Tarihsel
İpek Yolu'nun işlemekte olduğu çağlar boyunca, Türkiye, büyük bir dünyanın
ortasında yer almıştı. İpek Yolu, teknoloji çağında, ipek çağı kadar geride
kalmış bir olgu… Ama, XX. yüzyıl sonlarının dünyasında, Türkiye, İpek Yolu
çağından da büyük bir dünyanın merkezinde duruyor. Refah'ın modern dönemde
üretildiği Batı dünyası ile refahın giderek kaymaya başladığı Doğu/Güney
dünyası arasındaki en vazgeçilmez kavşak noktasında, modern Türk toplumu
yükselmektedir. Bazan milyarlarca dolarla anlatılan ekonomik nesneler
akmaktadır, bu büyük yolların üstünden… Kaldı ki, söz konusu ekonmik ve mali
akışlar şimdilik ancak küçük birer başlangıçtırlar. Tarihsel dönüşümlerin daha
tanık olmadığı büyüklükteki asıl gelişmeler, gündemin loşluklarında bekliyorlar.
Refah kayması denen olay, bir bakıma, İpek Yolu'nu kesmiş olan eski dünya
hareketlerinin ters yüz olması olayıdır. İpek Yolu, bambaşka coğrafya yollarına
başvurarak, Batı'ya gitmek suretiyle de Doğu'ya erişilebilmesinin sonucunda
körleşmişti. Yeni Çağda ise, Doğu ve Güney dünyaları, Batı'daki refahı
kendilerine doğru çağırıyorlar. İtildikleri hareketsizlik dünyasından,
hareketin yaratıcıları katına çıkıyorlar.
Türkiye'ye,
yarının dünyasındaki gerçek anlamını verebilmek, ancak bu ufuktaki dünya değişimlerine
doğru yargılar koyabilmekle başarılabilir bir iştir. Yollar, maddi ve nesnel
oldukları oranda, yarının potansiyellerini ifşa eden simgelerdir de, Türk
dünyasında… Gerçekte, hem Batı hem de Doğu başka dinamiklere uygun yollar
aramaktadırlar. Bir gün Avrupa'dan Çin'e kadar erişebilecek çağdaş bir İpek
Yolu'nun yeniden yaratılması, olasılıkların çok ilginçlerinden birisidir.
Yumuşamanın Avrupa'dan sonra Asya'ya da yayılması temasının işlenmekte olduğu
XX. yüzyıl sonlarında, yumuşama ideolojik engelleri aşarak, bir bütün halinde
Asya'yı dünya ekonomik hareketlerine açmak anlamını da taşır. Batı Avrupa bunu
istemektedir; tıkanan pazarın genişletmek için… Sosyalist sistem hele Sovyetler
Birliği, yumuşamanın Asya'ya girmesini bir başka yaklaşımla da önermektedir:
Uyanan yığınların, yeni bilinçlerini giderek ekonomik ve sosyal alanlara
yöneltmesinin getireceği müthiş büyüme ve sıçrama dinamiklerine Asya kapılarını
açmak amacıyla.
Edirne'den
Tuna'ya tüm iç Avrupa'nın bir uluslararası kanal aracılığıyla Karadeniz'e
bağlanmak üzere olduğu yeni çağda, Türk dünyası, kuşkusuz, çok boyutlu, yepyeni
bir uluslararası trafiğin merkezi durumuna yükselecektir. Edirne'den Ağrı'ya
kadar Anadolu plâtosunu çift şeritli bir uluslararası hız yolu ile birleştirmek
için Batı Avrupa'da geliştirilen tasarılar da yine bu çok boyutlu dünyanın
birer halkasıdırlar. Doğu ve Batı'yı başka hiçbir ülkenin, Türkiye kadar uygun
bir geçiş noktasından, Türkiye'nin olduğu ölçüde ussal biçimde bağlayabilmesi
olanaksızdır. Rasyoneller, almaşıksız yolun Türkiye'de olduğunu anlattıkları
zaman, bu, refah kaydırması hareketleri çerçevesinde bir başka sonucu daha
getirmektedir: Türkiye'de, yollar dolayısıyle bile olağanüstü önemde bir dış
artık değer elde edebileceğini…
Ekonomik
sorunlarla tıkanmış sanılan Türkiye'nin, 1976 başlarken, elindeki uluslararası
taşımacılık olanakları (TIR geçişleri) konusunda uyguladığı ilk deneyler, yeni
işlevlerin bilincine varılması doğrultusundaki güncel derslerdir. Türkiye
önemlice dış dünya geliri sağlamak bir yana, hemen hiçbir şey elde etmediği bu
ulaştırmanın tüm alt yapısını tek başına karşılamakla, 1975'e kadar,
sanayileşmiş güçlü ülkelere dolaylı bir yardımda bile bulunmuştur. Türk
yollarından taşınan uluslararası yüklerin her tonuna kilometre başına özel anlaşma
bulunan ülkeler için 25, anlaşmasız ülkeler içinse 40 kuruşluk taşıma ücreti
istemekle, Türkiye, ilk kez modelin niteliğini değiştirmektedir. Yeni model,
dış dünyanın gelişimine tek yanlı yardım yerine, çift yönlü yarar ilkesini
geçirmektedir. Belki, önemli yanlışlıklar, güvensizlik sürtüşmeleri bile
doğuracaktır, ön girişimler… Ne var ki, karşılıklı görüşme ve iyi niyet
aracılığıyla daha yararlı çözümlere ulaştırılabilecek olan bu uzlaşmazlıklara
karşın, önemli olan dönüşüm, ulaştığı yeni bilincin, modern Türk toplumuna bir
daha hiç gözden kaçırmayacağı yepyeni rasyoneller katmış bulunmasıdır.
Türkiye,
yeni rasyonellerini rastlantılarla bulmadı. İlk rasyonel; dış dünyanın bazı
kesimlerinin, özellikle de Kıbrıs'taki Türk varlığı karşısında Türkiye'nin yalnızlığını
arttırma yolundaki çabaları sonucunda kazanıldı. İkinci rasyoneli ise, doğrudan
doğruya, gereksinimler üretti: Dış ödeme darboğazları… En büyük olanakların tâ
ortasında durup da, ne sanayii, ne de askerî gereksinimleri için gerekli
kaynakları dış dünyadan bir türlü kolay sağlayamayan sistem köklü çözümün,
bizzat kendi içinde bulunduğunu kavradı. Dış artık değeri, elinde tuttuğu yeni
dinamikleri kullanarak, kendi eliyle üretebileceğini anladı. Bunlar,
sanıldığından da geniş ve güçlü olan yeni Türk dünyasının algılanması
sürecindeki ilk atılımlardır. Bu atılımların, günlük ve gelip geçici
dalgalanmalarının ötesinde, uzun süreli ve kalıcı köklerine oturtulması ise,
refah kaydırmaları çağında bilinçli ve toplumsal bir Türkiye'nin gündemindeki
en acil sorunlardan birisini oluşturacaktır. Ancak sezilen bu yarının
olasılıklarının, uluslararası rasyonellerini, ya da yasalarını bulmaları
çalışması ise, daha başlamadı bile. Uluslararası işbirliği yoluyla,
uluslararası gelişime katkı, yeni Türkiye'nin asıl tavrı olacaktır.
Ali Gevgilili, Günlük,
Yepyeni bir İpek Yolu üstündedir, Türkiye… 22 Ocak 1976, Milliyet Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder