6 Ocak 2019 Pazar

Öğrencilerinin hayran olduğu bir isim: Nabi Avcı


Ayşe Böhürler'in TVNET'teki Türk Kahvesi programının bu haftaki konuğu Prof. Dr. Nabi Avcı oldu. Öğrencilerinin "Dersini dinlemek, bulmaca çözmekten daha zevklidir" dediği Prof. Dr. Avcı, öğrencileriyle olan ilişkisini, büyürken yanında yetiştiği insanları anlattı. Siyasetle ve sivil toplum işleriyle uğraşan gençlerin beyanlarında arabeske kaçtıklarını gözlemlediğini söyleyen Avcı, Nurullah Ataç'ı okumalarını tavsiye etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yol arkadaşlığına da değinen Nabi Avcı, "Olmayanı varmış gibi olanı yokmuş gibi gösteriyorlar. Tayyip Bey, hiçbir zaman bu yola tevessül etmedi" ifadelerini kullandı.

  06 Ocak 2019, 

Gündemin gerilimli konularından uzak hayatın içinden sorularla, hem konukların hem Türkiye'nin hikayesi Ayşe Böhürler'in sunduğu Türk Kahvesi ile ekrana geliyor. Bu hafta Türk Kahvesi'ne Prof. Dr. Nabi Avcı konuk oldu.

İletişim Felsefesi ve İletişim Sosyolojisi eğitimi veren Nabi Avcı, Başbakanlık danışmanlığı, AK Parti Milletvekilliği, Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptı.

"Hayat karşıma hep iyi insanlar çıkardı. İlkokuldan itibaren iyi insanlarla karşılaştım. İlk tanıdığım öğretmen dayımdı. Fethi Gemuhluoğlu abim, Ali Malkoç abim gibi pek çok büyüklerle mülaki olduk. Ali Malkoç'un bir sözü vardır:

İnsan insanın gövdesinde yetişiyor.
Öğrencileriniz neden 'dersini dinlemek bulmaca çözmekten daha zevkli' diyor?

O zamanlar internet yok tabi. Ben derse başlarken bir oyun yapıyordum. Her hafta bazı isimler sayıyordum bir tane de kendim uyduruyordum. Kim bana bir dahaki hafta 'bu isim uydurma derse sınavdan 10 puan' veriyordum. Öğrenciler bu şekilde gidip kütüphaneye araştırma yapıyordu. Böyle şeyler öğrencileri olabildiğince kütüphaneye yönlendiriyordu.
Bizim Anadolu Üniversitesi'nde kütüphanemiz çok güzeldi. Açık raf sistemi vardı. Böylece aradığınız değil aramadığınız kitabı da bulurdunuz.

Her şey aynı kalsın diye her şeyi değiştirdiler.

Bunun bir hikayesi vardır anlatayım. Kulakları çınlasın Ömer Dinçer, Başbakanlık müsteşarıyken bir kamu yönetimi reformu hazırlamıştı. Bütün kurbağaları ürküten arı kovanlarına çomak sokan bir reform. Bir pazar günü, 'Bizim reform tasarısını ben bugün askerlere anlatacağım. Beraber gidelim mi?' dedi, gittik. Çok güzel bir sunum hazırlamış sundu, önerilerini dinledi. Çıkınca 'nasıl oldu?' diye sordu. Dedim ki geçmiş olsun bitti senin reform. Orada her bir sunumun altına, Prof. Dr. Ömer Dinçer yazıyor. Yani yazıyor ki, 'bu reformu ben hazırladım beni hallederseniz bu reformu alt edersiniz'. 15 gün geçti, geçmedi, Ömer Dinçer'e hücumlar başladı. Kamu yönetimi reformu da akamete uğradı.

Milli olmak ne demek sizce?

Hangi bağlamda kullandığınız bağlı. Milli politika dediğimiz zaman ne anlıyoruz, milli kültür deyince ne anlıyoruz. Yerli olmak, bu milletin yapıp ettiklerine aşina olmak. Bir türküyü mırıldanabilmek. Tarih boyunca ne yaptıysak hepsinin bizde bir karşılık bulması gibi geliyor bana.
Türkçe'nin ayakta kalma direnci

Tanzimat'tan beri baktığımızda bizim başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi. Dayanıklılığımızın bir göstergesi. Bir başka milletin başına gelseydi bu alt üst oluşlar, bellerini doğrultamazlardı. Almanlar hala 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki işgalin etkilerini atabilmiş değiller. Bütün bu yaşananlara rağmen bugün hala Türkçe televizyon programları yapıyorsak, gençlerimiz bu kadar güzel türkülerle meşgul olabiliyorsa...

Bu Türkçe'nin bütün alt üst oluşlara rağmen ayakta kalma direncinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.

Gençlere Nurullah Ataç'ı okumalarını öneriyorum

Siyasetle ve sivil toplum işleriyle uğraşan gençlerimize, bazı beyanlarda çok fazla arabeske kaçtığımız gözlemiyle Nurullah Ataç'ı okumalarını öneriyorum.

Abdülhak Şinasi'ı bugün yeniden okuyorum. Ahmet Haşim'in Frankfurt Seyahatnamesi, Murat Menteş'i gençler için tavsiye ediyorum. Menteş'i hem gençlere, hem gençleri anlamak isteyen ben yaştakilere tavsiye ediyorum.

Söylenmesi gereken her şeyi söyleyen, söylenmemesi gereken hiçbir şeyi söylemeyen sadelikte konuşmayı ihmal ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tanışması...

93 sonlarında bir araya geldik. O günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı kampanyasını birlikte yürüttük. O dönemin sloganı, 'İstanbul emin ellere', 'Böyle gelmiş, böyle gitmez' vardı.

Olmayanı varmış gibi olanı yokmuş gibi gösteriyorlar. Tayyip Bey, hiçbir zaman bu yola tevessül etmedi.
Hiçbir zaman olduğundan daha vasıflı görünmek gibi bir çabaya girmedi. Nasıl konuşuyorsa hala da öyle. Milletin de onda en çok sevdiği özelliğin bu olduğunu düşünüyorum. Benim bir sözüm var, bulunduğu yerin hakkını verir anlamında. Büyükşehir başkanlığı mı yapıyor? Bunu en iyi yapar. "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder