Umut kırıcı gelişmeler bunlar. Hele hele hayâtının 30 senesinden fazlasını üniversiteye vermiş fakıyr için ayrıca ağır… Ama insanı umutlandıran gelişmeler de yok değil. Alev Alatlı’nın öncü girişimi ile baş veren, Funda Aktan ve Rektör Prof. Dr. Hasan Ali Karasar’ın tecrübe ve bilgi yüklü çabalarıyla gelişen, uzun soluklu ve çileli bir girişimden bahsetmek istiyorum. Anadolu bozkırında, evvelâ çok başarılı neticeler veren bir meslek yüksek okulları ağı olarak başlayan bu süreç artık çiçeklendi ve bir üniversiteye, Kapadokya Üniversitesi’ne dönüştü.
Düşündürücü ve benzerlerinden çok farklı bir manifestosu var. Şenlik duygusunu farfaralık, seçkinciliği, asık suratlılık, edebi bağnazlıktan ayrıştırarak savunan bir yaklaşım bu. Başarısızlığı diplomayla ödüllendirmeyi değil; liyâkati merkeze koyuyor.
Filolojiyi üniversitenin kalbine yerleştiriyor. Dil ve düşünce arasındaki bağı ıskalamıyor. Sıkı bir dil eğitimi veriyor. Ama, en mühimi Türkçeye sâhip çıkıyor. Yaratıcı düşüncenin, emânet dillerin papağanı olmaktan değil, anadilden türetileceğine inanıyor.
İhâtalı bilgilenmeye ağırlık veriyor. Talebelerine zeminli ve zamanlı; ilişkisel, bağlamlı bir bilgilenme tecrübesini yaşatmayı, bunun metodolojisini kazandırmayı amaçlıyor. Teori fetişizminden kaçıyor. Bilgi ile insanlık meseleleri arasındaki bağı görmeyen ve kendi şehveti ile kendisini azdıran ve hayattan kopan bir teori azmanlığını reddediyor. Praksiste, insanlık durumlarında karşılığını bulmayan; tınlamayan ezber ve içi boş fıtıklı bilgileri dışarıda bırakıyor. Tutunumlu yaklaşımıyla, talebelerinden Ahîlik geleneği üzerinden meslek ve yurt sevgisi, bağlılığı istiyor. “Akıl“ diyor,” Adâp” diyor , “Adâlet “ diyor, “Ahlâk” diyor…
Tabiatın ve târihin dingin kucağında, kapsayıcı, destekleyici bir donanımın desteği ile Kapadokya Üniversitesi heyecan ve umut verdi bana…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder