31 Ağustos 2018 Cuma

Geleceğe dönüş: ‘Küçük Amerika’dan Malazgirt’e...Nedret Ersanel


29 Ağu 2018, Çarşamba


Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Anadolu’nun Fethi-Malazgirt 1071’ töreninde konuşmasını yaparken, ‘Amerika’nın Sesi’ (VOA) kimi seçilmiş isimlerle yaptığı seri röportajları yayınlıyordu...

Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan gerginliklerin konuşulduğu yayında, CIA eski direktörü ve Savunma eski Bakanı Leon Panetta, Amerika’nın Türkiye eski Büyükelçisi Robert Pearson, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını zıttından teyid eden okumalar yaptılar.

Amerika’dan dillendirilenlere Malazgirt konuşmasını cevap saydığınızda, tarihin en uzun maskeli balosunda olduğunuzu kavrıyorsunuz...

Pazartesi günü hemen tüm basın/yayın organlarının da aynen alıp aktardığı üzere-vurgunun ve dilin gücü manşet ve spotu ayrı akla ihtiyaç duymayacak biçimde zaten dayatıyordu-konuşmanın yakıcı ağırlığı şu paragraftaydı...

“Anadolu bir benttir. Bu bent yıkılırsa, ne Orta Doğu, ne Afrika, ne Orta Asya, ne Balkanlar, ne de Kafkaslar kalır. Üzerlerindeki Anadolu denen ulu çınar gölgesi kalkan tüm bu coğrafyalar her türlü tehdide, tehlikeye, istiskale, işgale açık hâle gelir”...

Üzerinde çalışılmış bu ‘ayarlı’ ifadeler, herşeyden önce bir jeo-politik sunuyor. Bu atlas; Avusturya’dan Çin’e, Sibirya’dan Kuzey Afrika’ya kadar tahayyül edilmesi zor bir haritayı, barındırdığı tüm çatışmalı stratejik unsurları dahil ederek, bu köşede sıkça “kalpgâh” dediğimiz alanı tarif etmekle kalmıyor, genişletiyor...

Aynı zamanda harita ile Türkiye arasında çift yönlü ilişki kuruyor. Burada seçilen kelimenin üzerinden hep birlikte atlayıp geçtik; “bent”!..

Türkiye’yi merkeze oturtan bu tarif, bir yandan Anadolu’yu bahsedilen büyük coğrafyanın hamisi bir yandan da bu coğrafyanın unsurları tarafından korunulan bir merkez olarak anlatıyor. Ancak “karşılıklılık” temeline oturtmuyor. İlişkiyi “karşılıksız”la kutsuyor. Bu 1000 yıllık geçmişin terkibinden besleniyor. Anti-emperyalist” yükseliş barındırıyor; karşılık beklememe farkı gösteriyor.

“Bent” tam budur. Konuşmada bu kelime, açıkladığımız bölgenin “koruyucusu”, dış tehlikelere karşı bir set, dayanak olarak vurgulanıyor. Bunun yerine pekala, sur, set, duvar, kale, cephe, vb., bir sürü ifade tercih edilebilirdi.

“Bent”in tercih edilmesinin sebebi, sadece dışarıya karşı bir savunma hattını işaret etmesi değil. Barındırdığı gücü, yani o coğrafyanın toplamından, ruhundan, köklerinden kaynaklanan yüksek basıncı da biriktirmesi, kontrol ettiği anlamına geliyor.

Bent’in “bağ, rabıta” anlamları da var, geçişkenlik demektir ve beslediği coğrafyalardan besleniyor!

Böylece “bent”in nereden alındığını buluyoruz...

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım”.

Malazgirt’ten başlayan-aslında geçmişi de 10 bin yılı aşan-müktesabatın sınırları klasik haritacılık üzerinden yapılıyor ama gücünün sınırları “enginler”dir, deniz aşırıdır!

Flu bir ayrıntıyı da metin dışına çekerek belirginleştirmeliyiz. Şöyle diyor Erdoğan; “Bizim güvenliğimiz kendi sınırlarımızda değil, nerede tehdit (varsa) altında bir kardeşimiz varsa onun bulunduğu yerde başlar”...

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” taktiğinin, aktüel olgunluk halidir! “O satıh” neresidir? İşte yıllar içinde kat kat katlanmış, paftaları koparılmış, parselleri ‘kaybedilmiş’ haritanın yukarıda isim isim açılmış halidir...

“HEPSİ PEŞİNDEN GİDERLER”...

Tüm bunlara rağmen Batılılar açısından bu konuşma, Cumhurbaşkanı’nın kendi kitlesine yaptığı-’gafiller, mesele Erdoğan değil’ ikazına rağmen-siyasi şov olarak algılanacaktır.

Ama iş “reel-politik”e geldiğinde, Ankara’yı yüceltmemeye de dikkat ederek, “stratejik korkuyu/gerçekliği” işaretlerler...

İşte eş-zamanlı örneği yukarıda bahsettiğim o VOA yayınında yaşandı. Program sunucusu Leon Panetta’ya sordu...

“Türkiye, NATO’dan çıkmaya varacak kadar Rusya’yla yakınlaşabilir mi?”

CIA’in eski patronunun cevabı şu; “Amerika’yla ilişkileri bu şekilde bozuk olmaya devam ettiği sürece iki ülkenin yakınlaşması devam edecektir. Ancak asıl mesele, Türkiye Rusya’ya yakınlaştıkça, başka ülkeler de yüzünü Rusya’ya dönecektir”...

Panetta’nın Rusya-ABD-Türkiye üçgeni arasında kurduğu akıl doğru-yanlış ayrı konu.. Ama Türkiye’nin diğer ülkeleri, başta Ortadoğu’da liderlik arayan ülkeleri, artı yukarıdaki haritayı sürükleme gücü tam odur. Bu manada kim 21’inci yüzyılda etkili olmak istiyorsa Ankara’yı-doğru dürüst yöntemlerle-yanında tutmaya çalışacaktır...

“KÜÇÜK AMERİKA”YA RAĞMEN KAYBOLMAYIN!

Malazgirt konuşması, Türkiye’nin iç-dış politik zamanlaması açısından hem şimdi hem gelecek adına “herkese” kerteriz noktası sunan, “kaybolmayın” diyen bir metne yaslanıyor...

“Konjonktür” elimizi-kolumu bağlamazsa şu bölümlerin üzerinde de yeni bir gözle durmak gerekir...

“Türkiye, tıpkı buz dağının görünen yüzü gibi, gerisindeki koskoca bir medeniyetin, tarihin ve insanlığın sorumluluğunu taşıyor”...

“Anadolu aynı zamanda insanlığın geleceğinin kilit taşıdır”...

Ve... “Dünyada batıyla her alanda bu kadar iç-içe geçip hâlâ kimliğini, kişiliğini, özgünlüğünü koruyabilen tek ülke ve millet biziz”...

Açık; ‘buna rağmen’ demek istiyor...

Hepsini rağmen buradayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder