Ahmet Ulusoy
Akademik teşvik ödeneği (1)
15 Şub 2019, Cuma
Üniversitelerin başarısı, uluslararası sıralamalardaki yeri o üniversitenin yayın sayısı, makale, makalelere yapılan atıf, patent, proje, yenilikçi buluş gibi bir dizi kıstasa göre belirlenmektedir.
Tabii ki buradaki önemli hususlardan biri nitelikli yayın, bu yayınlara yapılan atıflar ve impact (etki) faktörü yüksek dergilerde yayınlanan makalelerdir.
Kendi içindeki sıralamaları bir kenara bırakırsak, uluslararası kurumlar tarafından yapılan nitelik sıralamalarında Türkiye’den üniversiteleri ilk 100 veya ilk 500 içinde görmek pek mümkün değil.
Bu durum her seferinde eğitim kalitesini (yetersizliğini) sorgulamak gibi bir sonucu gündeme taşıyor.
Bu yetersizliği bir nebze de olsa gidermek, çalışan ve bilim üreten akademisyenlerle çalışmayanları ayırt etmek ve nitelikli yayınları teşvik etmek amacıyla 31.12.2015 tarihinde YÖK tarafından Akademik Teşvik Yönetmeliği yayınlanmıştır.
Yönetmeliğe göre, belirlenen faaliyet türlerinde belli puan eşiklerini aşan, bir anlamda yüksek performans gösteren akademisyenler parasal olarak da (motivasyon unsuru) desteklenmektedir.
**
Peki, Teşvik Yönetmeliği ile akademisyenlere, ülkemize ve evrensel değerlere (bilimsel literatüre) ne katkı sağladı?
Yani akademik teşvik beklentileri ne ölçüde karşıladı?
Yönetmelik; daha nitelikli, uluslararası alanda kabul gören bilimsel yayınların ortaya çıkmasına veya daha da ileri yenilikçi fikirlerin doğmasına aracılık etti mi?
Eğitiminde yenilikçi fikirlerin üretilmesi; dünya ile rekabet edebilmenin ve gelişmiş bir topluma dönüşebilmenin adeta ön koşulu.
Nitekim Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Ocak 2018’de devlet üniversitelerinin rektörlüklerine gönderdiği yazıda, akademik teşvik ödeneğinin, nitelikli akademik faaliyetleri teşvik ederek niteliğini yükseltmek ve Türkiye’nin kalkınma yolunda ilerleyişine katkı sağlamak amacıyla hayata geçirildiğini yeniden hatırlatmıştır.
**
Akademik Teşvik Yönetmeliği çıktıktan sonra üniversitelerdeki yayın sayısında ciddi bir artış olduğu gözleniyor.
Fakat bu sayı artışı bir dizi kısır çekişmenin ve akademik etiğe uymayan davranışların sebebi olarak da karşımıza çıkıyor.
Sırf sayıya odaklanan, niteliği, kaliteyi göz ardı eden bir oyun gibi duruyor.
Bir de, sistem (iyi kurgulanmamış, ölçü ve standart yetersizliği, yeterli şeffaflık taşımaması) dejenere edilmeye açık olduğu için hedeflenenle ortaya çıkan sonuçların örtüşmediği net olarak söylenebilir.
**
Akademik teşvikin ilk uygulama örnekleri üniversiteler açısından benzerlik arz etmiyordu. Hemen hemen her üniversitenin, biraz da akademisyenleri koruyucu (para kazanma/kazandırma düşüncesi) teşvik değerlendirme yöntemi benimsemesi gibi bir sonuç ortaya çıkarmıştı.
Puanlandırmada esas alınan kriterler üniversiteler tarafından farklı uygulanınca, bazı üniversitelerde puanlanan bir yayın diğer üniversitenin belirlediği çerçeve içerisinde puanlandırılamamıştır.
Aynı kitapta yer alan bir makale A üniversitesinde puanlamaya değer görülürken, B üniversitesinde puan verilmeye değer görülmemiş ya da daha az puan verilmiştir.
Daha ilginç olanı ise; iki farklı üniversiteden akademisyenin yazdığı ortak bir makalenin bir üniversitede puanlandırılırken, diğer üniversitede puanlandırılmamış olmasıdır.
**
Teşvik Yönetmeliği puanlandırmaya esas faaliyetleri kategorize etmiş.
Örneğin, bildiriler puanlandırılan faaliyetler içerisinde yer almaktadır. Fakat bir bildirinin puanlandırılması için uluslararası bir kongre, sempozyumda sunulmuş olma şartı vardır.
Bu durum, alanın gelişimi açısından önemli yeri olan ve gelenekselleşmiş (25. yıl, 30. yıl) olan bazı ulusal bilimsel toplantılarda sunulan bildirilerin puanlandırılmaması gibi bir sonucu ortaya çıkarmıştır.
Yani, yönetmelikle yurt içinde yapılan ulusal bilimsel toplantıların önemsiz olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır (öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya).
Sempozyumu düzenleyenler bu sorunun üstesinden gelebilmek ve yayın akışını teşvik etmek için kongre/konferans/sempozyumun önüne uluslararası ibaresini koyma yoluna gitmişler.
Asgari istenen sayıda çağrılı yabancı konuşmacı ya da panelist getirilerek (bütün masrafları karşılanıyor, oysa bildiri sunan Türk bilim adamları tüm harcamalarını kendisi karşılarken aynı zamanda katılım parası da ödemekte) uluslararası kongre şartı sağlanmaktalar.
Bu sayede, uluslararası adı altında katılımcıların tamamına yakınının Türklerden oluştuğu sempozyumların düzenlenmesi gibi bir garip sonuç üretilmiştir.
Akademik teşvik amacından uzaklaşmış (2)
20 Şub 2019, Çarşamba
Önceki yazıda akademik teşvik sisteminin, amaçlanan bilimsel çalışmaları ve kaliteyi artırma noktasında yetersiz kaldığını, uygulamada bir takım sorunlar ortaya çıktığını belirtmiştik.
Özellikle puanlama kriterleri noktasında bir takım olumsuz/uyumsuz gelişmeler olduğunu, en çok sulandırılan konunun kendin çal kendin oyna felsefesiyle yürütülen uluslararası kongre/sempozyum/ konferanslarla ilgili olduğunu, nitelikli ulusal kongrede sunulan bildirilere puan verilmemesinin yanlışlığını dile getirmiştik. Kaldığımız yerden devam edelim.
**
Kongre/sempozyumlarla ilgili başka sorunlar da var.
Mesela, tematik olmayan veya belirli bir akademik alanla sınırlanmayan kongre/sempozyumların doğması gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Bu toplantılar, disiplinler arası olarak adlandırılmakta, fakat işin kötüsü beş benzemez olarak nitelendirilecek yapı taşımaktalar.
Bu toplantılarda sunulan bildiri sayısı bazen 600’lü hatta 900’lü rakamlarla ifade edilmektedir.
Bu durum sempozyum düzenleme (veya bilim) kurulunun hiçbir akademik süreçten geçirmeden gelen her bildiri önerisini kabul ettiğini ve niteliğin tamamen dışlandığını göstermektedir.
Organizatörlerin derdi daha çok katılımcı, daha çok gelir iken katılımcının (akademisyenlerin) amacı daha çok bildiri ve akademik teşvik için puan toplamak.
Bu noktada yıllardır devam eden, bilimselliği önde tutan ve bu amaca hizmet eden saygın kongre organizasyonlarının olduğunu da belirtmeliyiz.
**
Bir diğer garabet, sunulan bildirilere verilen ödüllerdir.
Bir bilimsel etkinliğin bir birincisi veya dereceye giren üç çalışması olur.
İşi herkesi memnun etmeye çevirdiğinizde, alanında onlu rakamlarla ifade edilen birinciler veya en iyiler ortaya çıkabilmektedir.
Neden yapıldığı belli; ödüllerden de puan alınıyor.
**
Daha önceki yıllarda puanlandırılan faaliyetlerden biri de makale hakemliğiydi. Fakat, yapılan suistimaller, 2018 yılında hakemliğin puan dışı bırakılmasına neden olmuştur.
Hakemliğin puanlama dışı bırakılması ise bir yayına hakemlik yapacak kişilerin bulunamaması veya bilimsel bir değerlendirme içermeyen sadece formaliteleri yerine getiren bir hakemlik süreci gibi bir sonuç üretebilir. Bu sonuç bilimsel yayınlarda kaliteyi azaltacak bir başka gelişmedir.
Yine, projelerin değerlendirilmesinde de ciddi sorunlar var. Bir takım kurum raporları, ya da BAP kapsamında projelendirilen lisans üstü tezler, proje mantığıyla alakası olmayan çalışmaların puanlanması sistemin sulandırıldığı bir başka alan.
Ülkenin akademisyen kalitesini yansıtan süreçler olarak; karşılıklı atıfların yapılması, niteliği düşük bildiri ve makalelerin kabulü, bir akademisyenin bir yılda onlu rakamlarla ifade edilen yayın yapması gibi örneklerin karşımıza çıkması da üzücü.
**
YÖK’ün üniversitelere gönderdiği yazıda, “Sadece akademik teşvik ödeneğine başvurabilmek adına kitap veya dergiler çıkarılması, uygun niteliğe haiz olmayan yayınevlerinde kitaplar veya dergiler yayımlatılması, uluslararası niteliği olmayan kitapların uluslararası olarak bildirilmesi, uygun niteliği haiz olmayan sempozyum/kongre/konferans düzenlenmesi ve bunlara bir şekilde uluslararası nitelik kazandırılmaya çalışılması, haksız faaliyet ortaklığı yapılması, başvuru sahiplerinin alanıyla ilgili olmayan faaliyet bildirimlerinde bulunulması, ‘akademik teşvik yönetmeliğine uygun’ ibareli kongre ve dergi ilanlarına sıkça rastlanması gibi bilimsel etiğe uygun olmayan birçok duruma rastlandığı” gibi hususlara vurgu yapması ve yönetmeliğin sürekli güncellenmesi yaşanan sorunlara vakıf olunduğunu göstermektedir.
Yani, bizim kısaca dillendirmeye çalıştığımız teşvik çarpıklıklarını YÖK de biliyor ve düzeltmek için yönetmelik güncelliyor (yetmiyor tabii).
Bir kere YÖK’ün hem bilimsel makale yayınlayan dergileri ve hem de kongre/sempozyumlarla ilgili asgari kalite standardı sağlama noktasında sistematik bir denetleme mekanizması geliştirmelidir.
Hangi derginin akademik teşvikte ve doçentlikte nasıl değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili bir standart belirlemesi gerekir.
**
Akademik teşvik öncesi ve sonrası aynı motivasyonla bilimsel çalışmalarına devam eden saygın akademisyen kitlenin olduğunu da biliyorum.
Bizim serzenişimiz iyi niyetle, daha çok bilimsel çalışma yapılmasını teşvik ya da harcanan emeğe bir ölçüde destek verme düşüncesiyle çıkartılan Akademik Teşvik Yönetmeliği’nin ruhuna aykırı davranışlar sergilenmesinedir.
Atılan akademik teşvik adımı özde doğrudur. Fakat, gelinen noktada kişilerin inisiyatifine bırakılmadan, niteliği artıracak ve denetleyecek, teknolojik destekli ortak veri tabanı olan adil, basit, uygulanabilir bir alt yapıya kavuşturulması ihtiyacı doğmuştur.
Şimdilik sadece bilimsel çalışma sayısı ve etik ihlalleri artışına katkı (!) sağlayan Yönetmeliğin, niteliğe ve dolayısıyla Türkiye’nin ilerleyişine katkı sağlayacak konuma taşınması gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder