Batıda Türk incelemeleri yapan milletlerin ilki İtalyanlardır denilebilir. Şüphesiz bu inceleme Türk dili ve şiiri ve devlet nizamı üzerindedir. Vakıa İtalyanlar Avrupa'nın ilk bilim akademilerini meydana getiren bir ülkenin halkıdır. Ama bu akademilerde müstakil Türk tetkiki yapan kuruluşlar yoktur. Fransa ilk defa Türk dili eğitimi ve şarkiyat tetkikleri için kurumlaşan ülkedir. Onu Avusturya ve İngiltere izler. Arada Rusya şarkiyata Türk kavimleri ile başlar. Hatta Rus oryantalizminin öncülerinden biri, Azerbaycanlı Musa Kâzım Bey'dir. Almanya sahaya geç girdi. Ama çok derin tetkiklerle Arabica, Persica üzerinden Türkolojiye başladı ve bugün sahada hakim olan ülkelerdendir. Bu nun gibi küçük ama ilmî kapasitesi yüksek bir ülke Macaristan'dır ve Macar Türkolojisi bugün öncülerdendir. Bu ülke 19. asırdan beri Türk kavimlerin dilleri ve etnografyası üzerinde halen en teferruatlı ve başkalarının ilgilenmediği konularda değerli araştırmalar yapar.
Gene şarkiyat ve özellikle Türk İmparatorluğu üzerinde şu anda kalıcı araştırmalar yapan bir küçük ülke İsrail'dir. Hatta neşriyat itibariyle Ortadoğu tetkiklerini ele geçirmiş bir ülkedir. Söz ettiğimiz 2 ülke bilginleri dış dünyaya açık, çok lisan bilme metoduna sahiptir. Macaristan Türklük araştırmalarına kendi millî tarihi açısından önem veriyor. İsrail ise Ortadoğu ülkesidir: Orta doğu'da yaşamak için yeni bir yorum ve bölgeyi inceleme durumundadır. İtiraf etmeli ki son 5 asrın Ortadoğu tarihi araştırmalarına bugün İsrail hakimdir.
Uzakdoğu'da ise Türkoloji, şarkiyat demektir. Batı Avrupa'da Şarkiyat Arapça, Farsçadan sonra Türkçeye giderek yapılıyor. Japonya ve Çin ve Kore'de ise önce Türk kavimleri, sonra Iran ve Arap medeniyetini inceliyorlar. Demek ki Türk incelemeleri dış dünyada Şarkiyat başlığı altında yapılmasına rağmen iki yol var: 1. Arap-İran üzerinden Türkoloji. Bu Batı Avrupa için böyle, 2. Uzakdoğu ülkeleri ve Rusya Türkler üzerinden Arap, İran'a yöneliyor. İkinci yolu izleyenler Osmanlı tetkikleri kadar Orta Asya ve Kafkasya'ya önem veriyorlar.
10 senedir durum değişiyor. Sovyet İmparatorluğunun durumu itibariyle Avrupa'daki ve ABD'deki bazı enstitülerde Orta Asya ve Azerbaycan ve Volga boyu tetkiklerine önem verir duruma gelmişlerdir. Bu başlangıç halindedir. Hatta DDR ve Macaristan Orta Asya sahasına bugünkü Türkiye'den daha fazla önem veriyorlardı. Türk tetkiklerinde Balkan ülkeleri tamamen Osmanlı Türkiye'si ile sınırlıdır. Bu anlaşılır bir şeydir. Osmanlı devri onların millî tarihlerinin en önemli bir safhasıdır. Henüz burada ideolojik ve milliyetçi yaklaşımlar hakim olmasına rağmen kaynaklara indikçe daha sıhhatli yorumlar yapılıyor. Monografiler kaleme alınıyor. Balkan ülkelerinin herbirinde Türkolojinin kendi kadroları var ve gelişme görülüyor. Bu ülkelerdeki tarih araştırma enstitü ve kadroları ise alakaya şayandır.
Asya Cumhuriyetlerimiz ilmî ve fikrî yönden de bağımsızlıklarını sağlamak istiyorlarsa en kısa zamanda Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk gibi ülkelerdeki kadrolaşmaya dikkat etme durumundadırlar. Yani onların Osmanlı tetkiklerine önem veren tavrı ve gayretini, Asya ve Kafkasya'daki Cumhuriyetlerimiz Slavlar ve Rusya tarihi için göstermeli ve Balkan ülkelerinin arkeoloji prehistoryasının yeni zamana kadar Avrupa, Asya ve hatta Afrika halklarının tetkiklerindeki teşkilâtlanmasını örnek almalı ve kadroları yetiştirmelidirler.
İtiraf etmek gerekir ki, bu tip bir geniş teşkilatlanma bizde de henüz sağlanmış değildir. Ama Slav tetkikleri, Sinoloji, Japonya, İndoloji, Aram, Arap tetkikleri, Germanistik, Romanistik ve Anglo-sakson tetkiklerinin yapılmadığı bir ülke için modern dünyada yaşama şansı azdır. Oysa Sovyet döneminde Asya ve Kafkasya'da ki cumhuriyetlerin alim ve münevverlerine dış dünya kapalı tutulduğu ve bu zümre Sovyetlerdeki halklar içinde Rusya'yı en iyi öğrendikleri halde, onlara Rusya tarihi ve Slav tetkiklerinin bile kapalı tutulduğu, orijinal araştırma yapacak bir imkân hazırlanmadığı malûmdur. Bunu değiştirecek ilmi bir teşkilatlanmaya geçilmesi zaruridir.
Bugünkü dünyada Türkoloji sahasında en kalabalık kadrolara sahip iki ülke vardır: Bunların birincisi, ABD ikincisi eski Sovyetler, yani yeni Rusya Federasyonu'dur. Birincisi en zengin kütüphaneler ve araştırma fonları ve araştırmacı kadrolarla donanmıştır. Türkoloji geleneği yenidir, üstelik Batı Avrupa ve eski Rusya'daki gibi çok geniş bilgili, üniversal bilginlerin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Fakat monografik çalışmalar kusur suzdur, araştırmacılara seyahat imkânı, vesika, kitap temini zengindir. Rekabet vardır. Fazladan bu üniversiteler (Harvard, Princeton, Yale, Chicago, Berkeley, Columbia ve onu izleyen onlarca üniversite) her zaman için Ortadoğu ve Avrupa'dan mütehassıs ve öğretim üyesi celbetmekte, öğrenci getirmektedir. ABD üniversite kampüsleri araştırma, tartışma, yayın ve rekabet alanıdır. Bu bakımdan İngiltere ve Fransa ve hatta Almanya gibi ülkelere nazaran daha fazla imkân olan yerlerdir. Fakat aşırı ihtisaslaşmanın getirdiği problemleri de görürsünüz. Bilgi birikimi bazı halde aydınlardan çok kütüphane ve arşivlere mahsustur.
Eski Sovyetlerin mirasçısı Rusya ise bugün için Çarlık zamanındaki zengin geleneğini takip edemeyecek duruma gelmiştir. Kalabalık uzmanların dış dünya ile temas eksikliği buralarda yeni gelişmeleri önlemiştir. Ukrayna şimdi ABD ve Avrupa'daki vatandaşlarını, eski mültecileri celbediyor. Ukrayna'nın bu sahada ki atılım ve teşkilâtlanması daha umut vericidir. Asya Cumhuriyetlerimizdeki üniversitelerin bu ülkeyle temasa önem vermelerinde fayda vardır. Ama her şeyden önce dış dünya ile teması sağlamış Türkiye'deki akademik kurum ve müesseseler üzerinden Batı Avrupa ve ABD ile temas edilmeli, Ortadoğu ülkelerine genç alimler tetkik ve eğitime gitmeli ve bunun için gereken dil eğiti mine dikkat etmelidir. Bu kongrede Arif Abasov meslekdaşımız, Azerbaycan'da arkeoloji ve etnografya araştırmaları üzerine bir rapor hazırladı.
Uzakdoğu'da ise Türkoloji, şarkiyat demektir. Batı Avrupa'da Şarkiyat Arapça, Farsçadan sonra Türkçeye giderek yapılıyor. Japonya ve Çin ve Kore'de ise önce Türk kavimleri, sonra Iran ve Arap medeniyetini inceliyorlar. Demek ki Türk incelemeleri dış dünyada Şarkiyat başlığı altında yapılmasına rağmen iki yol var: 1. Arap-İran üzerinden Türkoloji. Bu Batı Avrupa için böyle, 2. Uzakdoğu ülkeleri ve Rusya Türkler üzerinden Arap, İran'a yöneliyor. İkinci yolu izleyenler Osmanlı tetkikleri kadar Orta Asya ve Kafkasya'ya önem veriyorlar.
10 senedir durum değişiyor. Sovyet İmparatorluğunun durumu itibariyle Avrupa'daki ve ABD'deki bazı enstitülerde Orta Asya ve Azerbaycan ve Volga boyu tetkiklerine önem verir duruma gelmişlerdir. Bu başlangıç halindedir. Hatta DDR ve Macaristan Orta Asya sahasına bugünkü Türkiye'den daha fazla önem veriyorlardı. Türk tetkiklerinde Balkan ülkeleri tamamen Osmanlı Türkiye'si ile sınırlıdır. Bu anlaşılır bir şeydir. Osmanlı devri onların millî tarihlerinin en önemli bir safhasıdır. Henüz burada ideolojik ve milliyetçi yaklaşımlar hakim olmasına rağmen kaynaklara indikçe daha sıhhatli yorumlar yapılıyor. Monografiler kaleme alınıyor. Balkan ülkelerinin herbirinde Türkolojinin kendi kadroları var ve gelişme görülüyor. Bu ülkelerdeki tarih araştırma enstitü ve kadroları ise alakaya şayandır.
Asya Cumhuriyetlerimiz ilmî ve fikrî yönden de bağımsızlıklarını sağlamak istiyorlarsa en kısa zamanda Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk gibi ülkelerdeki kadrolaşmaya dikkat etme durumundadırlar. Yani onların Osmanlı tetkiklerine önem veren tavrı ve gayretini, Asya ve Kafkasya'daki Cumhuriyetlerimiz Slavlar ve Rusya tarihi için göstermeli ve Balkan ülkelerinin arkeoloji prehistoryasının yeni zamana kadar Avrupa, Asya ve hatta Afrika halklarının tetkiklerindeki teşkilâtlanmasını örnek almalı ve kadroları yetiştirmelidirler.
İtiraf etmek gerekir ki, bu tip bir geniş teşkilatlanma bizde de henüz sağlanmış değildir. Ama Slav tetkikleri, Sinoloji, Japonya, İndoloji, Aram, Arap tetkikleri, Germanistik, Romanistik ve Anglo-sakson tetkiklerinin yapılmadığı bir ülke için modern dünyada yaşama şansı azdır. Oysa Sovyet döneminde Asya ve Kafkasya'da ki cumhuriyetlerin alim ve münevverlerine dış dünya kapalı tutulduğu ve bu zümre Sovyetlerdeki halklar içinde Rusya'yı en iyi öğrendikleri halde, onlara Rusya tarihi ve Slav tetkiklerinin bile kapalı tutulduğu, orijinal araştırma yapacak bir imkân hazırlanmadığı malûmdur. Bunu değiştirecek ilmi bir teşkilatlanmaya geçilmesi zaruridir.
Bugünkü dünyada Türkoloji sahasında en kalabalık kadrolara sahip iki ülke vardır: Bunların birincisi, ABD ikincisi eski Sovyetler, yani yeni Rusya Federasyonu'dur. Birincisi en zengin kütüphaneler ve araştırma fonları ve araştırmacı kadrolarla donanmıştır. Türkoloji geleneği yenidir, üstelik Batı Avrupa ve eski Rusya'daki gibi çok geniş bilgili, üniversal bilginlerin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Fakat monografik çalışmalar kusur suzdur, araştırmacılara seyahat imkânı, vesika, kitap temini zengindir. Rekabet vardır. Fazladan bu üniversiteler (Harvard, Princeton, Yale, Chicago, Berkeley, Columbia ve onu izleyen onlarca üniversite) her zaman için Ortadoğu ve Avrupa'dan mütehassıs ve öğretim üyesi celbetmekte, öğrenci getirmektedir. ABD üniversite kampüsleri araştırma, tartışma, yayın ve rekabet alanıdır. Bu bakımdan İngiltere ve Fransa ve hatta Almanya gibi ülkelere nazaran daha fazla imkân olan yerlerdir. Fakat aşırı ihtisaslaşmanın getirdiği problemleri de görürsünüz. Bilgi birikimi bazı halde aydınlardan çok kütüphane ve arşivlere mahsustur.
Eski Sovyetlerin mirasçısı Rusya ise bugün için Çarlık zamanındaki zengin geleneğini takip edemeyecek duruma gelmiştir. Kalabalık uzmanların dış dünya ile temas eksikliği buralarda yeni gelişmeleri önlemiştir. Ukrayna şimdi ABD ve Avrupa'daki vatandaşlarını, eski mültecileri celbediyor. Ukrayna'nın bu sahada ki atılım ve teşkilâtlanması daha umut vericidir. Asya Cumhuriyetlerimizdeki üniversitelerin bu ülkeyle temasa önem vermelerinde fayda vardır. Ama her şeyden önce dış dünya ile teması sağlamış Türkiye'deki akademik kurum ve müesseseler üzerinden Batı Avrupa ve ABD ile temas edilmeli, Ortadoğu ülkelerine genç alimler tetkik ve eğitime gitmeli ve bunun için gereken dil eğiti mine dikkat etmelidir. Bu kongrede Arif Abasov meslekdaşımız, Azerbaycan'da arkeoloji ve etnografya araştırmaları üzerine bir rapor hazırladı.
Gelecekte Azerbaycan Arkeolojisinin Doğu Anadolu ve İran'da tetkikler yapmasını temenni ederiz. Böylece Selçuklu devrinin evveli ve sonrası için aydınlatıcı araştırmalar Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye işbirliği ile yaratılır. Azerbaycanlı meslektaş Hüsamettin Mehmedov'un Çarlık Rusya ve SSCB Türkolojisinin karakteri üzerine tebliği aydınlatıcıdır. Sayın Pulat Utkan'ın Çin ve Japon-ya'daki Türkiyat araştırmacıları üzerine sunduğu tebliğden de anlaşılıyor ki, özellikle Orta Asya tarihi için Sinoloji yapmak ve bu ülkenin Türkolojisiyle temasa geçmek gerekir.
Orta Asya tarihini kendine göre yorumlamak bazılarının ifade ettiği gibi sadece Rusya ve Batı Avrupa Türkolojisine has bir nakîse değildir. Japonya ve Çin akademik çevreleri için de aynı nakîse söz konusu olabilir. Türkolojiye objektif bir bakış getirmek için Türk bilginlerin başka kültür çevrelerini takip etmesi gerekir. Bunun çaresi, mücavir alana inmek ve uzman yetiştirmektir. Sayın Gülçin Çandarlıoğlu bu gerçeğe işaret eder. Uzakdoğu tarihine ve tarihçiliğine yaklaşmamız bu ülkelerde yapılan Türkolojiyi de doğru yola getirir.
Milletlerin karşılıklı tetkiklerinin artması, tarih ve toplum bilimlerini bir emperyalist kontrol vasıtası değil, bir anlaşma ve tanışma aracı haline getirir. Ankara Üniversitesinden meslekdaşımız Nesimi Yazıcı, Mağrip ülkelerindeki Osmanlı tetkikleri üzerinde duruyor. Bugün Orta Şark ülkeleri birbirini tanımaz. Araplar
Türk tetkiklerinde henüz başlangıç safhasındadır. Osmanlı tetkiklerini çoğu Osmanlı Türkçesini iyi bilmeden yapar. Ürdün ve Mısır'da bazı uzmanlar bunun istisnasıdır ama genel Türkoloji başlamamıştır. Iran tetkikleri de öyledir. Gene İran, Arap tetkiklerinde iyidir ama Türkoloji gerilemektedir. Türkiye'de Arap-İran tetkikleri geleneği devam ettirilemiyor. Kısacası Ortadoğu İslam kültürünün üç unsuru Türk, Arap ve İranlı birbirini dil ve kültür olarak tanımaz. Bu durumun düzeleceğini ümit ediyoruz ve modern zamanlar tarihini de bu 3 camia karşılıklı olarak yapmalıdır. İşbirliği Türk dünyasının Arap-lran tetkiklerini birlikte daha kuvvetle yapmasını sağlayacaktır.
Orta Asya tarihini kendine göre yorumlamak bazılarının ifade ettiği gibi sadece Rusya ve Batı Avrupa Türkolojisine has bir nakîse değildir. Japonya ve Çin akademik çevreleri için de aynı nakîse söz konusu olabilir. Türkolojiye objektif bir bakış getirmek için Türk bilginlerin başka kültür çevrelerini takip etmesi gerekir. Bunun çaresi, mücavir alana inmek ve uzman yetiştirmektir. Sayın Gülçin Çandarlıoğlu bu gerçeğe işaret eder. Uzakdoğu tarihine ve tarihçiliğine yaklaşmamız bu ülkelerde yapılan Türkolojiyi de doğru yola getirir.
Milletlerin karşılıklı tetkiklerinin artması, tarih ve toplum bilimlerini bir emperyalist kontrol vasıtası değil, bir anlaşma ve tanışma aracı haline getirir. Ankara Üniversitesinden meslekdaşımız Nesimi Yazıcı, Mağrip ülkelerindeki Osmanlı tetkikleri üzerinde duruyor. Bugün Orta Şark ülkeleri birbirini tanımaz. Araplar
Türk tetkiklerinde henüz başlangıç safhasındadır. Osmanlı tetkiklerini çoğu Osmanlı Türkçesini iyi bilmeden yapar. Ürdün ve Mısır'da bazı uzmanlar bunun istisnasıdır ama genel Türkoloji başlamamıştır. Iran tetkikleri de öyledir. Gene İran, Arap tetkiklerinde iyidir ama Türkoloji gerilemektedir. Türkiye'de Arap-İran tetkikleri geleneği devam ettirilemiyor. Kısacası Ortadoğu İslam kültürünün üç unsuru Türk, Arap ve İranlı birbirini dil ve kültür olarak tanımaz. Bu durumun düzeleceğini ümit ediyoruz ve modern zamanlar tarihini de bu 3 camia karşılıklı olarak yapmalıdır. İşbirliği Türk dünyasının Arap-lran tetkiklerini birlikte daha kuvvetle yapmasını sağlayacaktır.
Batı Avrupa'da İspanya, İrlanda, Lüksemburg ve İsviçre dışında hemen bütün ülkelerde birkaç üniversitede Türkoloji bölümleri vardır. Bunlar Orta Asya tetkiklerine de geçen asırdan beri yönelmiştir. Orta ve Doğu Avrupa ise gene etkili merkezlere sahiptir. Aynı şeyi İslam dünyası için söylemek henüz mümkün değildir. Bunun için Türk ülkelerinin İslam tetkiklerine eğilerek bu araştırmaları teşviki ve örgütlemesi hedef olmalıdır. Şu anda Japonya, Çin ve Kore, yakın gelecekte Pasifik ülkeleri Türk tetkiklerinde kendini hissettirecektir, İspanyolca konuşan dünya henüz Türk tetkikleri dışındadır. Ama İspanya Arap tetkiklerinde önemli ağırlığı olan bir ülkedir ve Türkolojiye başlamıştır.
1977 yılında Türk Tarih Kurumu İsmail Soysal ve Mihin Ivyal'in hazırladığı Türk incelemeleri Yapan Kuruluşlar adlı bir kılavuz yayımladı. Buradaki bilgilerin bazıları geçen 15 yılda haliyle eskidi. Bunu yenileyeceğiz ve yeniden basacağız. Yeni cumhuriyetlerimizin Türkoloji dünyası ile temasa geçeceği Orta Asya ve Kafkasya tetkikleri yapan enstitülerin çalışmalarına katılacağı açıktır.
1977 yılında Türk Tarih Kurumu İsmail Soysal ve Mihin Ivyal'in hazırladığı Türk incelemeleri Yapan Kuruluşlar adlı bir kılavuz yayımladı. Buradaki bilgilerin bazıları geçen 15 yılda haliyle eskidi. Bunu yenileyeceğiz ve yeniden basacağız. Yeni cumhuriyetlerimizin Türkoloji dünyası ile temasa geçeceği Orta Asya ve Kafkasya tetkikleri yapan enstitülerin çalışmalarına katılacağı açıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder