, Üsküp de Türklüğünü idrak etmiyordu, bütün Türk şehirleri gibi kendine sadece Müslüman diyordu. Maamafih yanında kardeş unsur olan Arnavutlar vardı. Arnavutlar Rumeli'nin son senelerinde yâr ü ağyârca itibarda idiler. Sultan Ahdülhamid Arnavutları seviyordu, nazlarını çekiyordu, hatırlarını sayıyordu. O zaman milletin bu gözde oğulları Üsküp'te gerek hükûmetten, gerekse halktan, Avrupalıların gördüğü imtiyazlı muameleyi görürlerdi; İstanbullular alafrangaya özendikleri gibi, Üsküplüler de Arnavutluk'a özenmeye başladılar; bu dağlı kavmin siyasî itibarından başka kisvesi, silâhı, lehçesi de cazibeliydi. Cahil İstanbullu da Üsküp'ü bir Arnavut şehri zannediyordu; hâlâ da öyle zannedenler vardır. Bu tuhaf fıkra bu bahsi güzel tenvîr eder: Bundan yirmi sene evvel Üsküp halkı belediye reisini, Vali Hâfız Mehmed Paşa'yı istememek dâiyesiyle bir ihtilâl çıkarmış, Midhat Paşa'nın ihtilâlci hocalarından İdris Hoca'nın peşine takılarak Sultan Murad Camiine kapatmıştı; Yıldız bu ihtilâlden ürkmüş, Üsküp'ü Arnavutluk'un merkezi sandığı için -sonraları sadrazam olan- Hakkı Bey'i, Mahmud Esad Efendi'yi ve daha birkaç Bâbıâli siyasîsini heyet hâlinde göndermişti. Hakkı Bey Üsküp'e gelmiş, padişah nâmına, eşrafı davet etmiş, nasihate koyulmuş; lâkin dikkat etmiş ki, bu eşraf Türkçe konuşuyor da Arnavutça bilmiyor, isyanda çizmeden yukarıya çıkmıyor; Üsküplülerin Arnavut olmadıklarının farkına varmış ve derhâl hiddetlenmiş: "Biz de sizi Arnavut zannediyorduk, çıkınız buradan!" diye kovmuş.

Üsküplüler Arnavut olmadıklarına yanıyorlardı; Avusturya gibi bazı devletler Üsküp'ü Arnavut görmek ve göstermekte menfaattardılar; zaten biz de öyle biliyorduk. Her büyük şehrimizde olduğu gibi burada da leylî ve neharî bir idadî mektebi vardı. Bu mektepte Arnavutlar, Karadağlılar meccanî tahsil görürlerdi. Bir Türk'ün ücretle bile yerleşmesi güç olurdu. Arnavutlar, bugünkü felâketlerini hazırlayan o Kanunî devrinde Üsküplülere, kendilerinin tortusu bir unsur nazariyle bakarlardı.
Arnavutluk'un ikbâli gitgide Arnavut milliyet nazariyesini doğurdu: Yeni Arnavut elifbâsı, siyah kartallı bayrak, büyük Arnavut devletinin hudutları alttan alta fikirlere yerleşiyordu. Bu heves yalnız Arnavutları değil, Kosova'da beş asırdan beri yerleşmiş fatih Türklerin çocuklarını da sardı.
Eski Türk beylerinin, ağalarının, esnafının çocukları Arnavut Başkım kulüplerine yazıldılar, kendi kanlarına sövmenin lezzetini aldılar. Bu hevâ vü hevesin ateşini düşman yakmıştı, İstanbul da bu ateşin üzerine barutla yürüyordu. Lâkin bu hep bildiğimiz sergüzeşti burada açmayalım.
Rumeli faciasından sonra Türk devletinin çekilişine yâr ağladı, hatta zaman zaman ağyâr da teessüf ediyor; bunu hep biliyoruz. Lâkin ben dün bu bağrı yananlardan bir gençle görüştüm.

Bu genç samimî ve sıcak sesle dedi ki: "Meğerse Rumeli'nin en asil, en metin, en hâlis unsuru Türk'müş!..." Bunu nasıl anladığını sordum. Cevap verdi: "Son on üç senenin tecrübesiyle... Rumeli'de Türk hâkimiyetinin yerine geçen unsurlar hâkimiyet sıfatına liyâkat kazanamadılar, lâkin mahkûm unsurların liyâkatleri bu münasebetle daha ziyade ortaya çıktı. Devlet Rumeli'ye hâkimken Türk'ün esâmesi okunmazdı. Bilhassa Arnavut kardeşlerimizin millî faziletleri dillerde destandı. İslâmda asil unsur varsa Arnavut'tu. Arnavut cesurdu, hürdü, azimkârdı, Nuh der peygamber demezdi cinsi, dini, millî izzet-i nefsi, hakkı uğrunda pervâsızca can verirdi. Türk hâkimiyeti devrinde Arnavut'un bütün bu destan olan meziyetlerine sonraları Avrupalılar da daha ziyade revnak verdiler, dediler ki: Arnavut Asya'dan değil Avrupa'dandır, Turanlı değil Arya'dır. Türk'ü Avrupa'da tutan Arnavut'tur. Avrupalılar böyle bir sıfatla Arnavutları pehpehlediler. Sarayın gözdesi, milletin gözbebeği olan Arnavutlar medeniyetin bu iltifatlarıyla da mest oldular. Türk idaresi zamanında Arnavut Başkım cereyanı türedi. Kosova'nın, Manastır'ın an-asıl Türk olup da Türklüğünü unutan unsurlarından nice kimse kendilerini Arnavut Başkım cereyanına bıraktılar. Sonra Rumeli parçalandı. Müslümanlar mahkûm vaziyete düştüler. Bu geçen onüç sene mahkûmlar için yaman bir imtihan devriymiş. Türkler hâkimiyetleri zamanındaki tevazulu vaziyetlerini mahkûmiyetlerinde de muhafaza ettiler, yalnız devrin değişişi Arnavutları pek ziyade söndürdü. Sırp hâkimiyeti altında yaşayabilmek için bir cemaat tesânüdü göstermek lâzım geliyordu. Arnavut kardeşlerimiz yazık ki, bu kadarcık bir tesânüdü bile göstermediler. Son intihabât iyi bir mihenkti. Türkler kırbaç, sopa, dipçik altında kalan en ücra köylerde bile azimlerinden şaşmadılar, re'ylerini yine Müslüman kutusuna attılar. Arnavutlar bilakis dağıldılar, hâkimlerinin millî rekabeti karşısında derlenip toplanamadılar, son çareleri olan re'ylerini millî muarızları düşmanları olan fırkalara verdiler. Bu küçük bir misal. Lâkin böyle küçük misaller çok. Zaman geçtikçe meydana çıkıyor ki o tumturaktan, alâyişten, böbürlenmekten âzâde yaşayan Türk milliyeti demirden bir kitleymiş. Türk memleketinin asıl sırrı Türk'deymiş. Arnavut'u, Çerkez'i, Kürt'ü, hâkim ve metin bir millet kitlesi eden Türk mayasıymış.

Bugün Rumeli'de bilfiil meydana çıkan netice ispat etti ki Türk bu devletin Müslüman unsurlarını birleştirmek için Allah tarafından bir mevhibe imiş. O giderse Arnavutlar, Kürtler, Çerkezler çil yavrusuna dönerlermiş. Bugün Arnavutlar ne bir ordu, ne bir müessese, ne bir idare şebekesi vücuda getirebiliyorlar. Bir zaman Türk idaresinde ferdî kabiliyetle o kadar büyük adamlar yetiştiren bu unsur, kendi başına kalınca şaşırdı. Arnavutluk'ta âciz, Sırbistan'daysa irade-i cüz'iyesine bile sahip değil. Onüç senede Türk'ün büyük bir millet ol-duğunu anladık, zaman geçtikçe daha ziyade anlayacağız zannediyorum. Uyandık, lâkin karanlıkta uyandık..." dedi. (Yahya Kemal, "Karanlıkta Uyanan Biri", Dergâh, S. 15, C. II, 20 Kasım 1921)

Akdeniz Kalkanı projesi

Türkiye, Akdeniz Kalkanı için hangi adımları attı.

Öncelikli olarak Cezayir ile bu proje görüşüldü. Cezayir'den sonra Libya, Lübnan, Ürdün, Pakistan, Tunus, Arnavutluk ile Akdeniz Kalkanı projesine destek istendi.

Bu ülkelerin tamamı Türkiye ile ortak hareket edeceklerini açıkladı.
İşte o andan itibaren ABD, Rum Kesimi üzerinden Akdeniz Kalkanı Harekatı'nı engellemek için adımlara başladı. Ancak Türkiye, Akdeniz bloğunu daha da genişletti. 

Afganistan, Filistin, Katar, Nijerya, Pakistan, Malezya ve Kosova ile de görüşmeler yapıldı. Bu ülkeler de Türkiye ile Akdeniz Kalkanı'na dahil oldu. KKTC de bu oluşuma dahil edildi. Türkiye Akdeniz Kalkanı tatbikatlarıyla bu büyük buluşmayı güçlendirdi.

Haliyle ABD çok rahatsız oldu. Rusya ise Türkiye ile AKDENİZ'de daha büyük PAY alabilirim düşüncesinde!
Ve beklemede! Hatta şimdilik gizliden gizliye destek vermekte..

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2019/11/02/akdeniz-kalkani

1 Kasım 2019 Cuma

Beyin Nasıl Düşünce Üretiyor?

Çoban 1300, Cowboy 1852 Etimoloji

çoban

OTü: [ Gülşehri, Mantıku't-Tayr, 1314]

ˁadl-ile yüz kurdı bir çūbān kılam

TTü: [ Aşık Paşa, Garib-name, 1330]

Mūsā hem anuŋ-içün çūbān-ıdı (...) çūpān gerek ṭağda dura

Çağ: [ Pavet de Courteille, Dictionnaire Turc Oriental, <1500]

çupan: berger (...) çupan aldatıcı: sorte d'épervier

~ Fa çōbān/şūpān/şiwān چوبان/چبان/شبان/شوان davar güden << OFa şupān a.a. (≈? Ave *fşu-pāna- a.a. § Ave fşu- davar + Ave pāna- koruyan, gözeten )


→ +ban


Not: Karş. Kürd şivân (a.a.). Doğu Türk dilleriyle ortak olan sözcüğün Türkçeye Kürtçeden alınmış olması ihtimali yoktur. • Çoban yıldızı deyiminde kastedilen Çolpan yıldızı 'dır. Çolpan maddesine bakınız.


Benzer sözcükler: çoban aldatan, çoban köpeği, çoban yıldızı

çoban Kelime Kökeni

Fa çobān/çubān/şubān/şivān چوبان/چبان/شبان/شوان davar güden << OFa şupān a.a. (=? Ave *fşu-pāna- a.a. § Ave fşu- davar Ave pāna- koruyan, gözeten  +ban

Tarihte En Eski Kaynak

çobān [ ed. Borovkov, Orta Asya'da Bulunmuş Kuran Tefsirinin... (1300 yılından önce) ]
çobān [ Aşık Paşa, Garib-name (1330) ]
çupān [ PavC (1500 yılından önce) ]


1725, "boy who tends to cows and drives them to and from pasture," from cow (n.) + boy.
American-English sense of "man employed to have care of grazing cattle on the Great Plains for a stockman or ranch, doing his work on horseback" is by 1849. Earlier it was an insulting name for a band of marauding loyalists in the neighborhood of New York during the Revolution (1775). In figurative use by 1942 for "brash and reckless young man" (as an adjective meaning "reckless," from 1920s).
The oldest word for "one whose occupation is the care of cattle" is cowherd (late Old English). Cowhand is first attested 1852 in American English (see hand (n.)). Cowpoke (said to be 1881, not in popular use until 1940s) was said to be originally restricted to those who prodded cattle onto railroad cars with long poles. Cowboys and Indians as a children's game (imitating movie serials, etc.) is by 1941.