Üsküplü yazar Leyla Şerif Emin’in Türk Ordusu için yazmış olduğu yazı adeta bütün Makedonya Türklerinin duygularına tercüman olmuştur.
*****
Biz Türklüğümüzü unutmadık, siz de unutmayın
Her ordunun bir kalkana ihtiyacı vardır. Diyeceksiniz ki “kılıç kalkan çok gerilerde kaldı”, haklısınız, şimdi kimse mertçe savaşmıyor; düşman karşına çıkmıyor, arkandan iş çeviriyor şimdi. Ama görünmeyen bir kalkandan bahsediyorum ben: Dua ordusundan!
Bizi bizden başka kim anlayabilir ki? Çanakkale’de de anlayamadılar zaten. Çanakkale savaşında Balkan şehirlerinden gelip savaşanlar da vardı elbette, şehitlikte bütün bu şehirlerin adını görebilirsiniz. Sadece Balkanlardan mı? Kerkük’ten, Halep’ten, Filistin’den ve daha nice yerlerden. Bugünkü Barış Pınar Harekâtında bütün bu şehirlerin vefası var, özgürlüğü var, duası var. Bütün bu şehirlerin baş belası olan teröre topyekûn dur deme ruhu var. Aslan yattığı yerden kalkmıştır artık. Ve o aslan Türkiye’dir. İnsanlık için ayağa kalkmıştır, barış için, bağımsızlık için. Bunu anlamayanlar “savaşa hayır” diyerek manipüle etmeye çalışsa onların bu sözlerine inanan çok az insan kaldı. Bu bir savaş değil, bu terörle mücadeledir; aksini söyleyen vatan hainidir!
O terör ki yüzlerce çocuğu yetim bıraktı senelerce, o terör ki kardeşi kardeşe düşman etti yıllarca, o terör ki çocukları vurdu, okulları vurdu, doktorları vurdu, o terör ki kadın demedi, yaşlı demedi, vurdu ve kaçtı yuvasına. Ardında gözü yaşlı analar bıraktı, boynu bükük yetim çocuklar bıraktı, yıkılmış okullar bıraktı, gerçekleşmeyi bekleyen hayallere kurşun sıktı. Güçlenmek isteyen, kimseyle sorunu olmayan bir ülkenin gelişmesine mani olmaya çalıştı. Her şeye rağmen Türkiye ayakta durdu, gücü de kuvveti de hep diri kaldı. Bütün güzelliklere kurşun sıkanlara, vurup kaçanlara, yuvalarında beslenmeye devam edenlere bir cevaptır Barış Pınar Harekatı Operasyonu.
Kardeşlerim, biz misak-ı milli sınırları dışında kalmış Türklerin umudu sizsiniz. O öyle bir vatan ki 81 ilden ibaret sanırlar, nüfusu 80 milyon sanırlar ama yanılıyorlar. Siz aslında gerçeği biliyorsunuz, biliyorsunuz ki kocaman bir coğrafyada kardeşleriniz var, sizin için dua eden analar var her yerde, yüreği sizinle çarpan, sizi her şekilde korumaya çalışan kardeşleriniz var.
Başka hangi ülkenin böyle bir gücü var? Bilmem kaç tankı, şu kadar askeri, son model uçaksavarları, jetleri, istatistikleri vesaireleri… Hepsini geçtim, kaç ülkenin dua ordusu var, hangi ülke için o ülkenin sınırları içinde olmayan şehirlerden gözyaşı döken kardeşleri var?
Üsküp’te, Kalkandelen’de, Gostivar’da, Kırçova’da, Ohri’de, Resne’de, Doğu Makedonya’nın Yörük köylerinde sizinle uyuyup sizinle uyanan ne kadar çok yüreği dağlanmış insanlar var bilir misiniz? Her gece yatmadan önce, Allah’ım sen Türkiye’yi koru diyen ne kadar masum çocuk var bu dünyada biliyor musunuz? Onlar ki melekler zaten, dualarından şüphe mi olunur?
Kosova’da, Prizren’de, Priştine’de, Sancak’ta, Srebrenitsa’da, Potoçari’de, Saraybosna’da ve daha nice şehirlerde. En zor günlerinde yanında olduklarınız, ekmeği bölüştükleriniz, gözyaşı döktükleriniz bugün sizinle. Kerkük’teki analar, Gazze’deki çocuklar, Karabağ’dan Arakan’a, Allahuekber Dağlarından Balkanlar’a yüreği yanık tüm insanların dualarındasınız. Ancak, duyduk ki vatan sınırları içinde bu insanlık ve barış mücadeleniz için bırakın bir dua etmeyi, karşı gelenler de varmış. Onlara da söyleyecek birkaç sözümüz var elbette ama en kısası makuldür: Sevmiyorsan terk et!
Bizler yıllar önce ayrı kaldık sizden, yine de bu bizim sizden farklı olduğumuz anlamına gelmez; sınırlar çizilir ama et tırnaktan ayrılmaz. Balkan harplerinde yaşananları unutabilir miyiz biz, Batı’nın oyunlarını, bizleri nasıl böldüklerini unutabilir miyiz? Siz de bunu unutmayın, hatırlayın: Tam yüz yıl öncesini hatırlayın, önce komşu ülkeleri karıştırmışlardı, sonra onları silahlandırdılar, çeteler kurdurdular, onları beslediler ve ellerini hiç kirletmeden onların üzerinden istedikleri oyunları oynadılar. Biraz daha geriye gideyim yine; Osmanlı’nın son dönemlerinde bu gibi çetelerle güçlü biçimde mücadele edilseydi, onlar yok edilebilseydi durum belki daha farklı olurdu. Yaptılar da ne oldu, yüz yıldır türlü savaşların içine sürüklediler bizleri, ayağa kalkamadık artık, böldüler, her ne kadar özgürüz, demokratız desek de laf hepsi. Bizim adımıza buralarda biz karar veriyoruz zannediyoruz. Komşu ülkelerle aynı masaya oturup konuşabilmek için AB’den arabulucular getirtiyoruz. O çetelere ne oldu biliyor musunuz, “diğerleri” hedeflerine ulaştıktan sonra birbirlerini vurdular, son pişmanlık çare etmedi yani. Kullanıp atıldılar bir kenara. Bu da bir kenarda dursun.
Kardeşlerim, haklı mücadelenizde sabırlı olun, bizler şehitlerimizin ölmediğine inanırız, onlar Çanakkale’de şehit olan kardeşlerimizle aynı mekândalar. Zamanın ve mekânın önemi yoktur bu saatten sonra. İnsanlık için, barış için kenetlenelim, elimizden bir şey gelmiyorsa bile bu haklı mücadelede vatana sahip çıkıp en güçlü kalkan olan dualarımızda, âminlerde, Fatiha’larda buluşalım.
Biz yüz yıl önce vatansız kaldık, bayraklarımızı yüreğimize gömdük. Kalelerimiz evimiz oldu, Allah’a hep dua ettik ama kendimiz için değil; bütün acılarımız ve hasretliğimiz bir kenara, sizler için dua ettik. Orada bir yerde bir devlet var dedik, kilometrelerce uzakta, o vatan sağ olsun, o vatan güçlü olsun, eğer oraya bir şey olursa işte o zaman bizler de burada kalamayız. Emanet bıraktıklarınız için buradayız bizler, yetim kalmasın bütün bu minareler diye buradayız biz. Sanki bir anne giderken bizi tembihlemiş gibi, “sakın bu evi terk etme” demiş gibi, kapıyı hiçbir yabancıya açmadık. Buralara geldiğinizde “Türkçeyi nereden öğrendiniz” demeyin diye biz kapılarımızı hiçbir yabancıya açmadık. Yine de sordunuz bazen o soruyu “hiç unutmadık ki” dedik, “biz kardeşiz zaten” diye de ekledik. Bir fırtına koptu ayrı kaldık, o kadar. Ama düşmedik ki acısın. Dert etmeyin düşmeyiz kolay kolay.
Bizler Türk bayrağının dalgalandığı o vatana geldiğimizde, bazen o bayrağı taşıyan kurumlarda olur da şımarırız, ilgi ve sevgi isteriz bazen. İnanın bu yüz yılın hasretliğindendir, bunu çok görmeyin. Bu hasretlik öyle derin ki dikenli tellerle çevrilmiş hep. Acıyan yerlerimiz sadece ve sadece hasretliğimiz, acıyan yerlerimiz sizin gözyaşı döktüğünüz nedenleriniz. İşte sizler de kapılarınızı koruyorsunuz şimdi, biliyoruz derdiniz büyük, büyük başın derdi büyük olur elbette. Allah Türk askerini korusun, korusun ki hiçbir çocuk, hiçbir anne ağlamasın artık. Allah güç kuvvet versin, versin ki barış gelsin, çiçek açsın, bayraklar kana bulanmasın, bölünmesin ülkeler, Allah yar ve yardımcınız olsun. Ertuğrul Gazi ne demişti hatırlayalım: “Bir nefesine bile hükmedemediğimiz bu dünya için boyun mu bükeceğiz.” Eğilip bükülmek yok, bu mücadele milli bir savunmadır artık, uzatılan sadece bir zeytin dalıdır.
Biz seni candan öte de sevdik be Türkiye…
Leyla Şerif Emin
*****
Biz Türklüğümüzü unutmadık, siz de unutmayın
Her ordunun bir kalkana ihtiyacı vardır. Diyeceksiniz ki “kılıç kalkan çok gerilerde kaldı”, haklısınız, şimdi kimse mertçe savaşmıyor; düşman karşına çıkmıyor, arkandan iş çeviriyor şimdi. Ama görünmeyen bir kalkandan bahsediyorum ben: Dua ordusundan!
Bizi bizden başka kim anlayabilir ki? Çanakkale’de de anlayamadılar zaten. Çanakkale savaşında Balkan şehirlerinden gelip savaşanlar da vardı elbette, şehitlikte bütün bu şehirlerin adını görebilirsiniz. Sadece Balkanlardan mı? Kerkük’ten, Halep’ten, Filistin’den ve daha nice yerlerden. Bugünkü Barış Pınar Harekâtında bütün bu şehirlerin vefası var, özgürlüğü var, duası var. Bütün bu şehirlerin baş belası olan teröre topyekûn dur deme ruhu var. Aslan yattığı yerden kalkmıştır artık. Ve o aslan Türkiye’dir. İnsanlık için ayağa kalkmıştır, barış için, bağımsızlık için. Bunu anlamayanlar “savaşa hayır” diyerek manipüle etmeye çalışsa onların bu sözlerine inanan çok az insan kaldı. Bu bir savaş değil, bu terörle mücadeledir; aksini söyleyen vatan hainidir!
O terör ki yüzlerce çocuğu yetim bıraktı senelerce, o terör ki kardeşi kardeşe düşman etti yıllarca, o terör ki çocukları vurdu, okulları vurdu, doktorları vurdu, o terör ki kadın demedi, yaşlı demedi, vurdu ve kaçtı yuvasına. Ardında gözü yaşlı analar bıraktı, boynu bükük yetim çocuklar bıraktı, yıkılmış okullar bıraktı, gerçekleşmeyi bekleyen hayallere kurşun sıktı. Güçlenmek isteyen, kimseyle sorunu olmayan bir ülkenin gelişmesine mani olmaya çalıştı. Her şeye rağmen Türkiye ayakta durdu, gücü de kuvveti de hep diri kaldı. Bütün güzelliklere kurşun sıkanlara, vurup kaçanlara, yuvalarında beslenmeye devam edenlere bir cevaptır Barış Pınar Harekatı Operasyonu.
Kardeşlerim, biz misak-ı milli sınırları dışında kalmış Türklerin umudu sizsiniz. O öyle bir vatan ki 81 ilden ibaret sanırlar, nüfusu 80 milyon sanırlar ama yanılıyorlar. Siz aslında gerçeği biliyorsunuz, biliyorsunuz ki kocaman bir coğrafyada kardeşleriniz var, sizin için dua eden analar var her yerde, yüreği sizinle çarpan, sizi her şekilde korumaya çalışan kardeşleriniz var.
Başka hangi ülkenin böyle bir gücü var? Bilmem kaç tankı, şu kadar askeri, son model uçaksavarları, jetleri, istatistikleri vesaireleri… Hepsini geçtim, kaç ülkenin dua ordusu var, hangi ülke için o ülkenin sınırları içinde olmayan şehirlerden gözyaşı döken kardeşleri var?
Üsküp’te, Kalkandelen’de, Gostivar’da, Kırçova’da, Ohri’de, Resne’de, Doğu Makedonya’nın Yörük köylerinde sizinle uyuyup sizinle uyanan ne kadar çok yüreği dağlanmış insanlar var bilir misiniz? Her gece yatmadan önce, Allah’ım sen Türkiye’yi koru diyen ne kadar masum çocuk var bu dünyada biliyor musunuz? Onlar ki melekler zaten, dualarından şüphe mi olunur?
Kosova’da, Prizren’de, Priştine’de, Sancak’ta, Srebrenitsa’da, Potoçari’de, Saraybosna’da ve daha nice şehirlerde. En zor günlerinde yanında olduklarınız, ekmeği bölüştükleriniz, gözyaşı döktükleriniz bugün sizinle. Kerkük’teki analar, Gazze’deki çocuklar, Karabağ’dan Arakan’a, Allahuekber Dağlarından Balkanlar’a yüreği yanık tüm insanların dualarındasınız. Ancak, duyduk ki vatan sınırları içinde bu insanlık ve barış mücadeleniz için bırakın bir dua etmeyi, karşı gelenler de varmış. Onlara da söyleyecek birkaç sözümüz var elbette ama en kısası makuldür: Sevmiyorsan terk et!
Bizler yıllar önce ayrı kaldık sizden, yine de bu bizim sizden farklı olduğumuz anlamına gelmez; sınırlar çizilir ama et tırnaktan ayrılmaz. Balkan harplerinde yaşananları unutabilir miyiz biz, Batı’nın oyunlarını, bizleri nasıl böldüklerini unutabilir miyiz? Siz de bunu unutmayın, hatırlayın: Tam yüz yıl öncesini hatırlayın, önce komşu ülkeleri karıştırmışlardı, sonra onları silahlandırdılar, çeteler kurdurdular, onları beslediler ve ellerini hiç kirletmeden onların üzerinden istedikleri oyunları oynadılar. Biraz daha geriye gideyim yine; Osmanlı’nın son dönemlerinde bu gibi çetelerle güçlü biçimde mücadele edilseydi, onlar yok edilebilseydi durum belki daha farklı olurdu. Yaptılar da ne oldu, yüz yıldır türlü savaşların içine sürüklediler bizleri, ayağa kalkamadık artık, böldüler, her ne kadar özgürüz, demokratız desek de laf hepsi. Bizim adımıza buralarda biz karar veriyoruz zannediyoruz. Komşu ülkelerle aynı masaya oturup konuşabilmek için AB’den arabulucular getirtiyoruz. O çetelere ne oldu biliyor musunuz, “diğerleri” hedeflerine ulaştıktan sonra birbirlerini vurdular, son pişmanlık çare etmedi yani. Kullanıp atıldılar bir kenara. Bu da bir kenarda dursun.
Kardeşlerim, haklı mücadelenizde sabırlı olun, bizler şehitlerimizin ölmediğine inanırız, onlar Çanakkale’de şehit olan kardeşlerimizle aynı mekândalar. Zamanın ve mekânın önemi yoktur bu saatten sonra. İnsanlık için, barış için kenetlenelim, elimizden bir şey gelmiyorsa bile bu haklı mücadelede vatana sahip çıkıp en güçlü kalkan olan dualarımızda, âminlerde, Fatiha’larda buluşalım.
Biz yüz yıl önce vatansız kaldık, bayraklarımızı yüreğimize gömdük. Kalelerimiz evimiz oldu, Allah’a hep dua ettik ama kendimiz için değil; bütün acılarımız ve hasretliğimiz bir kenara, sizler için dua ettik. Orada bir yerde bir devlet var dedik, kilometrelerce uzakta, o vatan sağ olsun, o vatan güçlü olsun, eğer oraya bir şey olursa işte o zaman bizler de burada kalamayız. Emanet bıraktıklarınız için buradayız bizler, yetim kalmasın bütün bu minareler diye buradayız biz. Sanki bir anne giderken bizi tembihlemiş gibi, “sakın bu evi terk etme” demiş gibi, kapıyı hiçbir yabancıya açmadık. Buralara geldiğinizde “Türkçeyi nereden öğrendiniz” demeyin diye biz kapılarımızı hiçbir yabancıya açmadık. Yine de sordunuz bazen o soruyu “hiç unutmadık ki” dedik, “biz kardeşiz zaten” diye de ekledik. Bir fırtına koptu ayrı kaldık, o kadar. Ama düşmedik ki acısın. Dert etmeyin düşmeyiz kolay kolay.
Bizler Türk bayrağının dalgalandığı o vatana geldiğimizde, bazen o bayrağı taşıyan kurumlarda olur da şımarırız, ilgi ve sevgi isteriz bazen. İnanın bu yüz yılın hasretliğindendir, bunu çok görmeyin. Bu hasretlik öyle derin ki dikenli tellerle çevrilmiş hep. Acıyan yerlerimiz sadece ve sadece hasretliğimiz, acıyan yerlerimiz sizin gözyaşı döktüğünüz nedenleriniz. İşte sizler de kapılarınızı koruyorsunuz şimdi, biliyoruz derdiniz büyük, büyük başın derdi büyük olur elbette. Allah Türk askerini korusun, korusun ki hiçbir çocuk, hiçbir anne ağlamasın artık. Allah güç kuvvet versin, versin ki barış gelsin, çiçek açsın, bayraklar kana bulanmasın, bölünmesin ülkeler, Allah yar ve yardımcınız olsun. Ertuğrul Gazi ne demişti hatırlayalım: “Bir nefesine bile hükmedemediğimiz bu dünya için boyun mu bükeceğiz.” Eğilip bükülmek yok, bu mücadele milli bir savunmadır artık, uzatılan sadece bir zeytin dalıdır.
Biz seni candan öte de sevdik be Türkiye…
Leyla Şerif Emin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder