03 Ocak 2019 Perşembe
Yenilik yaratmak fikirle başlar
vedat.bilgin@aksam.com.tr
Türk
siyasi hayatındaki en büyük sorun yenilik yaratmaktır. Her yeni yıla girerken
gelecekten ümitle bahsedenler, sanki takvimin değişmesiyle bir şeylerin
değişeceğini beklerler; oysa değişimi meydana getiren elbette zamanın
göstergeleri olan yılbaşları olmadığı gibi takvimdeki günler de değildir.
Yenilik, ancak tasavvurlarda varsa bunlar düşünceden
fikir haline geçerek, oradan
bir programa ya da pratiğe dönüşme imkânı buldukları zaman meydana gelecektir.
Nitekim
siyasette imparatorluktan günümüze kadar uzanan siyasal hareketlere bakıldığı
zaman bu ihtiyacın siyasal hayatta nasıl bir rol oynadığını görmek mümkün
olacaktır. Meşrutiyet döneminin renkli fikir hayatı içinde dahi
memleketin kurtuluşunu yani imparatorluk için bir çıkış yolu gösterecek bir
program mümkün olmadığı için İmparatorluk içine girdiği krizden çıkamamış,
bürokratik/askeri zümrenin hegemonyasında bilinen akıbete mecbur kalmıştır.
YENİ
FİKİR İHTİYACI
Cumhuriyet
döneminde giderek Meşrutiyet döneminin o renkli düşünce dönemini
bile aratan bir ortam oluşur; yeni fikirlere
yönelmekten uzaklaşılıp ‘tek doğrulu bir siyaset anlayışına’ gidilmiştir. Oysa
ilk yıllarda en az iki düşünce anlayışının
etkisi Cumhuriyet Türkiye’sinde de mevcuttur. İçerik olarak liberalizmin
muhtevasını yeterince yansıtmasa da liberal Sebahattin Beyin takipçileri
vardır; diğer tarafta Gökalp ve Sait Halim Paşa düşünce çizgisinin
sürdürülmesi beklenebilirdi fakat bırakınız bunların devamını, Cumhuriyetin
otoriterleşmesi, Tek Parti süreci Kadrocular’a bile tahammül göstermemiştir.
Bu
durumun neticesi düşünce hayatının
kısırlaşıp, Halkevleri folklorculuğuna hapsolmak, ‘resmi aydınların’
tahakkümüne maruz kalmak olmuştur. Türkiye’de düşünce hayatının
canlanma belirtileri için çok partili hayata geçmek gerekecektir.
Milliyetçilik, muhafazakârlık, liberalizm eğilimlerine 1960’larda sosyalist fikirler de eklenir. Bunlar bir
imkân olarak fikir hayatının
canlanmasına katkı yapmışlardır fakat ‘Tek Parti’ geleneğinin oluşturduğu, daha
sonra Kemalizm diye tartışılan akım devlettin resmi ‘anayasal’ ideolojisi
halini aldığı için ilginç bir durum ortaya çıkmıştır. Kemalizm sosyalist
sloganlarla karışık bir çeşit BAAS ideolojisi haline dönüşerek darbeleri
meşrulaştıran bir ideolojik işleve sahip olmuştur.
TUTUCU
ZİHNİYET
Bunun
bazı neticeleri bugün dahi düşünce hayatının çoğullaşmasının,
fikri kısırlığın aşılmasının, siyasette yenilik yaratmanın önündeki en önemli
engellerdir. Bunlardan ilki, CHP’nin kendini yenileme kabiliyetinin üstünde
sürekli bir baskı oluşturmasıdır. Bilhassa bu gelenekten gelen resmi aydınların
kolaycılığa kaçıp, sosyalist düşünceden bazı alıntılar yapıp,
kendilerince CHP için bir çeşit sol çıkış önermeleri, anti-demokratik
zihniyetin direncini artırmaktan öteye bir sonuç vermemektedir. O düşünürlerin
bugünkü dünyaya söyleyecekleri bir şeyinin olmadığını, demokrasi karşıtı,
‘kapalı toplum ideologları’ olduklarını fark edememek bile resmi aydınlardaki
geri bir zihinsel durumdu ortaya koymaktadır.
İkinci
önemli netice ise, bu zihniyetin siyasette her türlü yenilikçi arayışa karşı
gösterdiği tepkisel tavırdır. DP’den Özal’ın ANAP’a kadar siyasette yenilik
yaratarak fikir hayatının da
çoğulculaşmasına yönelen her tavra tepki gösteren bu kadroların AK Parti ve
Erdoğan’a tahammülsüzlüklerini biraz da buralarda aramak gerekmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder