Platon cemaati
Geçen hafta Pazar günü Heidegger’le ilgili yazımı yayınlayınca bazı okuyucularım benden zaman zaman felsefeyle ilgili konulara değinmemi istediler. Ben de bu nedenle İslam kültürü üzerinde (maalesef) önemli ölçüde etkileri bulunan Platon’a (Eflatun) değineceğim.
Tarihsel savaş
Tarih boyunca iyi ve kötü arasında bir mücadele olduğu gibi din ve geleneğe hurafeyi karıştırmak isteyenler de olmuştur. Hurafenin temel taşlarından biri de Sokrat ve öğrencisi Platon’dur. Bu ikisi Atina’da demokrasi düşmanı aristokratların ve acımasız köle sahiplerinin yanında yer almışlar ve buna uygun bir mitoloji geliştirmişlerdi.
Birçok felsefe tarihçisine göre Platon kuvvetle Pisagor’dan etkilenmiştir. Bu mistik matematikçi aslında Güney İtalya’daki bir gizli kültün lideri ve aristokratik bir devletin akıl hocasıydı. Pisagor’la ilgili araştırmalar onun da eski Mısır dinlerinden ve Hindu mistisizminden esinlendiğini yazmışlardır.
Totaliter düşünce
Karl Popper gibi birçok düşünür Platon düşüncesini çağdaş totaliter rejimlerin kaynağı olarak görür. Çağın filozofu Heidegger’e göre ise felsefe Sokrat ve Platon’la birlikte ölmüş, mistik bir spekülasyona dönüşmüştür.
Bugün sizlere fazla yorum yapmadan Platon’dan bazı alıntılar aktaracağım. Eminim, “Biz bunları bir yerlerden duymuştuk” diyeceksiniz.
Platon, ruh ve beden
Platon, beden hakkında hiç iyi düşünceler taşımaz, onu bir yük olarak görür. Beden ve ihtiyaçları bizim için köleliktir ve beden aldatıcıdır. “Bir bedenimiz oldukça ve ruhumuz bu yozlaşmaya zincirlenmişse, istediğimize asla kavuşamayız”. Platon’a göre sanki bütün kötülüklerin kaynağı bedendir: “Savaşlara yol açan sadece insan bedeni ve onun iştahıdır”.
Beden bir engeldir, “Eğer ruh gerçeği bedenle birlikte ararsa netice hâsıl olmaz, beden ruhu yanıltır ve hataya düşürür ve ruhun en iyi bir şekilde düşünebilmesi için kendini bedenden mümkün olduğu kadar koparması gerekir, onunla ilişkiyi en aza indirmesi sayesinde bilinmesi gerekenle bağlarını sıkılaştırır. Sadece tüm yabancı etkilerden ve beş duyudan arındığımız düşüncemizle düşündüklerimizden daha sağlam ve kesin bir yargı olamaz”.
Hurafenin düşünürü
Ruh kendini kurtarır, beden zararlıdır “İşte ancak bedenden kurtulduğumuz zamandır ki o çok sevdiğimizi söylediğimiz bilgeliğe ulaşabiliriz, yani ölümden sonra… Bu hayatta gerçeğe yaklaşabilmemiz için ise mümkün olduğu ölçüde bedenden uzaklaşmalıyız, en gerekli olanlar dışında onunla tüm ilişkilerimizi kesmeliyiz, onun bizi doğal yozlaşmayla etkilemesinden kaçınmalıyız, onun pisliklerinden kendimizi arındırmalıyız ta ki ilahlar bizi ondan kurtarana dek”.
Burada insanın dışında bir gerçek olmayıp, insanın da bu gerçeğin tümüne ulaşabileceği, bunu da kendi ruhunu tamamıyla arındırarak yapabileceği şeklindeki çok iddialı ve insan merkezli hurafenin ilk adımları atılmış olmaktadır. Platon, bu sözleri Fedon adlı eserinde (64 ve sonraki diyaloglar) Sokrat’a söyletiyor, bugün araştırmacıların hepsi Sokrat’ın kendi yaşamında tabii ki hiç de böyle davranmadığını, erkek sevgilisinden bile vaz geçmediğini kaydediyorlar. Bu hurafe insanları yönetmek için ortaya atılmış olan bir mitolojiden başka bir şey değildir ve kesinlikle dinin Vahdet anlayışıyla da çelişir.
Hurafenin dine bulaşması
Platon’a gelince sadece şu kadarını söyleyelim: Sokrat, demokrasi yanlıları tarafından idama mahkûm edilip, baldıran zehri içmeye zorlanınca en sadık öğrencileri onun yanında bulunmuşlardır. Platon ise korkudan kaçmış, bir evde saklanmıştır.
Platon’un bu ve bu tür yaklaşımları önce Hristiyan azizi Pavlus’u daha sonra İskenderiye Okulu ve yeni Platoncular yoluyla tüm Hristiyan ve Yahudi âlemini etkisi altına almış, Aziz Agustin’in düşüncesinin ve o dönemde yazılan Talmut’un da esin kaynağı olmuştur. Platon’un kurduğu akademi dindar Hristiyan Justinyen tarafından 530 yılında yasaklanınca İstanbul’daki son kalıntılar Harran’a göç etmiş ve orada daha sonra İslam dünyasını saptıracak talebelerini yetiştirmeye başlamışlardır.
Cemaat rejimi
Sokrat, Platon ve cemaati insan bedenini ruhtan ayıran yaklaşımlarıyla bir toplum yaşamının devam etmeyeceğini biliyorlardı, İşte zaten bunun için toplumu ikiye ayırmışlardı. Bir yanda ruhaniler, pirler, çelik çekirdek ya da baş yücelerin yönettiği bir seçkinler örgütü vardır (Komünist veya faşist parti, FETÖ, herhangi bir münafık cemaat hepsi aynı kapıya çıkar). Toplumu bu örgüt yönetecektir. Çünkü gerçeğe ulaşmanın yöntemini ancak bu örgütün (hepsi de pir ü pak olan!) yöneticileri bilebilir ve bu gerçeği kademe kademe açıklarlar. Diğer yanda iş, girişim, çalışma gibi adi, sıradan uğraşları yapan avam, yani bizim gibi ayak takımı bulunur. Platon’un toplum modeli işte budur.
Çocuk okutmak fitnesi
Platon, geleneğe ve özellikle aileye son derece karşıdır. Evlilikten, çocuk sahibi olmaya kadar olağan insan duyguları Platon ve öğrencileri tarafından kötü görülmüştür. Toplumu yönetebilecek seçkin bir sınıfın oluşturulabilmesi için çocukların ailelerinden kopartılıp özel olarak yetiştirilmesi gerekir. “Çocuk okutmak” adı altındaki fitnenin kaynağı budur. İşi-gücü, çoluğu-çocuğu olmak Platon’a göre alt sınıfların işidir, üst tabaka hayatının her alanında adanmış ruhlardan oluşur. İslam dünyasında böyle rejimler yaşanmıştır, 15 Temmuz’da atlattığımız tehlike tam da budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder