Neden iyilik yaparız?
Bir bayrama daha ulaştık. İş, güç ve mücadele arasında birkaç dakika durup düşünme zamanıdır. Özellikle Ramazan Bayramı bize bu fırsatı sunar ve ben bu hafta sonu yazımda ahlak felsefesiyle ilgili şu soruya değinmek istiyorum: Yaptığımız iyi eylemlerin muhtemel bir ödülle ilişkisi nedir? İyilik için yaptıklarımızın bize bir değer olarak döneceğine güvenmeli miyiz? Yapılan iyilik görülen iyilikle karşılıklı mıdır?
Eski Yunan’da ahlak
“İlim Çin’de olsa öğrenin” denilen bir uygarlıktan geliyoruz, felsefeden, ahlaktan, eski kültürlerden öğrenecek çok şeyimiz var. Bu konularda bize ulaşan en eski yazılı kaynaklar eski Yunan’daki Hedonist ve Stoacı okullardır. Hedonizm zevk ve yararı ahlakın temeli ve hayatın amacı olarak gören bir akımdı. Başlıca temsilcisi Epikür idi. Fazilet ve bilgeliği esas alan Stoacılık akımının kurucusu ise milattan önce 4’üncü yüzyılda yaşamış Zenon’du. Bu iki akım da ahlak kurallarına yoğunlaştıkları için temel felsefeyle yani “oluş” ve “varlık” konularıyla ilgili değillerdir. Ama günümüze dek hep tartışılan konularda fikirleri olduğu için insanlık tarihinde önem taşırlar.
İyilik yap, denize at
Stoa okulundan başlayalım. Zenon’a göre yaptığımız iyiliklerle bunların bize getireceği yarar arasında hiçbir ilişki yoktur. Her türlü hesap ve hesapçılık baştan yasaklanmıştır. Şunun sevabı 40, şununki 50 gibi karşılaştırmalar anlamsızdır. Bazı iyiliklerimizin ardından mutlu olup, bazılarında karşılık bulmasak bile bunun hiçbir önemi yoktur. İyilik yapan kişi bunun getireceği sonuçlar karşısında tamamen kayıtsız kalmalı, adeta kör olmalıdır. Bir insanın ahlaklı olup olmadığı sadece ahlak kurallarına uyup uymadığıyla ölçülür, bu tavrının ona ne kazandırmış olduğu hiç önemli değildir.
Başka bir deyişle, iyilik sadece iyilik olarak bir değer taşır, sonucu düşünülerek yapılan iş iyilik olmaz. Biz iyi işlerimizi yapmalı, gerisini kadere bırakmalıyız. Bilge bir kişi başına gelen her şeyi neşeyle karşılar, der ki “eğer gelmişiyle, geleceğiyle diğer konularla ilişkisini anlayabilseydim, bunun da iyi olduğunu görecektim, ama başıma geldiğine göre mutlaka bu da iyidir”. Eğer yaşıyorsak yaşamakla mutlu olmalıyız, ölmemiz gerekiyorsa demek ki yeryüzünde olmamızın gerekçesi kalmamıştır. Zenginlik, yoksulluk, hastalık, sağlık hepsi gerektiği içindir, bunları bir karşılık olarak da görmemeli, her koşulda iyiliğe devam etmeliyiz.
Hesapçı Hedonizm tarikatı
Hedonistler ise tam tersi düşüncededir. Onlara göre iyiliğin ne kendisi, ne de kuralları gökten inmedir. Yaptığımız bir işin değeri onun bize kattıklarıyla belirlenir. Üstelik bu yarar da kişiseldir. Hedonist ahlakın kaynağı bencilliktir, ölçüsü ise ihtiyat yani hesaplılıktır. Epikür’e göre yüksek ilkeler veya fedakârlık yoktur. İyi bir hayat sürebilmek için herkes kendi yararını gözetmelidir. Sadece dostluk duygusu olabilir ki o da yine başkasını kendine yakın hissetme anlamında sempatidir.
Hedonistler yapılan her işin sonuçlarını ince ince hesaplamamız gerektiğini öğütler. Epikür’e göre vücudumuzun zevk alması ya da acı çekmesi arzularımızın ya da tepkilerimizin nihai amacıdır. Tabii, bir amaca ulaşmak için değişik ara istasyonlardan geçilebilir, bir süre kısmi acılara katlanılıp en sonunda büyük bir zevke ulaşılabilir. Bu anlamda Hıristiyan tarikatlarının bu dünyada acı çekip, öte dünyada keyfetme düşüncesi Epikür’den etkilenmiştir.
Bencil, kurnaz ve öngörülü
Ayrıca Hedonistler için fikri, estetik zevk ve tatmin duyuları da kişisel yarar içinde sayılır. Bu anlamda ani zevkler için uzun vadedeki projeler ateşe atılmaz. Bilgece, düzgün ve iyi yaşanmazsa uzun vadeli mutluluk olmaz ama bilgece, düzgün ve iyi yaşamak için de keyifli bir yaşam sürmek şarttır. Epikür bunu başarmak için egoist, hesapçı, kurnaz ve öngörülü olmayı öğütler.
Liberal Hedonist ahlak
Eski Yunan’daki Hedonistler sanki bugünkü kapitalist sistemin ahlakını o günden belirlemişler. Burada ilginç olan nokta eski günlerde, yani bundan 2500 yıl önce bu tür konuların insanların ilgisini de çekecek şekilde tartışılıyor olması. Tabii şunu da kaydetmeden geçemeyeceğim: Zenon bugün yaşasaydı, liberaller tarafından meczup, yobaz, demokrasi düşmanı hatta terörist olarak suçlanır, Epikür ise çağdaş bir değer olarak göklere çıkarılırdı.
Ramazan programları
Gönül isterdi ki TV’lerdeki Ramazan programlarında da bu tür konular tartışılsın. Ama belki de bugünkü anlayışımız insanların akıllarını kullanmasını bir risk olarak görüyor. Maalesef televizyon programları da insanları düşünmeye değil birbirini taklide yöneltiyor ve bu taklit “öne çıkmak, göze çarpmak, dikkat çekmek” anlamında bir çırpınmaya dönüşüyor.
Ahlak nedir sorusuna üniversitelerimizin verdiği cevap kadın ve erkek tuvaletlerini “cinsiyetsizleştirme” olabiliyorsa, tanınmış ilahiyatçılarımız ise “hocam silikon yaptırdım, günah mı, sevap mı” diye soran alüftelere cevap yetiştirmekle meşgullerse artık fazla söze gerek yok.
Sinoplu Diyojen
Bir fıçının içinde yaşamasıyla meşhur şu bizim Sinoplu Diyojen, Stoa okulunun mensubu ahlakçı, büyük bir bilgeydi. Yaşasaydı ve günümüzün gösteri toplumundan insanlarla karşılaşsaydı o ünlü sözünü tekrar ederdi kuşkusuz: “Gölge etmeyin başka ihsan istemem”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder