Ergün Yıldırım
25 Haziran 2017
Milletlere hayat veren entelektüel çevrelerdir. Toplumun hayat suyudur bu çevreler. Sanatı da, bilimi de, düşünceyi de, siyaseti de bu çevreler besler. Batıda Viyana Çevresi ya da Frankfurt Okulu böyledir. Türkiye ‘de son 15 yılın siyaset, kültür ve entelektüel hayatına damgasını vuran Sultanahmet Çevresi'dir. Bunu Sultanahmet’te Türkiye Yazarlar Birliği'nin düzenlediği son iftar yemeğine katılınca anladım. Bestami Yazgan’ın okuduğu şiirleriyle kendimizden geçtiğimiz demlerde…
Marmara Kıraathanesi/Küllük, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, İLESAM ve Kızlar Ağası Medresesi, yani Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi… Sultanahmet Çevresi'nin mekanı ve tarihi bu. İstanbul Sosyoloji'de okuduğumuz 80’lerin ortalarında Çorlulu Ali Paşa Medresesi'ne takılarak katıldım bu çevreye. Orada edebiyatçı ve fikir adamlarıyla tanıştım. Arkasından İLESAM geldi. Burası İslamcı ve milliyetçi aydınların buluşma yeriydi. Adeta muhafazakarlık siyasetinin entelektüel mayası atılıyordu. Hatta bir ara Sultanahmet duvarlarının dibinde Edibe Sözen, Hüsamettin Arslan, Hakan Yavuz, Günter Seufert, Kürşat Demirci ve Saraybosna’yı çalışan Afganistan kökenli Mucip’in de katıldığı bir grupla buluşmalar yaptık.
Divan Yolu çevresinin yayınevlerini, matbaalarını, dergilerini ve Cağaloğlu’nu kendisine mesken tutan insanlardık hepimiz de. Mustafa Kutlu, İsmail Kara, Hakan Albayrak, Mehmet Efe, Ahmet Kekeç, Yusuf Ziya Cömert, İbrahim Kiras, Şaban Abak, Mevlana İdris, Hüsamettin Arslan, Ahmet Kot, şehit Erol Olçok (hep sandalyesinde oturan ve minnetsiz bir havayla konuşan), …Daha onlarca isim İLESAM’a ve arkasından da Türkiye Yazarlar Birliği'ne akıyordu. Burası edebiyatçıların, siyaset bilimcilerin, tarihçilerin, sosyologların, akademisyenlerin ve aydınların vahasıydı. Bu entelektüel vahada Türkiye meseleleri konuşuluyordu. Herkes müktesebatıyla tartışmaya katılıyordu. Hilmi Oflazoğlu’yu ilk burada tanıdım. Beni insanlarla tanıştırıyordu. Elindeki somunları parçalara ayırarak bize dağıtıyordu. Sanki “ekmeğinizi bölerek yiyin” diyordu.
Çok farklı entelektüel ilgi alanlarıyla uğraşan bu insanlar, sadece Oflazoğlu’nun ekmeğini paylaşmadılar. O ekmeğin kudsiyeti altında sosyolojiyi, edebiyatı, siyaseti ve teolojiyi de paylaştılar. Hiç kimse alanıyla ilgili olarak tekelcilik yapmıyordu. Bu benim alanım sen konuşamazsın demiyordu. Kimse birbirine haddini de bildirmiyordu. Ne uzmanlık havalarında olan vardı, ne de uzmanlık iddiasında olan. Herkes Türkiye’yi ve dünyayı anlama peşindeydi. Aydın olma idealinin okuyanlar arasında revaçta olduğu yıllardı. Sohbetlerde Necip Fazıl, Peyami Safa, Sezai Karakoç, Ali Şeriati, Seyyid Kutup, Kemal Tahir, Cemil Meriç konuşulurdu. Dostoyevski, Tolstoy, Marx, Freud, Seyyid Hüseyin Nasr adları geçiyordu.
Bu çevrede siyasal angajmanlar içinde olan yoktu, ama herkesin bir siyasal bilinci vardı. Çünkü memleket birinci meseleydi. Fakat kimse bir siyasal partiyi savunarak konuşmuyordu. Liderlere ve partilere karşı üstü örtülü bir mesafe vardı. Onlara biraz da yukarıdan bakan bir tutum hâkimdi. Siyaset, bir parti ya da bir lider meselesi olmanın ötesinde bir Türkiye meselesiydi. Dava estetikle, şiirle ve sosyolojiyle konuşuluyordu. Ne ihtilal düşünceleri ne de konformist yaklaşımlar gündemdeydi.
Herkes bir dergi, bir yayınevi ya da gazete ile ilişkiliydi. Gazeteden çıkan, dergide işi biten, fakültede dersini tamamlayan buraya koşuyordu. Bu entelektüel ortam herkesin bilgisiyle ve hissiyatıyla Halil İbrahim Sofrası'na dönüyordu. Ortamlarda başka bir soluk, başka bir feyiz ve başka bir hava vardı. Özgür tartışma vardı. Kimse katı bir grup aidiyet bilincine sahip değildi.
Divan Yolu çevresinde yetişen bu kuşak, gün gelecek divan siyasetine de yön verecekti. Nitekim muhafazakar siyasetin entelektüel bilinci Sultanahmet Çevresi'nden doğdu. Buradaki isimler 2002 sonrasının medya, kültür ve fikir hayatının aktörleri oldular. Yazıları, söylemleri ve ilişkileriyle Ak Parti üzerinde etkili oldular. Ona yol gösterdiler, ona katıldılar, ona kurucu fikirler sundular ve ona yar oldular. Muhafazakar siyaset, siyasal teşkilat olarak İstanbul’da doğmuştu, entelektüel müktesebat ile de Sultanahmet Çevresi'nden. Bundan dolayı büyük reformcu atılımlar gerçekleşti. Bütün Türkiye’yi kucaklayan ve seferber eden bir siyasal coşku ve bilinç oluştu.
Bugün en büyük meselemiz Sultanahmet Çevresi gibi ortamların canlanması ve çoğalmasıdır. Fikri hayatımızın can suyu olan bu ortamlarda fikir ve bilimin serbest bir biçimde dolaşmasıdır. Çünkü entelektüel ab-ı hayat serbest düşünme ve tartışma çevreleriyle oluşur, kuşaklarla gerçekleşir, serbest fikirlerle boy atar. Millet, aralarında ekmeklerini bölüşen aydınlarla aydınlanır. Bayram, milletin aydınlanarak karanlıklarda kurtulduğu zamanlarda sevincin ve muhabbetin timsali olur. Böyle bayramlarda buluşmak umuduyla, bayramlarınızı en içten duygularımla kutluyorum! Bana iftira atanların da bayramı mübarek olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder