9 Mart 2019 Cumartesi

GÖKTÜRK SÜLÜSÜ



Batur, Hasan, and Hiperlink (Firm). Göktürk Sülüsü. Vol. 1. Baskı, Ankara, 2017.

GÖKTÜRK SÜLÜSÜ


TAKDİM

Biz bir çiftçinin sabanıyla, milyarlarca insanın yüz yıla yakın zamandır inandığı koskoca bir medeniyet teorisini yıktığı Anadolu topraklarında yaşıyoruz. Elbette Urfa Göbeklitepe’den bahsediyorum. Göbeklitepe’nin bulunuşuyla birlikte, yüz yıla yakın zamandır modern Batı medeniyetinin “bilimsel” olarak kurguladığı medeniyet teorisi çökmüştür. 12.000 yıl öncesinde bu yapıların nasıl tasarlandığı sorusu henüz cevaplanamadı. Göbeklitepe’nin sordurduğu sorulara cevaplar bulduğunda insanlık tarihi, yeni bir medeniyet anlayışıyla tekrar yazılacak. Anlaşılacağı üzere bugün itibarıyla eski medeniyet tarihi teorisi çökmüş yenisi ise henüz oluşturulamamıştır. Adının anılmasını çok hak eden Göbeklitepe kazılarını yapan Arkeolog Prof. Klaus SCHMIDT ve ekibine insanlık alemi büyük bir şükran borçludur. Böyle bir dönemde Türk kültür tarihi ile ilgili arayışlar da hızlanmalı diye düşünüyorum. Çünkü biliyoruz ki, dünya tarihi dünkü gibi değil.

Orhun abidelerinin okunuşunun üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçti. Bu süre içerisinde dil bilim alfabeler konusunda pek çok yeni bilgilere ulaştı ve yeni anlayışlar gelişti. Bu anlayışlardan belki en ilginci, Mısır hiyeroglif yazısı gibi çok az bilinen alfabenin dışında diğer bilinen alfabelerin aynı kökten geldiği, aynı alfabeden değişerek geliştikleri konusundaki yaklaşımdır. Konunun dışındakiler için son derece hayret verici ve şaşırtıcı olan bu yaklaşım, bilim âleminin neredeyse ittifakla benimsediği konulardandır. İnsan ister istemez “Adem’e verilen sayfalar” bilgisini hatırlıyor ve sormadan edemiyor: Acaba, o ilk alfabe Ademe indirilen sayfaların alfabesi miydi? Elbette metodolojisi itibarıyla bilim, bu soruya ne olumlu ne de olumsuz bir cevap verebilir. Evet ya da hayır olarak verilecek iki cevap da aynı ölçüde bilim dışıdır ama bu durum bizim buna inanmamıza engel de değildir. İnanç zaten bilimin cevap veremediği yerde başlamaz mı?

Elinizdeki kitap, Türk kültür tarihinin ve elbette aynı zamanda insanlık kültür tarihinin önemli unsurlarından biri olan Göktürk alfabesinin, medeniyetin alfabeleri geliştirdiği süreçte nerede durduğuna dair çarpıcı örnekler, şaşırtıcı idealar ortaya koyan bir çalışma.
Bu eserle pek çok konuda ilklere şahit oluyoruz:

Dünyadaki pek çok alfabenin değişik yazı şekilleri var. Bilgisayarınızın yazı şekillerine tıkladığınızda Latin alfabesi için oluşturulmuş Arial, Times New Roman gibi yüzlerce yazı karakteri karşımıza çıkıverir. Göktürk alfabesi için ise bugüne kadar böyle bir çalışma yoktu. İlk defa elinizdeki eserler yazarın Göktürk Sülüsü adını verdiği yeni harf karakterleri oluşturulmuş. Bu örnekten sonra sanatçılarımız yeni ilhamlarla Göktürk alfabesi için yeni yazı şekilleri çalışacaklardır.

Diğer yandan Göktürk alfabesinin ses, şekil ve anlam kökleri, ilk oluşumlarından günümüze kadarki değişimleri, anlam ve şekil ilişkileri açıklanmakta, harf ve rakam şekillerinin hangi algılamalardan esinlenerek oluştukları konuları (etimolojisi) incelenmektedir. Bu alfabenin diğer alfabeler ile ilişkisi konusunda da çok çarpıcı idealara yer vermektedir.

Çalışmayı yapan Hasan BATUR arkadaşımızı tebrik ediyorum ve medeniyetimiz adına teşekkür ediyorum. Eserin kendi alanında yeni heyecanlar ve tartışmalar oluşturacağından eminim. Kitabın yayınlanmasından sonra birkaç ay içerisinde değişik yerlerde Göktürk Sülüsü yazılarla karşılaşacağız. Göktürk alfabesi ile ilgili ileri sürülen tezlerin hepsi doğru mu? Keşke böyle bir şey mümkün olabilseydi. Hasan BATUR’un tezleri bazılarını şaşırtacak, bazılarını kızdıracak; kimisi kabul edecek kimisi reddedip yok sayacak. Kendi kültür köklerine merak duyan gençlikte büyük heyecan yaratacak. Bütün bunların hepsini kültür tarihimiz açısından çok faydalı buluyor ve yazara teşekkür ediyorum.

Tekrar hatırlatmak isterim ki;

Dostlar, Göbeklitepe bulundu. Şimdi medeniyet üstüne yeni şeyler söylemenin zamanı!

Yakup ÖMEROĞLU 
Avrasya Yazarlar Birliği Başkan


ÖNSÖZ

Bu kitabta Göktürk ebcedinin (alfabesinin) evveliyatından beri her açıdan tanıtılması ile Göktürkçede her harfin ses, şekil ve anlam kökleri, ilk oluşumlarından günümüze kadarki değişimleri, anlam ve şekil ilişkileri açıklanmış, harf ve rakam şekillerinin hangi algılamalardan esinlenerek oluştukları (etimolojisi) incelenmiş ve bu bilgiler daha fazla yazı türlerini daha hızlı okuyabilme imkanı sağlayan Göktürk Sülüsü adını verdiğimiz yapı üzerinden ele alınmıştır.

Göktürk Sülüsü harfler birleştirilmeden yazılır. Herhangi bir Osmanlıca okuyucusu, sağdan sola Göktürk Sülüsüyle yazılmış bir metni okuyup anlayabilir ve okuduğu metnin de Osmanlıca bir yazı türü olduğunu düşünür. Bu husus, Göktürk Sülüsünün bilinmemesindendir. Bu sebeble bu yazı türünün “Göktürk Sülüs Yazısı” ismi ile anılması uygun görülmüştür.

Kitapta Göktürk yazısının sonraki Hazar, Fenike, Kelt, Etrüsk, Arami (Süryani), İbrani, Latin, Yunan, Fars, Arab ve dolayısıyla Osmanlı ve daha birçok alfabelerin de kökü olduğuna işaret eden bilgiler topluca verilmektedir.

Bu çalışmalar, bilinen ilk Göktürk Alfabesi olduğu kabul edilen “ebced, hevvaz, huttî, kelemen, se’fas, karaşet, sehhaz, dazıg” olarak okunan alfabeden başlayarak, bir çok harf eklenip çıkarılmasıyla Orhun ve Hazar alfabelerine, oradan da Osmanlıca ve günümüze kadar uzanan dönemi kapsar

Bu dönemler içinde Aramice, Fenikece, Farsça, Arapça, Yunanca, Latince, Osmanlıca ve daha bir çok dilde kullanılan alfabeler, Göktürkçe ile ilişkilerinden dolayı bu araştırmalara dahil edilmişlerdir.

Bilhassa, Arapça, Farsça ve Osmanlıca alfabeleri ile kök dil olan Göktürkçenin alfabesini karşılaştırdığımızda, hepsinin de sağdan sola yazılması, harflerinin aynı olmaları, kalın ve ince sesli harfler bulundurmaları, çok miktarda müşterek kelimelerin bulunması gibi hususlar çalışmanın ehemmiyetini artırmaktadır.

Alfabeler ilk harflerinin okunuşlarıyla isimlenirler. Resmî Türk Alfabesine “abece, abceç, ebceç” gibi isimler verilmesi de bu sebebledir. Bunların yerine ebced isminin çok tercih edilmesi tarihteki ilk sıralama olmasındandır. Bu sıralama aynı zamanda bu harflere rakam karşılıklarının da verildiği sıralamadır.

Günümüzdeki alfabe sıralaması, Göktürk ve Hazar son dönemlerinden mirastır. Sonra eklenen bazı harfler sesçe yakın oldukları ya da türedikleri harflerin peşine eklenmişlerdir.
İlk ebceddeki “kelemen” (klmn) (kef, lam, mim, nun) sıralaması hiç değişmeden günümüzdeki alfabelerimizde de korunmuştur.

Günümüz bir kısım dilbilim çevrelerinde Sümercenin (M.Ö. 3000-2000) en eski kök dil olarak sunulmasına rağmen, Göktürkçe ile mukayese edildiğinde, Sümercenin çok sonraki devirlere ait olduğu anlaşılmaktadır. Zira Göktürkçe Alfabenin bilinen ilk yazıtı (prototipi) olan Ulukem Sülyek Kaya Yazıtının M.Ö. 8000’lere ait olduğu bilinmektedir. (Gravures Rub. V. Romanica, D. Riba, ed. Fr. Empire, Paris, 1984)

Bu itibarla Ulukem Sülyek Kaya Yazıtından, yukardan beri Göktürkçe alfabesi olarak bahsedilen yazı türünün Göktürklerden de çok eski devirlere ait ve onlardan önce Hun’lar gibi gelip geçmiş diğer Türk devletlerinin de Türk kavimlerinin kullandığı müşterek yazı olduğu anlaşılmalıdır.

Sümercede 300 civarında Göktürkçe kelime ve alfabesinde de 11 tane Göktürk harfi bulunması ise Türklerle Sümerler arsında incelenmesi gereken tarihi bir birliktelik konusudur.

Tüm yazı türlerinde olduğu gibi, kimi zaman okuma hatalarını azaltmak, yazımı kolaylaştırmak ya da süslemek, kimi zaman da bu yazıların geçmişten gelen hususiyetlerini tazelemek ve hatta siyasi v.b. gibi sebeplerden ve Türk geleneğinin de hoş görüsüyle Göktürkçenin yaşayan bir canlı gibi farklı dönemlerde değişik yorumları bulunmaktadır.
Bu hususlar, araştırmaların geldiği noktayı tesbit etmesi, bu konulara bilimsel yaklaşımı ve ebcedin mantığını vermesi bakımından Türk kültür tarihinde önem arz eder. Ayrıca meşhur Tuva Ulukem Sülyek Kaya Yazıtı üzerinden misallerle bu yazıtın da ayrıntıları verilmektedir. (Bknz nun harfi)

Konumuz ile ilgili olması bakımından ele alınması gerektiği halde, Kemârî (Kimmerler) alfabelerinden bahsedilmemiştir. Sebebi de “Kemârî” (Kimmeria, Cimmeria) yazıtlarına erişilemiyor olmasıdır. Bilinen târihî Kemârî mezarlarının araştırmacıların keşiflerinden önce talana maruz kalmalarından dolayı yazıt (kitabe) bulunamadığı ifade edilmektedir. Ancak yine de komşu devletlerin belgelerinde geçen ifadelerden, Türk isimleri, âdetleri ve tarih bilgilerinden Kemârîlerin günümüz Kırım Türklerinin ataları oldukları genel kabul görmüştür.
Kitapta Aramice ve bu dilin diğer bir şivesi olan Süryanicenin misalleri Aramice ismiyle verilmiştir.

Ayrıca, günümüzde sıkça dillendirilen, Göktürkçe temelli alfabelerde sayıların şekil karşılıklarının bulunmadığı iddiasına gelince; Bilhassa Hazar döneminde iyice belirginleşmiş olan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 rakamlarının fiilen kullanılagelmesi ile birlikte ebced sırasıyla harflerin rakam karşılığı şekiller olarak kullanıldığı ortaya konulmuştur. (Bknz Sayılar)

Hasan BATUR
Batıkent / ANKARA Temmuz/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder