Düşünce ve dil
08.02.2019 Cuma 00:02 - Son Güncelleme: 08.02.2019 Cuma 10:03
Bilindiği üzere dilin en önemli işlevlerinden biri düşündüklerimizi ifadede ortaya çıkar. Ne düşündüğümüz kadar düşüncemizi nasıl ifade ettiğimiz de önemlidir. Kullandığımız kelime ve kavramlar düşünce sistematiğimizden izler taşır. Batılılaşma serüvenimiz, Batılı gibi düşünme ve ifade etmeyi, bize özgü olmayan kelime ve kavramları kullanmayı doğurdu. “Kimin atına binerseniz, onun türküsünü söylersiniz” sözünü hatırlatan bu olgu ile daha çok ‘akademya’da karşılaşıyoruz. Akademisyenlerimiz kitap ve makalelerinde, Türkçe ifade edebilecekleri düşüncelerini, yabancı dillerden kelime ve kavramlarla dile getirmeyi alışkanlıkla veya bilimselliğin gereğiymiş gibi tercih etmekten kaçınmıyorlar. Ne yazık ki, bu hâl dünya görüşü olarak’yabancılaşma’ya karşı olanlar, yerlilik ve millîlik iddiasında bulunanlarda da görülmekte. Bunda dil bilincinin kazanılmaması kadar, beslenilen bilgi kaynaklarını özümseyememe,’aktarmacılık’tan kurtulamama etkili olmaktadır diye düşünebiliriz.
***
Bu girişi yapmamın sebebi; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin, 12-13 Nisan 2018’de düzenlediği “Türk Düşüncesinde Yerlilik ve Millîlik Sempozyumu” Bildiriler kitabındaki tebliğler olmuştur. Tebliğlerin büyük bir kısmı yukarıda sözünü ettiğim bilinçsizlikle malûl. Bu metinleri yazanların çoğunu tanıyorum, bir kısmı ile dostluk ilişkileri içindeyim, yerlilik ve millîliği önemsediklerini biliyorum. Örneklerini vereceğim ‘dil yabancılaşması’nı nasıl izah edebiliriz bilmiyorum. Şuurumuzun ve şuuraltımızın işgale uğraması olarak görebilir miyiz? Hoşgörüyle karşılanacağını umarak işte örnekler:
Prof. Dr. Halil Berktay’ın Teorik Enternasyonalizmden Ulus-Devlet Ölçeğine / Marksist Solun Sıkıntılı Millîlik ve Yerlilik Anlayışı başlıklı tebliğinden: “Bunu tabii Fransız Devrimi’ndeki kontekstinden çıkardı.” “… ilk önce teoriyi öğrenme momenti geliyor.” “Kendimizi özel bir düşünür eliti olarak…”
“Bir aforizmayla bitirmiş oluyorum.”
Asım Öz’ün İtirazdan Direnişe / 1990’lardan Günümüze Sol Dergilerde Yerlilik Tartışmaları başlıklı tebliğinden: “Oysa bunların hiçbiri sadece yerlilik jargonuna has özellikler değildir.” “...düşünürlerin metinlerinden oluşturulan kolajla biçimlenen…” “… sağcı diskuru alaşağı etmeyi arzulayan…”
“Birikim, 1990’ların agnostik yahut tartışmacı çoğunluğunu yansıtır.” “2013 Türkiye’sinin ethosunu ve pathosunu belirleyen yerliliğe…” “...toplumsal alanıdomine eden bir tümel kimlik…” “… sınırlarını göreceleştiren demosun yahut çoğul demoinin…” “… klasik çağlardaki supranasyonalitenin…” “Öte yandan homo academicusun…”
Ercan Yıldırım’ın Sol, Devlet, Millîlik başlıklı tebliğinden:
“Büyük Müesses Nizam Türkiye’nin Nomosu (yerleşik kural demekmiş) olarak şekillenir.” “Devlet sosyalizmi akredite eder.” “… de facto sosyalizmin ürünüdür.” “… Kemalist solun prototipi olmuş…”
“… statükonun konjonktürü ile bağlantılı…”
Necip Tosun’un Geleneğin Hikâye Dili ve Yerlilik başlıklı tebliğinden:
“İma, istiare, sembolik yaklaşımlarla ontolojik sorunlar…” “Resmi ve özel Türk edebî kanonu da…”
Mustafa Özçelik’in Türk Şiirinde Yerli Bir Poetikanın İmkânları başlıklı tebliğinden:
“(Tasavvufun) başlı başına bir ontolojik, epistemolojik ve etik anlayış olarak…” Ayrıca, Attilâ İlhan’ın ismini Atilla yazarak bir başka özensizlik sergilemiş.
Bildiriler kitabının sonunda Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan’ın değerlendirme konuşması ile İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse’nin tebliği yer alıyor. Arıcan’nın irticali olarak yaptığı konuşmanın metninde bir felsefecinin tipik söz varlığı kendini ele veriyor: “Ben bugün biraz normatif konuşacağım.” “Yükseköğretimin dört temel sorunu olduğunu ifade etmek istiyorum. Birincisi ontolojik sorun yani yapısal…” “İkincisi epistemolojik sorunlar…” “Üçüncüsü aksiyolojik yani ahlâkî sorunlarımız…” “… dördüncüsü siyasal ve bürokratik sorunlar. Yani akademik, epistemolojiktartışmaların ötesinde tamamen bürokrasiye, siyasete endekslenmiş…”
Prof. Dr. Saffet Köse’nin Ailede Eğitim-Eğitimde Aile tebliği örnek alınması gereken bir sunum. Dilinin özeni, içeriğinin ‘yerli ve millî ‘düşünmenin tezahürü olması, “kod “, “anakronik “ve “seküler “dışında hiçbir yabancı kavrama yer vermemesi ile takdire şayan.
Köse’nin metninden bir alıntı ile bitirelim: “Haklar, özgürlükler ve diğer seküler kavramlar üzerinden kurgulanan yeni zihniyet dünyasını gözden geçirerek bu kavramları kendi değerlerimiz ve kültürel kodlarımız ile yeniden yoğurarak millileştirmeye ihtiyaç vardır. Bugün sadece Müslüman Türk toplumunun değil, bütün İslâm âleminin Allah ile ilişkisini bu kavramlar üzerinden kurup kendisi kalabilmesinin ve dünyada mutluluğu, ahrette kurtuluşu sağlayabilmesinin yolu buradan geçmektedir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder