22 Ağustos 2017 Salı

Halil İnancık-Eyüp Sultan Tarihi

Halil İnancık-Eyüp Sultan Tarihi SUNUŞ EYÜP SULTAN TARİHİ ÖN ARAŞTIRMA PROJESİ HALİL İNALCIK

Halil İnancık-Eyüp Sultan Tarihi 


Fotoğraf

Bu çalışmada toprak ve köyle ilgili bazı hususlara dikkati çekebilmekamacıyla köy terekelerini kullandım. Terekeler bir şahsın ölümünde kaydı tutulan tüm maddi varlığının listesidir; kaydedilen her bir nesnenin kadı tarafından kıymeti saptanmıştır. Bir insanın bütün mal varlığını bir liste olarak gördüğünüz zaman onun sosyal hayatına ait birçok şeyi de öğrenebilirsiniz. Servetini nasıl kullandığını orada görürsünüz; borç ve alacaklarının listesini orada bulursunuz. Bu sicillerde görüyoruz ki, borçlanma ve faiz Osmanlı cemiyetinde çok yaygındır. Kadı listelerinde, örneğin bir köy ağasının köylüye küçük miktarlarda yaptığı ikrazları buluyoruz. Müslümanlardan faiz alacağı gösterilmemiş; fakat gayrimüslimler üzerine faiz alacağı yazılmıştır. 

Burada köy sicillerinden tipik bazı terekeler incelenerek, örneğin üçyeniçeri, iki gayrimüslim, bir imam, bir seyit ve sıradan bir köylünün terekelerine bakarak, onların maddi varlıklarından sosyal faaliyetlerine dair bir yorum denemesi amaçlanmıştır. Genel olarak köy sicilleri azdır. Köy sicillerini kullanarak "köyde sosyal hayat" hakkında ilk çalışmayı Bursa köyleri üzerine bir araştırmamda denemiştim.1 Eyüp sicilleri de İstanbul etrafındaki köylerde geçen yaşantının sadık bir aynasıdır: Bir başka deyişle, köylülerin ekonomik ve sosyal faaliyetlerini anlamak; yetiştirdikleri hayvanları, tarımsal ürünleri, çeşit ve miktarlarını, servetlerinin hangi mallardan meydana geldiğini belirlemek için elimizdeki tek kaynaktır. Söz konusu üç yeniçeriden en zengini Ahmed Beşe (veya Ahmed Ağa) Terkos nahiyesine bağlı Ormanlı Köyü'ndendir2. Bu yeniçerinin 12 ineği ve üç çift öküzü bulunmaktadır. Çift öküz çok mühim bir göstergedir. Üç çift öküz demek, o kişinin bugünkü değeriyle tarım yapmak için üç traktörü var demektir. Genellikle köylünün bir çift öküzü olur; tek öküzü olur veya hiç öküzü olmayabilir. Yani köydeki, kırdaki iktisadi faaliyetin ölçüsü öküzdür. Çifthane sisteminde aile kadar öküz gücü önemlidir. Bizans vergi sisteminde vergi toprağa göre değil, öküz sayısına göre tayin edilirdi. Üç çift öküze sahip olması bu yeniçerinin büyük arazi işliyor olması anlamına gelir. Ahmed Beşe'nin 12 inek sahibi olması ise, onun çok süt istihsal ediyor olmasına işaret eder. İstanbul civarındaki tarım faaliyetlerinin ağırlığı süt ve kaymak, yoğurt, peynir gibi süt mamullerine dayanırdı. O devirde İstanbul'un yarım milyona yaklaşan nüfusunun süte ve süt mamullerine olan ihtiyacı aşikâr. Onun için, İstanbul etrafındaki çiftliklerin çoğu mandıralıydı. İyi para getirdiği için bu çiftlikleri ve mandıraları devlet ileri gelenleri, vezirler, paşalar, ulema ve bu sicilde gördüğümüz gibi emekli yeniçeriler elde etmeye çalışır ve işletirlerdi. Eyüp Projesi çerçevesinde toplanan birinci atölyede sunduğum tebliğde yineköy ve köylüler üzerinde durmuştum. Kadıasker Feyzullah Efendi'ye ait muazzam bir çiftliği bir yeniçerinin kiralayıp işlettiğini ve esas faaliyetinin sütçülükve süt mamulleri üretimi olduğunu göstermiştim.3 İstanbul civarındaki çiftlik ve mandıralardaki önemli ekonomikfaali-yellerden biri hayvan yetiştirmekti. (Söz konusu sicillerde adı geçenyeniçerilerden birisinin de 300 koyunu bulunuyordu.) Ahmed Beşe'nin de koyunticaretine para yatırmış olduğu anlaşılıyor. 100.000 akçe ile bir ortak tutupkoyun ticareti yapmakta olduğunu görüyoruz. Ayrıca öldüğü zaman arkasında 38,5ton kadar çeşitli tahıl, buğday, arpa vb bırakmış olduğu görülüyor. Demek ki,iktisadi faaliyetleri çeşitli: sütçülük, tahıl tarımı ve koyun ticareti yapıyor.Terekesinin dökümünde ev eşyasından sonra ekonomik faaliyetlerine temel olan malvarlığı teker teker bildiriliyor. 12 inekten başka malak, tosun, düge vekeçileri var. Hepsinin kaçar adet olduğu ve değerleri verilmiştir. Toplamserveti 1.180 altın değerinde. (Burada akçeyi altına çevirdim, çünkü akçeninbelli bir devirdeki değeri ger çek bir fikir vermez. Örneğin belgelerin aitolduğu 18. yüzyılda akçenin rayici hayli düşüktür). Eyüp sicillerinde karşımıza çıkan bir başka yeniçeri de yukarıda söz ettiğim,Terkos nahiyesine bağlı Azadlı Köyü'nde bulunan eski kadı askerlerden Feyzullah Efendi'nin çiftliğinde icarla çalışırken vefat eden Sütçü Mustafa idi.4Mustafa'nın ikişer dişi dügesi, kara sığırı, tosunu, manda tosunu ve üç malağıve tarım araçları vardı; ambarında da 15 ton tahıl bulunuyordu. Mustafa yeniçerinin tahıl üreticisi ve yoğurtçu olduğu anlaşılıyor, çünkü Mustafa öldüğüzaman Yoğurtçubaşı'nın kendisine 24.000 akçe borcu vardı. Demek ki MustafaYoğurtçubaşı'na, yani Saray'a yoğurt temin ediyordu. Ayrıca bu yeniçeri,beylerin ve yeniçeri arkadaşlarının pa-ralarını işletiyor, faize veriyordu.Öldüğü zaman birçok kimsede alacağı gözüküyor. Fakat bir önceki Ahmed Ağa'yaoranla Mustafa'nın serveti oldukça kısıtlı. Hesaplarımıza göre Mustafa yalnızca450 altın değerinde bir mal varlığına sahipti. Sicillerimizde karşımıza çıkan üçüncü yeniçerinin adı ise Ali Beşe.5 GeneTerkos nahiyesinin Karacaköy ahalisinden olan Ali Beşe'nin de üç çift öküzüvardı. Demek ki, o da tahıl yetiştirmekle uğraşıyor olmalı. Senede 7 ton tahılSayfa 5
Generated by Foxit PDF Creator © Foxit Softwarehttp://www.foxitsoftware.com For evaluation only.

Halil İnancık-Eyüp Sultan Tarihiürettiği anlaşılıyor. İki ineği olduğuna göre de, demek ki, yoğurt ve sütsatıyordu. Ayrıca birçok kimseden alacağı vardı ve bunların toplamı da epeyyüklüydü: 20.000 akçe. Bu alacaklar sattığı mal karşılığı gerçekleşmiş olabilir;ya da verdiği borçların ve faizin karşılığıdır. Ancak ikinci olasılığın dahagüçlü olduğunu söyleyebiliriz. Ali Beşe'ye borçlu olanlar arasındagayrimüslimler de bulunuyordu. Tüm servetinin toplamı ise 235 altındeğerindeydi. Elimizdeki 18. yüzyıl ortasına ait defterlerde en yüksek servet sahibiolanlar bu üç yeniçeridir. Köylerindeki iktisadi faaliyetleri öteki köylülereoranla çok daha geniş ve çeşitlidir. Büyük ölçüde sütçülük yapıyorlar, hayvansatıyorlar, tahıl yetiştiriyorlar ve satıyorlardı. 18. yüzyılda İstanbulpazarında yeniçerilerin iktisadi faaliyetleri çok genişlemiş görünüyor. Nedenide bu yeniçerilerin vergiden muaf olmalarıdır. Yani diğer köylülerin onlarakarşı rekabet olasılığı bulunmuyordu. Askeri sınıfın yüksek kademeleri, uzaktan rantiye durumunda oldukları halde,bu yeniçeriler fiilen iktisadi alanda etkin girişimciler olarak ortayaçıkıyorlar. Bu kısa analizden çıkardığını başka bir sonuç şudur: Osmanlıtoplumunda sınıflar konusunda bir genelleme yapmak mümkün gözükmektedir. 15.yüzyıl Bursa terekeleri üzerinde yaptığım araştırmaların sonucu Bursa gibi birticaret ve sanayi merkezinde dahi en zengin sınıfın tüccar ve dokumacılar değil,askeri sınıf üyeleri olduğu anlaşılmaktadır. Bursa'da 40-50 dokuma tezgâhı olangerçek kapitalist dokumacılar vardı; fakat onlar dahi servet itibariyleaskeriyeyi geçemiyorlardı. 18. yüzyılda büyük şehirlere yakın köylerde enzengin, en girişimci insan askeri sınıf üyeleridir. Bu bize Osmanlı toplumyapısının çok ilginç bir yönünü belirtiyor. O da, Osmanlı Devletin'de servetkaynaklarının askeri sınıfın, yani sultanla ilişkisi olan sınıfın kontrolüaltında olduğudur. Timar, mülk ve vakıf yoluyla toprak onların kontrolü altındaolduğu gibi, zamanla ticaret ve sanatlar da aynı şekilde askeri sınıfın kontrolüaltına girmiştir. Mısır, Memlûklerden önce çok gelişmiş özel bir ekonomiyesahipti.6 E.Ashtor gösterdi ki bu ekonominin düşüşü 14.-l5. yüzyıllardaMemlûklerin son döneminde imtiyazlı askeri sınıf iktisadi hayatı kontrollerialtına alınca başlamıştır. Osmanlı patrimonyal toplumunda da aynı gelişmeyigörüyoruz. Genelde Osmanlı sosyal tarihinde tartıştığımız önemli bir konu var: Osmanlıdevletinin durağan bir ekonomiye sahip olması, değişmeye karşı direnen birtoplum haline gelmesi, bir başka deyişle, Batı'nın özel girişime dayanan, uzakpazarlara genişleyen ekonomileri yanında Osmanlı ekonomisinin bir kumandaekonomisi olması, ekonomik hayata askerlerin hâkim olmasıyla açıklanıyor.Sultanın kanunu "Toprak ve reaya sultanındır" diyor. Toprak devletin olunca herşeyi kontrol ediyor demektir. Asya patrimonyal devletlerinde iktisadi kaynaklardevletin kontrolü altında olmasına karşın, Batı'da sivil toplum gelişiyor.Osmanlı'da halk tabakalarının, sosyal sınıfların gelişmesine yol açan birserbestlik göremiyoruz. 17. yüzyıldan beri kırsal bölgede topraklar, çiftlikler gittikçe daha fazlaaskeri sınıfin, çavuşların, yeniçerilerin eline geçiyor. Köy sicillerinde buolgunun elle tutulur örneklerini görüyoruz. İstanbul civarındaki köylerde zenginsınıf, yeniçerilerdir. Askeri sınıfın en zengin olanları ise sultana en yakınolanlardır. Sicillerimizde Hibetullah Sultan'ın annesi Mihrişah Kadın'ın biralım kaydı bulunmaktadır.7 Mihrişah, İmparatorluğun buğday ambarı sayılan Teselya Feneri'nde bir çiftlik satın alıyor. Bu çiftlikte 40 çift öküzü vardır.Bir başka deyişle 40 çift öküzle işlenen muazzam bir tarım arazisi sözkonusudur. Mihrişah'ın çiftliğinde ayrıca 4 mandırası, 2 dönüm bağı ve 180koyunu bulunmaktadır. Mihrişah demek ki bürokratlara yakın adamlar aracılığıyla bu çiftliğin varlığını haber almış. Fener'deki bu zengin çiftliği İstanbul'daki bir tüccar alamıyor; ama Hibetullah Sultan'ın annesi hemen gidip bu muazzam çiftliğe el koyabiliyor. Teselya askeri sınıfin kontrolünde büyük çiftliklerin teşekkül ettiği, özel bir gelişme çizgisi olan bir bölgedir. 19. yüzyıla kadar orada büyük çiftliklerin nasıl oluştuğunu Ö. L. Barkan bir araştırmasında elealmıştır. Eğer askeri sınıf mensuplarını bir tarafa bırakıp gayrimüslimlere gelecekolursak: Burada örnek olarak aldığımız gayrimüslimlerden birincisi, Yani Veled-iİstrati, Safraköy'de yaşamış;8 ikincisi Rali Veled-i Nikola ise FarkaKöyü'nden.9 Yani'nin 2 çift öküzü var. 2 çift öküz demek epey arazi işliyordemek. Ayrıca 11 ineği var; demek sütçülük de yapabilir. Ambarında 70 ton tahılürünü bulunuyor. Gene de serveti yeniçerilerle karşılaştırıldığında oldukçamütevazı; ev eşyası dahil bütün malvarlığının toplanı değeri 145 altındır. Fakatbunun bir köylü için oldukça önemli bir meblağ olduğunu söyleyebiliriz. Rali Veled-i Nikola örneği, İstanbul civarında ekonomik faaliyetlerinçeşitliliğini göstermek bakımından oldukça ilginçtir. Rali'nin 11 dönüm bağıSayfa 6
Generated by Foxit PDF Creator © Foxit Softwarehttp://www.foxitsoftware.com For evaluation only.

Halil İnancık-Eyüp Sultan Tarihi bulunuyordu; bu oldukça büyük bir bağ demektir Onun iktisadi faaliyeti sirke ve rakı yapımıdır. Terekesinde 500 medre sirke, 20 medre rakı bırakmış olduğu görülüyor. Toplam serveti ise 100 altın kadardır. Genellikle Rumlar bağcıdır. Ayrıca Rali'nin ürününü taşımak için bir beygiri, muazzam fiçıları vardır. Bunlar çok pahalı fiçılardır. Başka bir incelemede de gösterdim ki, Bursa'da, denize yakın Kurşunlu köylerinde (bunlar oldukça zengin Rum köyleridir) Rumların başlıca faaliyetleri bağcılık, zeytin yetiştirmek ve şarap ile zeytinyağı üretmektir. Bu ürünleri denizyoluyla İstanbul'a sevk ediyor olmalıydılar. İstanbul köylerinde de aynı faaliyetleri sürdürmekte olduklarını görüyoruz. İlmiye sınıfı mensuplarına bakacak olursak: Sicillerimizde adı geçen PetnahorKöyü ahalisinden İmam Osman Efendi'nin bütün serveti 36 altındır.10 Yukarıda adı geçen Rali'nin 100 altını, yeniçeri Ahmed Ağa'nın 1.180 altını olduğunu hatırlarsak imamın mal varlığının ne kadar mütevazı olduğunu anlayabiliriz. Fakat söz konusu imam okuyan bir imammış; terekesinde hayli kitabı bulunmaktadır. Evinde bulunan kitaplar arasında bir Mushaf-ı Şerif (l .000 akçe değerindedir ve çok pahalı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz); İbrahim Halebi'nin mültekası (hukuk kitabı, 300 akçe); Taberi tarihi (200 akçe); Birgivîşerhi (bu çok ilginç; Birgivî'nin tefsiri Kuran'ın dar ve mutaassıp biryorumudur); Menâsik-ül Hac (Hacı olacaklara yol-yordam öğreten bir kitap); Türki kitap (120 akçe); Ferayiz 13 (kadı mahkemelerinde miras paylaşımı için kullanılan bir elkitabı) ve bazı mecmualar bulunuyordu. İmamın malları arasında ayrıca 6 adet kara sığır ineği; 3.600 akçe değerinde 55 kovan (oldukça fazla sayıda); otluk, samanlık ve bir de 480 akçe değerinde kümesi bulunmaktaydı. Demek ki bu imam hem sütçülük, hem arıcılık, hem de tavukçuluk yapıyordu. İmam olduğu için doğal olarak ziraat yapamazdı. İneklerin varlığı kadın hukuku bakımından çok ilginçtir. Bursa köyleriüzerindeki araştırmalarımda gördüm ki, koca öldüğünde, miras taksim edilirken inek daima kadına verilmektedir. Sebebi açık. Miri toprak rejiminde toprağı kadın tevarüs edemez; çoluk çocuk ile kalmış kadının geçimi yalnız ineğe bağlıdır. Onun için inek daima kadına verilir. Söz konusu imam da ziraat yapamaz; dolayısıyla 6 inek ile sütçülük yapıyor, bal satıyor; tavukçuluk yapıyor, öyle geçiniyor. Fakat yine de bütün varlığı çok mütevazıdır; toplam değeri ancak 36 altına varmaktadır. İncelediğimiz bir başka din adamı da Makrohora (Bakırköy) Köyü'nde yaşamışolan Seyyid Mehmed'dir.11 Seyitler Peygamber neslinden sayıldığından imtiyazlıdır; vergi ödemezler. Seyyid Mehmed'in 2 çift öküzü bulunduğuna göre, demek ki tarım yapıyordu. Ambar stokundan da senede takriben 10 ton kadar tahılyetiştirdiği anlaşılıyor. 3 beygiri olduğuna göre belki taşımacılık dayapıyordu. Ve tüm serveti burada incelediğimiz diğer tereke sahiplerinden enaşağı olanlar arasındadır; Seyyid Mehmed'in ancak 10 altın serveti bulunuyordu. Son olarak söz edeceğim Alibey Köyü'nden Osman isminde biri.12 Bu adamın nearazisi, ne kovanı, ne de kümesi vardı. Geliri zimem-i nâstan; yanialacaklarındandı. Öldüğü zaman 15-20 kişinin kendisine borçlu olduğuanlaşılıyor. Açıkça görülüyor ki faizcilikle hayatını sürdürüyordu. Köydefaizcilik çok yaygındır; bunu Bursa köylerinde de saptadım. Köy tefecisi 100akçe, 300 akçe gibi küçük miktarlarda borç para verir. Bir başka deyişle köydedaima bir faizci bulunur; vergi zamanı geldiğinde köylünün elinde para yoktur;faizle para alır, vergisini öder. Dikkat ederseniz resmi belgelerde devlet daimaribaya karşı fermanlar çıkarır. Çünkü faiz oranlan kimi zaman yüzde 100'e varır. Çaresiz köylü borçlanır; borcunu ödeyemez; tefeci yüzünden kaçar; köyler dağılırve böylelikle devlet vergi kaynaklarını kaybeder. Ama Osman'nın zimem-i nastan başka bir gelir kaynağı da nardenk üretip satmaktır ki epey gelir sağlar kendisine. Nardenk, nardan yapılan bir çeşit helvadır. Demek ki Osman ağaçların altında yatıyor; faizi toplayıp yiyor ve keyfine bakıyordu. Görülüyor ki bir kişinin terekesinden onun iktisadi faaliyetlerini, gelir kaynaklarını, hayat tarzını öğrenmek mümkün olmaktadır. Sosyolog Appadurai eşyanın sosyal mahiyeti, yani sahip olunan gündelikeşyadan sosyal hayatı yorumlama konusunda öncü çalışmalar yapmıştır. Bu tür çalışmalar Osmanlı terekelerinin değerlendirilmesinde de yolgöstericiolabilir.13NOTLAR1 H.İnalcık, "A Case Study of the Village Microeconomy: Villages in the Bursa Sancak, 1520-1593", The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire.Essays on Economy and Society, s. 161-176, Bloomington, 1993.2 No. 188,s.59/l,71/3.3 H.İnalcık, 'Eyüp Projesi’, Eyüp: Dün/Bugün, s. 1-23 (no 184, S. 90/5),İstanbul, 1994.4 No. 184,s.90/5.5 No. 188,s.27/3.Sayfa 7
Generated by Foxit PDF Creator © Foxit Softwarehttp://www.foxitsoftware.com For evaluation only.

Halil İnancık-Eyüp Sultan Tarihi6 E. Ashtor, "The Economic Decline of the Middle East During the Late MiddleAges", Asian and African Studies XV, s. 253-286, Kudüs.7 No. 184,s.2/l,2/2.8 No. 188,s.46/l.9 No. 188,s. 15/2, 15/3.10 No. 188,s.35/2.11 No. 188,s.3/3.12 No. 188,s.29/3.13 A.Appadurai (ed.), Social Life of Things. Commodities in Cultural Perspective, Cambridge, 1986 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder