30.12.2019, Pazartesi
Bin yıldan beri modern-fen bilimlerinde taş taş üstüne
koyamayan, bir kısmının “putperest hayat” tarzını tercih edip (!) Allah’ın
beşeriyete en büyük lütfu ve nimeti olan beyinlerini kiraya veren, Müslüman (!)
olduğunu sanan ve iddia eden 1,8 milyarlık bir toplum, lânet ve tekfir edip
“gâvur” dedikleri bilim insanlarının bilim ve teknolojiye kazandırdıklarından
hiç sıkılmadan ve ibret almadan yararlanarak ilim, bilim, teknoloji ve
medeniyetten yoksun, hakikatte İslam’a ve Kur’an’a mugayir, gereksiz şeylerle
meşgul oladursun, ısmarlama bebeklerin ayak seslerinin duyulduğu dünyamızda
(http://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-dokunmayin-su-genlerimize-72-87-4143.html),
bu gaflet uykusunun sürmemesi için münevver (!) insanlarda da bir adım atma
ihtimalinin çok uzak olduğunu esefle mülahaza etmekteyim.
Bu toplum, yüzyıllar önce, bilim dünyasında güneş gibi
parlayan ve medeniyete katkı sağlayan İslam âlimlerinden bîhaber ve ibret
almaksızın, Batı’nın kötü bir kopyacısı ve sömürgesi olmak durumundan ne zaman
kurtulacak!
Bu makalemde, bir ikaz ve ihtar olması gayesi ile vefatının
(13 Aralık 1048) 971. senesi münasebeti ile bin yıl evvel bilim dünyasına bir
güneş gibi doğan, Batı’da “Alberuni veya Aliboron” adıyla ünlenen ve eserleri
pek çok Batı diline çevrilen, büyük İslâm mütefekkiri ve âlimi, tabip cerrah
Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed El-Bîrûnî’den kısaca bahsetmek istiyorum.
Kısaca bahsedeceğim, zira tafsilata ne ciltler ne de
müktesebatım kâfi gelir!
Kendisinden çok sonra gelen fizikçi Isaac Newton,
Evangelista Torricelli, bilim insanı Nicolaus Copernicus ve matematikçi Galileo
Galilei gibi âlim-hekim-filozoflara ilham kaynağı olan, dünyada bilim sahasına
kazandırdığı ilk keşif ve buluşlarla medeniyete ışık tutan İslam âlimi
El-Bîrûnî’nin en tanınmış eserleri arasında “El-Âsâr’il-Bâkiye
an’il-Kurûni’i-Hâliye”, “El-Kanun’ül-Mes’udi”, “Kitâb’üt-Tahkik Ma li’l-Hind”,
“Tahdid’ü Nihayeti’l-Emakin Tashih-i Mesafet’il-Mesakin”, “Kitabü’l-Cemahir fî
Ma’rifeti’l Cevahir”, “Kitabü’t-Tefhim fi Evaili Sıbaati’t-Tencim”, “Tahdidü
Nihayati’l-Emakin” ve “Kitabü’s-Saydane fi’t Tıp” gibi kitapları pek çok
ilim-bilim dalında rehber olarak yol göstermiştir.
Ben bu eserlerinden ayrı ayrı bahsetmeyeceğim. Sadece Batılı
bilim insanlarından yıllar önce tespit ettiği ve İslâm âleminin maalesef
acziyeti ve sufliliği sebebi ile bir türlü sahiplenemediği ve devam
ettiremediği keşiflerinin bir kısmından bahsedeceğim.
Tıp alanında da birçok eser veren hekim ve cerrah El-Bîrûnî,
döneminde bir kadını sezaryenle doğum yaptırmayı başarıp, şifalı otlar ve
birtakım ilaçlar üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane” isimli eserinde ise
yaklaşık 3 bin bitkinin hangi hastalığın tedavisinde ve nasıl kullanıldığını
yazmıştır. İlaçların yanı sıra o bitkinin Arapça, Farsça, Yunanca, Sanskritçe
ve Türkçe gibi başka dillerdeki adının yer alması, etimolojik açıdan önemli bir
gelişme olarak takdire şayan bulunmuştur.
Galileo’dan 600 sene önce, “dünyanın döndüğü”nü keşfeden
El-Bîrûnî, güneşin yüksekliği ve şehrin boylamını hesaplayarak, güneşin hareketlerinden
mevsimlerin ne zaman başladığını tespit etmiştir. Dünyanın çapını bugünkü
değere çok yakın olarak belirleyen El-Bîrûnî, yerkürenin şeklini tespit ve
yeryüzü ölçümleriyle ilgilenen jeodezi biliminin kurucusu oldu. Yine,
trigonometrinin astronomiden ayrı bir bilim olarak telakki edilmesi gerektiğini
savunan El-Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın birim olarak
kullanılmasını önermiştir. Ayrıca, astronomi ve coğrafya ölçümlerinde
kullanılan birçok alet keşfetmiştir. Ancak, bunlardan sadece piknometre,
mekanik usturlap ve bazı harita projeksiyonları günümüze kadar ulaşan ölçme
araçları arasında yer almıştır. Yine çok iyi bir ansiklopedi yazarı da olan
El-Bîrûnî, “El-Asar’il-Bakiye an’il-Kuruni’I Haliye” isimli kitabında, Orta ve
yakın Doğu’da kullanılmakta olan takvim sistemlerini göstererek matematik,
astronomi ve astrolojinin temellerini inşa etmiştir.
Matematiksel bir coğrafya eseri olan
“El-Kanunü’l-Mes’udi”nin müellifi El-Bîrûnî, “İstihrâc el-Evtâr fî Dâire”sinde
Orta Asya’nın topografyasını belirlemiştir. Büyük İslam bilim insanı, “Kitabü’I
Cemahir fi Ma’rifeti’l Cevahir”de 50’nin üzerinde mineral, maden, metal,
alaşım, porselen gibi maddeler hakkında detaylı bilgiler vererek, kitabında her
bir maddenin, maddeleri birbirinden ayırt etmeye yarayan özgül ağırlıklarını
göstermiş ve ömrü boyunca incelediği bitkileri “Kitâbü’s-Saydane” isimli
kitabında listeleyerek, doğal ilaçların hangi hastalıklara iyi geldiğini
kapsamlı bir şekilde anlatmıştır. Newton’dan 700 sene önce, Newton’un matematiksel
olarak ispatladığı yer çekimi kuramı üzerine ilk fikirleri ileri süren
El-Bîrûnî, geliştirdiği teleskoplarla gözlemleri sonucunda dünyanın ve
gezegenlerin güneş etrafında “dünyanın döndüğü” fikrini iddia etmiş ve
savunmuştur. “Dünya dönüyorsa, ağaçlar ve taşlar neden fırlamıyor?” sorusuna,
“Merkezde bir çekicilik olduğu için her şey dünyanın merkezine düşer.” cevabını
vererek, Kuzey, Güney, Doğu ve Batı’nın farklı noktalarda buluştuğunu ve
denizin ardında bir karanın bulunduğunu (bugünkü Amerika kıtası) öngörmüştür.
Bilimsel bakış açısı olarak İslam bilim insanı İbn-i Sina’nın Aristo tarzı
düşüncesine karşı çıkan Bîrunî, tek Tanrı inancını benimseyerek evrenin bir
başlangıcının olduğunu, öncesiz bir evrenin ise Tanrı’nın gereksiz sayılması
anlamına geldiği tezini savunmuştu. Yine, El-Bîrûnî’nin İbn-i Sina’nın
yaklaşımlarına sürekli karşı çıkarak, fikir alışverişi anlamında
gerçekleştirdikleri yazışma ve tartışmaların bir kısmı, bilim insanlarına
farklı bakış açıları da kazandırmıştır (A. E. Özgen).
UNESCO’nun 25 dilde çıkardığı 1974 Haziran sayısında
kapsamlı bir şekilde tanıtılan El-Bîrûnî’nin, derginin kapağında yer alan
fotoğrafının altında, “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan evrensel dahi Biruni,
astronom, tarihçi, botanikçi, eczacılık uzmanı, jeolog, şair, mütefekkir,
matematikçi, coğrafyacı ve hümanist” ifadelerine yer vermişti.
Makalemizin ve 2020 yılının sağlıklı-hayırlı bir
uyanışa-dirilişe vesile olması temennisiyle birkaç yeni aforizmamızı ve
“çiçeği/bestesi burnunda” rubai güftemizi paylaşıp, “Yâ Şâfî!” diye haykırarak
bitirelim.
*Bilim, Kur’an’ı anlayabilmek için bir meşaledir!
*Çare olduğun yerde, çare
aramak...
*“İnsan” olmadan, “tam inanmış” olamazsınız!
*Bilim, insanlığın
ortak mirası, san’at ise lisanıdır!
*Tıp kötü yola düştü! Teknolojinin metresi oldu!
Güfte; İsmail Hakkı Aydın
Beste; Mehmed Kemiksiz
Makam; Segâh (İlâhi)
Usül; Düyek
Vuslatın hasret içinde geçti hicran ey gönül!
Ayrılık derdiyle Can’dan gitti Cânan ey gönül!
Sıyrılıp kurtulsa insan işlerinden
âlemin,
Müptelâdır her yürek, aşkınla hayrân ey gönül!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder