BİLGE
TONYUKUK BUYRUKLARI
Bu yazı;
gür sesini çağların ötesinden duyuran ve bence bütün sıfatlarının önündeki
sıfatıyla “ büyük Türk bilgesi” Tonyukuk’un granite yazılan kurşundan sözlerini
anlama ve anlamlandırma çabasının yazıya dökülmüş halidir. Orhun Abideleri’nin
bütünüyle ilgili olarak merhum Muharrem Ergin hocanın şu sözleri üzerine
söylenecek başka söz bulmak güç. Hoca, abideleri şu sözlerle tavsif ediyor:
“Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin… İlk Türk
tarihi… Taşlar üzerine yazılmış tarih…Türk devlet adamlarının millete hesap
vermesi, milletle hesaplaşması… Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri…Türk
nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük
vesikası…Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları…Türk gururunun
ilahi yüksekliği…Türk feragat ve faziletinin büyük örneği…Türk içtimai
hayatının ulvi tablosu…Türk edebiyatının ilk şaheseri…Türk hitabet sanatının
erişilmez şaheseri…Hükümdarane eda ve ihtişamlı hitap tarzı…Yalın ve keskin
üslubun şaşırtıcı numunesi…Türk milliyetçiliğinin temel kitabı…Bir kavmi millet
yapabilecek eser…Asırlar içinden milli istikameti aydınlatan ışık…Türk dilinin
mübarek kaynağı…Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser…İnsanlık aleminin
sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları…”
Bilindiği üzere 8. Yüzyılın başlarında yazılan bu metinlerden biri Bilge
Tonyukuk’a, biri Köl Tiğin’e biri de Bilge Kagan’a aittir. Bilge Tonyukuk
abidesi iki ayrı taştan oluşmaktadır ve birinci taş; “Bilge Tonyukuk ben.” cümlesiyle başlar. Tonyukuk adını
belirttikten sonra doğduğu yeri bildirir ve Türk milletinin o zamanki durumunu
tasvire geçer.
Bilge Tonyukuk’un o çağda neler ifade ettiğini bilenler için bu ilk cümle,
bütün hayatını milletine adamış ve “Milletin
kaşı gözü kara olmasın diye ölesiye çalışmış” bir ülkücünün biraz sitemkar, ancak
oldukça hakim bir eda ile kendini takdimidir. Buradaki sitem, kendine yeterli
saygıyı göstermediğini düşündüğü damadı Bilge Kagan’a ve devrin yöneticilerine
yöneliktir, bu durum abidenin pek çok yerinde görülür.
“Türk’ün kutsal ülkesinde kimse kalmadı, çünkü Tanrı onları yok etti.” Tanrı’nın Türkleri böyle
cezalandırmasının sebebi de Tanrı tarafından görevlendirilen kağanın değerini
bilmemek ve Çin’e teslim olmaktır.
“Söyle dedi, söyleyicisi (danışmanı) ben oldum. Bilge Tonyukuk.” Ormanda, dağda taşda darmadağınık
olanlar toplanıp yedi yüz kişi olduğunda, bu yedi yüz kişinin başbuğu olan Şad,
bana “Söyle” dedi. Siz bunları bugün unutmuş olabilirsiniz, ancak ben, Türk
soyu devam ettiği sürece unutulmasın diye buraya yazıyorum ve tarihi tespit
edip geleceğe gönderiyorum.
“Kagan mu kılayın tidim. Sakındım.” “Ben, bana danışman ol diyen Şad’ı kagan
mı yapayım diye kendi kendime düşündüm”. Demokrasinin
kutsal bir kavram olarak yüceltildiği günümüzde, bir siyasi hareket içerisinden
biri çıkacak ve genel başkan için “ seni ben genel başkan yaptım” deme cüretini
gösterecek. Bunu diyen kişinin başına neler geleceğini hayal etmek bile
istemeyiz. Eğer genel başkan olan kişi devlette de etkiliyse, bu kendini
bilmezi vatandaşlıktan bile atabilirler!!!
“Tengri
bilig birtük üçün özüm ök kagan kıldım”. Tanrı akıl verdiği için ve ben de o aklı
kullanma becerisine sahip olduğum için onu (İlteriş’i) kağan yaptım. Ben onu
kağan yaparak devletin başına geçirdim, ancak bu benim şahsi yeteneğimden
değil, Tanrı’nın bana verdiği akıl sayesinde oldu. İlteriş Kutlug Kagan gibi
bir devlet kurucusunu ben kağan yaptım diyebilmek için herhalde Bilge Tonyukuk
olmak gerekir.
“İlteriş
Kagan’ın danışmanı ben olduğum için birlikte pek çok düşmanı yok ettik…Milletin
karnı tok idi. Düşmanlarımız etrafımızda ocak gibiydi, biz o ocağın içindeki
ateş idik.” Bu
cümleler ancak, kendinden emin, yüreğine, bileğine ve bilgisine güvenen, töreye
hakim bir kişi tarafından söylenebilir. Milletin karnının tok olması gerekiyor
ve bunu sağlayacak olan da, öncelikle kağan olmak üzere, devlettir. Türk devlet
geleneğinin, günümüzde sosyal devlet tabir edilen durumun, yüzyıllar
öncesindeki temel şartını bugünkü idarede arasak mı acaba? En iyisi hiç
girmemek…Ancak insan; yumurtaları, mısırları, burslu okumaları ve sonraki
gemicikleri, sünnette takılan altınlarla izah edilen servetleri, kaçak
binaları, sigortalanmaları, bakan mahdumları için çıkarılan yasaları,
işçilikten gelip de kazanılan milyon dolarları, dağıtılan sadakaları ve bu
sadakalara muhtaç duruma düşürülmüş zavallıları düşünmeden edemiyor…
Hele hele “ Düşman
etrafımızdaki ocak gibi idi, biz o ocağın içindeki ateş idik.” cümlesi, bir durumun böyle
muhteşem ifade edilebilmesi çok rastlanacak bir hal değil. Ve bu cümleyi bugüne
taşımak istesek, acaba nasıl bir manzara karşımıza çıkar? Ocağın içindeki
düşman mı daha çok, yoksa etrafındaki mi? Bilge Tonyukuk gibi hem kalem, hem
kılıç ehli mi var, İlteriş gibi bir kılıç ehli mi var? Ocağın içindeki ateş;
alev mi, kor mu, köz mü, küllenmiş mi, yoksa bütünüyle kül mü olmuş?
Dönelim Bilge Tonyukuk’a. Büyük Türk bilgesi, bütün abidesinde pek çok şey
yaptığından bahsediyor, ancak bütün bunları da Tanrı’nın yardımıyla ve O’nun
verdiği aklı kullanmak suretiyle yaptığını da özellikle belirtme ihtiyacı
duyuyor. Ve sözün burasında bir Habibullah sözü “ Allah, akıldan daha iyi, daha
kamil, daha güzel bir şey yaratmamıştır; Allah’ın rahmeti ona bağlıdır, çünkü seçme
özgürlüğünü o belirler; idrak akıldan gelir ve aklı hor göreni Allah’ın gazabı
çarpar.” Aklını, fikrini, düşünme yeteneğini birilerine kiralayanlar için acaba
bu hadisin bir anlamı var mıdır?
Bir taraftan tarihten tevarüs ettiğimiz miras, diğer taraftan dinden tevarüs
ettiğimiz miras…Her iki mirasın ağırlığını taşıyacak omuzlara ve cesarete sahip
olamadığımız için çeşitli bahaneler uydurarak kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz.
Bu mirasların altında ezildik ve bunları, iftihar vesilesi olarak gururla taşımamız
gerektiğini değil de omuzlarımıza bizden habersiz ve izinsiz yüklenmiş birer
yük olarak gördük. Talip olduk, ancak layık olduğumuzu söyleyecek takatimiz var
mıdır, bilemiyorum…Affet bizi ya Rab, bağışla bizi ecdad… Ve biz iddia sahibi
Müslümanlarız, ülkü sahibi Türkleriz…
Türk,
Vahit: Bilge Tonyukuk buyrukları
BİLGE TONYUKUK YAZITI
Tonyukuk;
adına diktirdiği yazıta “Bilge
Tonyukuk ben.” cümlesiyle
başlar ve benzer şekilde adını başka birkaç cümlede de tekrar eder. Bizce bu
cümle; yalnızca Tonyukuk’un kendini takdim cümlesi değil, bir meydan okuma da
içermektedir. Ben Bilge Tonyukuk’um biçiminde aktarabileceğimiz bu cümle,
devletin kuruluşunda ve istiklal mücadelesinde çok etkili rol oynayan bilge bir
devlet adamının hem çağına, hem de geleceğe seslenirken takındığı hâkim tavrı
gösterir. Bilge Kağan’ın kayın pederi de olan bu büyük devlet adamı,
tarihimizde çok örneği olmayan, ancak Köktürklerde sık görülen bir şey yapmış,
anıt diktirip hatıralarını yazdırmıştır. Böyle bir hatıratın eski devirlerden
günümüze ulaşan pek fazla örneği yoktur.
Tonyukuk ilk cümlede kendini tanıttıktan sonra doğum yerini kayda geçer ve “Türk budun Tabgaçka körür erti.” cümlesiyle de doğduğu yıllarda
Türklerin Çin esaretinde olduğunu belirtir. Birinci Köktürk devletinin
yıkılışından sonra 50 yıllık bir esaret dönemi yaşanmış ve Çinliler, Türklerin
önde gelen, insanları derleyip toparlayacak aile ve insanlarını kontrol altında
tutmak amacıyla Çin içlerine götürmüşlerdir. Çin’de gözetim altında tutulan
Aşina soyunun mensupları defalarca isyan etmişler, ancak Kutluk’un isyanı
başarıya ulaşabilmiştir. Tonyukuk bu durumu Türklerin hanlarının kıymetini
bilmemelerine bağlar ve şöyle bir tespitte bulunur: “Tanrı şöyle buyurmuş: han verdim,
hanını bırakıp tutsak düştün, tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü. Türk milleti
öldü, bitti, yok oldu.” Burada
Türklerin zihni bir özelliği olarak devlete bağlılıklarının yeterli olmadığı
tespiti yanında her şeye hâkim olan bir Tanrı inancına sahip oldukları da
anlaşılmaktadır. Bu durum, gerek Tonyukuk yazıtının ilerleyen cümlelerinde
gerekse Köl Tigin yazıtında tekrar tekrar kaydedilecek ve üzerinde
durulacaktır.
Köl Tigin yazıtında Kutluk’un 17 erle Çin’den kaçıp isyanı başlattığı daha
sonra 70 kişi oldukları kaydedilmiştir. Tonyukuk’ta ise kişi sayısıyla ilgili
ilk rakam 700’dür ve bu durum şöyle kaydedilmiştir: “Ormanda, dışarıda kalmış olanlar
toplanıp yedi yüz oldular. İki bölüğü atlı idi, bir bölüğü yaya idi.” Bu cümlelerde ilk dikkati çeken şey
yedi rakamıdır. Arka arkaya sıralanan on yedi, yetmiş, yedi yüz sayıları,
rastgele değil, tercih edilmiş sayılardır. Kişi sayıları bu belirtilenlerin
altında veya üstünde olabilir, ancak özellikle yedili sayılar tercih
edilmiştir, çünkü Türk kültüründe üç, yedi, dokuz, kırk sayıları diğerlerine
göre farklı telakki edilen sayılardır. Bu cümledeki ikinci dikkat çeken durum
da Tonyukuk’un on yedi ve yetmiş sayılarını anmadan yedi yüz sayısıyla
başlamasıdır. Bu durum, belki de Tonyukuk’un harekete sonradan katılmasıyla
ilgilidir. Çünkü tarihi kayıtlara göre de Bilge Tonyukuk, isyan hareketinin
başlangıcında yoktur ve Çin’den ayrılıp harekete katılması, Çin’in sürekli
baskısı ve gözetim altında tutmasıyla biraz zor olmuştur. Ormanda ve dışarıda
kalmış olanların toplanması ibaresinden ise yönetici kitle dışında kalanların
bozkırda dağınık ve birbirinden habersiz olarak yaşadıkları anlaşılır. Ayrıca
bunlar o kadar perişan bir durumdadırlar ki binecek birer atları bile yoktur ve
yedi yüz kişinin ancak üçte ikisi atlıdır. Bozkırda bir kişinin at sahibi
olamaması herhalde büyük bir yoksulluğun da göstergesi olmalı.
Tonyukuk bu cümlelerin devamında yedi yüz kişinin teşkilatlanması ve devlet
yapısının oluşturulması üzerinde durur ve kendi rolünü de özellikle belirtme
gereği duyar: “Yedi yüz kişiyi
idare edenlerin büyüğü şad idi, danışman ol dedi, danışmanı ben oldum, Bilge
Tonyukuk.” Burada şad olarak
sözü edilen kişi, isyanın başında bulunan ve devletin kuruluşundan sonra
ilteriş ünvanını alacak olan Kutluk’tur.
Kut kavramı, kültür tarihimizin en önemli kavramlarından biridir. Ağırlıklı
olarak manevi âlemle ilişkilendirilen bu kavramın yeterince araştırıldığını
söylemek henüz mümkün değildir. İlteriş ise, ülkeyi derleyip toplayan anlamıyla
kullanılan bir unvandır. Bu cümlelerde Tonyukuk gayet açık olarak Kutluk’un han
seçildiğini, kendisinin de ona danışman olduğunu kaydetmiştir.
“Kağan mı yapayım diye düşündüm. Arık boğa ile semiz boğa arkada oldukça;
semiz boğa mı, arık boğa mı bilinmezmiş diye düşündüm. Bunun üzerine, Tanrı
akıl verdiği için onu ben kağan yaptım.” Bu
cümlelerde de Bilge Tonyukuk’un yukarıda değinilen özgüveni ile gücünü
görmekteyiz. Günümüz demokrasilerinin bile zor hazmedeceği bu cümleler, Köktürk
çağında söylenebilmiş, üstelik taşlara kazınmış ve geleceğe bırakılmıştır. Bu
sözleri söyleten güç, bütün dinler ve kültürlerce övülen, ancak siyasetin çok
da tahammül edemediği ve genellikle mesafeli durmayı tercih ettiği şahsiyet
sahibi bilgelik ile bu bilgelikten kaynaklanan cesaret, bir başka deyişle
dünyayı elinin tersiyle itebilme erdemidir. Günümüz Türkiye’sinde bile bir kişi
çıkıp cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı veya herhangi bir
yöneticiyle ilgili olarak onu ben bulunduğu makama getirdim deme cesareti
gösterse, o makam sahibi, bu sözü söyleyeni hazmetmekte epeyce zorlanır. Ancak
Bilge Tonyukuk, adeta meydan okurcasına Kutluk Şad’ı kağanlık makamına
çıkardığını ilan etmekte ve bunun bir sorun çıkardığına dair bir bilgimiz de
bulunmamaktadır.
“Arık boğa ile semiz boğa arkada oldukça; semiz boğa mı, arık boğa mı
bilinmezmiş…” ibaresi Bilge
Tonyukuk’un kullandığı mecazlı cümlelerden biridir. Cümlenin kullanılma yerine
bakılınca Tonyukuk sanki “Ben de kağan olabilirdim, ancak Şad’ı uygun gördüm ve
böylesi daha akıllıca idi.” demektedir. Şad’ı kağan yapmasına sebep olarak da
Tanrı’nın kendisine akıl vermesini göstermektedir. Yani Tonyukuk konuyu enine
boyuna düşünmüş, istiklal mücadelesi başlamışken bir ikilik çıkarmanın
tehlikeli olacağını görmüş ve tabi olmuş, devlet için canla başla çalışmış,
ancak hiçbir zaman da kişiliğinden taviz vermemiştir.
Kutluk Şad, kağan olup İlteriş ünvanını almış, Bilge Tonyukuk ise Boyla Baga
Tarkan olmuştur. Şu cümle durumu özetler niteliktedir: ”İlteriş kağan olunca, Bilge
Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ile İlteriş, güneyde Çinliyi doğuda Kıtay’ı, kuzeyde
Oğuz’u çok öldürdüler. Danışmanı, yardımcısı ben idim.” Görüldüğü üzere Bilge Tonyukuk, her
fırsatta kendinden söz etmektedir. Bu durum belki de abidenin yazıldığı zamanın
yöneticilerine bir sitem olarak da düşünülebilir. Değerinin yeterince
bilinmediğini ya da yeterince saygı görmediğini hisseden ve kağanın kayın
pederi de olan Tonyukuk, rahatsızlığını belirtme gereği duymuş olabilir.
“Çogay’ın kuzeyi ile Kara Kum’da oturuyorduk. Geyik yiyerek, tavşan yiyerek
oturuyorduk. Milletin karnı tok idi. Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz
ateş idik.”
Bu cümleler bizi öncelikle bir mekandan, bir coğrafyadan haberdar etmektedir.
İsyan yavaş yavaş başarıya ulaşmaktadır ve isyancıların belirli bir mekânları
vardır, yani kurulacak olan devletin doğum yeri artık belli olmuştur. Ancak
henüz bütün çevre düşmandır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da
beslenmenin henüz tam düzene girmediği ve ağırlıklı olarak avlanmaya dayalı
olduğudur. Her ne kadar milletin karnı tok deniyorsa da bu tokluk geyik ve
tavşanla yani av hayvanlarıyla sağlanmaktadır. Kalabalık bir kitlenin sürekli
bu şekilde beslenmesi elbette mümkün olmayacak, daha etkili ve sürekli el
altında bulunacak tarım ve hayvan kökenli beslenme kaynaklarına gerek
duyulacaktır. İbarenin sonundaki “Düşmanımız
çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik.” cümlesi,
son derece keskin ve etkili bir mecazlı ifadedir. Bu; devir Türkçesinin anlatım
gücünü ve gelişmişliğini göstermek bakımından da ilgi çekici bir örnektir.
Bilindiği üzere açık alandaki ocak, arka ve iki yanı kapatılıp ön tarafı açık
bırakılarak kurulur ve içerisinde ateş yakılır. Bu ocağın içerisinde yakılan
ateşin alevleri önce üç tarafı çeviren taşlara dokunur ve üzerindeki kazanın da
altını yalayarak açık olan ön taraftan dışarı çıkar. Bilge Tonyukuk, o andaki
durumlarıyla ilgili olarak müthiş bir benzetme yapmış ve durumu herkesçe çok
iyi anlaşılabilecek biçimde ortaya koymuştur.
“Böyle otururken Oğuz’dan casus geldi.” cümlesi,
devletin henüz kuruluş aşamasında bir haber alma örgütünün oluşturulduğunu ve
bu örgütün çalışmaya başladığını göstermektedir. Nitekim casusun getirdiği
haber, hayati öneme sahiptir ve Köktürkleri kuruluş aşamasındayken yok edecek
bir ittifak söz konusudur. Tonyukuk oluşumdan haberdar olmuş ve gerekli
tedbirleri alarak öncelikle Oğuzları etkisiz hale getirmiş ve Oğuz ordusu boyun
eğip Köktürk ordusuna katılmış ve bu durum yazıtta “iki bin idik, iki ordumuz oldu.” cümlesiyle kaydedilmiştir.
Kendilerine karşı Oğuz, Kıtay ve Çin’in ittifak yapacağı bilgisini alan
Tonyukuk endişeli durumunu, “O
haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi.” cümlesiyle ifade eder ve bu üç
düşmanla ayrı ayrı savaşmanın çaresini arayıp bularak istediği sonucu elde
eder. Durumu yine mecazlı ifadelerle anlatır: “Yufka
iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor,
ince yoğun olsa koparmak zor.”
Bilge Tonyukuk savaş planını hazırlayıp İlteriş Kağan’a sunar o da durumu
anlayıp Tonyukuk’a gönlünce yani planladığı şekilde yapmasını söyler. Bunun
üzerine Tonyukuk orduyu Ötüken ormanına doğru yürütür ve bu esnada Oğuzlarla
karşılaşırlar ve Köktürklerin 2000 kişilik ordusu Oğuzların 3000 kişilik
ordusunu yener.
Köktürklerin bu zaferi, onların Ötüken’e yerleşmeleri ve bundan haberdar olan
pek çok Türk boyunun onlara tabi olması sonucunu doğurmuştur. Tonyukuk bu
durumu şöyle anlatır: “Ondan
sonra Oğuz tamamıyla geldi. Türk milletini Ötüken yerine, beni, Bilge
Tonyukuk’u Ötüken yerine yerleşmiş diye işiten güneydeki millet, batıdaki,
kuzeydeki, doğudaki millet geldi.” Bu
cümlelerde de Tonyukuk’un bütün Türk boyları tarafından tanınan ve saygı
duyulan bir kişi olduğunu, onun İlteriş Kağan’la birlikte olmasının Türk
boylarının Köktürklere bağlanmasında büyük etkisi olduğunu anlıyoruz. Bilge
Tonyukuk, tabiri caizse “Beni duyan herkes geldi.” diyebilecek kadar önemli bir
kişidir. Buradaki bir diğer konu da Ötüken’in özellikle vurgulanmış olmasıdır.
Ötüken, adeta bir semboldür ve oraya hükmeden, doğal olarak Türklerin de hakimi
konumunu elde etmektedir.
Tonyukuk, Ötüken’e hâkim olduktan sonra yapılan seferlerden ve o güne kadar hiç
gidilmeyen yerlere gidildiğinden söz eder: “Türk
milleti yaratılalı, Türk kağanı tahta oturalı Şantung şehrine, denizine ulaşmış
olan yok imiş. Kağanıma arz edip ordu gönderdim. Şantung şehrine, denize
ulaştırdım.” Türk milleti
yaratılalı ibaresi, Tonyukuk’un tarih bilgisiyle ilgili ipucu veren bir ibare
olmasının yanında bugüne kadar yapılmayanlar benim sayemde oldu anlamına gelen
siyasi bir söylemdir. “Usın
bunda ıtu, yurtda yatu kalur erti.” (Uykusunu
burada bırakıp çadırda yatıp kalkarlardı.) cümlesinde
de yine bir sanatlı ifadeyle durum anlatılmış ve askerin fedakârlığı kayıtlara
geçirilmiştir.
Daha sonra On Oklar, Kırgızlar ve Çinliler’in Köktürkler’e karşı bir ittifakı
söz konusu olmuş ve yine Tonyukuk’un akılcı siyasetiyle bu tehlike de
atlatılmıştır: “Üçümüz
birleşip üzerine yürüyelim, hepsini yok edelim.” diyen düşman kuvvetleri, daha önceki
ittifakta olduğu gibi çabuk davranılmak suretiyle tek tek bertaraf edilmiş ve
güçlerin bir araya gelmesi engellenmiştir.
İttifaktan haberdar olan Türgiş kağanı: “Benim
milletim dardadır demiş, Türk boyu yine karışıklık içindedir. Oğuz yine
dardadır demiş.” Bu cümleler
Türgişlerin Köktürkler tarafında yer aldığını ve sıkışık durumda onlara yardım
ettiklerini, ayrıca bilinçli bir milli tavrı göstermektedir.
Sonraki cümlelerde ittifakı dağıtmak üzere zor şartlara rağmen Kırgızlar
üzerine yapılan sefer, biraz da ayrıntılı olarak anlatılmıştır. “Gece gündüz dörtnala olarak
gittik. Kırgızları uykuda bastık, uykularını süngüyle açtık.” Burada yine “uykuyu süngüyle açmak” gibi etkili anlatım sağlayan bir deyim
görüyoruz ki Tonyukuk sık sık buna başvurmaktadır.
Bozkırda dostun ve düşmanın sık değiştiğini gösteren şu ifadeler de dikkat
çekmektedir: “…Türgiş
kağanından casus geldi. Haberi şöyle idi: Doğudan kağana sefer edelim. Biz
yürümezsek onlar bizi, kağanı yiğit, danışmanı bilgili olduğu için eninde
sonunda mutlaka öldürecek, demiş.” Birkaç
satır önce Köktürkler için endişelendiği belirtilen Türgiş kağanı, Köktürklerin
Kırgızları yenmesinden sonra Köktürklere karşı ittifak arayışına giriyor ve
onlar da gerekli tedbirleri alıyorlar. Yine bu ibarelerden anlaşıldığı
kadarıyla yiğit kağan ile bilgili danışman düşmanda korku ve endişe uyandıran
iki temel unsurdur.
Bütün bunlar olup biterken kağanın eşinin ölüm haberi gelir ve Kağan, orduyu
İni il Kağan ile Bilge Tonyukuk’a bırakıp eşinin cenaze törenine katılmak ve
yuğ törenini yaptırmak üzere gider.
Tonyukuk’un birinci bengü taşının sonunda Kağan ile aralarında bir güven
meselesi olduğuna dair ifadeler yer almakadır. Bu ifadelere göre yuğ töreni
için ordunun başından ayrılan kağan Tonyukuk’a farklı, Apa Tarkan’a farklı
haber göndermiş, hatta Tonyukuk hakkında “kötü,
kindar, yanılır” ifadelerini
kullanmıştır. Bu durum, siyasetteki ayak oyunlarına işaret olduğu gibi,
Tonyukuk’un gücünü bir başka göstergesi olarak da değerlendirilebilir.
Tonyukuk’un ikinci taşında da bir takım seferlerden söz edilmekte gidilememiş
olan yerlere gidildiğinden ve pek çok ganimet alındığından bahsedilmektedir.
Bu abidede İlteriş Kağan’la ilgili son cümleler şunlardır: “İlteriş Kağan, bilgisinden
dolayı, yiğitliğinden dolayı Çin ile on yedi defa savaştı. Kıtaylarla yedi defa
savaşı. Oğuzlarla beş defa savaştı. Bu savaşlarda da danışmanı hep ben idim.
İlteriş Kağan’a, Türk’ün bilgili kağanına.”
Bilge Tonyukuk, Kapgan Kağan’la birlikte de çalıştığını “Kızıl kanımı dökerek,
kara terimi akıtarak işimi gücümü hep ona verdim” biçiminde belirtiyor.
“Tanrı korusun, bu Türk milleti içinde silahlı düşman dolaştırmadım, damgalı
at koşturtmadım.” Bu cümleler
de Tonyukuk’un gücünü gösteren ifadelerdir. Ayrıca mecazlı anlatımlar yine
anlamı güçlendirmek üzere kullanılmıştır. Silahlı düşman ibaresi anlaşılabilir
ancak damgalı at ibaresi bugünün okuyucusuna çok bir şey söylemez. Buradaki “damga” bir kültür kelimesidir ve Türk boy
sistemiyle yakından ilgilidir. Anadolu’da halen seyrek olarak rastlanan damga
ya da en, artık gün geçtikçe hayatımızdan çıkmaktadır. Damga, esas
olarak her aile ya da sülalenin kendi hayvanına ateşle veya kesici bir aletle
uyguladığı bir işarettir. Kızgın demirle dağlamak suretiyle hayvanın sırtına
vurulan işaret, bazen de bıçakla kulağa yapılır. Çevredeki herkes bir damganın
kime ait olduğunu bilir ve yabancı bir hayvan hemen tanınır. Buradaki damgalı
attan kasıt, yabancı bir aile veya boyun damgasını taşıyan attır.
Tonyukuk’un son cümleleri ise şöyledir: “İlteriş
Kağan kazanmasaydı, onun ardından ben kazanmasaydım il yine, millet yine yok
olacaktı. O kazandığı için, ardından ben kazandığım için il yine il oldu,
millet yine millet oldu. Ben artık yaşlandım, kocadım. Her hangi bir yerdeki
kağan sahibi bir millette benim gibisi olsa ne sıkıntıları olabilir?”.
Türk,
Vahit: Orkun'dan gelen ses. 2014