Bir yazımızda “gerçekte kimdir” diye sorduğumuz Yunus Emre, “Söz ola kestire başı, Söz ola kese savaşı, Söz ola ağulu (zehirli) aşı, Yağ ile bal ede” diyerek dil ve onu oluşturan kelimelerin bir “uydurma sesler topluluğu” olmadığını veciz bir şekilde ifade eder.
İnsan kelime ile düşünür. Kelime, insan aklının üzerine çıkıp evreni keşfedeceği, âlemi anlayacağı ilham perisidir. Kelime, aklın “girdi”sidir, “girdi”, “çıktı”nın belirleyicisidir. Uzak âlemleri yakın edecek olan, ölümsüzlüğü ihmal edilebilir kılacak olan “kelime”dir. “Kelime”, aklın “gıda”sıdır. Düşüncenin üzerine bina edildiği en küçük yapı taşı olan rakamlardan ve harflerden müteşekkil, ruh sahibi, organizmadır.
İnsan, idrâki kadardır, görme, duyma eşiği gibi idrak eşiği de vardır. İdrak gelişmeye açıktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kültür sanat meselesini ülkemiz ve milletimiz bakımından en az terörle mücadele kadar önemli bir beka meselesi olarak görüyorum” sözleri oldukça anlamlıdır.
Bir insan kaç kelime biliyorsa o kadar zeki ve akıllıdır. Bir dil ne kadar fazla olay, mefhum ve eşyaya ayrı ayrı kelimelerle karşılık bulabiliyorsa o dili konuşanlar da o derece akıllı olurlar, o toplum o kadar fikir adamı ve düşünür yetiştirir. Müzikte de hadise aynıdır, bir musiki sisteminde nota ve ârızaların sayısı, o müzik sisteminde ifade edilebilecek melodi sayısını ve o müzik sisteminin ifade gücünü belirler.
Bir bilginin önemi ve anlamı, o enformasyonun, beklenmekte olan ihtimalleri daraltması ve doğurduğu reaksiyon nispetinde değer kazanır. Dillerin de informatif değeri, ne kadar eşya ve mefhuma birer kelime ile karşılık bulduğu ile belirlenir. Her dil, kelime sayısı kadar değerli ve dünya çapında o kadar geçerlidir.
Goethe, “Bir dilin kudreti kendisine yabancı olan kelimeleri atmasında değil, onları yutup sindirmesinde kendini gösterir” der. Mustafa Kemal de “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin inkişafında başlıca müessirdir” der.
Birbirine yakın ancak farklı anlamlar ifade eden mefhumların birer kelime ile ifade edilmeleri sonucunda dilin güçlü ifade gücü çöker. Dillerindeki kelime varlığını değiştirme yoluyla toplumların düşünce ve duygu evrenini değiştirmek, kültür değişmesini kolaylaştırmak ve düşünce sistemlerini yeniden inşa etmek mümkündür, bazı kelimeler bu maksatla dilden atılır. Halbuki uzun yıllar zarfında içedilmiş, “fetih ganimeti” yabancı kelimeleri dilden tasfiye etmek, fethedilmiş topraklardan çıkmaktır.
“Kelime”, bir taraftan “düşünce” sonucu meydana gelirken bir taraftan da bizzat kendisi “düşünce”yi hâsıl etmektedir. Bir başka ifadeyle kelime, düşüncenin bir taraftan mahsulü, diğer taraftan da mimarıdır.
Titiz çalışmaların sonucunda belirlenmiş kelimelerin dilden atılmasıyla o kelimelerin hâsıl ettiği “sakıncalı” düşüncelerin tasavvuru önlenebilir, düşünce alanı daraltılabilir.
Bir dilden atılan kelimeler analizlere tabi tutularak neyin değiştirilmek istendiği, kim ya da kimlerle nasıl bir bütünleşmenin amaçlandığı, toplumun ne yöne sevk olunmak istendiği tespit edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder